Göçmen yasalarını yeniden şekillendirme aşamasındaki Almanya´da, geçtiğimiz hafta yürürlüğe giren yeni vatandaşlık kanununda, İsrail´in var olma hakkının tanınması bir şart olarak aranıyor.
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz önderliğindeki sosyal liberal hükümetin öne sürdüğü kanun değişikliği ile ülkede gittikçe artan ve endişe yaratan aşırı sağ görüş ve antisemitizme müdahale ederek, görüşleri daha ana akıma doğru çekebilme amacı güdülüyor.
Değişiklik ile ilgili gazetecilere konuşan Nancy Faeser, yeni kanunun iki yönlü olduğuna dikkat çekti ve “Değerlerimizi paylaşan ve bu yönde çabalayan herkes artık daha hızlı şekilde Alman pasaportuna sahip olabileceği gibi kimliğinin bir kısmı ile vedalaşarak diğer uyruğunu da geride bırakmak zorunda kalmayacak. Diğer yandan bunu için bağlayıcılığı bulunan koşullar da mevcut. Bir başka deyişle, bizimle aynı değerleri paylaşmayan kimse de Alman pasaportuna sahip olamayacak. Bu konuda son derece net bir kırmızı çizgimiz var ve yeni haliyle konuyla ilgili yasanın çok daha sert bir hal almasını sağladık,” dedi.
İlk nesil mültecilere çifte vatandaşlık şansı tanıyan ve ülkede yaşayarak vatandaşlığa geçme süresini beş yıla kısaltan yeni yasa, karmaşık bir siyasi ortamda hayata geçecek. Hükümetin antisemitizmle ilgili atadığı yetkili Felix Klein’ın bildirdiğine göre, ülkede 2023 yılında yaşanan antisemit olaylar bir evvelki seneye göre son derece endişe verici şekilde yüzde 83 oranında yükselerek, toplamda 4782 olay kayda geçmişti.
Almanya İçişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, kaygı yaratan durumlarla ilgili vatandaşlık sınavlarına yeni olgularla ilgili eklemeler yaptıklarını söyleyerek, “Antisemitizm, İsrail’in var olma hakkı ve Almanya’da var olan Yahudi yaşamı gibi konu başlıklarını sınavda ölçüleceklere ekledik,” diye konuştu.
Sınavda ayrıca başvuranların cinsiyet eşitliği, demokrasi ve Nazi geçmişi yüzünden Almanya’nın Yahudiliğe karşı hissettiği tarihi sorumluluk hissi konularına bakış açıları da sorgulanıyor.
Diğer yandan, İsrail’in Gazze’deki hareketlerine yönelik eleştirileri ele alma şekli tartışma yaratan hükümetin bu yaklaşımı, özellikle sanatçı ve akademisyen kesimde ifade özgürlüğü konusunda çekişmeli müzakerelere yol açtı.
İsrail karşıtı gösterilere müdahale eden polisleri eleştiren araştırmacı akademisyenlere yapılan maddi desteğin kesilmesi için bakanlığının soruşturma açması üzerine Almanya Yüksek Öğrenim Devlet Bakanı Sabine Döring’in istifa etmesi gibi hareketler, hükümetin bozmaktan kaçındığı hassas dengeye örnek olarak gösteriliyor.
Yeni kanun, Almanya’da ifade özgürlüklerinin kısıtlandığını iddia ederek radikalleştiklerinden endişe edilen genç Müslüman nüfus arasında tartışmalarla karşılandı.
Yasanın yeni halini uygulamaya geçirme aşamasında, kapsayıcılığa olan yolundan taviz verme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Almanya, bu aşamada son derece karmaşık jeopolitik ve sosyal sorunlarla mücadele edecek gibi görünüyor. Uzmanlar, reformun başarısının hükümetin bahsi geçen gerilimli konular arasından dikkatle sıyrılabilmesine ve gittikçe daha da çeşitlenen nüfusta ortak değerler hissini koruyabilmesine bağlıyorlar.