15 yıl boyunca tekstil tasarımcısı olarak çalışan Riella D.Baruh, 2005 yılından sonra tasarımcı kimliğini sanat çalışmalarıyla birleştirdi. Son sergisinin (Self Therapy) ardından sanatı ve yeni projeleri hakkında söyleşi yapmak üzere kendisiyle bir araya geldik. Herman Hesse´nin ´Siddhartha´ romanında ifade ettiği ´içsel değişime´ sanatçımız da maruz kalır. Kendi kendine terapi yapar ve gerçekleştirdiği eserlerle ziyaretçilerinin de kendilerini bulmalarını sağlar; bunu da ancak özgürlük iradesiyle gerçekleştirir Riella D.Baruh Yakar, tıpkı yıllardır yaptığı gibi…
Örnek olarak bir sonraki sergimin hazırlıklarından başlayayım. Öncelikle bir ana başlık üzerinde çalışırım. Geçmişte yaptığım işlerin üzerine ne ekleyebilirim diye düşünürüm. Önceki sergimle ileride tasarlayacağım sergi arasında bir bağ ve benzerlikler olacaktır. Ama amacım bir sonraki işte, sanatsal bazı kaygıları da masaya koyup daha iyi bir form, daha iyi anlatım, daha dengeli kompozisyonlar gibi konuların peşine düşmek olacaktır. Eski işlerim, yeni yapacağım işlerin eksiklerini doğurur bana göre. Bu da beni devamlı daha iyiye yönelmeye zorlar. Sanırım en büyük motivasyonum, bir sonraki işte varacağım noktayı hedeflemek. Hedefime ulaşmak için doğru malzeme ve biçimleri araştırmak. İlham sanıldığı gibi gece yarısı aklına düşen bir şey değil. Kurgu, plan, sistemli çalışmak benim sanatımın bir parçası. Yani tesadüfi sanata inanmayanlardanım. Büyük bir çaba ve büyük bir düşünce var olmalı. Her şey ancak o düşüncenin etrafında var olabilir. Her iş birbirini daha iyiye doğru kovalar. Benim için sanat, potansiyelimi ortaya koymak için bir araç.
Daha önce yaptığınız eserler arasından en beğendiğiniz birini anlatır mısınız?
Yapı Kredi Bankası’nın sponsor olduğu iki adet ‘cow parade’ inek tasarımından ‘therapy’ desenimi kullandığım mor beyaz ineğimi hâlâ çok beğeniyorum. Kanyon AVM’nin önünde sergilenmişti; her önünden geçtiğimde onu görmek beni çok mutlu etmişti.
Sizce bir sanatçının asıl görevi, misyonu nedir? Kendinizi buna göre nerede görüyorsunuz?
Bence bir sanatçının misyonu yoktur. Olmamalıdır da. Sanatçı sadece kendi içsel yolculuğunda bir şeyleri keşfetmek veya ilerlemek ve kendisini geliştirmek için sanat yapıyor olabilir. Ya da toplumu ilgilendiren konulara değinip farkındalık yaratmak için sanatını kullanıyor olabilir. Günlük hayatta karşı çıktığı şeyleri özgürce ifade etmek isteyebilir. Bunları sonsuz bir şekilde çeşitlendirebiliriz. Tüm bunları bir misyon olarak yapmaz sanatçı. Sanatçı özgürdür, başına buyruk olmalıdır, toplumu eğitmek gibi bir görevi olmamalıdır. Ancak kendisi bir misyon edinmiş ise düşüncelerini aktarmak ve anlatmak için sanat yapabilir. Bu da sanatçının kendi özgür iradesidir. Sanatçıları misyonu olan, topluma örnek bir varlık gibi göstermenin doğru olmadığını savunanlardanım. Ben kendimi ifade etmenin yolunu arıyorum. Derdim kendimle ve bu yolculuğu başkalarıyla paylaşmak beni çok heyecanlandırıyor.
Riella D. Baruh, sanat eğitimine 15 yaşında Prof. Gökhan Anlağan atölyesinde başladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Tekstil Bölümünden mezun olduktan sonra eğitimine Royal College of Arts Londra’da devam etti. 2005’te, ‘Therapy Room’ adı altında tasarım projelerine başladı. Ardından Viyana, Stuttgart ve Tokyo tasarım haftalarına davet edildi. Yapı Kredi Bankası sponsorluğunda ‘Cow Parade’ projesine dâhil oldu, WWF gibi farklı kurumların projelerinde yer aldı. 2014’te Mamut Art Project’e kabul edildi. Son olarak, Aralık 2023’te Artopol Gallery’de kişisel heykel sergisi ‘Self Therapy’yi sanatseverlerle buluşturdu.
Alanınızda çalışan bir çömeziniz olsa, kendisini geliştirmesi için ona neler yapmasını tavsiye edersiniz?
Ne yapıyorsa onu yüzlerce defa tekrarlaması gerektiğini ve dünyada o konuda neler yapıldığını araştırması gerektiğini söylerdim. Ben işimdeki sıkıntıları evime taşımayanlardanım. Atölyede yaşanan tüm güzellikler ve zorluklar bir sonraki atölyeye girişime kadar orada kilitli kalır. Genelde dışarı yorgun bedenim çıkar. Yaptıklarımı detaylı anlatmam. Beynimde bir sonraki gün yapacaklarımı planlarım, işlerim üzerine düşünürüm tabii ki. Evdekilere, fikirlerini almak için açılırım. Evde çok sanatçı var, onların gözüne ve fikirlerine çok güveniyorum. Genelde inatçı bir insan olduğumdan herkesin lafını çok dinlemem. Eğer bir şey soruyorsam gerçekten kararsız kalmamdan kaynaklıdır.
Bir sanatçı olarak var olmaya çalışmak sizin için zor mu? Aileniz size destek oldu mu? Çocuklarınız yolunuzdan gitmek isterse bunu nasıl karşılarsınız?
Ailem her zaman destekçimdi. Çocuklarım da benim yolumda ilerlemekte. Ben de onların hep arkasındayım. Bir sanatçı olarak dünyaya gelmek benim için bir ayrıcalık, bir şans. Dünyaya bizim gözümüzden bakmak çok eğlenceli. Kaygılarımız, kriterlerimiz, beğenilerimiz, fikirlerimiz hatta bazen giyinişimiz bile çok bireysel. Her şeyimiz çok kişisel. Bir sanatçının en büyük çabası olduğu gibi davranmak, olduğu gibi var olmaktır. Amacı bu olan insan, sadece kendisiyle uğraşır, kendisini geliştirmeye zaman ayırır, bu da kısacık ömrümüz için zamanımızı en iyi değerlendirme biçimidir. Sanatçı, İlgisini çeken şeylerden beslenir, bakmayı değil, görmeyi bilir. Çocuklarım da birer sanatçı olduğu için onlar adına çok mutluyum. Onlarla beraber yaptığımız her sanat faaliyetinde bu güzel macerayı birlikte yaşıyoruz.
Yapay zekâyı, sanat eserlerinde kullanmanın etik kurallarla olan çelişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Akademik bir altyapıdan geldiğim için ilk başka yapay zekânın sanata ne kadar dâhil olması gerektiği ve yapay zekânın insanoğlunun önüne geçebileceğini öngörebildiğim için biraz paniğe kapıldım. Bir tarafım reddetti. Bu sanat tarihinde hep olan şeydir aslında; gelenekçiler çağdaşlarla hep kapışır, onları dışlar ve bir güç savaşına girer, aynen figüratif sanatçıların soyut sanatçılarla zıtlaşması gibi. Barbizon ressamları, görsel sanatlarda romantizmin baskın olduğu bir dönemde gerçekçiliğe giden yolun bir parçası oldular. Akademinin empresyonizme baskısı gibi tüm akımlar aslında bir önceki akıma karşı geldi, direndi ama gelişime ve yeniliğe karşı gelemedi.
Ben de yapay zekâyı yeni bir akım olarak değerlendiriyorum ve heyecanla neler yapabileceğini bekliyorum. Belki her sanatçı bu yeni tekniğin eğitimini alacak ve inanılmaz güzel şeyler yaratacak.
Bugüne kadar yapmış olduğunuz farklı mecraların birleşiminden bir proje üretmek isteseydiniz hangi alanları kullanırdınız?
Aklıma ilk gelen şey moda ile heykeli birleştirmek olurdu. Bildiğim iki iş. İsmini de ‘Fashion Therapy’ koyardım. Heykellerimde kullandığım ninja yıldızları başrolde olurdu.