Evet ama gördüğümüz şey o değil!

“Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz. Bakmak bir seçme eylemidir.” — John Berger

Selin Sebla OK Perspektif
17 Temmuz 2024 Çarşamba

veriler ortaya konsa da yapılan tartışmalar her nasılsa belli başlı konular üzerinde köklenmeye devam ediyor. Bu konulardan biri ve belki de en çok atıf yapılanı etik konusu. Özellikle AI görüntü teknolojileri, toplumsal yansımaları ve doğru bilgiye ulaşma yöntemleri arasındaki ilişki etik sorgulamaların merkezinde yer alıyor. Kültürel çalışmalar, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, askeri çalışmalar, psikoloji, sosyoloji gibi farklı disiplinlerden birçok ilgili, konuyu disiplinlerarası bir boyuta taşıma telaşında. Ancak tüm bu disiplinlerarası ilginin kilitlendiği ortak nokta AI teknolojileri konusunda sistemi alabildiğine işlevinden soyutlayabilecek bir anksiyete üretmekle sınırlı kalır. Sosyal medya platformlarında bot hesaplar veya deepfake’ler aracılığıyla kamuoyunun manipülasyonu, AI teknolojilerine giderek daha fazla maruz kalan medya ortamında siyasi karar alma süreçlerinin ne denli etkilenebileceği düşüncesi, teknolojiyi bir bakıma kötücül kılar. Bilgi aktarımı konusundaki saldırılarda ve kamuoyunu, siyasi süreçleri manipüle etme çabalarında AI teknolojilerinin kullanılması ele alınması gereken konulardır ancak manipüle edilmiş içerik üretiminde AI kullanımını tartışabilmek için görüntü teknolojilerinin en azından temel bilgisini kavramaya yönelik çaba gösterilmesi, etik gibi felsefe tarihini meşgul eden yüklü bir konuyu tartışmadan önceki bir başlangıç noktası olmalıdır. Örneğin insan-makine etkileşimi konusundaki düşünsel mirasın üstünden atlayarak yeni medya savaş görselleri ya da askeri sistemlerde kullanılan görüntü ve AI teknolojileri hakkında etik konuşmak popüler kültürün bir tartışma refleksi olmaktan ne yazık ki öteye gidememektedir.

AI teknolojilerinden önce de tekniğin olanaklarının el verdiği ölçüde manipülasyon yapılıyordu. Özellikle haber belge nitelikli görüntülerde manipülasyonlar yaygındı ve etik meselesi aynı şiddette tartışılıyordu.

***

“Etik olan nedir?” sorusu görüntüler karşısında aslında ilk sorulan sorulardan biriydi.

Örneğin Susan Sontag, fotoğrafların güvenilmez anlatıcılar olduğunu 70’li yıllarda büyük puntolarla yazdı. Tüm fotoğrafların nesnesini kusursuzca tarif eden doğruluk karinesine rağmen sanat ve gerçek arasındaki gölgeli alanda asılı kaldıklarını vurguladı. Bugün olan şey aslında belki de bir dolaysızdık ilişkisini imkanlı kılarcasına bu doğruluk karinesinin de ortadan kalkmasıdır. Yani hiçbir şeyin olmamış olması sadece nesnesinin gerçek olmasından daha az güveni sarsan bir olgu olabilir. Daha önceki teknolojilerde en azından görüntünün nesnesinin gerçek olması gerekirken AI teknolojisi artık bu gereği de ortadan kaldırır ve dolayısıyla bir hipergerçeklik ilkesi olarak nesnesini özgür kılar. Bu sahtecilikte artık teoride doğruluk payı olsa bile görüntüde konu edilen kişi ya da şeyin küçücük bir sorumluluğu dahi yoktur.

“Deepfake” terimi ilk olarak Reddit adlı bir sosyal etkileşim uygulamasında, seks yapan ünlülerin sahte videolarını üreten bir hesabın kullanıcı adı olarak ortaya çıkar. Reddit büyük bir topluluk olduğu anlaşılan bu hesabı kapatır, ancak teknoloji bir kez kullanılmıştı artık. Kısa süre sonra siyasi figürler de nasibini alır. Başlangıçta görüntüler kolajlanır ki şimdilerde yazılımla görüntü de sıfırdan oluşturulabiliyor. Ancak tekrar vurgulamak istediğim gibi bu manipülasyon iştahı yeni bir şey değil. Photoshop gibi medyayı yönlendirme araçları onlarca yıldır var.

Burada yeni olan hız, uygulamada kolaylık ve kolay erişilebilirliktir temelde. Şimdi daha geriye, fotoğrafın icadının ilk yıllarına dönelim. Anlatıların manipüle edilmesi ve kontrol edilmesi, çatışmaların ve savaşların ilk savaş görüntülerinden bu yana ayrılmaz bir parçası olmuştur; bu nedenle manipülasyon AI ve tüm yeni medya teknolojileri aracılığıyla yayılan bir dezenformasyon ve propaganda alanı da değildir. Tersine AI uygulamalarının işlevselliği, manipüle edilmiş içeriğin sosyal medyada yayılmasında zaten gözlemlenebileceği ve AI güvenlik sistemlerinde de eş zamanlı gelişim kaydedileceği için, bu çabalar giderek sistem içerisinde daha fazla eritilebilecektir. Şimdi belki de sadece siber savaşlar için endişe duymadan önce sibernetiğe ilgi duyan bireyler olmamız daha anlamlıdır. Örneğin ‘deepfake’ olgusu tartışılırken “Bu olgu dijital bağlamda skandal kavramının teorik olarak yeniden düşünülmesine nasıl katkıda bulunabilir?” sorusu yaklaşım olarak daha işlevsel bir yaklaşım olabilir. Vatandaşların çevrimiçi skandallara katılımı meselesi incelenebilir ki bu önemlidir.

Kolay erişilebilirlik aynı zamanda başka bir perspektif de sunar.

Güncel skandalları bizlerin perspektifinden inceleyebilmek adına yeterli ve açık veri desteği sağlar. İnsanların sosyal medyada skandallara ve skandal iletişimine nasıl ve neden dahil olduklarını araştırabilmek, iletişim bilimleri alanlarına önemli katkıdır. İnsanların artık kitle iletişim araçları aracılığıyla skandallara pasif bir şekilde tanık olmayıp, görüşlerini çevrimiçi olarak yayınlayarak ve ahlaki ihlalleri açığa çıkarma ve yargılamada itici bir güç haline gelerek aktif bir rol üstlenmeleri bu ‘deepfake’ gibi ihlallerin sorgulanabildiği yepyeni bir alan açar. Çünkü asıl sorunsallaştırılması gereken konu yaratılmaları değil bu kadar büyük ilgi görmeleridir ki izleyici olmak etik konusunda başlı başına en büyük paradokstur. Etik davranma ve düşünce süreçlerinin yıkımının bir sağlaması olmaktan öte bir sorumluluk yüklemeye çalışırız görüntülere oysa konuşulan, sözel olarak değerli kılınan bir konunun vücut bulmuş halidirler, dolayısıyla orada olmayan şey değildirler. Fatura bir teknolojinin yanlış kullanımına mı yoksa insanın etik konusuna aldatılma korkusu dolayısıyla hassasiyet gösterdiği sınırlı temasına mı kesilecek iyice düşünülmelidir. Evet artık hepimiz biraz bu teknolojik değişimin bir parçası gibi davranmaya başlamalıyız. Bilgi edinme yolunu değil de şikâyet etme yolunu seçersek korktuğumuz küresel çatışmaların, uluslararası güvenliğe yönelik sorunların bir figüranı olabiliriz. Oysa insan faktörü korktuğumuz gibi makineler ve işletim sistemleri karşısında değersiz kalmıyor, yalnızca aramızdaki ilişki yeniden şekilleniyor. AI ile ilgili gelişmeler sadece kaotik distopya senaryolarıyla ilgili değil, ‘bilgi alanı’ olarak da yayılıyor. AI teknolojisini etik adı altında görüntülere yüzde yüz bir güvenle inanmak ve inanmamak arasında iki uç duygulanıma kurban etmemeyi diliyorum. Bu sefer elimizdeki teknolojinin insan yaşamı için faydalı ve gerekli yapıtlar üretmesi için inanmaktan çok bilgiye yönelmemiz gereken bir noktadayız. Evet ama gördüğümüz şey o değil! demekten ziyade bir seçim yaparak baktığımız şeyi tartışmaya odaklanma zamanı. Teknolojiyi takip eden, hangi aracı ne için kullanacağını bilen, merak eden, araştıran, stratejileri geliştirebilen, öncelikle mesleki etik değer bilgisine sahip bireyler değişimi bir olanak olarak alır. Bu bağlamda incelemeyi şiddetle tavsiye edebileceğim, Holokost tanıklığını benzersiz bir paylaşım deneyimine dönüştüren IWhitnes gibi çalışmalar bunun güçlü bir göstergesi ve örneği diye düşünüyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün