“Bir büyükannem, Belarus´ta iki Katolik kadının bodrumunda 630 gün 630 gece saklandı. Özgürlüğe kavuştuğunda yürümeyi ve yüksek sesle konuşmayı yeniden öğrenmek zorunda kaldı. Diğer büyükannem ise savaşın başlangıcında Polonyalı yetimlerle dolu bir gemiye binerek Filistin´e gitti ve burada 9 yaşındayken ailesi olmadan hayata yeniden başlamak zorunda kaldı.”
Gazeteci Keren Blankfeld’in ‘Auschwitz'deki Aşıklar - Lovers in Auschwitz’ kitabını ilgi ve merakla okudum. Holokost'un sert ve acı gerçeğiyle yüzleştiğim bu kitapta, Blankfeld’in yazdığı dönemin karanlık tablosuna, acılara, sevginin insan ruhundaki bütünleştirici gücüne sanki bir film izler gibi tanık oldum. Holokost Kütüphanemin değerli bir parçası olarak saklayacağım bu kitapla ilgili sorularımı kitabın yazarı Gazeteci Keren Blankfeld’e yönelttim. Yoğun çalışma temposu içerisinde sorularımı yanıtlama nezaketini gösterdi. Bir ‘gazetecinin’ bir başka ‘gazeteciye’ yönelttiği bu soruların yanıtları ışığında okuyucularıma ‘Keren Blankfeld’ gerçekliğini tanıtmaktan büyük mutluluk duyuyorum. İşte Bibliobibuli'nin aklına gelen sorular ve aldığı yanıtlar, sizleri Keren Blankfeld ile Auschwitz'deki Aşıklar kitabı hakkında gerçekleştirdiğim röportajla baş başa bırakıyorum. Bibliobibuli’den dostlukla.
Keren Blankfeld çalışma masasında
Bir gazeteci olarak Holokost'u derinlemesine görmeye ilk ne zaman başladınız?
Dört aile büyüğüm Holokost'tan sağ kurtuldu ve kendimi bildim bileli onların hikayelerinin bazı kısımlarını biliyordum. Bir yetişkin olarak onların geçmişleri hakkında daha fazla bilgi edinmek istedim, onların hikayelerini korumanın önemli olduğunu biliyordum bu nedenle hayatta olan üç aile büyüğümle röportaj yapmaya karar verdim. Bir büyükannem, Belarus'ta iki Katolik kadının bodrumunda 630 gün 630 gece saklandı. Özgürlüğe kavuştuğunda yürümeyi ve yüksek sesle konuşmayı yeniden öğrenmek zorunda kaldı. Diğer büyükannem ise savaşın başlangıcında Polonyalı yetimlerle dolu bir gemiye binerek Filistin'e gitti ve burada 9 yaşındayken ailesi olmadan hayata yeniden başlamak zorunda kaldı. Dedem, Ukrayna'daki evlerinde kız kardeşinin ve annesinin Naziler tarafından öldürüldüğünü gördü. Sonrasında gettodan kaçtı, partizan oldu ve Sovyet ordusuna katıldı. Diğer büyükbabam da Sovyet ordusunda görev yaptı. Savaştan sonra Letonya'daki evine döndüğünde tüm ailesinin öldürülmüş olduğunu gördü. Büyükanne ve büyükbabamın hikayelerini öğrendikçe, onların gücünden ve ailelerini, arkadaşlarını ve hemen hemen her şeyini kaybettikten sonra yeni hayatlara başlama yeteneklerinden ilham aldım. Sadece yeni hayatlara başlamadılar bir şekilde iyimserliklerini korudular ve en basit zevklerden bile keyif aldılar. Bu beni Holokost ve travmadan sağ kalanlar hakkında daha fazla okumaya iten şeyin bir parçası.
Keren Blankfeld kitabını imzalıyor.
“Okuyucularımı olay yerine yerleştirebilmek için elimden geldiğince fazla ayrıntıya yer vermeye çalıştım”
David Wisnia ve Helen Zipora Spitzer ‘Zippi’… Bu insanlar zihninize ne zaman ve nasıl yerleşti? Gazetecilik kaleminizle araştırma süreciniz nasıl gelişti? Bu yolculuk sizi hangi sonuca götürdü?
David’le ilk kez 2018’de Pensilvanya'daki evinde tanıştım. 2021'de vefat etmeden önce onunla birkaç kez tekrar buluşma şansına sahip oldum. David'in harika bir mizah anlayışı vardı; Birleşik Devletler’de yarattığı aile ve hayatla çok gurur duyuyordu. Röportajlarıma ek olarak onun saatlerce süren ifadesine ve anı kitabı ‘Tek Ses, İki Hayat’a erişim imkânım oldu. Ailesiyle konuştum ve onu Auschwitz'de tanıyan diğer kişilere, ABD ordusunda geçirdiği zamanı bilen herkese ulaştım. Zippi, ben onun hikayesini öğrenemeden vefat etti ama neyse ki Washington DC'deki ABD Holokost Müzesi'nin arşivlerinde saatlerce bantlara kaydedilmiş ifadeler bıraktı. Arkadaşları ve ailesiyle görüştüm ve geride bıraktığı yayınlanmamış bir elyazmasını keşfettim. Dört yıl boyunca neredeyse her gün hem David'in hem de Zippi'nin sesini dinledim ve kitapta onları üç boyutlu insanlar olarak yakalamaya çalıştım. David ve Zippi'nin inanılmaz yetenekleri ve kişilikleri vardı ama aynı zamanda onların sıradan insanlar olduklarını göstermenin de önemli olduğunu hissettim; onlar bizden herhangi biri olabilirdi. Hikayelere çapraz referans vermek ve ortamlarına bağlam ve derinlik katmak için David ve Zippi ile birlikte olan diğer kişilerin anılarını ve tanıklıklarını okudum. Sıra yazmaya geldiğinde okuyucularımı olay yerine yerleştirebilmek için elimden geldiğince fazla ayrıntıya yer vermeye çalıştım. Araştırmayı seviyorum ve ne kadar çok bilgiye sahip olursam yazmanın da o kadar kolay olduğunu görüyorum.
Auschwitz'deki Aşıklar - Lovers in Auschwitz kitap kapağı
“Asla pes etmediler”
David ve Zippi'nin hikayesini araştırıp yazmanıza neden olan ekmek parçalarının izini sürerken ne düşündünüz ve hissettiniz? Kitabınıza ‘her şeyi’ yazabildiniz mi?
‘Normal’ bir hayatın ne kadar çabuk patlayabileceğini hissetmek sarsıcıydı. David ve Zippi'nin yaşadığı kayıplar ve acı nedeniyle kalbim kırıldı. Ve onların canlılığı ve karakter gücü beni etkiledi. Asla pes etmediler. Ayrıca hayatları boyunca tanıştıkları ve arkadaş oldukları harika insanlardan da büyülendim. Hikayelerinden bazılarını ekledim ama evet, anlatacak çok şey var! Auschwitz-Birkenau'daki kadınların direnişini hiç bilmiyordum. Zippi diğer pek çok olağanüstü kadına katıldı ve onlarla yolu kesişti. Ayrıca Zippi'nin erkek kardeşi Sam de dahil olmak üzere, dünyanın her yerinden Nazilere karşı savaşmak için bir araya gelen partizanların hikayeleri beni büyüledi. Tanıklıkları okurken pek çok inanılmaz hikâye buldum. Zippi'nin kocası da bir muammaydı. Onun Auschwitz'deki ve ardından savaştan sonra Amerikan ordusundaki potansiyel bir casus olarak rolünü öğrenmek için tavşan deliğinden aşağı inebilirdim ama kendimi toparlamam ve odaklanmam gerekiyordu, yoksa kitap bitmeyecekti.
Auschwitz-Birkenau Kampından bir belgesel fotoğraf: “Yahudilerin açlık ve susuzluktan başka bir şeyleri kalmamıştı”.
Kitabınızı okurken çok etkilendim. Belgelere, bilgilere ve röportajlara dayanarak tarihi, belgesel, hatta korku gerilim filmi senaryosu olabilecek yoğun ve etkileyici içerikler ortaya çıkardınız. Durumu gerçeğiyle anlatan çok sert, acı, net ifadeleriniz var. Bu netlik gazetecilik kaleminizden mi kaynaklanıyor? Bir gazeteci olarak Holokost'la ilgili aklınıza gelen gerçekleri yazarken kendinizi sansürlediniz mi?
Teşekkür ederim – bunun için gerçekten minnettarım. Kendimi sansürlemedim. Holokost'un tüm gerçekliğini yakalamanın ve kaynaklarımı belirtmenin- özellikle de dehşete inanmanın bazen zor olması nedeniyle- önemli olduğunu hissettim, David ve Zippi cehennemi yaşadılar ve bu hikayeleri okumak, tutundukları umudu ve sevgiyi daha da güçlü kılıyor.
Kitabınızı Holokost filmi veya televizyon dizisi olarak görmek ister misiniz?
Kitap aslında uzun metrajlı bir film olacak şekilde geliştiriliyor! Şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar...
Kitabınız Türkçeye çevrilecek mi?
Şu anda bir planımız yok ama yapmayı çok isterim. Pek çok Türk arkadaşım var ve Türk kültürüne derin bir saygım var; David ve Zippi'nin hikayesini Türkçe görmek benim için bir onur olacaktır.
Röportaj için çok teşekkür ederim Keren, sizin gibi çok değerli bir gazeteciyle tanıştığıma ve kitabını okuduğuma çok sevindim.
Düşündürücü sorularınız için çok teşekkür ederim!