Napoli´ye yeni aşk mektubu

Cannes´a yedinci katılışında Sorrentino ´PARTHENOPE´ ile ilk kez düş kırıklığı yaşatıyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
17 Temmuz 2024 Çarşamba

Paolo Sorrentino, Napoli’nin güzelliğinin estetiğini yansıtmadaki başarısıyla ‘biçim’i iyi kullanırken ‘öz’ü unuttuğu için eleştirildi. Filmin izlenmesi yorucu; sıkıcı olan ilk 1,5 saatinden sonraki 45 dakikasında yönetmenin mizansendeki dehasına tanıklık ediyoruz. Güzelliğiyle perdeyi aydınlatan başroldeki Celeste Dalla Porta çok başarılı.

Günümüz İtalyan sinemasının en yetenekli ismi Paolo Sorrentino Cannes Festivali’nin gözde yönetmenleri arasında; zira kariyerinin on filminden yedisi Cannes’da gösterildi. Film, kahramanı Parthenope’nin (Celeste Dalla Porta) 1950’deki doğumundan günümüze, Napoli’yi arka planına alarak, çevresindeki kalabalık erkek ve kadınlardan oluşan karakterler eşliğinde hayatını anlatıyor. Film, özgürlüğüne, Napoli’ye ve aşka âşık bir kadının destansı portresini çiziyor. Tarifsiz ya da yarını olmayan, acıya mahkûm eden, ama yeniden başlamanızı sağlayan gerçek bir aşk. Umutsuz bir ufka rağmen film kaygısız gençliğin mükemmel bir Capri yazını anlatmayı amaçlıyor.

Anlamsız ve imkânsız aşklar

Parthenope’nin eklektik bir grup karakterin hayatına girip çıkmasıyla birlikte gidişatını çizdiği filmde Paolo Sorrentino, Napoli’nin kendisine ve onun herkesi etkileme, hatta yok etme yeteneğine de yoğun bir şekilde odaklanıyor. Yönetmen bir önceki filmi ‘Tanrı’nın Eli / E Stata la Mano di Dio’da bir film yapımcısı olan Fabieto’nun, 1980’lerin çalkantılı Napoli’sinde yaşadığı aile trajedisi sonrası, futbol sevgisinin peşine düşmesini ve umut verici gelişmesini anlatmıştı. Yönetmen doğduğu şehre aşk mektuplarını ‘Parthenope’de de sürdürüyor. Napoli’nin futbolda şampiyon olduğu senede, ateşli taraftarlarının bayraklarıyla yaptıkları kutlamaları final sahnesine taşıyarak, âşık olduğu kulübüne de saygı duruşunda bulunuyor.

Nice-Matin eleştirmeni Parthenope’yi ‘Napoli Turizm Ofisi’nin uzun tutulmuş bir reklam filmi’ne benzetti. Gazete Sorrentino’nun klişe kartpostallar, pastoral görüntüler eşliğinde şehri ve çevresinin kusursuz güzelliğinin estetiğini yansıtmadaki başarısını kabul ediyor. Ancak biçimi kullanırken özü unuttuğu için yönetmeni eleştiriyor. Bir Sorrentino hayranı olarak, filmin ilk yarısında sıkılıp salondan çıkanları izlerken içim acıdı. Âşık olduğu şehrin reklamını bir turizm ofisi gibi yapmayı sürdüren İtalyan yönetmen, 136 dakikalık filmin 1,5 saatinde yorucu, hatta sıkıcı olurken, filmin son 45 dakikasında kazandırdığı tempoyla hayranlık uyandırıyor. İzleyici yönetmenin mizansendeki dehasına tanıklık etmekle teselli buluyor. Kendi hesabıma erken çıkanların filmin son üçte birlik kısmını izlemekten mahrum kaldıklarına üzüldüm.

Paolo Sorrentino senaryosunda, ‘Tanrı’nın Eli’nden önce, Polvere Di Napoli’ ve Napoli 24’de olduğu gibi doğduğu şehre sevgisini ‘Parthenope’de tekrarlamayı sürdürüyor. Sevilmiş, hayal kırıklığına uğramış Parthenope’nin etrafındaki Napolilileri, melankolik sürüklenişlerinde, trajik ironilerinde ve cesaretlerinin kırıldığı anlarda takip ediyoruz. Hayatın çok uzun, unutulmaz ve sıradan olabileceğini söyleyen filmin arka planında bizi büyüleyen, gülen ve incitebilen o tanımlanamaz şehir, Napoli. Film, özgürlüğüne düşkün bir kadının epik yükseliş ve aşk öyküsünü anlatıyor. Gerçek aşklar, ama acı veren aşklar yaşayan Capri’nin sorumsuz, tasasız gençleri…

Film, Napoli’nin zengin bir ailesinin güzel, güçlü kızı, başarılı antropolog Parthenope’nin hayatının 60 yıllık bir dönemini anlatıyor. Adını bir Yunan denizkızından alan Parthenope etrafındaki erkeklerin arzu nesnesidir. Buna kardeşi Raimondo da dâhildir. Raimondo’nun en yakın arkadaşı Sandrino, genç kıza çocukluğundan beri âşıktır. Parthenope’nin kendisine yüz verip onunla seviştiğini öğrenen kırılgan Raimondo tereddüt etmeden intiharı seçer. Film gençlerin arzuları, kafa karışıklıkları üzerine. Bu konuda Sorrentino şöyle açıklıyor: “Gençlerin hayalleri, arzuları ve amaçları üzerine epik bir film Parthenope”. Üniversite hocası Marotta’nın (Silvio Orlando) izinden giden Parthenope, azmiyle ünlü bir antropolog olur ve emekli olmaya karar verince Napoli’yi terk eder.                                                                               Filmde üç antropolog var; üniversite hocası Marotta, öğrencisi Parthenope ve yanında staja gittiği ünlü Katolik rahip (Peppe Lanzetta). Film, antropoloji nedir sorusuna cevap arıyor. Antropologlar ilkelden uygara tüm insan gruplarının öncesinin anatomik yapısını, sahip olduğu özellikleri, yaşayış koşullarını, ürettikleri eserleri, konuşmuş oldukları dilleri, geleneklerini inceleyen bilim insanlarıdır. Moretta filmde “Antropoloji doğruları görmektir. Billy Wilder bir antropologdu” der. Sorrentino insanlık durumuna filminde metafiziksel bir analizle yaklaşmayı denemiş. Cannes Direktörü Thiérry Frémaux festival seçkisini açıkladığı basın konferansında, filmi “Sorrentino gösterişli stili ile, kendisinin güzelliğinin dışında, kariyeriyle takdir edilmesini isteyen bir genç kadının öyküsü” olarak takdim etti. Filmde işlenen temaları, gençliğin kayıtsızlığı, klasik güzellik ve onun küçük hesapları, anlamsız ve imkânsız aşklar, bayat flörtler, ihtiraslı tutku, ısrarlı acılar, sonlar ve yeni başlangıçlar, olarak sayabiliriz.

İnsanlık durumu için metafiziksel analiz

Yunan mitolojisinde Parthenope, Homeros’un ‘Şarkılarıyla Odysseus’unda baştan çıkaramayan, kendini denize atıp boğulan sirenin adıdır. Cesedi Napoli’de sembolik bir kayaya çarpar. İtalya’daki Napolitenler aynı zamanda ‘Partenoplular’ olarak da bilinir. Filmde Parthenope’nin gençlik yıllarını güzel, alımlı aktris Celeste Dalla Porta, yaşlılığını Stefania Sandrelli canlandırıyor. 1974’te Lombardiya kentindeki Monza’da doğan Dalla Porta, ‘Campari Beyond Passion’ (2020) ve gizemli drama ‘Red Miror’ (2022) adlı iki mini TV dizisinde oynadı. Sinemada ilk kez Tanrı’nın Eli’nde çok küçük bir rolde yer aldı. Ancak Sorrentino bir sonraki filminde başrolde kendisini ispatlama şansı tanıdı. Dalla Porta görkemli performansıyla, İtalyan sinemasının gözdeleri arasına girmeye adaylığını koyuyor.

Bernardo Bertolucci ve Pietro Germi’nin ilham perisi olan Stefania Sandrelli, ilk yönetmenin ‘Konformist / İl Conformista’, ‘1900 / Novecento’ ve ‘Çalınmış Güzellik / Stealing Beauty’ gibi başyapıtlarında, ikincinin Oscar Ödüllü ‘İtalyan Usulü Boşanma / Divorzio All’İtaliana’ ve ‘Aldatılmış ve Terkedilmiş / Sedotta e Abandonatta’sında oynadı. Kariyerindeki 140 film arasında Ettore Scoa’nın iki başyapıtı da var: Teras / La Terraza’ ve Oscar adayı Aile / La Famiglia’. Stefania Sandrelli’yi Parthenope’nin duygusal final bölümünde, güzel yaşlanmış bir diva olarak izliyoruz. Jeneriği süslemek için kullanıldığını düşündüğüm Oscarlı İngiliz aktör Gary Oldman’ın beş dakikalık rolünü senaryodan çıkarın, bir şey değişmez. Sorrentino’nun (Toni Servillo ile birlikte) fetiş oyuncusu Silvio Orlando, büyük bir dramı gizleyen, başarılı üniversite hocası rolünde, her zamanki gibi mükemmel. Sorrentino’nun ‘Tanrı’nın Eli’ndeki Luiza Ranieri ile ‘Muhteşem Güzellik’teki İsabella Ferrari filmin diğer iki aktrisi.

Yazımı son 20 yılda kariyerinin Cannes duraklarında hayranlıkla izlediğim, favori İtalyan yönetmenim Paolo Sorrentino ile bitirmek istiyorum. İlk uzun metrajlı filmi ‘Aşkın Bedeli / La Conseguenza dell’Amore’ (2004) duygusal dramıyla Cannes’da yarışan yönetmen Toni Servillo ile ilk kez yola çıkmış oluyordu. İki yıl sonra kara komedi ‘Aile Dostu / L’amica de Famiglia’da yine İtalyan sinemasını Cannes’da temsil ediyordu. Film, yatalak annesiyle yaşayan, itici, kaba, cimri, antisosyal yaşlı bir tefecinin öyküsüydü. Sorrentino’nun ilk başyapıtı, biyografi klasiği ‘İl Divo’ (2008) kaçırılıp suikasta uğrayan kirli politikacı, İtalyan başbakanlarından Giulio Andreotti’nin hayatının bir bölümünü anlatıyordu. Film, Andreotti’yi canlandıran Toni Servillo’ya uluslararası ün getirdi.

Temerküz kampındayken babasının tanıdığı ve kaçtığı ABD’de izini sürdüğü bir Nazi subayını arayan müzisyenin öyküsünü anlatan ‘Olmak İstediğim Yer / This Must Be the Place’ (2011) Sorrentino’ya Hollywood kapılarını açan film oldu. Eksantrik peruğu ve makyajıyla tanımakta zorlandığım Sean Penn için bu film kariyerinin kilometre taşlarından biri. Rossellini’nin Roma Açık Şehir’, Pasolini’nin Mamma Roma’ ve Fellini’nin ‘Roma’sından sonra, ‘Muhteşem Güzellik / La Grande Bellezza’ (2013) ile Sorrentino İtalyan başkentine saygı duruşunda bulunan sanatçılara katıldı. Film Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödülü’nü kazandı. Bir orkestra şefinin Alp Dağlarındaki bir otelde geçirdiği tatili anlatan ‘Gençlik / Youth’ (2015) müzik dalında Oscar’a aday oldu. Napoli’nin efsane futbolcusu Maradona’nın bir benzetmesinden adını alan, Cannes’da gösterilmeyen ‘Tanrı’nın Eli / E Stata la Mano Di Dio’ (2021) En İyi Uluslararası Film Oscar’ının adayları arasına girdi.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün