İsveç'teki Paideia programından notlar

Ceki HAZAN Kültür&Sanat&Spor
24 Temmuz 2024 Çarşamba

Şalom Artıonsekiz bölümünde paylaştığım yazılarımı geçtiğimiz günlerde topluca yeniden okudum. Bu okuma, son bir yılı aşkın süredir neler yaptığımı ve bu çalışmalarla ilgili neler yazdığımı anlamam açısından güzel bir içgörü sağladı.

  • Haziran 2023: Philadelphia ve Tel Aviv’den müze ziyaretleri notları
  • Ekim 2023: Amsterdam’dan seminer notları
  • Kasım 2023: Berlin ve Barcelona’dan seminer notları
  • Ocak 2024: Viyana’dan seminer notları
  • Nisan 2024: Budapeşte’den seminer notları
  • Temmuz 2024: İstanbul’dan Hrant Dink Vakfı Azınlık Hakları Akademisi notları

Bu yazıdaki gezi notları, İsveç’in başkenti Stockholm’den... 

1-10 Temmuz tarihlerinde Stockholm’deki Paideia - Avrupa Yahudi Çalışmaları Enstitüsü’nün düzenlediği ‘Project Incubator’ adlı proje geliştirme programı için İsveç’teydim. Son yıllarda katıldığım pek çok uluslararası etkinliğin her birinin kendi içerisinde ayrı değeri ve faydası olsa da İsveç birçok açıdan diğerlerine oranla daha çok fark yaratan, bende yeni farkındalıklar oluşturan bir program sunmuş oldu. 

Son dönem seyahatlerimde edindiğim eğitim ve etkileşimlerin birikmesiyle, biraz dağınık görünen noktaları birleştirmek ve anlamlandırmak, gelecekteki çalışmalarda önceliklerimi belirlemek açısından benim için önemli hale gelmişti. Bu program, tam da bu süreci kolaylaştırarak, büyük bir katkı sağladı.

Programı anlatmaya geçmeden önce İsveç’teki Paideia adlı enstitüsü hakkında genel bilgiler aktarayım. 

Paideia programındaki bir grup katılımcıyla Şabat akşamı ve ertesi sabahı Stockholm'deki Büyük Sinagog'a gittim.  Yaklaşık 900 kişi kapasiteli sinagog 1870’te açılmış. 
Masorti hareketi tarafından kullanılan bu sinagogun baş hahamı aynı zamanda İsveç'in ilk kadın hahamı Rabbi Ute Steyer. İbadetlerin kadın haham ve hazanlar tarafından yönetilmesi benim için de değişik bir deneyim oldu.

Paideia - Avrupa Yahudi Çalışmaları Enstitüsü 

2000 yılında İsveç hükümeti ve Marianne ile Marcus Wallenberg Vakfı'nın desteğiyle kurulan Paideia Avrupa Yahudi Çalışmaları Enstitüsü'nün amacı, Avrupa'da Yahudi kültürünün yeniden canlanmasını sağlamak, kültürlerarası diyalogu desteklemek ve Avrupa toplumlarında azınlık kültürlerinin olumlu bir modelini teşvik etmek olarak belirlenmiş.

Paideia’da Yahudilikle ilgili dini eğitimin yanı sıra, sosyal girişimcilik, topluluk oluşturma, eğitim ve kültür gibi çeşitli alanlarda programlar yürütülüyor. Yahudilikle ilgili dini eğitimlerde de çoğulcu bir yaklaşımla kapsayıcılık, ifade çeşitliliği ve eleştirel düşünce destekleniyor. Paideia'nın yüzlerce mezunları arasında Yahudiler çoğunlukta olsa da Yahudi olmayanlar da yer almakta. Programlar ilgili herkesin katılımına açık.

Enstitü, Yahudi kültürünü ve bilgisini çeşitli programlar aracılığıyla yaymayı amaçlıyor.

  1. Bir Yıllık Yahudi Çalışmaları Programı: Yahudi metin kaynaklarının disiplinler arası yorumlanmasına odaklanan bu program, Avrupa'nın en yoğun Yahudi eğitim deneyimlerinden biri.
  2. Proje Kuluçka Programı: Avrupa Yahudi yaşamı için yeni girişimlerin geliştirilmesini destekleyen on günlük bir yaz programı.
  3. Paradigma Programı: Yahudi kimliği ve topluluk meselelerini ele alan, Amerikan ve Avrupalı genç liderleri bir araya getiren bir haftalık yoğun bir program.
  4. Baltık Yahudi Mirası Çalışma Programı: II. Dünya Savaşı öncesi Baltık bölgesindeki Yahudi mirasını araştıran bir program.
  5. Gishur - Toplulukları Bağlama: Yahudi topluluk liderlerini ve aktivistleri, iç topluluk farkındalığını artırma ve mülteci ve göçmenlerle diyalog kurma konusunda güçlendiren bir proje.

Paideia ayrıca, çeşitli akademik konferanslar ve halka açık ücretsiz programlar düzenliyor.
Kurumun web sayfası paideia-eu.org üzerinden her bir programla ilgili detaylı bilgi edinebilirsiniz.

2025 yılı, Paideia’nın 25. yıldönümünü kutlamasının yanı sıra, İsveç’teki Yahudilerin bu ülkeye gelişlerinin 250. yıldönümüne de ev sahipliği yapacak. Bu anlamlı yıldönümleri sebebiyle, İsveç devleti ve çeşitli kurumlar 2025 yılı için özel kutlamalar düzenlemeye hazırlanıyor. İsveç’teki Yahudi nüfusu hakkında bilgi edinmek isteyenler için bir not: İsveç’teki cemaat yöneticilerinin verdiği bilgilere göre, ülkede yaklaşık 20 bin civarı Yahudi bulunuyor. İsveç’in toplam nüfusu ise 10,6 milyon. İskandinav ülkelerindeki Yahudi toplumları hakkında daha derinlemesine bilgiye başka bir yazıda yer verebilirim. Şimdi, Paideia’daki programa kaldığımız yerden devam edelim.

Kuluçka Programında 10 Gün Boyunca Neler Yaptık? 

Paideia’nın kuluçka programı, 2006 yılından bu yana düzenleniyor. 15 yıldan fazla süredir yapılan programın yüzlerce mezunu var. Programı tamamlamış kişileri de dijital platformlarda bir araya getirerek birbirlerinden öğrenmeleri ve projelerinde birbirlerine destek olmalarına aracı oluyorlar. Türkiye’den de daha önce katılanlar var. Örneğin birkaç yıl önce Şalom Artıonsekiz’in geliştirilmesi için tasarladığı projesiyle Liza Cemel de bu programda yer almıştı. 

Programa her yıl başvuruyla 20 civarı katılımcı kabul ediliyor. Her katılımcı kendi projesiyle başvuruda bulunuyor. Programdaki eğitim ve sosyal faaliyetlerin yanında konaklama ve yemek gibi giderler Paideia tarafından karşılanırken ulaşım katılımcılara ait oluyor. 

Katılımcıların yaş dağılımı 21 ila 60 arasındaydı ve cinsiyet dağılımı da oldukça dengeliydi; neredeyse eşit sayıda kadın ve erkek bulunuyordu. Programda üniversitede ders veren akademisyenlerden lise öğretmenlerine, müzisyenlerden belgesel yapımcılarına, tercümanlardan eğitimcilere ve tasarımcılara kadar geniş bir yelpazeye yayılan profesyoneller yer aldı. On günlük program boyunca her gün iki-üç katılımcı, kendilerine verilen 15'er dakikalık sürede profesyonel ve kişisel yolculuklarını sunumlarla diğer katılımcılara aktardılar. Bu sayede herkes, birbirini daha derinlemesine tanıma fırsatı buldu. Bu sunumlar, katılımcıların deneyimlerini, perspektiflerini ve ilham verici hikayelerini paylaşmalarına olanak tanıyarak programın etkileşimini ve zenginliğini artırdı.

Katılımcıların geldikleri ülkelere bakıldığında, İspanya, İtalya, Polonya, Ukrayna, Almanya, Finlandiya, Yunanistan, Sırbistan, Arnavutluk ve Hollanda gibi Avrupa’nın dört bir yanından geldikleri görülüyordu. Ayrıca, ABD’de doğup büyüyüp şimdi Almanya, İspanya ve Finlandiya’da yaşayanlar; Uruguay’da doğup büyüyüp Fransa’da eğitim aldıktan sonra şimdi Hollanda’da yaşayan bir müzisyen ve Güney Afrika'da büyüyüp İspanya'da yaşayan bir tercüman gibi farklı kökenlerden gelen katılımcılar da vardı.

Bu kültürel mozaik, programa benzersiz bir dinamizm kattı. Katılımcıların her biri, farklı coğrafyaların ve kültürlerin renklerini, hikayelerini ve deneyimlerini programın atmosferine taşıdı. Bu çeşitlilik, katılımcılar arasında güçlü bağların kurulmasına olanak sağladı ve programın zenginliğini artırdı. Farklı yaşam öyküleri ve kimliklerin buluştuğu bu ortam, yeni perspektifler kazanmamıza yardımcı oldu ve ortak çalışmalar için ilham verici bir zemin oluşturdu.

Eğitmenler, mentorlar ve konuk konuşmacılarla dolu yoğun bir program hazırlanmıştı. Gelen eğitmen ve mentorlar genellikle 45-60 yaş aralığındaydı ve her biri en az 20 yıllık deneyime sahipti. Fransa, ABD, İspanya ve İsrail gibi ülkelerden gelen bu uzmanlar, sivil toplum kuruluşları, sanat toplulukları ve çeşitli inisiyatiflerle uzun yıllar boyunca çalışmışlardı. Her biri uzmanlaştığı alanda derin bilgi ve tecrübeye sahip olan bu kişiler, bizlere geniş bir bilgi ve deneyim yelpazesi sunarak çeşitli alanlarda derinlemesine bilgi edinme fırsatı sağladılar. Eğitmenlerin ve mentorların engin tecrübeleri de bizim kişisel ve profesyonel gelişimimize büyük katkı sağladı. Programın bir güzel tarafı da her yıl yeni bir grupla yapılsa da, birçok eğitmenin uzun yıllardır bu program özelinde birlikte çalışıyor olması. Bu süreklilik, eğitmenler arasında güçlü bir sinerji ve uyum oluşturmuş, programın başarısını ve etkisini artırmıştı.

Program boyunca, proje döngüsü yönetimi, Avrupa Birliği hibe programlarından faydalanma, Avrupa'daki özel vakıf ve kuruluşlardan fon alabilmek için etkili proje sunum yöntemleri, networking ve proje yazım yöntemleri gibi konularda oturumlar ve eğitimler gerçekleştirildi. Bu oturumlar, projelerimizi daha etkili bir şekilde planlama, sunma ve hayata geçirme konusunda bize değerli bilgiler sundu.

Neler Öğrendim?

Programa katılan 20 katılımcının her birinin kendi projesi vardı ve birçoğu bu alanda uzun süredir tecrübe sahibiydi. İlgimi çeken çalışmalar arasında, Berlin’de yaşayan ABD’li bir katılımcının iki yılı aşkın süredir devam ettirdiği, Almanya’nın diğer şehirlerine ve hatta Avrupa’nın birkaç ülkesine daha yayılmaya başlayan Yidiş konuşma kulübü bulunuyordu.

İspanya’nın Mallorca Adası'ndan gelen bir katılımcı ise, Avrupa’daki Yahudi kültür mirası turlarını rehberlerin canlı yayın turları eşliğinde dijital bir platform altında toplama projesini sundu. Bu sayede, seyahat imkanı olmayanlara etkili bir deneyim sağlanması hedefleniyordu. Aynı katılımcı, birkaç yıl önce çektikleri bir saatlik ödüllü belgeseli de bizlerle paylaştı.

Katılımcılar arasında Macaristan’dan gelen ödüllü bir yemek kitabı yazarı ve yayınevi sahibi de vardı. Yahudi yemekleri üzerine birçok kitabın oluşturulmasını sağlayan bu yazar, Avrupa’daki Yahudi toplulukları arasında yeni yemek tarifleri ve aile hikayeleri toplama projesi gerçekleştirmek istiyor.

Benim başvurduğum ve bu on günlük kamp boyunca üzerinde çalıştığım proje ise, daha önce Şalom’daki yazılarımda da bahsettiğim ‘Despertar EDU: 21. Yüzyılda Yahudilik ve Yahudilikte Çoğulculuk’ çalışmamızla bağlantılıydı. Proje çerçevesini belirleme, takvimlendirme, faaliyetleri belirleyip bütçelendirme süreçlerinde mentorumla içerik ve yöntemi bol bol revize ettik. Bu süreçte, İzmir Yahudileriyle ilgili yürüttüğüm akademik çalışma ile bu proje çalışmasını bir arada sürdürmenin her ikisi için de faydalı olacağını fark ettim.

Birkaç hafta önce Şalom’daki yazımda bahsettiğim Hrant Dink Vakfı’nın Azınlık Hakları Akademisi’ndeki eğitim süreci ile Paideia’nın proje destek programı, bu yılın sonuna kadar online olarak devam edecek. Her iki program da Avrupa Birliği tarafından finanse ediliyor ve ilginç bir tesadüf ki her ikisinde de İsveç devleti eş destekçi olarak yer alıyor.

Programda yer alan katılımcılara ve eğitmenlere bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerle dijital arşivimizi sunup, onlardan geri bildirim aldım. Yidiş dili özelinde çalışmalar yürütenlerle bir araya gelip benzer modellerin Ladino için de nasıl uygulanabileceğini konuştuk. Eylül ayı itibariyle çalışmalara İzmir’in yanı sıra Avrupa’daki farklı şehirlerde devam edeceğim.

Bir sonraki yazıda, İzmir’de Ladino konusunda nasıl bir çalışma planladığımızı, teknolojinin ve uluslararası ağların bu konuda ne gibi avantajlar sağlayabileceğini anlatmayı planlıyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün