Havalar hayli sıcak, gündem her zamanki gibi yorucu. Yazın en sıcak günlerine denk gelen bu yazımda sizi Paris´te bulunan dünyanın en eski pastel üreticisi La Maison du Pastel´e götürmek ve o rengârenk dünyanın hikâyesini anlatmak istedim.
La Maison du Pastel 1720'lerde kurulmuş. Fransız Devrimi’ni ve iki dünya savaşını atlatan işletme son 250 yılın en tanınmış ressamlarından bazıları için pasteller üreten özel bir atölye. Günümüzde, kurucusu Henri Roché'nin soyundan gelen Isabelle Roché ve ortağı Margaret Zayer tarafından işletiliyor. İki kadın birlikte, Paris'in yaklaşık 65 kilometre güneybatısındaki bir köyde, aileden kalan eski bir taş evde, 18. yüzyıldan bu yana çok az değişen kendi geleneksel yöntemlerini kullanarak pastel üretimine devam ediyorlar.
Pastel diyorsam aklınıza okul zamanı kullandığımız pastel boya kutuları gelmesin. La Maison du Pastel tam 1800 ayrı tonda pastel üretiyor. Isabelle Roché kesin konumunun açıklanmasını istemediği için imalathanenin yeri sır gibi saklanıyor. İkili, Paris üçüncü bölgede bulunan Rue Rambuteau üzerindeki La Maison du Pastel mağazasını sadece perşembe günleri öğleden sonraları açıyorlar. Bu kısacık zamanda satış yapıp haftanın geri kalanını adresi sır gibi saklanan imalathanede pastel üretmekle geçiriyorlar.
Benim gibi konu hakkında pek bilgisi olmayanlar için biraz pastelden bahsedelim. Pastel, hemen hemen hiçbir sıvı bağlayıcı içermeyen, saf renkli bir çubuk boya olarak tanımlanıyor. Boya hamuru bir parça kumaş içinde tokmakla dövülerek içindeki sudan arındırıldıktan sonra yuvarlanıp kesiliyor. Tartım işleminden sonra elle şekil verilen pastel çubukları damgalanıp kurutulmaya bırakılıyor. Atölyenin pastel üretimi sürecinde makine kullanılan tek yer pigmentlerin öğütülme aşaması. Bu işlem 1940'lardan beri Isabelle'in büyük kuzenleri tarafından tasarlanan bir makinede yapılıyor. Geri kalan tüm üretim elle gerçekleştiriliyor. Buradaki bütün pasteller el yapımı.
Pastelistler, yağlı boyadan daha fazla pigment içeren pastelle yapılan resimlerin kağıt üzerinde hem parlak hem de kırılgan bir efekt verdiğinde hemfikir. Bu efekti Fransız filozof ve eleştirmen Denis Diderot 1765'te “Bir kelebeğin kanatlarındaki pullar kadar kolay dökülebilen değerli toz” olarak tanımlamış. Diderot’nun bu tanımı pastelin icat olunduktan sonra altın çağı yaşadığı döneme denk gelmesi bakımından çarpıcı.
Pastel, 18. yüzyılda altın çağ yaşasa da Fransız Devrimi'nden sonra Rokoko tarzıyla birlikte pastelin de modası geçmiş. Boyanın yeniden revaçta olması 19. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşiyor. Herhangi bir açıcı ile ön karıştırmaya gerek duyulmaması, kuruma süresinin olmaması, palete ihtiyaç duyulmaması gibi pratik nedenler ve canlı renk skalası sayesinde pastel yeniden ressamların gözdesi olmuş. Bu dönem La Maison du Pastel’in boya verdiği ünlü ressamlar arasında Édouard Vuillard, Edgar Degas, James Abbott McNeill Whistler, Odilon Redon, Richard Serra’nın başı çektiğini görüyoruz. Degas’nın o ünlü balerinlerine hayat veren La Maison du Pastel renkleri bugün hâlâ dünyanın önde gelen müzelerinde ziyaretçilerle buluşuyor.
Atölyenin bir diğer özelliği ressamlarla kurduğu yakın ilişki. İşletme arşivinde saklı olan mektuplardan ressamlarla atölye arasında iş birliğinin olduğu, istedikleri tonların elde edilmesi için çalışmalar yapıldığı anlaşılıyor. Bu dönem başta Degas, Vuillard ve Whistler'ın taleplerinin renk yelpazesinin genişlemesinde hayli etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira atölyenin o dönemki sahibi ve aynı zamanda bir kimyager olan Henri Roché ressamlardan gelen talepler doğrultusunda yeni reçeteler çıkartarak renk skalasını hayli arttırmış.
Churchill de pastel boyalarla resim yaptı
La Maison du Pastel Fransa tarihinden ve savaşlardan da payına düşeni alan bir işletme. I. Dünya Savaşı’nı olaysız atlatan atölye II. Dünya Savaşı’ndan hayli etkilenmiş. Savaşın başlamasının ardından Roché ve ailesi atölyeyi kapatarak Güney Fransa’ya yerleşirler. 1946’da geri döndüklerinde imalathanenin yıkıntıları ile karşılaşırlar. Atölyenin yeniden inşa edilmesi sırasında ressamlarla olan iletişim de yeniden kurulur. Bunlardan biri dönemin önemli post-empresyonist ressamlarından Paul Maze’dir. Maze, La Maison du Pastel’in renklerini akla hayale gelmeyen bir ismin, Winston Churchill’in ellerine biraz da gönülsüzce verir.
Winston Churchill, Çanakkale Savaşı sırasında Birleşik Krallık Deniz Kuvvetleri Bakanı olarak görev yapmaktadır. Çanakkale’de alınan ağır yenilgi sonrasında istifaya zorlandığı dönem depresyon ve anksiyetenin pençesine düşer. Siyasi yaşamının ilk büyük krizi sayılan bu sıkıntılı dönemde Churchill, yengesi Leydi Gwendoline Bertie’nin teşvikleriyle 40 yaşında resim yapmaya başlar. Resim yapmak Churchill’i iyileştirir. Bu dönem dostu Maze ile daha sık bir araya gelen Churchill her görüşmelerinde Maze’in Roché’dan aldığı pastel boyalarına el koymaya başlar. Zamanla bundan haberdar olan Henri Roché'nin kızı Gisèle, Birleşik Krallık’a yaptığı bir gezi sırasında Churchill'in ofisine bir kutu pastel boya bırakır. Roché'lerin Churchill'in sekreterinden aldıkları teşekkür notu, Maze ve Churchill'in dostluğunu belgeleyen mektup bu hoş anekdotun belgesi niteliğinde. Eğer yolunuz bir perşembe öğleden sonrası Paris’e düşerse La Maison du Pastel’i ziyaret etmek hoş olabilir. Hepinize güzel bir yaz diliyorum.