Türk Tiyatrosunun son efsanesi de göçtü

“Hoşça kalın dostlarım benim hoşça kalın! Sizi canımda canımın içinde, kavgamı kafamda götürüyorum. Hoşça kalın dostlarım benim hoşça kalın... Resimlerdeki kuşlar gibi dizilip üstüne kumsalın, mendil sallamayın bana. İstemez... Tek hecesiz elveda.”

Erdoğan MİTRANİ Sanat
7 Ağustos 2024 Çarşamba

Türk Tiyatrosunun yaşayan efsanesi Genco Erkal 30 Temmuz sabaha karşı sonsuzluğa göçtü. Onun için ölüm veya vefat sözcüklerini kullanmak abes olur. Genco’lar ölmez! Onunla yolları kesişenlerin, sahneyi paylaşanların, sahnede seyredenlerin, tanımak mutluluğuna erenlerin ve de 80 yaşını aşkınken bitmez tükenmez bir enerjiyle sahnede devindikten, dekorlara bile tırmandıktan sonra soluklanmaya gerek bile duymadan, oyun çıkışında uzun uzun sohbet ettiği, selfie çektirdiği o gençlerin belleğinde ve gönlünde sonsuza dek yaşamaya devam ederler.

Bu sebeple de 2 Ağustos’ta Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunun sadece koltuklarını değil, iç içe ayakta, salonun merdivenlerini, yan ve ara yollarını, fuayesini tıklım tıkış dolduran binlerce insan, onunla gözü yaşlı olmayan, ciddi, vakur ve sevgi dolu bir törenle vedalaştı. Tabii ki her zaman emek ve emekçiden yana olan Genco’nun yıllarca savunduğu işçiler de akın akın gelip bu yolculukta ona eşlik ediyordu.

Piyanist Fazıl Say ve Serenad Bağcan, Yiğit Özatalay’la Deniz Güngören eşliğinde Tülay Günal, Ercan ve Gökhan Çağıran birer müzik dinletisi sundu. Tiyatro eleştirmeni, yazar Prof. Dr. Dikmen Gürün, Erkal'ın tiyatro ile içli dışlı yaşadığı 65 yılı özlü ve etkileyici biçimde özetlerken, İKSV ile yaptığı iki olağanüstü çalışmaya da değindi. Can dostu yönetmen Özcan Arca, özellikle Genco’nun insani yönünü anlattı, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı korkusuzluğunun altını çizdi. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da aileye taziyelerini sunduktan sonra duygulu Genco’ya sözlerle veda etti. Ve Genco, 55 yıl önce kurduğu ve yaşattığı Dostlar Tiyatrosu’nun genç oyuncularının eşliğinde Teşvikiye Camiine doğru yola çıktı.

Camideki tören de ciddi, vakur ve müthiş huzurluydu. Kızı Ayşe’nin, iki dünya güzeli torununun, eski eşi Zeynep Tedü’nün olsun, ikinci ailesi can dostları Özcan Arca ve belgesel yönetmeni eşi Nurdan Arca’nın sükûnetinin nedenini Özcan, “Korkusuzluğu ve soğukkanlılığıyla hepimizi bugüne hazırladı” diye açıklıyordu.

Kişi bedeni öldüğünde değil, onu anımsayan son kişi de ölünce gerçekten ölür. Gencinden yaşlısına tabii ki hepimizin anılarında yaşamayı sürdürecek. Ya hepimiz gidince ne olacak?  

Pandemi sürecinde arşivini izleyicilere açan Genco’nun birçok oyununun kaydı hâlen YouTube’da bulunabiliyor. İKSV için yaptığı iki benzersiz çalışmanın ‘Sivas 93’ ile ‘Nâzım’a Armağan’ın ses ve görüntü kayıtları pırıl pırıl. Sahnedeki kadar etkileyici olmasa da ‘Aymazoğlu ile Kundakçılar’, ‘Yalınayak Sokrates’, ‘Can’, ‘Marx’ın Dönüşü’, ‘Nereye Gidiyoruz / Azizlikler’, ‘Bilgi Yarışması’ ve ‘Fay Hattı’ gibi oyunları Genco’nun dehasını ve yaptığı politik tiyatronun benzersiz düzeyini ortaya koyuyor. Fazıl Say’ın ‘Nâzım Oratoryosu’nun, birinde Zuhal Olcay’ın, diğerinde Serenad Bağcan’ın yer aldığı iki ayrı yorumu da YouTube’da. Ayrıca şiir ve şarkı dinletileriyle ilginç söyleşiler de var. Daha gerilere gidersek tabii ki gencecik bir tiyatrocuyken Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosunda yönettiği o efsanevi ‘Keşanlı Ali Destanı’na ulaşmak artık mümkün değil. Ancak biraz çaba göstererek Eskişehir Üniversitesi stüdyolarında TRT için yönettiği, orijinal kadronun büyük bölümünün rollerini tekrar üstlendiği versiyona ulaşılıyor. Oyunun ilk yarısı iki kısım olarak Vimeo’da, ikinci bölümü YouTube’da bulunuyor. ‘Genco’ adlı 2021 yapımı olağanüstü belgesel film de Netflix’de.

Bunların hemen hepsini kaydettim. Amacım sadece bir arşiv oluşturmak değil; ailemin tüm gençlerine izletmek, onlara kendi çocuklarına ve torunlarına izletmelerini vasiyet etmek.

Genco’nun ebediyete intikalini öğrenir öğrenmez içimden ilk gelen ona bir tür veda mesajı yollamak olmuş, gönlümden kopan bu yazı o gün kimi yerlerde yayınlanabilmişti. Yazımı, o mektupla bitirmek istiyorum:

***

Sevgili Genco;

Genç Oyuncular’da ilk sahneye çıktığında sen 22, ben 19 yaşımdaydım. O günden, geçen sezondaki ‘İmparator’a kadar, sen sahnede, ben seyirciler arasında 64 yıl bütün oyunlarını izledim.

Kenter Tiyatrosundan, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosuna, yönettiğin ve oynadığın Haldun Taner’in epik başyapıtı ‘Keşanlı Ali Destanı’nın efsanevi yorumuna, sen 1969’da kurmuş olduğun, halen faal olan Dostlar Tiyatrosunda, topluluğunun sözünü sakınmayan siyasi tiyatro anlayışını 55 yıldır kesintisiz sürdürürken ben hep izleyicilerinin arasındaydım.

Çıkar uğruna en saygın bildiğimiz insanların bile fırıldak gibi saf ve taraf değiştirdiği bu uzun yıllar boyunca, inançlarından, tiyatro sevgi ve saygısından, siyasal ve sanatsal görüşlerinden, devrimci tiyatro anlayışından hiç ödün vermediğine, tün engellemelere, gözaltına alınmalara, durmaksızın açılan davalara karşın, hangi iktidar döneminde olursa olsun düşündüklerini sakınmadan söylemene, baskıcı yönetimlerle elinde sadece mizahın keskin kılıcıyla savaşmayı sürdürmene, hiç taviz vermeden hep dimdik ayakta kalabilmene tanık oldum.

Müthiş bir savaştı o. Nazım Hikmet’in şiirlerden oluşan ilk tiyatro oyunun ‘Kerem Gibi’ yasaklanmış, yargılanmış, beraat etmiş; oyunların, taşlı sopalı saldırılara, hatta molotof kokteyline maruz kalmış; bir toplantıda Nazım’dan şiir okuduğunda kelepçelenerek Devlet Güvenlik Mahkemesine bile götürülmüştün. ‘Asiye Nasıl Kurtulur’da aksesuar olarak kullanılan bir bıçak yüzünden gözaltına alınmış, pasaportuna el konduğundan yedi yıl yurt dışına çıkamamış, festivallere katılamamış, ABD bursun yanmış ve de hepsi bir yana, kızın Ayşe’nin yurt dışında yapılması gereken kalp ameliyatında yanında olamamıştın.

Kimini basından derlediğim, kimi belleğimde yer etmiş bu olayların dışında da hep çok sayıda baskı ve engellemeyle karşı karşıya kalmana, oyunlarını yıllarca sergilediğin Muammer Karaca Tiyatrosunun tamirat bahanesiyle kapatılıp Dostlar Tiyatrosunun fiilen sokağa atılmasına karşın, sarsılmaz inancınla, oyunlarını sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin her tarafına turneye götürmüş, son yılına dek ayda hâlâ ortalama 20 kez sahneye çıkarak tiyatronu ayakta tutabilme mucizesini gerçekleştirmiştin.

Olağanüstü kariyerinin başlarından beri, sanırım ilk kez Genç Oyuncular’ın ‘Tavtati Kütüpati’ ya da ‘Çürük Elma’sında (ya da her ikisinde) başlayan uzun yolculuğunun neredeyse tamamını izlemiş olarak, görsel sanatlarımıza katkını özetlemek için on binlerce sözcük yetersiz kalır. Bu sebeple, ününü olağanüstü oyunculuğunla yapmış olsan da öncelikle üst düzey bir yazar-yönetmen olduğunu, tiyatro kökenli pek çok oyucunun aksine, sahnede hep ‘tiyatro oyuncusu’, filmlerdeyse hep ‘sinema oyucusu’ olabildiğini, bunun da sana iki kez Altın Portakal getirdiğini, senfonik konserlerde birçok yapıtı anlatıcı olarak seslendirdiğini bir kez daha anımsatmakla yetineceğim.

Türk Tiyatrosuna sayısız katkın arasında, 1960’larda iki farklı yorumla sahneye koyup yıllarca oynadığın, o dönemde neredeyse imzana dönüşen, geleneksel meddah dışında Türkiye’de batılı anlamda metne dayalı sahnelenen ilk tek kişilik oyun ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ni de hatırlatmam gerek. 1965’te, Ankara Sanat Tiyatrosu’na (AST) katıldığında, Asaf Çiyiltepe’nin Nazizm’in kapkara bir parodisi olarak sahnelediği Brecht’in Arturo-Ui’nin Önlenebilir Tırmanışında başrolü oynamıştın. Arturo-Ui, bugüne kadar canlandırdığın 60’ı aşkın karakter arasında efsaneleşmiş yorumlarından ilkiydi ki, bunlara zamanla yine Brecht’in ‘Galileo’su, Yaroslav Hasek’in ‘Aslan Asker Şvayk’ı, Gogol'ün ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’, Maxwell Anderson'un ‘Yalınayak Sokrates’i, Nâzım Hikmet'ten ‘Kerem Gibi’, Can Yücel'den ‘Can’ ve son olarak da ‘İmparator’ Haile Selassie katılmıştı.

Son yıllarda, izleyici-tiyatrocu ilişkimiz önce tanışıklığa, sonra da sağlam bir dostluğa dönüştüğünde, senin bambaşka bir yönünü, o benzersiz sevecen tarafını keşfettim; seni içimi ısıtan o gülümsemenle müthiş alçakgönüllü bir insan olarak tanıdım. Neredeyse tüm yaşamı tiyatro olan, “yaşlılık ya da hastalık önemli değil, yeter ki sahneye çıkabileyim” diyen sevgili arkadaşım, sana hep “inşallah ölümün sahnede olur” derdim. Eminim ki giderken burnunda sahnenin tozuyla gitmişindir…

Erdoğan Mitrani

***

İlk kez tiyatro izlememden bu yana üç çeyrek yüzyıl geçmiş. Genco bu 75 yılın 64’ünde, elinde mizahının keskin kılıcı, kurulu düzenin aymazlıklarıyla, insan ve sanat sevmezliğiyle kıyasıya savaştı. Hep muhalifti ama onunki karamsar değil geleceğe umutla bakan bir muhalefetti. Onun olmadığı bir tiyatro eksik kalacak!

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün