Gönülsüz sürgün

Rubi ASA Sanat
7 Ağustos 2024 Çarşamba

1930’lu yıllarda başlayan, Avrupa halkları için talihsizlik sayılacak Nazilerin iktidara gelmesiyle gelişen Nasyonal Sosyalizmin yine o yıllarda yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti için bir talih unsuru taşıdığı görülür.

Özellikle Almanya ve Avusturya’dan, hatta Macaristan’dan birçok akademisyen Nazi yönetiminin baskısıyla işsiz kalıp, ülkelerini terk etmek zorunda bırakılır. Akademik kimlikleriyle yaptıkları çalışmalar, yetiştirdikleri öğrenci ve asistanlar oldukça zor günler yaşar. Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün de öngörüsüyle bu kişilere kapı açar, yüksek maaşlar teklif ederek Üniversite Reformunu gerçekleştirecek bir ortam yaratır. Bunların içinde çoğu dünya çapında Yahudi asıllı veya Komünist görüşlü akademisyenler olduğu gibi önemli bir kısmı da gerçekten faşizmin ayak seslerini hissedip baskı altında kalıp ülkeyi terk eden öğretim görevlileriydi.

Akademisyenlerin bir kısmı, bir müddet Türkiye’de kaldıktan sonra uygun koşulların yaratılma durumuyla Amerika veya başka ülkelere giderken, büyük bir kısmı Türkiye’de kalmayı tercih etti.

Buraya kadar genel anlamda hepimizin bildiği bir süreçten bahsettim.

Bunların içinde önemli bir akademisyen, Prof. Traugott Fuchs’dan bahsetmek istiyorum. Filolog, edebiyatçı, aynı zamanda ressam olan ve hayatının sonuna kadar Türkiye de kalan Prof. Fuchs sürgün hikayelerinin önemli bir konuğudur.

Göçmenlik hikayesinin başlangıcı

Göçmenlik hikayesinin Türkiye serüveni, 30’lu yıllarda Nazizm baskısının özellikle aydın ve akademik çevre için olumsuz koşullar yarattığı zorunlu göç hikayesidir.

Kendisi de bu göçün önemli aktörlerinden olan Philipp Schwartz ‘Kader Birliği’ kitabında 1933 sonrası ilim üretmenin temel koşulu olan özgürlüğü, kendi topraklarında kaybettikleri gerçeğiyle Türkiye’ye göç eden Alman bilim insanlarının hangi koşullar altında, nasıl bir uluslararası organizasyonla gelebildiklerini anlatır.

Sadece öğretim görevlilikleri değil, 31 Temmuz 1933’te Darülfünun’un kapatılması ve yerine İstanbul Üniversitesi kurulumunun gerçekleşmesi o dönemi hazırlayan bu akademisyenler sayesinde olmuştur. İstanbul Üniversitesi girişindeki anıtta “Alman Göçmenler Hatırasına” beratı halen büyük puntolarla yer alır. 30’lu yıllardan sonra Türkiye’ye göç eden hatta ailelerini de getirerek hem güvenli hem akademik ortamın yeni biçimlendiği süreçte etkin olma görevi alan birçok önemli sima vardı.

Besteci Eduard Zuckmayer, Ankara’da parlamento binasını yapan Clemens Holzmeister, yine Ankara’da üniversite binaları yapan Mimar Bruno Taut, Hukukçu Ernest Hirsch, Besteci Paul Hindemit ve Ankara şehrini planlaması için davet edilen Hermann Jansen bunlardan bazılarıydı. Jansen savaş sonuna kadar Türkiye’de kalıp görev yapmış, ardından Berlin belediye başkanlığı göreviyle ülkesine geri dönmüştü.

Bilinen bu isimlere dair belge, bilgi çoktur fakat diğer 800-900 kadar akademisyenin Türkiye yılları ve görevleri hakkında çok fazla bilgi sahibi değiliz. Bunlar genellikle üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Savaş sırasında ya da bitiminde imkan bulup ülkeyi terk edip daha uygun iş olanakları yaratanlar Fransa’ya, İngiltere’ye, Amerika’ya gitti. Fakat bir kısmı Türkiye’de kalıp genç Cumhuriyet ailesinin parçası olma arzusuyla aileleriyle birlikte yaşamayı tercih ettiler.

Başta sözünü ettiğim Prof. Traugott Fuchs -ki kendisi, 1934’te Yahudi olduğu için Almanya’da artık kalamayan dönemin en ünlü profesörlerinden Leo Spitzer’in asistanıydı- Yahudi olmadığı halde profesörüne eşlik ederek Türkiye’ye ailesiyle göç edip görev almayı arzu etmişti. İkili İstanbul’a gelip yeni kurulan İstanbul Üniversitesi’nde Alman Filolojisi ve Edebiyatı kürsülerini kurup ayrıca Boğaziçi Üniversitesi’nde (O zamanki Robert Kolej) ders vermeye başladılar. Fuchs akıcı Fransızcası sayesinde Boğaziçi’nde Fransız Dili ve Edebiyatı dersleri de vermeye başladı.

Traugott Fuchs yaşamının sonuna kadar Türkiye’de kaldı. Öğretim görevliliği sadece uzmanlık alanıyla sınırlı değildi; batı dünyasının bilimsel ve rasyonel adımlarının, dünya görüşlerinin, sanat ve edebiyatın onda bıraktığı izlerin öğrencileriyle paylaşırdı. Ders sonraları uzun Boğaz yürüyüşlerine öğrencilerini de alıp şiir ve edebiyat sohbetleri yapar, kendi şiirlerini okuyup, piyano çalar, onlarla rakı sofrası paylaşırdı.

II. Dünya Savaşı’nın bitimine yakın Türkiye, 2 Ağustos 1944’te Nazi Almanya’sı ile diplomatik ilişkilerini kesti ve savaş ilan etti. 16 Ağustos’a kadar Türkiye’de yaşayan Alman vatandaşlarının ülkeyi terk etmesi istendi. Bunların bir kısmı ülkelerine döndüyse de 600 civarında Alman vatandaş kalmak istedi.

Dönemin koşuları dikkate alınırsa I. Dünya Savaşı’nda müttefiki olan Almanya’ya karşı II. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalabilmiş Türkiye, savaşın bitiminde Almanya’ya savaş açarak dünya coğrafyasındaki politik duruşunu doğru ya da yanlış İnönü Hükümetiyle kesinleştirmek istemişti.

Anadolu’ya göç

Alınan bu karar neticesinde, çeşitli nedenlerle Türkiye’de bulunan ve terk etmek istemeyen Reich pasaportu sahibi yüzlerce Alman, üç Anadolu kentinde enterne edildi. Türk hükümeti toplama kampı nitelikleri olmasa da hafifletilmiş zorunlu ikametgahlar için Çorum, Kırşehir ve Yozgat’ta yerler belirledi.

Traugott Fuchs 10 yıldır Türkiye’de yaşamasına rağmen 18 aylık bu ikametgâh zorunluluğu karşısında hayal kırıklığına uğradı. Mecbur olmadığı halde Nazizm’in yükselişine karşı ülkesini terk eden Fuchs Türkiye’de bunca yıl sonra sürgün edilmişti. Fakat Çorum yılları onun için, birlikte yaşanmaya zorlanan diğer Almanlardan farklı, olabildiğince sade, üretken ve çevresine katkılarla dolu bir dönem oldu. Bu dönem hakkında aslında çok kayıt ve belge yok. Böyle bir karar yıllarca Türkiye’ye katkıda bulunmuş birçok profesör ve akademisyen için ‘Zorunlu Sürgün ve Kader Birliği’ tarih yazgısının romantik bir sahnesi olmadı.

Henüz genç olan Türkiye Cumhuriyeti ile Hitler Almanya’sı arasında yaşanan ve Alman, Avusturya ya da Türk tarih yazımında neredeyse hiç ele alınmamış bu olay, Orient-Institut Istanbul’daki güncel serginin konusunu oluşturuyor. Erkekler, kadın ve çocuklar, bazı durumlarda iki yıl kadar süren Çorum’daki zorunlu ikameti nasıl deneyimlediler; bunu mektuplarında, günlüklerinde ve röportajlarda nasıl anlattılar? Alman sürgün akademisyen Fuchs’un Çorum resimlerini, sürgün deneyiminin olağanüstü bir görsel araştırması olarak izleyebilirsiniz. Bu resimler, Orient-Institut Istanbul’da kısa süre önce açılan Traugott Fuchs Arşivi’nin bir parçası.

Alman ve Avusturyalıların anlatıları ışığında Traugott Fuchs’un Çorum resimleri

Orient-Institut Istanbul’da Sergi, Mayıs – Ekim 2024

Küratörler: Dr. Richard Wittmann, Merve Köksal

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün