İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İBB Miras, İBB Kültür ve Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu ortaklığında düzenlenen ´Yeraltının Kapıları – Geçiş ve Yansıma ile Mekâna Dokunma; Vlastimil Beránek´ sergisi, 1 Ağustos´ta Yerebatan Sarnıcı´nda açıldı. Çek heykeltıraşlar Vlastimil Beránek ve Jaroslav Prošek´in 22 kristal heykeline ev sahipliği yapan serginin açılış daveti, Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığından Radek Rubes, Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Olga Hajflerova, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Mahir Polat, Jaroslav Prošek ve çok sayıda sanatseverin katılımıyla gerçekleşti.
Katılma fırsatı bulduğum 31 Temmuz gecesi düzenlenen serginin açılış resepsiyonda, çellist Jamal Aliyev ve piyanist Ece Dağıstan davetlilere özel bir konser sundu.
İlerleyen saatlerde, Küratör Mahir Polat, Başkonsolos Olga Hajflerova ve Radek Rubes birer konuşma yaptılar. Polat, "Sarnıcın gündelik ziyaretçilerini de hesaba katarsak, bu sergiyi bir milyonun üzerinde kişinin ziyaret etmesini bekliyoruz" dedi. Küratör, sergideki kristal heykellerin su ve taş ile etkileşimi üzerinden önemli mesajlar vermek istediklerini belirtti.
Hajflerova da, iki ulusun köklü ilişkilerinden söz ederek, "Böylesi tarihi bir mekânda olmaktan son derece mutluyum" dedi. Çekya Dışişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Radek Rubes ise serginin önemine vurgu yaptı.
Yerebatan Sarnıcı’nın, bölgedeki diğer tarihi yapılar arasında çok farklı bir yeri vardır. Başarılı bir restorasyon sürecinin ardından gün yüzüne çıkan 1500 yıllık Sarnıç, yumuşak aydınlatması ve su damlalarının çıkardığı sesle özgün ve büyülü bir atmosfer sunuyor. Sütunların sığ sudaki yansıması, göz alıcı bir görüntü oluştururken ortamın ambiyansına da katkıda bulunuyor. Davetlilerin, cep telefonlarıyla sık sık anı görüntülemeye çalışmaları sanırım bu yüzden. Günümüzde Bazilika Sarnıcı olarak da anılan bu yapının içine sergi kapsamında yerleştirilen rengârenk kristal eserler, parlak renkleri ve özel ışıklandırmalarıyla rüyamsı bir manzara sunuyor.
Küratörlüğünü Dr. Mahir Polat ve Miroslav Kroupa’nın yaptığı sergide, suyun içine yerleştirilen kristal heykellere hayat veren cam, saydamlığı ve katılığı ile Yerebatan Sarnıcı’ndaki iki temel malzeme olan, su ve taşla diyalog kuruyor. Yeraltı, gerçeklik algısı, mitoloji, yansıma ve geçiş temaları etrafında kurgulanan sergi; Eflatun’un, bir mağaraya zincirlenmiş insanların oradan yansıyan nesnelerin gölgelerini gördüğü ve bunları gerçeklik olarak algıladıkları mağara alegorisi ile harmanlıyor.
Vlastimil Beránek’in geçmiş ve bugün üzerine odaklanan cam eserleri, sarnıcın su ve taş dokusuyla etkileşime girerek mekânın su ve ışıkla elde ettiği yansıma alanlarıyla işbirliği yapıyor.
Jaroslav Prošek’in eserleri ise izleyiciyi yaklaşık altı bin yıl önce Mezopotamya’da üretilen ilk camın, aynı döneme ait yarı fosil meşe ağacı malzemesiyle buluştuğu tarihe götürerek kolektif hafıza ve şimdiki zamanla ilgili soruları gündeme getiriyor. Prosek'in sanatsal çalışmalarından olan gizemli subfosil meşe gövdesi de mekânla özdeşleşiyor. Çok eski bir geçmişe sahip olan subfosil meşeler, şu anda dünyada kabul edilen en değerli ahşap malzemelerinden biri olarak kabul ediliyor ve yerin sekiz metre altında bulunuyor.
Yansımalarla Sarnıcı daha da özel kılan sergi, izleyicileri insanlığın derinliklerine tekrar odaklanmaya, 1500 yıldır Güneş'ten koparılmış, buraya hapsedilmiş Medusa anlatısındaki ‘human condition/insan olma durumu’ üzerine düşünmeye davet ediyor.
Mağara alegorisi ve Medusa
Bilginin doğasını ve gerçekliği anlamanın zorluklarını anlatan bir metafor olan bu alegori, zincirlenmiş insanların yalnızca mağaranın duvarına yansıyan gölgeleri görebildiği bir durumu tasvir eder, bu gölgeler gerçeklikten yalnızca yansımalardır. Mağaradan çıkan bir kişi, ilk başta dış dünyanın ışığına alışmakta zorlanır, ama zamanla gerçek dünyayı ve güneşi görür, gölgelerin gerçeklikten uzak bir yansıma olduğunu fark eder. Bu kişi, gerçek bilgiyi mağaradaki diğer insanlara anlatmaya çalışır, ancak yalnızca gölgeyi gerçek kabul edenler için bu anlaşılmaz bir hal alır. Sarnıçtaki Medusa da, mitiyle buna benzer bir yansıma hikâyesini çağrıştırır.
1 Ağustos'tan 30 Kasım'a kadar sürecek olan serginin ardından sanat eserleri, dünyaca ünlü galerilere ve özel koleksiyonlara doğru yol alacak.