Bu yazıyı bir hafta önceden yazıp yolladım. Çünkü siz bu yazıyı okurken ben çok uzaklarda olacağım. Şaka şaka, o kadar uzakta değil, Büyükada’da olacağım. Bazı şeyler değişmiş olabilir, umarım değişmiştir; değişmemişse de zaten toplumca pek çok şeye bağışık olduğumuz için herhalde yaşantımıza yine “normal normal” devam ediyoruzdur. Başlıktaki normalliği fark etmeyenler için spoiler veriyorum: “Normal anormaldir.”
Güzel dünyamız ve cennet ülkemiz yazarlara yazı konusu bulmakta hiç sıkıntı çıkarmıyor. Adeta ne yazsam diye değil, neyi yazmasam diye seçeneklerden seçenek beğenmiyoruz. Sokak hayvanları yasası, Paris Olimpiyatları (açılış töreni ayrı, spora ve sporculara dair çeşitli anekdotlar ayrı), Biden’ın adaylıktan çekilmesi ve artık her gün Kamala Harris’i konuşuyor olmamız, İsrail-Hamas savaşı, İran-İsrail gerginliği, Haniye’nin ölümü, Ayasofya dâhil camilerde Haniye için cenaze namazı kılınması, Instagram yasağı, Türk tatilcilerin Yunanistan akını, tüm bunlardan bağımsız olarak şahsi gündemim derken, kendimi yine 750 kelime sınırıyla kavga ederken buldum. Neyse ki, ulusal ya da uluslararası siyaset üzerine konuşmamak ve yazmamak huyum var, yoksa iş iyice çetrefilleşecekti. Yoo, bence Instagram’ın kapatılmasının siyasetle hiç ilgisi yok? Yunanistan’a akının da Türkiye’de tatil yapabilecek paramızın olmamasıyla, sahil mafyasının bize rahat vermemesiyle hiç alakası yok diye biliyorum; denizi çok güzel oraların, bir de çok güzel yemekleri var, o yüzden gitmiyor muyuz? Sokak hayvanları, kuşlar, kirpiler, köstebekler, solucanlar, kediler, köpekler her önüne gelene saldırıyor, laftan da anlamadıkları için öldürmek zorunda kalıyoruz ama içimiz çok acıyarak, öyle değil miydi? Cenaze namazı dinimizin bir gereği zaten, toplumsal duyarlılığımız gereği kılınmadı mı? Bir dakika bir dakika; işler iyice karıştı. Bazı şeyleri yanlış anlamış olabilirim. Sistematik düşünme yeteneğimi kaybettiğimi fark ettiğim, bazı şeyleri anlamakta zorlandığım zamanlarda, hemen George Orwell’e başvururum; nasıl düşünmem gerektiğini bana yordamınca hatırlatır. Şimdi, Orwell’in 1984’ü yazarak dil ve zihin arasındaki ilişkiyi kurmamızda bize yardımcı olsun diye bıraktığı sihirli değneği kullanarak, her şeyi yerli yerine oturtacağım.
Sokak hayvanları yasasına ilişkin tavrımız tabii ki belli. Öldürmek yaşatmaktır. Toplumumuzdaki sevgi dolu erkekler de o yüzden kadınlara şiddet uygulamıyor mu? Sevmek, şiddettir. İsrail, Hamas, İran, Lübnan hepsine ilişkin görüşümüz yine belli. Savaş barıştır. Terörizm kardeşliktir. İnsan rehin almak misafirperverliktir. Trump ve Biden mı? Tabii ki yaşlılık dinamizmdir. Seçmek, seçmemektir. Paris? Göstermek gizlemektir. Keza, okçularımız, atıcılarımız, boksörlerimiz, Olimpiyatlara katılan tüm sporcularımız, niye bu kadar uğraşıyorlar anlamıyorum. Az evvel Filenin Sultanları’nın çeyrek finalde Çin’i başa baş bir mücadeleyle nasıl yendiklerini izledim. Ah kızlar ah, yine sürmüş sürüştürmüşsünüz, çıkmışsınız maça, bilmiyor musunuz, başarı başarısızlıktır. Bakın Avrupa’da tren yolculuğu çok güzel oluyor, dönüşte alın biletinizi, bir sürü ülke geze geze trenle gelin, sosyalleşirsiniz, eğlenirsiniz de, gençsiniz siz daha, yaparsınız. Tabii ki Instagram’ı kapatmak özgürlüktür, dijital faşizmle mücadele etmektir. Özgürlük, her istediğini söyleyebilmek değil, söyleyememe imkânını layıkıyla kullanabilmektir. Kendi devletinizle ilgisi olmayan, şiddeti araç olarak kullanan bir dini grubun liderlerinden birinin hiç sembolik önemi olmayan kendi halinde küçücük bir cami olan Ayasofya’da cenaze namazının kılınmasına anlam verememek, duyarsızlıktır. Toplumca birbirimize kenetlenmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde kenetlenmemek, bozgunculuktur. Siyasetle hiç ilgisi olmayan bunca şeyi sayıp dökmek, siyasettir. Kişisel ilişkilerinizde de tabii ki şunları biliyorsunuzdur: İlgi ilgisizliktir. Ciddiyet ciddiyetsizliktir. Güven güvensizliktir. Artık bu kadarını da söyletmeyin ama bana!
Zihnimi, bu sefer Orwell’in bile yardım edemeyeceği kadar karışık hissediyorum. Size Merkür retrosu, yaz anılarım, yeni şahsi kararlarım, gelecek planlarım falan diye başlayıp anlatacaktım. Tam sosyal medyaya alışıyorken, en çok kullandığım sosyal medya platformunun başına gelenler, alternatif arayışlarım, algoritmalarla çalışan değişik aplikasyonlara girip çıkarak yaptığım gözlemler, birkaç komik anı vs. Belki bir sonraki yazıya. Ama durun, kelime sınırını henüz aşmamışken, bir arkadaşlık uygulamasında geçirdiğim bir haftalık deneyimi de yazayım. 45-55 yaş arası erkeklerimiz, ekseriyetle tekne sahibi, puro içiyor, sık sık yurtdışı seyahatleri yapıyor, bazıları da motosiklet kullanıyor. Tabii ki hepsi çok karizmatik. Bu kadar karizmatik olunca hiç karizmatik olunmuyor ama, sadece bana mı öyle geliyor acaba? Ah, nasıl unuttum, doğru ya, karizmatik olmak, karizmatik olmamaktır. İşte şimdi taşlar yerine oturdu!
Bir de bu arada, AI, gerçek bir dosttur. İtirazınız mı var? İtiraz, kabul etmektir. Fikirlerimi kabul ettiğiniz için sonsuz teşekkürler.