AĞA TAKILANLAR

•“Kazan-kazan” perspektifine dayalı, Türkiye ve İsrail´in Körfez ülkeleriyle birlikte sağlam bir ekonomik ve güvenlik üçgeni oluşturduğu, bölgesel kalkınmaya önemli katkılarda bulunduğu ve ABD, Çin ve AB´nin önemli zorluklarla karşılaştığı bir dünyada dengeli bir güç olarak hareket ettiği olası bir senaryoyu hayal ediyorum. •Her iki tarafın da birbirinin kaygılarına saygı gösterdiği, güçlerini doğru bir şekilde değerlendirdiği 25 yıllık bir sağlam vizyonu yakın gelecekte hayata geçirebileceğini düşünüyorum. Aksi takdirde, Türkiye´nin, İsrail´in ve bölgedeki diğer ülkelerin uzun yıllar boyunca huzur bulamayacaklarından kuşkunuz olmasın. •Bana sorarsanız, Gazze´deki insanlık dışı eylemleri haricinde bir çok ortak stratejik menfaatimiz olan İsrail´i bir kalemde silip “düşman” kategorisine yazmak, Türkiye için yeni bir cephe açmak, zaten vahim güvenlik riskleriyle çevrili, iç etnik, sosyal, dini ve siyasi kırılmalar yaşayan ve kırılgan bir ekonomiyle mücadele eden bir ülke için hiç akıllıca değil. İsrail için de bölgedeki en büyük ve en güçlü ülkeyi düşman olarak algılamak ağır maliyetli bir macera ve büyük bir hata olacaktır. •Mehmet Öğütçü – www.yetkinreport.com

İzak BARON Diğer 1 yorum
13 Ağustos 2024 Salı
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • Namık Tan@NamikTan

📍Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’e karşı açılan ‘soykırım davası’na müdahil olması üzerine bir not:

⚖️ Türkiye, UAD’nda Güney Afrika Cumnhuriyeti ile İsrail arasındaki ‘soykırım davası’na müdahil olma talebini, ekleriyle birlikte 53 sayfalık başvurusuyla, UAD’na sundu

⚖️ UAD, talebi inceleyerek Türkiye’nin dava ya katılıp katılamayacağına karar verecek

⚖️ İncelemenin ardından UAD davanın taraflarına bilgi verecek. İsrail ve Güney Afrika Türkiye’nin talebine ilişkin gözlemlerini UAD’na bildirecekler

⚖️Türkiye, İsrail’e karşı Nikaragua, Kolombiya, Libya, Meksika, Filistin ve son olarak İspanya’nın ardından davaya müdahil olmak için başvuran 7. ülke oldu

⚖️ UAD statüsü Md 63/1 uyarınca, davalara müdahil olma BM üyesi devletlere tanınan bir hak. Bunun için (Türkiye gibi) UAD’nın zorunlu yargı yetkisini tanımak gerekmiyor

⚖️ Statü Md 63/2 uyarınca, UAD’nın o davaya ilişkin kararı ve yorumu müdahil devletler için de bağlayıcı özellik taşıyor.

⚖️ Türkiye, başvurusunu 1951’de tarafı olduğu BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne dayandırdı. Böylece, başvurusu kabul edilirse, davaya dahil olarak görüş bildirebilecek. Diğer taraftan, Türkiye’nin görüşü davanın esasına yönelik olmayacak, sözleşmenin nasıl yorumlanması gerektiğiyle ilgili görüş beyanıyla sınırlı kalacak

⚖️ Türkiye başvurusunun 101. maddesinde, soykırım suçunun maddi (actus reus) ve manevi (mens rea) unsurlarının bulunduğunu, soykırım kastıyla İsrail’in devlet sorumluluğu doğuracak şekilde soykırım suçunun özel koşullarının (dolus specialis) oluştuğunu savunuyor; suçun ispatında, doğrudan ve dolaylı kanıtların bütüncül değerlendirilmesini istiyor

⚖️ Öte yandan, başvurunun 30. ve 135. maddelerinde, UAD Statüsü Md 63/2 uyarınca, dava hakkında UAD kararının ve yorumunun Türkiye bakımından bağlayıcı olacağını beyan ediyor. Türkiye’nin başvurusunda UAD kararının ve yorumunun bağlayıcılığını dışlayan çekince koyduğu yolundaki haber ve yorumlara destek olacak açık bir ifade başvuru metninde yok. Zira, böyle bir ifade Statü’nün 63/2 maddesine aykırı olur, 63/1 uyarınca yapılan başvuru reddedilirdi

📍Soykırım suçunu ispatlamanın zorluğu nedeniyle gidişatını tahmin etmenin zor göründüğü, yıllar sürebilecek bu davanın sonuçları neler olabilir?

🔍UAD soykırım kararı vermezse, Türkiye müdahil olduğu bu davanın ardından “İsrail soykırım yaptı” diyemeyecektir

🔍UAD soykırım kararı verirse, mahkemenin kararı Türkiye bakımından da bağlayıcı emsal niteliğinde olabilecektir

🔍O halde, Türkiye hukuki değil siyasi bir kararla Gazzelilerle dayanışmasını ortaya koymak amacıyla sembolik bir adım atarken, her iki olası sonuç bakımından da gelecekte riskli olabilecek sonuçları göze almış görünüyor

🔍Bunlar bir yana, bugüne dek ‘adil bir mahkeme’ olarak görmediği UAD’nın zorunlu yargı yetkisini tanımayan ve Yunanistan’la deniz uyuşmazlıklarını adil bulmadığı için Divan’a götürmeyen Türkiye’nin tarafı olmadığı mahkemeye bu defa görüş bildirmek istemesi, UAD nezdinde ve kendi içinde başlı başına tutarsız ve çelişkili bir durum oluşturuyor

https://x.com/NamikTan/status/1821566139345911842

 

  • Mavi Vatan ve başka masallar – SELİM KUNERALP

7 Ekim 2023’te Hamas’ın 1200 kadar masum İsrailliyi katletmesi ve 250 kadar da rehine yakalaması ile başlayan Hamas-İsrail savaşının ilk başlarında Türkiye’deki İsrail diplomatik temsilcilikleri kapanmış, Tel-Aviv Büyükelçimiz geri çekilmiş, uzun bir süre geçtikten sonra da İsrail ile ticaretin kesildiği iddia edilmişti.  Uluslararası Adalet Divanında İsrail aleyhine açılan davaların başını çeken Güney Afrika ve başka birçok ülke büyükelçiliklerini tamamen kapatma yoluna giderken Türkiye bunu yapmamayı tercih etmiştir. Buna karşılık İsrail Başbakanı Netanyahu ile aralıklarla devam eden karşılıklı hakaret düellosu yoluyla kamuoyunda İsrail ile ilişkilerin koptuğu izlenimi yaratılmıştır. Tel-Aviv Büyükelçiliğimizin normal bir şekilde çalışmakta olduğunu Hamas lideri Haniye’nin öldürülmesinden sonra Büyükelçilik gönderindeki bayrağın yarıya indirilmesi üzerine patlayan krizden öğrenmiş olduk. Hatta bu satırları yazdığım sırada baktığım Büyükelçiliğin websayfasında Büyükelçimizin hala görevde olduğu görülmektedir. Normal şartlarda geri çağırıldıktan bir süre sonra görevine son verilirdi. Bunun yapılmamış olması, her an geri gidebileceğinin, ayrıca görevi devam ettiği için uzaktan da olsa İsrailli muhataplarıyla temaslarını sürdürebildiğinin bir işaretidir. Deneyimli ve değerli bir meslektaş olan büyükelçinin İsrail makamlarıyla uzaktan da olsa bir iletişim kanalı olarak görev yapması şaşırtıcı olmaz. Aynı şekilde ülkemizdeki İsrailli diplomatların da bir müddet önce sessiz sedasız bir şekilde görevlerinin başına döndükleri ve gerek Ankara’daki Büyükelçiliğin gerek İstanbul’daki Başkonsolosluğun normal bir şekilde faaliyetlerine yeniden başladığı anlaşılmaktadır. Her iki iktidarın da karşılıklı hakaret teatisi yoluyla kamuoylarına verdikleri işlerin koptuğu mesajına karşın, ilişkilerin kopmamasına itina ettiklerini görüyoruz. Bu suretle her iki iktidarın tabanları tatmin edilmiş oluyor, buna karşılık uzun vadeli bir zarar meydana gelmiyor. Böyle bir hareket tarzının karşılıklı bir diyalogla belirlenmiş olması bence imkân dışı değildir.

Diğer taraftan ilişkileri mümkün olduğu kadar normal bir şekilde sürdürme iradesinin İsrail’e yönelik ihracata fazla zarar vermekten çekinilmesinde görüyoruz.  İsrail’e ihracatın kesildiği bir hayli bir gecikmeyle Mayıs ayında ilan edilmişti. Birkaç gün önce yayınlanan İhracatçılar Meclisinin  (TİM) Temmuz ayı rakamlarına göre bir çok üründe İsrail’e ihracat gerçekten sıfırlanırken aynı ürünlerin Filistin Devletine ihracatı birkaç bin kat yükselmiş görülüyor. Örneğin Filistin’e çimento ihracatı %453680 kat artmıştır. (Daktilo hatası yok!)

Oysa bölgeyi bilenler Filistin’in ne limanı ne hava limanı ne de İsrail’den bağımsız karayolu bağlantısı olduğunu bilir. Zaten kendi para birimi de olmayıp İsrail şekelini kullanır. Bütün ticareti İsrail üzerinden geçer, gümrük vergilerini İsrail tahsil eder, aklına estiği zaman da Filistin makamlarına havale eder. Filistin Devletine yapılmış gibi gösterilen ihracat aslında İsrail’e yapılmış olmalıdır.  Ancak ihracatın kesildiği masalı kamuoyuna sunuluyor, iktidarın üzerindeki baskı azalıyor, herkes tatmin olmuş oluyor. İsrail’in en büyük petrol tedarikçisi Azerbaycan da Bakü-Ceyhan boru hattı üzerinden ihracatına devam ediyor.  Anlaşıldığı kadar bu rakamları da gizlemek için üçüncü ülkelerde kayıtlı şirketlerin aracılığına da müracaat ediliyor. Petrolü onlar almış gözüküyor, böylece ülkemiz kendi toprakları üzerinden İsrail’e doğrudan petrol satışına taraf olmamış oluyor.  Başka da bir imkân gözükmüyor. Hisselerinin ezici çoğunluğu Azerbaycan’ınki dahil yabancı şirketlere ait olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından petrol akımını Türkiye durdurmaya kalkarsa çok büyük tazminat ödemeye mahkûm olacaktır. Ayrıca İsrail’in bölgedeki en yakın müttefiki olan Azerbaycan’ın da tepkisi ağır olur. Ekonomimizin içinde bulunduğu vahim durumda iktidarın bunları göze almadığı görülüyor. Bütün bunlar görüntü ne olursa olsun İsrail ile ilişkileri mümkün olduğu kadar normal bir şekilde sürdürme iradesinin göstergesi değilse nedir acaba?

https://serbestiyet.com/yazarlar/mavi-vatan-ve-baska-masallar-178076/

 

  • Prof. Dr. Mustafa Aydın: Türkiye Ortadoğu’da gelişmeleri etkilemekten uzaklaştı – MÜHDAN SAĞLAM

ABD şunu söylüyor: “İsrail kötüyse biz İsrail’e kötü olduğunu söyleriz. Onu durdurmaya, fikrini değiştirmeye çalışırız. Ama siz İsrail’e saldırırsanız, bunu size ödetiriz.” Nitekim, ABD’nin Haniye suikastı sonrası ilk açıklamasını hatırlayalım. Birincisi, bizim bu işle bir alakamız yok dediler. İkincisi, İsrail’e herhangi bir misilleme gerçekleşirse yanında dururuz dediler.

ABD ayrıca, 7 Ekim’den bu yana Doğu Akdeniz ve Körfez’e getirdiği uçak gemileri ve diğer savaş unsurlarıyla kurduğu caydırıcılık ağını canlı tutmaya devam ediyor. İran’ı hapsetmiş durumda. Böyle bir noktada İsrail kendisini stratejik olarak çok rahat hissediyor. Gördüğüm kadarıyla sadece Gazze ve Hamas değil, pek çok yere organize saldırılar düzenliyor. Özellikle İran tarafından yakın çevresinde koordine edilen İsrail karşıtı güçleri de fırsattan istifade zayıflatmaya/yok etmeye çalışıyor. Hizbullah ile İsrail arasında düşük düzeyli bir savaş sürüyor uzun süredir. Haniye suikastıyla gözden kaçtı fakat İsrail Lübnan’ı hedef alan saldırılar yapıyor. Öte yandan ABD Irak’ta İran’ın desteklediği Şii güçleri bombalıyor. İsrail, Yemen’de İran destekli gruplara füzeyle saldırıyor. Aynı gün de Haniye suikastı İran topraklarında gerçekleşti.

Görülüyor ki İsrail/Netanyahu ABD’deki siyaseti çok iyi takip ediyor. ABD’lilerin kendi ifadeleriyle “topal ördek” haline gelmiş bir başkanlık döneminden geçiliyor. Aday olmayacağını açıklamış bir Başkan, istifa etmiş bir başkandan farklı değil. Artık onun dönemi bitmiş durumda. Buna karşın yeni iktidar ortada yok. Yani ABD’nin politikasını değiştirecek bir yapı söz konusu değil. Seçime kadar mevcut politika sürdürülecek. İsrail bunu bildiği ve İran’a karşı ABD’nin sağladığı caydırıcılık ağının farkında olduğu için bu kadar gözü kara davranıyor.

https://www.gazeteduvar.com.tr/prof-dr-mustafa-aydin-turkiye-ortadoguda-gelismeleri-etkilemekten-uzaklasti-makale-1710955

 

  • Netanyahu’nun ne istediği belli; İran, Hamas ve Hizbullah bu mindere çıkarlar mı? – HAKAN OKÇAL

Yani, ortada Netanyahu hükümetinin yazdığı büyük bir kapışma senaryosu var. Bu kapışmanın nispeten edilgen oyuncuları İran, Hamas ve Hizbullah. Senaryoyu sonuca ulaştıracak güç, istemsiz olsa da ABD. Netanyahu’nun planı tutarsa şunlar olacak: ilk elde Filistinliler bu karmaşa içinde son kalan ata topraklarından da çıkarılacaklar ve İsrail etnik bakımdan mütecanis bir ülke haline gelecek. Hizbullah güney Lübnan’dan çıkarılacak, güney Lübnan’a Musevilerle uyum içinde yaşayacak Hristiyan ve Dürzi nüfus yerleştirilerek İsrail’in kuzey sınırları güven altına alınacak. İran’ın nükleer bir devlet olması önlenerek, İsrail stratejik güvenliğini garanti altına alabilecek. İran’la girişilecek bir savaş, mollalar rejiminin sonunu getirirse, bundan bölgedeki ABD yanlısı Arap rejimleri de yarar sağlayacaklar. Bunlar Gazze krizi öncesi başlattıkları İsrail’le uyum girişimlerine kaldıkları yerden devam edebilecekler. İran’daki mollalar rejiminin yenilgisinin bir sonucu da bölgede İran desteği ile var olan “vekil” (proxy) örgütlerin yok edilmesi olacak.

En son hesap Netanyahu’nun siyasi geleceğiyle ilgili. Netanyahu’nun hesabı tutarsa siyasi kariyerini kurtarmakla kalmayacak, belki de tüm soykırım suçlamalarına rağmen, 4 bin yıllık Yahudi tarihine adını kalıcı olarak yazdırma imkanını elde edecek. Bunların hepsinin ilk koşulu İran, Hamas ve Hizbullah’ın Netanyahu’nun oyununa gelip mindere çıkmaları. Elbette senaryo gereği ABD’nin tüm gücüyle İsrail’in arkasında durması da gerekiyor. Bu gök kubbe altında olmayacak şey yok. Bunlardan bize ne düşer diye soracak olursanız, nükleer kapasiteden arındırılmış bir İran ve gücünü artırmış bir İsrail’e komşu olamak dışında kendi sorunlarımızla baş başa kalmaya devam ederiz.     

https://t24.com.tr/yazarlar/hakan-okcal/netanyahu-nun-ne-istedigi-belli-iran-hamas-ve-hizbullah-bu-mindere-cikarlar-mi,45892

 

  • Yunus Emre Erdölen@yunuserdolen

Bu trolün inatla muhalefete seslenmesinin temel sebebi, Türkiye'yi tanımaması.

- İsrail'i eleştiren ülkelerin çoğunda, muhalefet İsrail'i açıkça destekliyor, İsrail'in eleştirilmesini kınıyor: Bkz. İspanya, Güney Afrika, İrlanda vb. Zira sağ partilerden oluşan muhalefet, İsrail'e oldukça sempatik.

- Büyük ihtimalle, dışişleriyle ilgilenen bu trolün Türkiye'yi takip eden elemanları da birkaç tane "yes sir, we are supporting israel" tweetini görüp Türkiye'de de İsrail eleştirisinin diğer ülkelerde olduğu gibi toplumu ikiye ayıran bir mesele olduğunu düşündü. Seküler/dindar ayrımı üzerinden bir fay hattı denemesi yaptı. Ama elinde patladı, patlayacak.

-  Türkiye, diğer ülkelerin aksine İsrail konusunda marjinal birkaç kişi hariç baya net bir ülke. Muhalefet de muhalif kesimler de iktidarı destekleyenler de İsrail'in ekseriyetle karşısında. Filistin davası yatay kesen bir mesele. Hepimizin gönlündeki bir konu. Nitekim bu tür tweetler, muhalefeti Filistin konusunda daha da sert açıklamalar yapmaya cesaretlendirecek. 

- Bu tweetin Türkçe çevirisini yazanların, bu fikri verenlerin yaşadığı ezikliği ise düşünemiyorum. Çok acınası cidden. Hem soykırıma ortak oluyorlar hem de Türkiye'ye dair hiçbir şey bilmediklerini de ispatlıyorlar. Hem kötü hem de düşük zekalılar. İkisi bir arada olanlara acımamak elde değil. Geçmiş olsun.

 

https://x.com/yunuserdolen/status/1820795158054478056

 

  • İsrail’in sosyal medya üzerinden yürüttüğü Türkiye karşıtlığının sebepleri - HAYDAR ORUÇ

Cumhurbaşkanı Erdoğan ne zaman İsrail’in vahşetini, soykırımlarını ve uluslararası hukuka mugayir eylemlerini eleştirse, İsrail dışişleri bakanlığı makamında oturan kişi (önceleri Eli Cohen ve daha sonra ise Israel Katz) sosyal medya üzerinden; İbranice, İngilizce ve Türkçe olmak üzere Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçlayan (sözde teröre destek vermek, Batı ittifakına ihanet etmek, NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmek, Kürtlere soykırım yapmak, Suriye topraklarını işgal etmek, Kıbrıs’ı işgal etmek, Türkiye’yi otoriterleştirmek ve demokrasiyi askıya almakla…) paylaşımlar yapmaya başlamıştır.

Bir nevi sosyal medya manipülasyonunun yapıldığı bu paylaşımlarda; ne devlet ciddiyeti, ne adab-ı muaşeret kuralları ne de ahlaki değerler gözetilmemiş olup, Erdoğan’ın yaptığı eleştiriler veya İsrail’in aleyhinde aldığı kararlar tamamen uluslararası hukuka uygun iken, İsrailli bakanların yaptığı paylaşımlar ise genellikle dikkatleri dağıtmaya, konuyu başka yerlere çekmeye veya asılsız iddialarla Türkiye’nin tezlerini itibarsızlaştırmaya matuf hadsiz ve küstahça içeriklerden ibaret kalmıştır.

https://www.fokusplus.com/odak/israilin-sosyal-medya-uzerinden-yuruttugu-turkiye-karsitliginin-sebepleri

 

  • Tuğçe Varol 🇺🇦@tvarol

Türkiyede Harris, Shapiroyu seçmedi, niye Waltz’ı seçti sorusu var akademisyen arkadaşlarda. Bütün yazılanlar analizler güzel ve doğru. Yalnız bir bilgi eksik. Shapiro, İsrail ordusuna gönüllü olarak gitmiş hizmet etmiş. ABD Başkanı asla başka bir orduda hizmet etmiş biri olamaz.

Başkan Yardımcısı da olsa sonuçta Başkana bir şey olsa birinci sırada olacak. Başka bir ülkenin ordusunda hizmet etmiş birisi War Room’a giremez. Bunların illa anayasada yazması gerekmiyor. Bu askerlik meselesi benzeri pek çok sorun yaratıyor.

https://x.com/tvarol/status/1820922021988999637

 

  • Ortadoğu’da Armageddon: Reel Politikten Teo-Politiğe – OKAN CAN

Erdoğan’ın İsrail’i askerî müdahaleyle tehdit etmesinin arkasında da teo-politik atmosferin yarattığı tedirginliğin önemli bir rolü olduğunu söylemek mümkün. Zira İsrail’in vadedilmiş topraklar üzerinde kurulacak Büyük İsrail ideali, Türkiye’nin sınırlarını doğrudan tehdit ediyor. Diğer taraftan ABD’de de Mesihçi görüşleriyle ön plana çıkan evanjelistlerin, Trump’ın seçilmesi halinde, ABD siyasetinde etkinliklerini daha da arttırması bekleniyor. Ortadoğu’nun bir nevi Armageddon savaşına doğru gittiği bu koşullarda, devletler daha fazla reel politik çıkarlarıyla örtüşmeyen hamlelerde bulunmaya yönelecektir. Bu şartlar altında, Türkiye’nin kuruluş felsefesi itibarıyla seküler bir temele dayanması, Ortadoğu’daki teo-politik gerilimden uzak kalmasını garantileyememekte. Sözün özü, teo-politik girdap, etrafında olan her şeyi içine doğru çekiyor.

https://www.fikirtepemedya.com/dis-politika/ortadoguda-armageddon-reel-politikten-teo-politige/

 

  • Yahya Sinvar ve Hamas İçindeki Liderlik Değişimi: İran Bunun Neresinde?  - MEHMET AKİF KOÇ

Meşal ve Hamas Şam’dan ayrıldı, ancak alttan alta Hamas içinde bir ayrılığı da körüklemeye başladı bu hamle. 2006’daki seçimlerde Hamas’ın başbakanlığa taşıdığı Gazzeli İsmail Heniyye, el-Fetih’i bölgeden çıkartıp Hamas’ı Gazze’nin tek hâkimi haline getirirken yanındaki en önemli isimlerin başında Yahya Sinvar geliyordu. Bu şartlarda 2017’de, Müslüman Kardeşler yanlısı grupların Suriye İç Savaşı’nda mağlup olduğu ve İran’ın sahaya tam anlamıyla hâkim hale gediği kesinleşince, bu grupları destekleyen Halid Meşal’in Hamas’ın başında kalması da zora girdi.

Pragmatik bir kararla, Meşal örgütün diasporadan sorumlu yöneticiliğine kaydırıldı; Hamas’ın siyasi liderliğineyse Gazze kanadının temsilcisi İsmail Heniyye getirildi. Yahya Sinvar da Gazze’nin tek hâkimi haline geldi 2017’den sonra. Yazının başında değindiğim Tahran’da Hamaney’le yapılan görüşme sırasındaki politik dengeler buydu.

https://www.fokusplus.com/dosya-siyaset/yahya-sinvar-ve-hamas-icindeki-liderlik-degisimi-iran-bunun-neresinde

 

  • Taşıdığı Anlam Kendisinden Büyük: Haniye’den Sonra Hamas Siyasi Liderliği - CİHAT ARPACIK

Hamas’ın İran’la ilişkilerini diri tutma nedenlerinden biri de Hizbullah’ın hâla İsrail’le bir savaşa girme ihtimalinin ardında saklı. Eğer Hizbullah ile İsrail arasında sıcak bir savaş çıkarsa Hamas’ın eli de bir nebze rahatlayacak ve savaşın sıklet merkezi Kuzey’e kayacak.

Hizbullah ile Hamas arasındaki ilişkinin boyutu da İran-Hamas arasındaki ilişkinin boyutunu aşan bir nitelikte. Çünkü her ne kadar son tahlilde bir İran vekili de olsa Hizbullah’ın özgül ağırlığı diğer vekil örgütlerin çok ötesinde. Zaman zaman çeşitli konularda İran’la yatay düzlemde ilişki kurabiliyor ve önemlisi Hamas’a Şiilik değil Arapçılık satıyor.

Bütün bunların gün yüzüne çıkması İsrail’in, Tahran’ın göbeğinde yaptığı o kritik nokta operasyonla oldu. Sadece bütün dünyaya bir mesaj vermedi aynı zamanda uzun süredir derin dondurucuda bekletilen bu ihtilafları da ortaya çıkardı. Hamas da savaş ve işgal altında yoğrularak Ortadoğu’nun kıvrımlı sokaklarında diplomatik ve politik yetenekler kazanmış güçlü bir örgüt olarak bu badireyi de atlatmayı başaracak gibi duruyor.

https://www.perspektif.online/tasidigi-anlam-kendisinden-buyuk-haniyeden-sonra-hamas-siyasi-liderligi/

 

  • Yahya Sinvar: Hamas’ın En Şahini, Roman Yazarı Yeni Lideri - DORA MENGÜÇ

https://fikirgazetesi.org/2024/08/08/yahya-sinvar-hamasin-en-sahini-roman-yazari-yeni-lideri/

 

  • Yahya Sinvar: Doğru Zaman, Doğru İnsan Mı? – METE SOHTAOĞLU

https://www.fokusplus.com/odak/yahya-sinvar-dogru-zaman-dogru-insan-mi

 

  • Sekiz sahnelik bir hayat... Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir - SONER YALÇIN

Yıl, 2004.

14 yıldır hapiste olan Filistinli Yahya, namaza durduğu sırada düşüp bayıldı. Bu, birkaç kez tekrarlandı. Boyun ağrısından şikayetçiydi.

İsrail'in Nafha Hapishanesi'nin diş hekimi Dr. Yuval Bitton, teşhisini “beyin apsesi” koydu. Filistinli Yahya’yı Soroka Tıp Merkezi’ndeki cerrahlar hemen ameliyata aldı, beyin tümörü çıkarıldı.

Filistinli Yahya, hayatını kurtaran İsrailli Dr. Bitton’a ne kadar borçlu olduğunu söyledi. Aralarında sohbetler başladı. Filistinli Yahya, doktora Hamas ideolojisini anlatarak iki devletli çözümün imkansız olduğunu tekrarladı hep…

Yıl, 2023.

Hamas’ın “Aksa Tufanı” adını verdiği 7 Ekim’deki İsrail’e saldırısının “beyni” Filistinli Yahya idi.

Saldırıda ölen bin iki yüz kişiden biri de, diş hekimi Dr. Yuval Bitton’un -kızkardeşinin oğlu- yeğeni idi…

https://www.odatv.com/yazarlar/soner-yalcin/sekiz-sahnelik-bir-hayat-savas-olunce-degil-dusmana-benzeyince-kaybedilir-120057636

 

  • Hamas’ta Haniye sonrası dönem: Tüm kanatlar Sinwar’da birleşti - MUSTAFA K. ERDEMOL

https://halktv.com.tr/makale/hamasta-haniye-sonrasi-donem-tum-kanatlar-sinwarda-birlesti-859825

 

  • İsrail’in tırmandırma politikası bölgesel savaşa yol açar mı? – HASAN ÜNAL

https://harici.com.tr/israilin-tirmandirma-politikasi-bolgesel-savasa-yol-acar-mi/

 

  • İran-İsrail: Gururu incinen bir ülke ne yapar? – AYŞE KARABAT

İran, 7 Ekim’den beri, vekil örgütleri üzerinden meseleye sınırlı bir biçimde, çok da büyütmeden dahil olmaya çalışıyordu ama geldiği noktada İsrail’i yanıtsız bırakması bu vekil örgütler üzerindeki otoritesini sarsabilir ve onu en önemli dış politika aracından mahrum bırakabilir.

Üstelik, caydırıcılığının önemli ölçüde hasar alacağı da bir gerçek. Bir ülkenin caydırıcılığını kaybetmesi, gururunu kaybetmesinden daha sorunlu olabilecek bir durum.

Fakat İran’ın itidalli davranmak için de çok fazla gerekçesi var.

Sekiz yıl süren İran - Irak Savaşı’nın anıları hâlâ İran halkının hafızasında. Buna ilaveten Mahsa Amini’nin örtünme kurallarına uymadığı gerekçesiyle, yetkililerin elinden ölümü nedeniyle yaşanan huzursuzluk ülkede bir hayalet gibi İran sisteminin üzerinde dolaşıyor.

Ekonomik olarak ülkenin durumu da hiç parlak değil.

Yine de İran, İsrail’e hiç beklemediği kadar büyük bir yanıt vereceğini, bedel ödettireceğini söylemekten geri kalmıyor.

Bu şartlar altında bölgede yaşayan halklar olarak nefesimizi tutup yanıt beklediğimiz soru şu:

İran, İsrail’e incinen gururunu kurtaracak kadar ama topyekûn bir savaşı başlatmayacak nitelikte bir yanıt verecek mi?

Böyle bir yanıt verirse, gerginliği artırmak için elinden geleni ardına koymayan ve Batı’nın desteğini arkasında hisseden İsrail’in bir sonraki hamlesi ne olacak?

Sanırım yakında cevabı öğreneceğiz ama ne olursa olsun, bedeli bu coğrafyanın insanları olarak biz ödeyeceğiz, zaten ödüyoruz da…

https://www.fayn.press/iran-israil-gururu-incinen-ulke-ne-yapar/

 

  • “Netanyahu Yozlaşmış, Üstünlük Kompleksli ve Kendi Hükümetinin Esiri” – DORA MENGÜÇ

Gazze Savaşı’nın 300. günü. Aslında bu söyleşi Gazze Savaşı’nın ardında şu ana kadar bıraktığı derin insani ve siyasi enkaz ile İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun geleceğini, ABD Kongresi’ndeki tartışmalı konuşmasını merkezine alıyordu. Ancak tarihçi Bernard Shaw’un birçok eserinde sayısız kez değindiği gibi Ortadoğu’daki kırılganlıklar beraberinde hızlı değişimleri getiriyor. Onlardan biri de Golan Tepeleri’ndeki Mecdel Şams’a düzenlenen roket saldırısıydı. Bir futbol sahasına düzenlenen saldırı sonucu 10’u çocuk 2’si yetişkin 12 kişi hayatını kaybetti. Sonrasını biliyorsunuz. İsrail önce Lübnan’ın başkenti Beyrut’a ardından İran’ın başkenti Tahran’a iki önemli saldırı düzenledi. Beyrut’a düzenlenen saldırıda Hizbullah’ın üst düzey komutanı Fuad Şükrü’yü öldürdüğünü iddia etti İsrail. Asıl haber birkaç saat sonra geldi. Tahran’da Hamas lideri İsmail Haniye suikast sonucu öldürüldü. İran, İsrail’in Lübnan’a saldırısını bu ülkenin egemenlik ve toprak bütünlüğünün açık bir ihlali olarak niteleyip Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni (BMGK), sorumluluklarını derhal yerine getirmeye çağırıyor.

Filistinli sağlık otoritelerine göre çoğu çocuk ve kadın, 39 binden fazla insanın hayatını kaybettiği Gazze Savaşı, birinci yılına doğru ilerlerken ufukta ateşkes görünmüyor. Dahası Gazze Savaşı’nın bölgesel bir savaşa dönüşme riski çok daha fazla artmış durumda.

Golan Tepeleri’ne yönelik saldırıdan birkaç saat önce konuştuğum İsrail’in eski dışişleri bakanı Şlomo Ben-Ami, ufukta topyekûn bir savaş görmediğinin altını çizmişti. Olayın ardından kendisiyle yeniden iletişime geçtim. Ben-Ami genel bakış açısının arkasında dururken, gerilimin devam edeceğini söyledi. Dünya, bilhassa Ortadoğu’daki gelişmeler çok hızlı ilerlediğinden bu söyleşide Haniye suikastına ilişkin görüşler yok. Ancak Fikir için son gelişmeleri değerlendiren uzmanların yorumlarını içeren diğer haberi okuyabilirsiniz.

Dolayısıyla Ben-Ami ile yaptığımız bu söyleşi İsrail Başbakanı Netanyahu’nun çok konuşulan alkış meselesi dışında ABD ziyaretinin nasıl geçtiğini, İsrail-Filistin ilişkisinin tarihçesini, bölgedeki Arap devletlerinin meseleye yaklaşımını odağına alıyor. Daha önce Camp David Zirvesi başta olmak üzere taraflar arasındaki barış görüşmelerinde yer alan 81 yaşındaki Ben-Ami’nin nitelemesiyle kendi hükümetinin esiri haline gelen Netanyahu’nun olası bir görevden ayrılığı bölgeye peşinen bir huzur getirmeyecek. Bakalım savaşın dinamikleri İsrail’in son İşçi Parti’li Dışişleri Bakanı’nın gözünden nasıl görünüyor?

https://fikirgazetesi.org/2024/08/01/netanyahu-yozlasmis-yolsuzlugun-kaynagi-ustunluk-kompleksine-sahip-ve-ustelik-kendi-hukumetinin-esiri/

 

  • Komşularımız ve İsrail: Orta Doğu’da ortak bir gelecek mümkün mü? - MEHMET ÖĞÜTÇÜ

İster onaylayın, ister yerin dibine batırın; İsrail, günümüzde hem askeri hem de ekonomik açıdan bölgemizde neredeyse bir süper güç gibi davranmaktadır.

Kendisine yönelik ulusal güvenlik risklerini öne sürerek, bölgedeki tüm ülkelere karşı gizli askeri ve istihbarat operasyonları yapmaktan çekinmiyor. Merhamet göstermiyor, korku salıyor. İran gibi ülkelerin, İsrail’e karşı gerçekleştirilen misillemeleri etkisiz kalıyor, çoğu zaman yüksek teknoloji duvarına çarpıyor.

Askeri kapasitesi, bölgedeki ülkelerin önünde, bazı alanlarda ise bizden bile üstün. Bu nedenle, İsrail’in gücünü nüfusunun İstanbul’un yarısından az olmasıyla değerlendirmek yanıltıcı. Unutmayın, İsrail, 470 milyonluk Arap dünyasını yıllardır diken üstünde tutmaktadır. F-22 Raptor savaş uçakları, bizim edinemediğimiz F-35’ler, Merkava tankları, Apache helikopterleri, nükleer füze fırlatabilen denizaltılar, 400’den fazla nükleer başlık ve güçlü bir hava savunma sistemi ile dolu envanteri. Kim bilir, belki de bizim bilmediğimiz başka ne imkânlara sahip?

Savunma sistemlerimizin modernizasyonu ve MOSSAD ile MİT arasındaki örnek istihbarat iş birliğini içeren ortaklığımız, artık öngörülebilir gelecekte tekrar dilemez; zira İsrail, Türkiye’yi bir tehdit olarak görüyor, Ankara da onu. Bu yüzden her iki ülke de farklı güvenlik stratejileri geliştirmektedir.

Erdoğan ile Netanyahu arasındaki kimyanın işlememesi nedeniyle, güvensizlik bireylerden ülkelere yayıldı şimdi; güvenilir alternatiflerin de ufukta görünmemesi nedeniyle kimileri sürpriz bir çatışmanın patlak vermesi ihtimalini bile dillendiriyor.

İsrail için de, bölgedeki en büyük ve en güçlü ülkeyi düşman olarak algılamak, maliyetli bir macera ve büyük bir hata.

Görüşmeler için fırsatın henüz kaçmadığına inanıyorum. Tarihsel bağlarımız, diğer komşulara kıyasla göreceli olarak güçlü güvenlik ilişkilerimiz, karşılıklı ticaret ve yatırım çıkarlarımız ve ortak menfaatlerimiz göz önünde bulundurulduğunda, sürekli çatışma, düşmanlık, megafon diplomasisi ve hatta askeri seçenekler üzerinden konuşmak, bu iki ulusun geleceğini karartır.

“Kazan-kazan” perspektifine dayalı, Türkiye ve İsrail’in Körfez ülkeleriyle birlikte sağlam bir ekonomik ve güvenlik üçgeni oluşturduğu, bölgesel kalkınmaya önemli katkılarda bulunduğu ve ABD, Çin ve AB’nin önemli zorluklarla karşılaştığı bir dünyada dengeli bir güç olarak hareket ettiği olası bir senaryoyu hayal ediyorum.

Her iki tarafın da birbirinin kaygılarına saygı gösterdiği, güçlerini doğru bir şekilde değerlendirdiği 25 yıllık bir sağlam vizyonu yakın gelecekte hayata geçirebileceğini düşünüyorum. Aksi takdirde, Türkiye’nin, İsrail’in ve bölgedeki diğer ülkelerin uzun yıllar boyunca huzur bulamayacaklarından kuşkunuz olmasın.

Bana sorarsanız, Gazze’deki insanlık dışı eylemleri haricinde bir çok ortak stratejik menfaatimiz olan İsrail’i bir kalemde silip “düşman” kategorisine yazmak, Türkiye için yeni bir cephe açmak, zaten vahim güvenlik riskleriyle çevrili, iç etnik, sosyal, dini ve siyasi kırılmalar yaşayan ve kırılgan bir ekonomiyle mücadele eden bir ülke için hiç akıllıca değil. İsrail için de bölgedeki en büyük ve en güçlü ülkeyi düşman olarak algılamak ağır maliyetli bir macera ve büyük bir hata olacaktır.

Diyalog için fırsatın henüz kaçmadığına inanıyorum. Tarihimizde diğer komşularımıza kıyasla nispeten güçlü ilişkilerimiz, karşılıklı ticaret ve yatırım çıkarlarımız ve diğer ortak menfaatlerimiz göz önüne alındığında, sürekli çatışma, düşmanlık, megafon diplomasisi ve hatta askeri seçenekler, bu iki ulusun geleceğini tanımlamak zorunda değil.

Ankara’nın, İsrail ile ilişkileri onarırken aynı zamanda Filistin davasına desteği güçlendiren bir ikili strateji başlatması düşünülmeli. Ankara ve Tel Aviv konuşmadan Filistinlilerin güvenli geleceğine nasıl katkı yapılabilir ki?

Türkiye ve İsrail’in aralarındaki coğrafyada yer alan ülkeler ve Körfez ülkeleriyle güçlü bir ekonomik ve güvenlik üçgeni oluşturabileceği, bölgesel kalkınmaya önemli katkılarda bulunabileceği ve ABD, Çin ve AB’nin büyük zorluklarla karşılaştığı bir dünyada dengeleyici bir güç olarak hareket edebileceği makul bir senaryo hayal ediyorum.

Bu senaryo, elbette Filistinlilerin hakları ve özgürlükleri pahasına olmadan, 25 yıla yayılabilecek bir vizyon olarak geliştirilebilir.

Her iki tarafın da birbirinin kaygılarına saygı göstermesi, güçlerini doğru bir şekilde değerlendirmesi ve bu vizyonu yakın gelecekte hayata geçirmesi mümkün.

Bunu başaramazsak, emin olun ki ne Türkiye, ne İsrail ne de bölgedeki diğer ülkeler gelecek yıllarda huzur bulacaktır.

https://yetkinreport.com/2024/08/06/komsularimiz-ve-israil-orta-doguda-ortak-bir-gelecek-mumkun-mu/

 

  • Amerikan siyasetinde dizginler Yahudi lobisi AIPAC'in elinde - PROF. WALTER L. HIXSON 

Netanyahu'ya yönelik açık eleştirilere ve Demokratların boykotuna rağmen, AIPAC'in Amerikan siyaseti üzerindeki yaygın etkisi, 1948'den bu yana ABD'den 150 milyar dolardan fazla, yani dünyadaki diğer ülkelerden daha fazla, mali yardım alan, yaklaşık 9 milyon nüfuslu küçük bir ülke olan İsrail'e ABD'nin desteğinin duraksamadan devam etmesini sağlayacaktır. AIPAC ve daha geniş İsrail lobisini oluşturan diğer siyonist grupların çoğu, 700 binden fazla "yerleşimcinin" Batı Şeria'yı yasa dışı olarak işgal ettiği ve yerli nüfusu acımasız baskıya ve ikinci sınıf vatandaşlığa maruz bıraktığı, uzun zamandan beri uygulanamaz hale gelen herhangi bir iki devletli çözüme karşı etkili bir şekilde çalışmaya devam edecektir.

AIPAC, Amerikan tarihinde yabancı bir ülkenin çıkarlarını temsil eden açık ara en güçlü lobidir. Etkisi Washington'daki silah, emlak, tıp, ilaç ve yaşlı lobileri gibi daha güçlü lobilerle kıyaslanabilir. Kongre'de çok az kişi AIPAC'i açıkça tartışır ancak herkes onun siyasi gücünün tamamen farkındadır.

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/amerikan-siyasetinde-dizginler-yahudi-lobisi-aipacin-elinde/3296398

 

  • Kamala Harris seçilirse nasıl bir dış politika yönetecek? - ERIC BAZAIL-EIMIL, JOE GOULD, MILES J. HERSZENHORN VE PHELIM KINE

Harris, Demokrat Parti’nin İsrail’e güçlü destek veren tutumuyla aynı çizgide ve muhtemelen olmaya da devam edecek. Ancak Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü duruma ve insan haklarına da odaklanmış görünüyor.

Chatham House Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı Direktörü Sanam Vakil, The National’a yaptığı açıklamada, “ABD’nin İsrail’e verdiği kararlı desteği sürdürecek ancak Filistin konusunda daha sempatik olabilir” dedi.

Eşi Douglas Harris bir Yahudi olan ve Amerikalı Yahudi toplumunun çeşitli toplantılarında görünen Kamala Harris, İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu ve ABD’nin güvenlik yardımının devam etmesi gerektiğini vurguluyor. Ayrıca Gazze’deki militan gruplar tarafından tutulan rehinelerin serbest bırakılması çağrısında da bulunmuştu.

Buna karşılık Harris iki devletli çözümü desteklemiş, ilhaka karşı çıkmış ve Batı Şeria’daki yerleşimci şiddetini kınamıştı. Harris senatörlüğü sırasında İsrail ile Orta Doğu’nun Arap ülkeleri ile yumuşama sürecini başlatan Abraham Anlaşmalarını destekledi.

Başkan yardımcısı olarak Harris, İsrail’in Hamas’a karşı savaşında sivil ölü sayısı arttıkça Biden yönetiminin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya karşı daha güçlü bir duruş sergilemesi gerektiğini açıkça ifade etti. Harris, Mart ayında acil bir geçici ateşkes çağrısında bulunan yönetimdeki ilk yüksek profilli liderlerden biri olarak ortaya çıktı. O dönemde İsrail’in Gazze Şeridi’ne yardım akışına yönelik tutumunu üst düzey bir lider tarafından en sert şekilde eleştiren Harris, çatışmayı masum siviller için bir “insani felaket” olarak tanımladı.

https://fikirturu.com/jeo-politika/kamala-harris-secilirse-nasil-bir/

 

  • İsrail ekonomik darboğaza doğru sürükleniyor - DR. ALTAY ATLI 

İsrail ekonomisi yüksek teknoloji alanında ve teknoloji startup'larında yaptığı atılımlarla bir rekabet gücü yakalıyordu. Bu alanlardaki gelişim, sektörün doğası gereği güçlü uluslararası işbirliğini gerektiriyor. Ancak mevcut durumda burada da İsrail açısından kırılganlıkların oluştuğu görülüyor. Ekonomi alanında çalışmalar yapan düşünce kuruluşu RISE İsrail'in, bir raporuna göre ülkenin startup'larına savaştan önce yılın her çeyreğinde ortalama 2 milyar dolar yatırım gelirken, savaşla birlikte bu rakam 1,7 milyar dolara düştü. İsrailli yatırımcılardan ve ülkede yatırım yapan yabancılardan oluşan aktif yatırımcı sayısı ise savaşın ilk ayında yüzde 23 azaldı.Bu trendin devam etmesi İsrail ekonomisine en güçlü olduğu alanlardan birinde ciddi bir darbe vurabilir. Bu bağlamda, mevcut durumda İsrail'e gelen yatırımların azalmaması için bir sebep görünmüyor.

Son olarak, İsrail ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki ilişkilere de değinmek gerekiyor. Kurulduğu tarihten bugüne İsrail, ABD’den 80 milyar doları ekonomik, 230 milyar doları ise askeri olmak üzere toplam 310 milyar dolar yardım aldı.Bu yılın mart ve nisan aylarında yapılan anlaşmalarla da ABD tarafından İsrail’e 12,5 milyar dolarlık yeni bir yardım taahhüt edildi. Ancak ABD siyasetindeki derin belirsizlikler, bu ülkede yapılacak seçimlerden sonra İsrail’le ilişkilerin ve dolayısıyla ekonomik ve askeri yardımın nasıl şekilleneceği konusunda soru işaretleri oluşmasına yol açıyor.

Ölçeğine göre güçlü sayılabilecek bir altyapıya sahip olan İsrail ekonomisi, savaşın etkilerine, hızla artan askeri harcamalara ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin popülist bütçe tercihlerine rağmen halen bir kriz sarmalına girmedi. Ancak, bu durumun sürdürülebilmesi için İsrail ekonomisinin dış dünya ve küresel ekonomiyle bağlantılarını güçlü tutması gerekiyor. Esas tehdit de bu alanda ortaya çıkıyor.

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/soykirimin-faturasi-israil-ekonomik-darbogaza-dogru-surukleniyor/3299367

 

  • Beren Azizi 🥥🌴@AziziBeren

Türkiye’deki “İsrail’e boykot” kampanyaları, başlangıçtan itibaren çoğunlukla antisemitik bir nitelik taşıdı, barışçıl olmaktan uzaktı ve iç politik nefret ajandasının etkisiyle şekillendi.

Örneğin, Hamursuz Bayramı sırasında hamursuz kek satan bir işletmenin, “İsrail’de kutlanan bayramı kutladığı” gerekçesiyle binlerce kişi tarafından boykota davet edilmesi, bu durumun bir göstergesi.

Ayrıca, çeşitli protestocular, belirli işletmeleri hedef alarak fiziksel şiddet tehdidiyle panik ve korku yaratarak kendi politik ajandalarını ilerletmeye çalışmakta ve cezasızlık ayrıcalığıyla korunmaktalar.

Bu ajandalar genellikle seküler yaşam tarzlarını baskı altına alma hedefini içerirken, daha az olarak diğer ideolojik saiklerle de şekillenebiliyor. Ancak bu tür eylemler savaş suçlarına ve insanlığa karşı suçlara karşı olmakla genellikle ilgili değil.

Ayrıca, Filistin’de İsrail hükümetinin işlediği insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları, Türkiye’de iç politikada soykırım ve nefret suçlarının hedefi olabilecek belirli gruplara—örneğin LGBTİ bireylerine—yönelik nefretin yayılmasını destekleyen araçlar olarak kullanılmakta.

Cihangir merdivenleri hadisesi ve sonrasında medyada şiddetle örülü, cezasızlıkla korunan anti-LGBTİ nefret dili, bu dinamiklerin sembolik örneği. Bu tür bir nefret dili, TR’de nefretin yayılmasını ve belirli gruplara yönelik şiddet ve ayrımcılığın normalleşmesini pekiştiriyor.

https://x.com/AziziBeren/status/1820745377823306217

 

  • Ağlamak istiyorum çığlık atmak istiyorum - GIDEON LEVY

Her şey İsraillilerin Filistinlileri eşit insanlar olarak görmediği temel gerçeğinden başlıyor. Bunu pek çok şekilde görebiliyorsunuz. İsrailliler 15 bin çocuğun öldürüldüğünü duyuyorlar ve bunu meşrulaştırıyorlar. Ne bileyim, 20 bin kadının öldürüldüğünü duyuyorlar ve bunu meşrulaştırıyorlar. Ve eğer bu sayı ikiye ya da üçe katlanırsa İsrail’in gerçeklerle ve “Tanrı aşkına ne yapıyoruz?” gibi temel sorularla yüzleşmekten hiçbir şey alıkoyamayacaktır.

Bu savaşta kurbanların çoğunun masum insanlar olduğunu bildiğiniz halde, İsrail ordusunun bunu önlemek için mümkün olan her şeyi yaptığını nasıl söylersiniz? Ağlamak istiyorum. Çığlık atmak istiyorum. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu ne cüret? Sonuç bu iken İsrailliler nasıl ahlaki bir farklılıktan ya da İsrail ordusunun ahlaki değerlerinden bahsedebilir?

Netanyahu’nun Kongre’deki konuşması hakkında, bence bu Amerikan Kongresi’nin şimdiye kadarki en utanç verici oturumuydu. Neyi alkışladılar ve kimi alkışladılar? Çok yakında uluslararası bir tutuklama emriyle karşı karşıya kalabilecek biri için mi? Savaş suçu işlediğinden şüphelenilen biri için mi? Siz kimin için tezahürat yaptınız ve neden?

Her Amerikalı ve özellikle de her Amerikalı yetkili bu savaşta sorumluluk taşıyor. Sadece ABD İsrail’i silahlandırdığı, bir kısmını finanse ettiği ve uluslararası kurumlarda desteklediği için değil, bunu durdurma kozu olduğu ve bunu kullanmadığı, hatta kullanmaya çalışmadığı için. Dolayısıyla bu savaş Gazze’deki mültecilere karşı bir Amerikan-İsrail savaşıdır. Bu sadece bir İsrail saldırısı değil. Bu bir İsrail-Amerikan saldırısıdır ve bu şekilde hatırlanacaktır. ABD’den sürekli gelen ikiyüzlü ifade şu: “İsrail’den sivilleri öldürme konusunda daha dikkatli olmasını istiyoruz.” İsrail bu dilden anlamıyor. Eğer İsrail’in katliamı durdurmasını istiyorsanız, bir şeyler yapın. Son olarak hem hükümete hem de sivil topluma tavsiyem, Güney Afrika’ya nasıl davrandığınızı hatırlayın. Bu ilk Apartheid devletiydi. Apartheid yıkılana kadar onlarla nasıl başa çıkacağınızı çok iyi biliyordunuz ve bu sistem uluslararası toplum sayesinde yıkıldı. İkinci Apartheid devletine, yani İsrail’e de aynı şekilde davranmalısınız.

https://gazeteoksijen.com/kitap/aglamak-istiyorum-ciglik-atmak-istiyorum-219310

 

  • Türkiye neden HAMAS'ı destekliyor? – HEDİYE LEVENT

https://www.youtube.com/live/azaz6LwNSFw

 

  • Kıyameti Beklerken; Sisi'ye selam, Sinwar ile devam - ZEYNEP GÜRCANLI

AK Parti'nin desteklediği Müslüman Kardeşler'in Ortadoğu'da "son kalesi" Hamas kalmıştı. Ancak orada da işler Ankara açısından karışık.

AK Parti hükümeti, Katar'la birlikte hareket ederek, uzun zamandır İsmail Haniye üzerinden Hamas'ı "dönüştürmeye", meşru kabul edilecek bir siyasi aktöre çevirmeye çalışıyordu. Haniye'nin yerine Hamas lideri olarak 7 Ekim saldırılarının "beyni" olarak görülen, Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugaylarının başındaki isim Yahya Sinwar'ın seçilmesi, AK Parti ve Katar'ın bu çabalarını da boşa çıkarmış durumda. Nitekim Haniye'ye resmi yas ilan eden AK Parti hükümetinden, Hamas'ın başına seçilen Sinwar için "kutlama mesajı" benzeri bir açıklama olmaması, hatta Ankara'daki yetkililerin Sinwar'ın adını bile anmayan sessizlikleri de bunun göstergesi değil mi?

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/kiyameti-beklerken-sisiye-selam-sinwar-ile-devam/759442

 

  • Dünden Bugüne Filistin ve Gazze Savaşı - ABDULLAH KIRAN

Sonuç olarak 1947’den bu yana hem Filistinliler hem de İsrail açısından şartlar çok değişti ve her geçen gün Filistinlilerin aleyhine oldu. Araplar ve İsrailliler arasında yaşanan 1948, 1967 ve 1973 savaşları Filistin meselesinde dengeyi İsrail lehine çevirdi. 1993’teki Oslo Barış Antlaşmaları'ndan sonra, Filistin davasının en önemli destekçisi ve tarafı konumundaki Araplar, bu rollerini İran’a kaptırdılar. Aslında Arap dünyasındaki Filistin desteği, Mısır ve Ürdün’ün İsrail ile barışmalarından sonra çok zayıflamıştı. 1990’lara kadar, Filistin’e en büyük maddi yardımı Körfez ülkeleri yapmaktaydı. 1991 yılındaki Körfez Savaşı'nda FKÖ açıkça Irak’ı destekleyince, o güne kadar Filistin davasını maddi olarak finanse eden Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri, Filistin’e yaptıkları finansal desteği keserek, farklı İslami örgütleri desteklemeye başladılar. Filistin meselesinde Arapların geri çekilmesi veya daha temkinli bir politika benimsemeleri üzerine meydana gelen boşluğu İran doldurdu.

Gazze Savaşı'nın uzun süreli bir ateşkes sürecine girmesi veya barışla sonuçlanmasında, ya da bölgesel bir savaşa dönüşmesinde İran’ın izleyeceği politikalar belirleyici olacaktır.

https://birikimdergisi.com/guncel/11819/dunden-bugune-filistin-ve-gazze-savasi

 

  • Amerika'nın İsrail'e ihtiyacı mı var? - PROF. DR. BURAK KÜNTAY

Amerika’daki Yahudi ser­mayesi hala çok güçlü ama artık her şeye tek hakim değil. Asyalı’dan Hintli’ye, Çinli’den Latin’e; Amerika’da kapital ar­tık farklılaştı. Para sahipleri artık aynı kişiler değil. Serma­ye birçok farklı sektöre, etnik gruba ve siyasi görüşe yayıl­dı. Savaş ve savunma ekono­misi yerini iletişim ve teknolo­ji ürünlerine bıraktı, bu da sis­temdeki İsrail etkisini azalttı.

Değişen Amerikan seçmen davranışı geleneksel azınlık oylarını alan Demokrat Par­ti’de ciddi farklılaşmaya se­bep oldu. Demokrat Parti’nin sol tarafında kalan seçmen İsrail’in Gazze’de yaptıkları­na çok tepkili. Değişen nesil, değişen seçmen davranışı, el değiştiren kapital bu seçme­nin üzerindeki baskıları yıllar içinde azalttı ve tepkiselliği­ni arttırdı. Cumhuriyetçi Par­ti için aynı şeyi söyleyemem ama kesinlikle Demokrat Par­ti’de İsrail’e verilecek sınırsız destek oy kaybına sebep oluyor artık. Bu da başlı başına bir değişim demek.

Bütün bu sebepler bize net olarak gösteriyor ki; Ameri­ka’nın İsrail’e kayıtsız desteği azalıyor ve hikâye sona geli­yor. Ama henüz değil en az bir 10-15 sene daha mevcut İsra­il ağırlığı Amerikan siyasetin­de devam edecek ve destek kesilmeyecek. Ancak 15 sene insan için uzun, devletler ve dünya için çok kısa bir zaman. Zaman değişiyor şartlar deği­şiyor normal olarak ilişkilerde değişecektir

https://www.dunya.com/kose-yazisi/amerikanin-israile-ihtiyaci-mi-var/739986

 

  • J. Deniz Ertug@DLeilaErtug

Türkiye'de Hamas'ı desteklemeyen makul bir kitle var. Neden desteklesin? Hamas bir terör örgütüdür. Ancak bu şeksiz şartsız İsrail'i tuttuk da demek değildir. Bu bir maç değil, insanlar ölüyor. Her ne kadar Gazze'de ölen çocukların sayısı şişirilmiş olsa da ve hatta Hamas bu sivilleri tünellere saklamayıp canlı kalkan olarak kullansa da kimse ölmesin isteriz. Benim gibi düşünen milyonlar kimse ölmesin ister ama Hamas istemez. Onlar FKÖ yanlısı Filistinlileri de öldürmüşlerdi, dertleri Filistin halkı falan değil. Bu ayrımı yapmak zor değil. Çözüm basit rehineleri versinler, İsrail dursun. Hani? İşlerine gelmez.

https://x.com/DLeilaErtug/status/1820785513378271376

 

  • İran-İsrail nereye? Haniye suikastı İran için yeni bir dönemin başlangıcı mı? – ARİF KESKİN

İran yönetimi doğrudan bir yanıt verme zorunda. Başka seçeneği yok.  Bu kaçınılmazlık kıskacının İran’ı tehlikeli, amorf, kaygan ve öngörülmesi zor bir alana sürüklemesi muhtemel. İran’ın yanıtından sonra İsrail ve müttefiklerin karşılık verme ihtimali, sürecin kontrolü zor zincirleme çatışmalar riskini  içerdiğini gösteriyor. Bu da İran’ın öldürücü bataklığın içine doğru çekilme sürecinin başlangıcı olarak yorumlanabilir.

https://fikirturu.com/jeo-politika/iran-israil-nereye-haniye-suikasti-iran/

 

  • Gazze kapanındaki İsrail’in kutsal kitap kehanetlerinden kaynaklı korkuları - PROF. DR. NUH ARSLANTAŞ

 

https://www.indyturk.com/node/742938/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/gazze-kapan%C4%B1ndaki-i%CC%87srail%E2%80%99-kutsal-kitap-kehanetlerinden-kaynakl%C4%B1

 

  • Hen Mazzig@HenMazzig

İşte Yahudilerin bu hafta dünya çapında karşılaştıkları sorunlar:

- ⁠ Brooklyn'deki bir Chabad karargahının yakınında bir Yahudi adam bıçaklandı.

- İsviçreli bir adam, bir sinagoga benzin döktüğü gerekçesiyle tutuklandı.

- ⁠ ⁠ Bir Fransız adam tramvayda birisi tarafından saldırıya uğradı ve kendisine "pis Yahudi" diye bağırıldı ve dövüldü.

- ⁠ Bir taksi şoförüne saldıran bir Fransız daha tutuklandı; sinagoga saldırıp rehineler almayı planlıyordu.

- ⁠ New Jersey'deki bir benzin istasyonunda iki Yahudi adama, istasyon sahibi tarafından hakaret edilerek hizmet verilmedi.

- Londra'daki Damdaki Kemancı gösterisinin önünde protesto gösterisi yapmayı iyi bir fikir olarak gören İsrail karşıtı göstericiler, gösteri katılımcılarını taciz etti.

Siyonizm karşıtı söylemin şiddet içeren antisemitik eylemlere yol açtığını söylediğimde kastettiğim şey budur.

 

https://x.com/HenMazzig/status/1822702332129505517

 

  • Natali AVAZYAN@NataliAVAZYAN

Üsküdar Amerikan Kız Koleji 1946 yılı  Kıyafet Balosuna Katılan  Soyadı Yafet Olan Yahudi Öğrenci

Halide Edip Adıvar bu okuldan mezundur.

 

https://x.com/NataliAVAZYAN/status/1820784778255249675

 

  • önder kaya istanbul gezgini@onderkayaistan1

Kuzguncuk Yahudi mezarlığı. 19. yy'a kadar Yahudi mezar taşları yatay olurdu (Sanduka tarzı taşlar da mevcuttur). Bunun nedeni muhtemelen "Ben Rabbim, Allah'ın, Rabbin nefret ettiği dikili taş dikmeyeceksin" mealindeki ayettir. 19. yydan sonra dikey mezar taşları yaygınlaştı.

 

https://x.com/onderkayaistan1/status/1822696440281366551

 

  • Klaas Meijer@klaasm67

Gazzeli protestocular Amsterdam'daki Anne Frank heykeline saygısızlık etti. Barbarlar.

 

https://x.com/klaasm67/status/1820053225979977912

 

  • Atsız ve Irkçılık - Tanıl Bora

https://birikimdergisi.com/haftalik/11818/atsiz-ve-irkcilik

 

  • İttihatçıların Hahambaşısı: Hayim Nahum Efendi - HAKAN DUMLU

https://yarininkulturu.org/2024/07/05/hayim-nahum-efendi/

 

  • Nöbetçi Haham Bakkal

Kuzguncuk, daima İstanbul’un en renkli semtlerinden olmuştur. Geçmişte de bugün olduğu gibi semtin dört bir yanında içilirdi. Salâh Bey Tarihi’nde bununla ilgili eşsiz bir hikâye anlatılır. Başrolde Sevim Burak’ın büyükbabası, deryalar aslanı Mehmet Kaptan vardır. Eski Kuzguncuk’ta, Küçük Paris ile burun buruna gelmek için kapağı İcadiye Caddesi’ndeki Yani, İspiro ve Kiryako’nun gazinolarından birine atmak yeterlidir. Mehmet Kaptan, Yani’cidir. Gece Yani’den sonra tepedeki evine ulaşmak için İcadiye’nin devamındaki yokuşu izler. Yokuş uzundur, ama dik olmadığı için sarhoşlar onu yeğler. Yol boyu Rum ve Yahudi evleri, her evin önünde de mermerden dinlenme taşları vardır. Mehmet Kaptan evine dönerken bunlardan yararlanır, en çok da Katina’nın evinin önünde oturur. Gerisini Salâh Birsel’e bırakalım: “Mehmet Kaptan’ın Katina’nın orda mola vermesi, biraz da bir yudum rakı çekmek içindir. Çünkü meyhaneden çıktıktan sonra, gecenin toprak-çakıl havasını sürdürmek için, yokuşun başındaki evden son cephanelerini de kaldırmıştır. Burası Hahamın evidir. Dört katlı ve tahtadan. Hahamın İcadiye’de bir bakkal dükkânı vardır. Orayı erkenden kapadığından gecenin son sarhoşlarını nevalesiz bırakmamak içinde evinde şarap ve rakı bulundurur. Dünya iyisi, şeker şerbet bir adamdır. Müşteri geldiği vakit, en üst katta bile olsa, aşağı inmekten çekinmez. Mehmet Kaptan bilir ki buradan antifirizini almayacak olursa evde içkisiz kalacaktır. Çünkü karısı kavga çıkmasın diye evde gençlik suyu adına hiçbir şey bulundurmaz. Kaptanı elinde rakı şişesiyle gördüğü vakit de şöyle söylenir: Yine nerden buldun bu saatte bunu? Ama o da biliyordur ki bu Hahamın işidir.”

https://anasonisleri.com/blogs/news/nobetci-haham-bakkal

 

  • Arşivden

 

  • Museviler: Panikteyiz - UTKU ÇAKIRÖZER - 08 Ağustos 2014

https://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/103091/Museviler__Panikteyiz.html

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün