HAYDAR!

Psikolog Prof.Dr.Acar Baltaş Türkiye´nin ruhsal durumu için şöyle bir tespit yapıyor: Öfkeli, tahammülsüz, çaresiz ve umutsuz!

Mete YAYLALI Spor
21 Ağustos 2024 Çarşamba

Gündelik hayatınızda sık sık karşılaşabildiğiniz bu özellikleri taşıyan insanları bizi yönetsinler diye meclise gönderiyoruz, spor kulüplerine ve federasyonlara seçiyoruz. Trafikte bunlarla karşılaşıyoruz, maçlarda tribünler hatta sahadaki futbolcuların bazıları da bunlardan. Son olarak iki olaya şahit olduk. Yüce Meclis’te bir futbolcu eskisi milletvekili gitti kürsüde konuşan başka bir milletvekilini yumrukladı. Kürsü dokunulmazlığı ya da söz söyleme hürriyeti falan kimsenin umurunda değil çünkü eylemin yaptırımı yok. Gücü yeten ilk yumruğu atıp üste çıkıyor. Sonrasında da Göztepe-Fenerbahçe maçında Ali Koç saha içinde itilip kakıldı yere yuvarlandı. Fenerbahçe başkanının sorunu tek bir telefonla çözecek gücü varken neden silahlı korumalarını alıp kendi taraftarının sorun yaşadığı tribüne hem de saha içinden geçerek gitmesi ayrı bir tartışma konusu. Fakat tribünden yağan yabancı madde yağmuru altında kalıp üstüne de nasıl olup da akreditasyon alıp sahaya girdiği meçhul bir primat tarafından yerlerde yuvarlanması skandaldır. Bu kadar korkusuz davranılan bir ortamda birileri Ali Koç’u silahla yaralayabilir, öldürebilir, korumaları sağa sola ateş edebilir ve kan gövdeyi götürebilirdi.

Ali Koç’un Kalamış sahilinde dolaşır gibi elini kolunu sallayıp sahaya girmesi zaten ciddi bir sorunken, tribünlerin de bu kadar kolay tahrik olup o gün başkana başka gün sahadaki sporculara yabancı madde yağdırması da başka bir sorun.

Bu olaylara verilecek bir ceza var mı? Yok! Yalandan bir şeyler yapılıyor ve unutuluyor ya da paraya çevriliyor.

Görüldüğü gibi toplumdaki öfke ve tahammülsüzlük futbol sahasına da yansıyor ve dozu da gittikçe artıyor.

Çünkü ülkede derin bir yoksulluk var, temel ihtiyaçlar karşılanamıyor. Böyle durumlarda öfke ortaya çıkar ve şiddet yaygınlaşır. Geleceğe dönük umutlar tükenmeye başlar ve üstüne de yapanın yanına kar kaldığı, cezasızlık ortamı görülünce öfke patlamaları yaşanır.

Prof.Acar Baltaş bu durumu şöyle tanımlamış: “İnsanlar liyakatlarıyla sahip oldukları, özellikle hak ettikleri yerlere geleceğine inanmıyorlarsa o zaman ister istemez ‘ilişki’ aramaya başlarlar. İlişkiyle öne geçildiğini gördükleri zaman da kendilerini geliştirme ihtiyacı hissetmez. O ilişkileri kuracakları topluluklar içine girmeye çalışırlar. İçine giremiyorlarsa da o ilişkileri kuranların altlarında, onlardan sızanlarla beslenmeye çalışırlar. İşte bunlara sosyal moloz’ deniyor. Tabii ki bu içinde yaşadığımız akvaryumun suyunun kalitesini bozuyor. Biz de o suyun içinde nasıl daha iyi yaşayabiliriz diye bakmak zorundayız.”

Anlamsız soru

Şimdi toplumsal yapı böyle bir duruma evrilirken Neden Olimpiyatlarda başarısız olduk” sorusu biraz anlamsız kaçmıyor mu?

Paris’te ikisi boks ve biri atıcılık olmak üzere üç gümüş madalyanın yanı sıra bir okçuluk, bir boks, bir taekwondo ve iki güreş olmak üzere beş bronz madalya kazandık ve 64. sırada tamamladık. Adını bile duymadığımız ada ülkeleri altın alıp sıralamada üstümüze çıkarken 85 milyonluk bir ülke nasıl oluyor da buralara düşüyordu?

Halbuki henüz üç yıl önce (pandemi nedeniyle 2021’de yapılan) Tokyo Olimpiyatlarında tarihimizin madalya rekorunu kırmış iki altın, iki gümüş ve dokuz bronz ile toplam 13 madalya kazanmıştı sporcularımız.

Spor Bakanı bu sonuçlar üzerine “federasyonlara bütün tesis ve imkanları sağladık hesabını soracağız” diyordu ama Paris’te sırıkla yüksek atlamada dünya rekoru kıran İsveçli Duplantis’in ardından ikinci olan ABD’li Sam Kendricks rakibiyle ilgili bakın ne diyordu Uzun zamandır harika bir koçu var, harika ekipmanları var.” Toplamda 126 madalya kazanan ABD sporcularına neredeyse sınırsız imkanlar sunarken bu ne demek oluyordu?

Yani bu iş öyle tesisle falan olmuyor. Öncelikle Armand Duplantis örneğinde elinizde sporcu olmalıdır. Duplantis aslında ABD doğumlu, babası Amerikalı annesi İsveçli. Babası da bir sırıkla yüksek atlamacı ve annesi de heptatloncu. Çocuğu 4 yaşında bu sporla tanıştırıyorlar ve hem 7 yaşında hem 10 yaşında rekorlar kırıyor.

Demek ki bir yandan sporcu altyapısı olacak ve bir yandan da doğru spora yönlendirecek bilinçli bir çevre. Elbette doğru koçlar, doğru antreman teknikleri ve tesisler.

Peki sırıkla atlamada olimpiyat şampiyonu Duplantis var da bizde kim var bu disiplinde? Duplantis ile aynı yaşta Ersu Şaşma var. Rekortmen atletimiz Paris’te beşinci oldu. Yani 2028 Los Angeles için önümüzde dört yıllık bir hazırlanma dönemi var Ersu Şaşma için. Şimdi bu sporcumuzu nasıl ele alacağımız önemli.

Olimpiyat tarihimizde ilk defa 2020 Tokyo’da Mete Gazoz okçulukta altın madalya kazandı. Mete Gazoz da Duplantis ve Ersu Şaşma ile aynı yaşta, 1999 doğumlu. Tokyo’da altın kazanan sporcumuz neden Paris’te çeyrek finalde elendi? Mete Gazoz’dan yedi yaş büyük Güney Koreli Kim Woo-jin hem bireysel hem de takım halinde Paris’te altın madalya aldılar. 2020 Tokyo’da bu sporcu bireyselde yokken takım halinde G.Kore yine altın alıyordu.

Mete Gazoz’un disiplinine diyecek sözümüz olmaz ama demek ki Güney Kore bu geçen üç yıl içinde Kim Woo-jin performansına bir şekilde dokunacak modeller geliştirmiş.

Üç tarafımız sularla çevrili olmasına rağmen kürek ve yelkende adımız geçmiyor. Bütün tarihimiz boyunca halter ve güreş gibi sporlarda madalyaları toplayıp rekorlar kırarken Paris’te kayboluyoruz. Kazandığımız 13 madalyanın altısı kadın sporcularımıza ait ve ilginçtir boks, güreş, taekwondo branşlarında. Elbette havalı tabanca atışında bir kadın sporcumuz takım olarak gümüş madalya kazandı.

Başarının tanımı

Olimpiyatlardaki sonuçlara bakıp da başarılı ya da başarısız olduk diyebilir miyiz?

Başarıyı nasıl tanımladığınıza bağlı olarak sorunun cevabı değişir. Önemli olan katılmaktır klişesinden gidince bütün sporcular başarılıdır ama katılan bütün sporculara madalya vermiyorlar, kazanman lazım. Kazanamadıysan başarılı değilsin. Olimpiyatlar gibi ülkelerin yarıştığı bir organizasyon dört yılda bir yapılıyor yani ülkenin adını dünyada duyuracağın bir vitrin dört yılda bir kuruluyor. Olimpiyatlar bunun için önemlidir, katılmak başarıdır palavrasını bir kenara bırakalım.

Ekonomik büyüklük olarak Türkiye’nin 20’de biri, nüfus olarak üçte biri olan Özbekistan bile boks güreş taekwondo ağırlıklı sekiz altın madalya çıkarabiliyorsa konuyu ekonomi ile de açıklayamayız.

Türkiye’de spor dendiğinde akla hemen futbol, son yıllarda biraz da yükselen kadın voleybolu geliyor. Halbuki Paris’te 32 spor dalı vardı ve biz bunlardan ancak 18’ine kota alabildik yani ancak 18 dal için sporcularımız dünya klasmanında yer bulabiliyordu.

Bütün bunlardan geldiğimiz yer ülkemizde spora ve sporcuya verilen değer ile desteğin olimpik seviyede olmadığı.

Federasyon yönetimleri liyakata göre değil sadakata göre seçiliyor hatta atanıyor. Tek tük spor kökenli başkan ve yönetimi olan branşlarda kıpırdıyoruz. Atletizm ve yüzme gibi olimpik sporlar zaten bazı ülkelerin tekelinde ve sporcu havuzları ile teknolojik yatırımları çok büyük.

Birçok branşta sınırlı sayıda sporcu olsa da üstüne de olimpik seviyede sporcu yetiştirecek antrenör olmaması bu başarısızlığın asıl nedeni.

Beden eğitimi dersleri eğitim programlarından çıkarılalı çok oluyor. Lise ve üniversitelerde sporcunun hiçbir avantajı yok çünkü bu eğitim kademelerinin sporda yarıştığı bir yapı yok.

Belki burada ABD lise ve üniversitelerini örnek alıp sporcu-öğrenci modeline geçmemizin zamanı gelmiştir.

Futbol ülkesi olmamıza rağmen futbolda olimpiyatlarda yokuz.

Kavga dövüşü seviyoruz ama judo, taekwondo ve güreşte başarımız yok çünkü bu sporlarda kurallar var ve biz de dövüşte kural sevmiyoruz.

Bir gün kafes dövüşü olimpik spor olursa onu deneyebiliriz.

Eh başarılı olma ihtimalimiz olan başka bir spor daha var sanıyorum.

Yazının başlığı HAYDAR da bu zaten.

İstatistiklere göre Türkiye, beyzbol sopası üretim ve satışında dünyada dördüncü sırada yer alıyormuş.

Beyzbol bizim yerli ve milli bir sporumuz olmadığına göre neden bu kadar çok sopa satılıyor?

Herhalde bu spora hızlı bir yatırım yapılacak ve sopa biter diye şimdiden stok yapıyor sayın sporseverler değil mi?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün