Faaliyette bulunduğunda, Treblinka imha kampı yeryüzündeki en ölümcül yerlerden birisiydi. Julian Chorazcki, birkaç cesur arkadaşı ile bir grup kurdu ve Treblinka´ya diz çöktüren isyan adına yaşamını feda etti. Bu makalede bu genç doktoru ve olası en büyük düşman karşısında gösterdiği cesareti anıyoruz.
1943’te ürkütücü Nazi Gestapo gizli polisi, Treblinka imha kampından firar eden Yahudiler hakkında bilgi temin edebilecek her kişi için ‘cazip ödüller’ içeren ilanlar yayınladı. Bu kaçaklar kimdi ve Treblinka’yı, kamptan çıkmayı başaran Yahudilerin hepsinin kitle mezarda son bulduğu bir zamanda nasıl terk edebilmişlerdi?
31 Aralık 1943 tarihli The Sydney Jewish News adlı gazetede şu haber yer almaktaydı: ‘Gestapo Ödül Vadediyor.’
Moskova: Polonya’da Gestapo Ajanları, haziran ayında Treblinka’daki isyan esnasında firar eden Yahudiler hakkında bilgi sağlayabilecek kişilere cazip ödüller sunuyor. Kızıl Ordu askerleri, Alman savaş tutsaklarının yanında bu ilanlara rastladılar. Tutsak alınan Alman savaş esirleri, firar eden Yahudilerin hiçbirinin, Nazi işgal yetkilileri tarafından bulunamadığını nakletmişti.”
Treblinka’daki tesisler, Nazi rejimi tarafından 1942 Temmuz’unda açılmıştı. Bu kamp, Yahudi nüfusunu yok etmek için ve kitlesel soykırım icra etmek için açılmış olanların üçüncüsüydü. Kötü kaderleri nedeniyle Treblinka’ya sevk edilen Yahudilerin eşyaları gasp ediliyor ve son anlarını yaşayacakları gaz odalarına doğrudan doğruya sevk ediliyorlardı. Ancak göreceli olarak sağlıklı ve genç birkaç Yahudi, bir müddet daha hayatta bırakılarak; gardiyanların pis işlerini yapmakla görevlendiriliyorlardı. Bunlar da Korkunç İvan ile tanışıyordu. İvan, kana susamış bir kamp gardiyanıydı ve rutin olarak Yahudileri öldürmeden onlara zevk için işkence eden bir manyaktı (İvan’ın gerçek kimliği hiçbir zaman tespit edilemedi. John Demanjuk’un bir olasılık olduğundan şüphelenilmiş, hatta kendisi bir İsrail mahkemesince mahkûm edilmişti; ancak karar sonradan iptal edilmişti). Bir müddet canları bağışlanan Yahudilerin günü cansız vücutları kaldırıp, yakılmalarını veya gömülmelerini sağlamakla ve kamp gardiyanlarına ölülerden gasp edilecek eşyaları araştırarak geçiyordu. Bu arada bu işçilerin arasından bir grup, firar etmek için bir zaman ayırabilmeyi başardı.
Dr. Julian Chorazycki’nin cesur eylemleri
Bu grubun içinde Dr. Julian Chorazycki adında bir Rus Yahudi’si de vardı. 19 Ağustos 1885’te doğmuştu, genç yaşlarından beri bir devrimciydi. Savaş öncesi yaşamını, Yahudilerin hakları ve engelli insanların temsil ve kabul edilmesi için mücadele ederek geçirmişti. En nihayet Polonya’ya yerleşmeden evvel Ⅰ. Dünya Savaşı’nda hem Rus hem de Polonya ordularında görev yapmıştı. Chorazycki, kendisine tıbbi yardım amacıyla rücu eden herkese yardım etmeyi hedefleyen bir ilkeye sıkıca bağlıydı; bu insanlara bu hizmetleri karşısında ücret ödeyemeyenler de dâhildi. Varşova Gettosu kurulduğunda, Dr. Chorazycki, gettonun doktoru olmaya ve yeni yerleşimcileri mümkün olduğu kadar sağlıklı kılmak için uğraştı. 1942’de Yahudilerin binlercesi ölümlerine sevk edildiklerinde; o da Treblinka imha kampına yönlendirilen bir Yahudi grubuna dâhil edildi. İşte orada Chorazycki, firar etmek için bir plan hazırlamaya ve ardından Treblinka’yı beraberinde sürüklemeye karar verdi. Dr. Chorazycki, birkaç cesur arkadaşı ile bir grup kurdu ve planlarını açıkladı. Firar etme savaşındaki ilk adım, Treblinka gardiyanlarının kullandığı silah deposunun bir anahtarını çalmaktı. Fark edilmeden bunu başarabilmek için birçok teşebbüs gerekti. Fakat başarılı olduklarında, onları bekleyen deponun kıymeti emsalsiz idi: tüfekler, el bombaları, bıçaklar ve baltalar… İsyancılar, bu malları toplamak için uğraşırken Dr. Chorazycki bu malzemelerden zengin bir miktarla yakalandı ve derhal sorgulamaya alındı. Yahudi arkadaşlarını ele vermekle karşı karşıya kalan Julian Chorazycki, kendi hayatına son vermeyi, isyanın ayrıntılarını ve buna katılanları ele vermekten imtina etmeyi yeğledi. ‘In the Fields of Treblinka’ adlı kitabında Rachel Auerbach, Dr. Julian Chorazycki’yi ‘geniş bir kalabalıkta kendisini belli eden simalardan ve şahsiyetlerden biri ve büyük Yahudiler gibi yaşamlarının son saatlerinde ebedi bir şan kazanan bir şahıs olarak” betimliyor…
Her ne kadar kendisi yaşayamadıysa da Dr. Julian Chorazycki’nin mirası yaşamaya devam etti ve diğer mahkûmlar isyana hazırlanmayı sürdürdü. Boğucu sıcak bir yaz gününün öğleden sonrasında, gardiyanlar, civardaki bir nehirde yüzmenin ve serinlemenin keyfini sürmeye gitmişti. Mahkumlar da fırsattan istifade edip anı değerlendirdi. Bine yakın mahkûm ayaklanarak, patlayıcıları ateşledi, binaları tamamen yaktılar ve etraftaki tarlalara doğru savaşarak yol aldılar ve özgür oldular. Holokost’tan canlı olarak kurtulanlardan Chaim Sztajer, “Mücadele üç saat sürdü ve bizden hayatta kalan herkes firar etmeye çalıştı” diye anlattı o saatleri...
1 Ağustos 1980 tarihli ‘Australian Jewish News’ (Melbourne)’dan: ‘Treblinka’nın Anısına’:
2 Ağustos, Treblinka İsyanının 37. yıldönümüdür. İsyana katılan 1000 Yahudi’den sadece 20’si hayatta kalabilmişti. Hayatta kalanlardan Melbournelu Chaim Sztajer, Varşova Gettosundaki kahramanca direniş öykülerinden de esinlenerek, isyanı anımsadı. Dr. Leichert’in önderliğinde her biri 20 adamdan savaşçı gruplar oluşturulmuştu. Sztajer, aktif iştirakçiler arasında Doktor Chorazycki, mühendis Galewski, mühendis Sudowicz, Salzberg ve Çekoslovakya’dan gelen genç bir adam olan Zella’yı zikrediyor.
“O öğleden sonra saat 3.30 olmadan her şey hazırdı ve 15 dakika sonra ilk patlamalar başladı. Bunlar, arkadaşlarımızın depolardan çaldığı mühimmatlarla sağlanmıştı. Bütün gücümüzle ve bulabildiğimiz tüm silahlarla, makasla, bıçaklarla, bize işkence edenlere çullandık ve ulaşabildiğimiz herkesi öldürdük. Mücadele, üç saat sürdü ve sonunda da bizden hayatta kalan herkes kaçmaya çalıştı.”
Holokost’un anılmasının bir kısmı olarak, her yıl Treblinka İsyanı da hatırlanır.
İsyan esnasında firar etmeye muvaffak olan kabaca 300 tutukludan 20 ila 90 arasında Yahudi’nin Holokost’tan canlı olarak kurtulduğu varsayılmaktadır. Ancak bu isyan, boş yere olmamıştı. İsyandan kısa bir müddet sonra “iyi yağlanmış ölüm makinası” Treblinka kampı 19 Ağustos 1943’te tasfiye edildi. Bu tesisin çalıştığı süre zarfında sadece 15 ayda 800 binden fazla Yahudi katledilmişti. İşte bu, Treblinka’nın korkunç eylemlerine son veren isyanın öyküsüdür1.
Yahudilerin seri halde imha edilebilmeleri için Treblinka’da önemli bir yenilik yapılmıştı. Bu arada Yahudiler, gaz arabalarının egzozundan çıkan gazlarla öldürülmek yerine özel yapılmış kapalı odalara kitle halinde götürülüyordu. Komutan içeri bir motordan karbon monoksit gazı veriyor ve 200 Yahudi’yi 20-30 dakikada öldürüyordu. Yahudi tutsaklardan oluşan Sonderkommanddolar cesetleri gaz odalarından çıkarıyor ve ekskavatörlerle kazılmış geniş hendeklere kat kat gömüyorlardı. Buchenwald, Bergen-Belsen gibi toplama kampları çok sayıda insan öldürmek için planlanmamıştı. Ancak hepsi de Polonya’nın uzak yerlerinde bulunan Auschwitz, Birkenau, Chelmno, Treblinka, Sobibor, Majdanek ve Belzec ölüm kamplarının amacı, kitle ölümlerini seri hale getirip maliyeti düşürmekti. Auschwitz’de Zyklon-B hidrojen siyanür öldürücü kristalleri kullanılmaktaydı. Beş dakikada 1000-2000 kişi gazla boğuluyor, cesetler krematoryumlarda yakılıyordu ve külleri iz bırakmamak için nehre veya bataklığa dökülüyordu. En büyük kamplar Auschwitz Ⅰ ve Ⅱ idi. Auschwitz Ⅲ daha çok Alman sanayiine köle işçi sağlıyordu.
Ölüm kampları ve Holokost’un İnkârı
1944’te savaşın son günlerinde bile Auschwitz-Birkenau’da binlerce Yahudi katledildi; günde 10 kişi kişi öldürüldü. Çoğu Macar Yahudi’siydi. Müttefikler, gelen korkunç raporlara karşın, imha kamplarına karşı duyarsız kaldı. 1939-1945 yılları arasında Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden toplam yaklaşık 5.949.188 Yahudi böylece katledildi2.
Ancak bu gerçek soykırımın olmadığını savunan inkârcı, yıkıcı, revizyonist akımlar da oluştu. Bu ekolün amacı, Holokost’u unutturmak ve Yahudi karşıtlığına tekrar zemin oluşturmaktır. En önemli revizyonistlerin biri, sosyalist Fransız öğretmeni olan ve Toplama Kampı Buchenwald’da bizzat bulunmuş olan Paul Raisnier’dir (1906-1967). Raisnier, eldeki istatistikleri saptırmış ve 6 milyon kişinin ölümü ile Nazilerin Soykırım politikasını inkâr etmiştir. Diğer biri de İngiliz tarihçi David Irving’dir. Kendisi Deborah Lipstadt’a dava açmış, kaybetmiş ve tazminat ödemiştir. Her yıl Raisnier gibi yeni inkârcılar türemekte. Halbuki:
-İşgal edilmiş Avrupa’daki Yahudilerin çoğu trenlerle doğuya gönderilmiş ve bir daha geri dönmemişlerdi. Alman tren nakliye istatistiklerine göre 1.600 üzerinde sefer düzenlenerek, Polonya’daki çeşitli kamplara 4 milyon civarında Yahudi sevk edilmiştir.
-Kurşuna dizilmek için veya gaz odalarında ölümlerini bekleyen erkek, kadın ve çocukların fotoğrafları vardır.
-Nazilerin krematoryumlarını gösteren teknik resimler vardır.
-İsrail’deki Yad Vaşem Müzesi’nde Holokost ile ilgili birçok delil bulunur.
-Kamplardan sağ kalanların şahitlikleri vardır.
-Seyredilmesi gereken belgesel; başlıca imha, toplama, getto ve kitle katliam yerlerini gösteren haritalar, kamplarda katledilenlere ilaveten yaklaşık 1.300.000 Yahudi’yi infaz eden ölüm timleri Einsatzgruppen’e ilişkin bilgiler hakkındaki linkler bu konu ile ilgili kaynakçada yer almaktadır.
-Soykırım matematiği! Alman Demiryolu İdaresi’nin istatistiklerinde 1600 tren konvoyu sevkiyatı söz konusudur. 50 kişi alan 50 vagonluk her bir katar, bir seferde 2.500 kişiyi sevk ediyordu. Günde ortalama 1,5 tren kampların çalıştığı 1066 gün zarfında 4 milyon kişiyi ölüme taşıdı (https:en.m.wikipedia.org/wiki/Holocaust_trains).
Ancak buna rağmen, dezenformasyona itibar eden antisemitlerin sayısı artmakta, Holokost sayılarının şişirildiğini iddia edenler çoğalmakta, bu arada da faciadan sağ kalan şahitlerin sayısı da giderek azalmaktadır. Konu Yahudiler olduğunda ne yazık ki Holokost gibi korkunç bir gerçek unutturulmaya çalışılmaktadır. Bununla beraber her yıl Holokost ile ilgili olarak, dünyadaki tüm Yahudi cemaatleri toplantılar düzenlerler. Holokost asla unutulmamalıdır: İHRA (Uluslararası Holokost Anma Birliği) toplantılarına tam üye olmamakla beraber Türkiye de izleyici sıfatı ile katılmaktadır. 27 Ocak günü, BM Genel Kurulu’nun 1 Kasım 2005 tarihli kararıyla Uluslararası Holokost (Yahudi Soykırımı) Anma Günü olarak kabul edilmiştir3.
---
1 National Library of Israel, Mia Amran, 26.01.2023
2 Yahudilik Ansiklopedisi, Cilt 3, Gözlem 2002, Soykırım maddesi.
3 Yahudilik, Yusuf Besalel, Gözlem, 2022, S. 617-618.