Dünyanın en garip 9 sendromu

Geçtiğimiz ay dünya psikoloji literatüründe artık kabul edilmiş Stockholm Sendromu´ndan söz etmiştim. Bu kez yine aynı çerçevede birkaç değişik ve deneyimlenmiş sendromlardan bahsetmek istiyorum.

Sara YANAROCAK Kavram
21 Ağustos 2024 Çarşamba

Yaşadığınız ya da yaşamakta olduğunuz tüm ruhsal sorunları unutun ve yavaşça onları bir yere bırakın. Dünyanın çeşitli yerlerinde, farklı sebeplerden dolayı ortaya çıkan ilginç sendromlar herkesi şaşırtıyor. İşte kimi zaman ruhani bir yolculukta, kimi zaman sanatın peşinde koşarken yakalanabilen dokuz garip sendrom...

Regis Airault

1-HİNDİSTAN SENDROMU

Her yıl binlerce batılı ruhsal aydınlanmayı keşfetmek için Hindistan'a gidiyor fakat bazıları geri dönmüyor. Hindistan'da süper insan olmayı ararken kültürel şok, duygusal yalnızlaşma, uyuşturucu madde kullanımı ve aşırı derin düşünmenin oluşturduğu ruhsal bunalım bu amaçlı ziyaret edenlerin karşılaştığı sorunlar olabiliyor. Bu ruh hastalığına Hindistan Sendromu adı veriliyor. 2000 yılında Fransız psikiyatrist Regis Airault, ‘Hindistan Sendromu’ konulu bir kitap yazdı. ‘Fous de L'inde’ (Hindistan'a Hasta) adlı kitabında Airault, Hindistan’da yaşadığı tecrübeleri bir psikiyatristin gözünden değerlendiriyor. Airault kitabında ruhsal dinginliği aramak için Hindistan’a gelen ve Hindistan Sendromu’na yakalanan bireyleri nasıl tedavi ettiğini ve neler yaşadığını açıklıyor.

2-STOCKHOLM SENDROMU

Kuşkusuz Stockholm Sendromu en çok bilinen sendrom türü. Stockholm Sendromu bireyin kendisini esir alan kişi ya da kişilere karşı oluşturduğu sempati ve iyi his anlamına geliyor. Birey esir alınma durumunda aşırı korkması ve olayın kendi kontrolünden tamamen çıktığına inanması sonucu, kendisini esir alan bireye karşı olumlu duygular hissetmeye başlıyor. Stockholm Sendromu yaşayan kişi kendisini esir alan kişiye bu sebeple sadakat ve yakınlık hissediyor ve hatta cinsel istek duyuyor. Stockholm Sendromu terimi 1973 yılında 32 yaşındaki Jan-Erik Olsson'un bir bankada esir aldığı dört kişi ile ortaya çıktı. Dört kurban da Olsson'a karşı olumlu hisler beslemiş ve hiçbiri Olsson'un yargılanmasını istemememişti. Hatta esir alınan bu kişiler Olsson'un savunması için aralarında para dahi topladı.

3-LONDRA SENDROMU

Londra Sendromu'nda birey kendisini esir alan kişi veya kişilere öfkeli ve kavgacı bir tutumla yaklaşır. 1980 yılında Londra'da meydana gelen İran Büyükelçiliği kuşatmasında Abbas Lavasani adlı bir rehine, kendisini esir alan kişi ile iş birliği yapmak yerine onunla sürekli tartıştı. Lavasani kendisini esir alanlarla çok fazla münakaşaya girince öldürüldü ve ölümü diğer rehinelerin kendilerini esir alanlara karşı daha saldırgan olmaları ile sonuçlandı.

4-UPPGIVENHETS SENDROMU (UMUTSUZ, KAYGILI KİŞİLER)

Dünyanın belli bir bölgesinde meydana gelen Uppgivenhets Sendromu ardındaki gerçek tam olarak aydınlatılamıyor. Vatanlarından ayrılmak zorunda kalan yüzlerce çocuk ve yetişkin birey, bir gün uyumak üzere yatağa giriyor ve yataktan kalkamıyor. Bu sendroma yakalanan bireyler hareket edemiyor, yemek yiyemiyor, bir şey içemiyor, konuşamıyor ve cevap veremiyor. Bu sendroma yakalananların ortak bir noktası var. Sendroma yakalanan bireyler zoraki göç etmek zorunda kalan ve bu sebeple travma yaşayan göçmenler. Birçoğu eski Sovyet ve Yugoslavya ülkelerinden gelerek, İsveç'e yerleşmiş. Aileleri sınır dışı edilmekle tehdit edildiği zaman bu kişiler bitkisel hayata giriyor. Sendromun geçmesini sağlayan tek çözüm, göçmenlerin İsveç'te kalmasını sağlayacak oturma izni ve kararı. Oturma izni alan aileler, çocuklarına oturum izni ile birlikte gelen mektubu okudukları zaman, çocuklar yavaş yavaş uyanmaya başlıyor. Ebeveynler de yaşama katılmaya başlıyor.

5-PARİS SENDROMU

Paris Sendromu özellikle Paris'i ziyaret eden Japon turistlerde görülüyor. Her yıl Paris'i romantizm, moda ve cazibe hayali ile ziyaret eden yaklaşık 6 milyon Japon turistten bazıları şehirle ilgili halüsinasyon görmeye başlıyor. Bir nevi kültür şoku olan ve Paris Sendromu'na yakalanan Japon turistler bu sendromdan kurtulmak için Paris'i derhal terkediyor ve bir daha asla geri gelmiyor.

6-FLORANSA SENDROMU 

Eğer bir sanat müzesindeyseniz ve baygın, sersem ve kafası karışık hissediyorsanız muhtemelen Floransa Sendromu yaşıyorsunuzdur. Floransa Sendromu aşırı dozda sanata maruz kalan insanlarda ortaya çıkabiliyor. Floransa Sendromu kurbanları genelde hayatlarında yalnız olan, 26 ila 40 yaşları arasındaki bireylerde görülüyor. Sanatseverlerin dikkatini dağıtan bu sendroma Floransa adının verilmesi kentin Rönesans sanatı ile ön plana çıkması.

7-KUDÜS SENDROMU

Kudüs Sendromu da Paris Sendromu’na benzer özellikler taşıyor. Dini vazifeleri abartan ve olmayan şeylerin hayalini görmeye başlayan kişilerde görülen Kudüs Sendromu da bir çeşit kültür şoku. Bu kişilerde gergin tavırlar, yalnız olma hissi, arınma, hazırlanma, bağırma, kutsal topraklara doğru giderken yüksek sesle marş söyleme ve Tanrı'nın adını sürekli olarak söyleme gibi belirtiler görüyor. Kimisi kendini İsa Peygamber zannedip, elinde tahta bir çarmıh sürükleyerek bağırıp, ağlıyor. Kendini yaralayıp kanlar içinde kalıyor. Bu sendromu yenmenin tek yolu Kudüs'ü terk etmek ve bir daha geri dönmemek.

8-MAINE'NİN ZIPLAYAN FRANSIZLARI

1870'li yıllarda Kuzey Maine'de çalışan Kanada Fransızı oduncular etrafındakileri tedirgin etmek için zıplardı. Oduncuların etrafındaki kişiler de onlara itaat etmek için, bu keyfi emirlere uyardı. Abartılı ve benzer tepkiler gösteren bireyler zıplama, yüksek sesle bağırma, vurma, aynı sözleri tekrarlama gibi davranışlar gösteriyor ve diğer bireyler gibi hareket etmeye çalışıyordu. Bu bireylerin ayrıca utangaç ve hassas oldukları da söyleniyordu. Bazıları bu sendromun genetiğe bağlı olarak ortaya çıktığına inanıyor ve sendromu yaşayan kişilerin genellikle aynı ailelerden geldiklerini söylüyorlardı. Günümüzde Maine bölgesinde artık bu sendrom görülmese de Louisiana, Malezya, Sibirya, Hindistan, Somali, Yemen ve Filipinler gibi bazı yerlerde izole bir hayat yaşayan bireylerde ortaya çıkıyor.

9-LİMA SENDROMU

Lima Sendromu, Stockholm Sendromu'nun zıttı bir ruh hastalığıdır. Lima Sendromu terimi 1996’da Peru'nun başkenti Lima'daki Japonya Büyükelçiliğin basan ve onlarca asker, diplomat, iş insanı dört ay rehin tutan Peru'nun Marksist Leninist ‘Topac Amaru Devrimci Hareketi’ne yaptıkları baskındır. Örgüte bağlı baskın sonucu, rehine krizi ortaya çıktı. Birkaç gün içinde teröristler çok sayıda rehineyi serbest bıraktı. Rehineleri öldüreceğine kesin gözle bakılan teröristlerin 14’ü ideolojilerinden vazgeçti. Yaşadıkları ruhsal bunalım sebebiyle hiçbirini öldürmediler. Teröristler rehineleri ile empati yaptı ve dört aylık rehin süresinden sonra rehinelerin hiçbiri öldürülmedi. Bunun nedeni ise rehine ile aşırı empati kurarak, kendini kurban görüp ona acıması ve zarar vermemesidir. Sonuçta polis baskınından sonra tüm teröristler öldürüldü.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün