Haydi okula!

Ana okulundan üniversiteye her yaştan öğrenci yeni bir döneme başlıyor. Okul dediğimiz kurum ister yüzyıllık dev bir kompleks olsun ister butik olsun ister özel olsun ister devlet olsun öğrenci için karmaşık birçok hissi tetikleyebilecek sosyal bir ortam sunuyor.

Aylin GERON Yaşam
4 Eylül 2024 Çarşamba

Yine bir eylül. Yazlıklardan şehre dönüş zamanı…

Yine okul telaşı.  Kitabı, defteri, forması, kırtasiyesi, laptopu, tableti…

Yine biraz hüzün, biraz heyecan…

Yine biraz kaygı, biraz umut…

Yine bir başlangıç; yeni bir başlangıç.

Ana okulundan üniversiteye her yaştan öğrenci yeni bir döneme başlıyor. Bu ilk haftaya havalı isimler veriyor okullar: uyum süreci, oryantasyon gibi. Amaç aynı: öğrencinin yeniyle arasında güvenli bir ilişki kurmak.

Okul dediğimiz kurum ister yüzyıllık dev bir kompleks olsun ister butik olsun ister özel olsun ister devlet olsun öğrenci için karmaşık birçok hissi tetikleyebilecek sosyal bir ortam sunuyor.

Şöyle zamanda bir yolculuk ile okula ilk adım attığınız günlere doğru uzanın. Nasıl bir deneyimdi sizinki? O ilk temas eğitim ile okul ile öğrenme ile ilişkinizde çok önemli bir rol oynuyor.

İsteyerek mi gittiniz? Zorla mı bırakıldınız?

Yeterli hissetiniz mi? Yoksa hep arkalardan koşup yetişmeye mi çalıştınız?

Kabul edildiniz mi? Yoksa dahil olmak için hep bir ekstra çaba mı gerekti?

Görüldünüz mü?

Ezdiniz mi? Ezildiniz mi?

Öğrendiniz mi?

Ebeveynseniz eğer şimdi de çocuğunuzun okulla ilişkisini nasıl kurguladığınızı düşünün.

Seçimlerimizde deneyimlerimiz çok etkili oluyor; öyleyse nelere dikkat ettiniz ilk deneyimi için?

-        Şefkatli bir yer olsun…

-        Akademik olarak güçlü olsun…

-        Özel hissedeceği bir yer olsun.

-        Yaşam tarzı bana benzeyen insanların gittiği bir yer olsun (sonuçta kendi oluşturacağı ilk sosyal çevre oradan şekillenecek)

Seçim aslında çocuktan bağımsız.

Çoğu zaman sadece yaşına bakarak gruplandırdığımız, hiyerarşik ilişkilerin yönettiği, kuralcı, talepkâr, kalabalık, eğlenceli, sıkıcı, kısıtlayıcı ve bir başına kalınan yerdir okul.

Okul seçer, veli seçer ama çocuk seçmez.

Çocuk maruz kalır yetişkinlerin seçimine. Uyumu güçlü olan hayatta kalmak için yeni ortama adapte olur ve gerekeni yapar. Kendini tanır, beklentiyi anlar ve uygular.

Hepsi mi? Değil. Ayrılığa hiç hazır hissetmediği için inatlaşan, dışardan zorluk çıkartıyor gibi algılanan halbuki içerde bolca endişe barındıran çocuklar da vardır. Dediğim gibi olay doğru güvenli ilişkiler kurmak başlangıçta. Çocuk yeni bir şeyler öğrenme heyecanı ile başlamaz okula. Varsa o heyecan ebeveyne aittir.

Çocuk ilişkileri öğrenir önce.

 Ayrılmayı. Bağlanmayı. Rekabeti. Var olmayı.

***

“Okul zordur”

O ilk günden sonra yıllar peşi sıra hızla akar.  Bir giren öyle canı istediğinde de çıkamaz zaten!

Mecburen devam… Sevsen de sevmesen de…

Mezuniyetler coşkuludur. Tamamlanma kadar özgürleşme barındırır. Bir sonraki kuruma geçene kadar!

Peki nasıl olacak diye düşünüyor olabilirsiniz. Buyurun o zaman rezilyans konuşalım.

Zorluklara uyum sağlayabilme ve hızlıca toparlanabilme becerisi.

Okul zordur.

İlişkisel olarak karmaşıktır.

Akademik olarak beklentilerle doludur.

Sosyal olarak kural ve düzene adaptasyon gerektirir.

Zorlanmak işin doğasında var. Zorlanmadığımız bir hayat istemiyoruz.

Zorlanacağız ki büyüyelim, gelişelim.

Ayağına taş değmesin edebiyatı bana hiç uymaz. Hangi ebeveyn ister evladının “zor” bir hayatı olsun? Mesele bu değil her zorluğun içindeki fırsatı görmeye niyet etmeliyiz ki gösterelim. Evlatlarımız da fark etsin ve görebilsin.

Hayatın her alanında beceri geliştirmek için geçerli bu söylediklerim.

İster saklambaç oynamak olsun ister okumayı öğrenmek ister istatistik olsun ister anatomi, ister araba kullanmak olsun, ister kişisel ekonomi zorlanmadan öğrenmiyor insan.

Zorlanmasına tahammül etmek de zor bir ebeveyn için. 

Kolayca halletse her şeyi, hep mutlu olsa…

O halledemezse ben halletsem sıkıntısı olmasa…

Helikopter ebeveynler burada mısınız?

Modern metaforlarla “çim biçen ebeveynler”… Siz de burada mısınız?

O yürümeye bile başlamadan tertemiz yapıyorsanız yolunu sonra da hep bir adım önden yürüyüp olası çakılı taşı otu börtüyü böceği temizliyorsanız maalesef çocuğunuz yapacak bir şeyi kalmıyor karşısına çıkan herkesten aynı servisi beklemekten başka!

Zorlanacak.

Zorluklara uyum sağlayacak

Ve tekrar toparlanıp yola devam edecek.

Nasıl mı?

İlk adım zihni yatıştıralım. Zihnimize olan etkimiz bedenimize ve dünyayla ilişkimize kaynak oluşturuyor. Bu farkındalık ile başlayalım. Mindfulness yaklaşımının babası Jon Kabat Zinn’in dediği gibi “Nereye gidersen git, yine sen!”

Zihnimiz bizimle her yere geliyor. Oraya müdahale etmeden tebdili mekânda ferahlık varsa bile anlıktır!

Sonra şefkat. Acıyı tanımak diyor Kristin Neff. Acıyı tanımak ve dindirmek için istekli olmak. Zorlanan acı çeker. Duygusal ya da fiziksel. “Acımıyo ki!” diyen iç ses her zaman doğruyu söylemiyor. Acımamasını marifet sayan bir dünyada yaşıyoruz maalesef.

Ne diyorduk? ŞEFKAT…

Başkalarına karşı kolaylıkla şefkat gösterebiliyoruz. Ancak kendine karşı aynı derecede anlayışlı olmak nezaket göstermek çok da üstünde durduğumuz hatta çocuklarımıza öğrettiğimiz bir şey değil. Halbuki kendine iyi davranmak diğer insanlara da iyi davranmak anlamına geliyor. Daha sabırlı, ilgili, samimi ve işbirlikçi oluyor insan kendiyle arası iyiyse.

Şefkat zorluğu yaşadığını fark etmekle başlar. Fark ettiğini kabul edersin. Kabul vaz geçmek anlamına gelmez. Duyarsızlaşmak da değildir. Kabul ettiklerini daha iyi hale getirmek için çaba gösterebilirsin. Şefkat bir eylemdir aslında.

İhtiyaçlar önemlidir! İstekler değil.

Güvenlik, doyum, bağ kurma ihtiyaçtır. Varoluşsaldır.

Karşılanmadığı ortamda kalmaz insan. Kalamaz.

Okulda bu üç temel ihtiyacın karşılanıp karşılanmadığına bakmak gerekir. Önce ebeveyn yetkilidir bu analizde ancak çocuğu dışarıda bırakmadan tabii. İhtiyaçlar karşılanmadığında stres, stresle de baş edilemediğinde kaygı bozuklukları yaşıyor insan. Bu farkındalık kasını geliştirmek önemli.

Motivasyon, cesaret, tutku, öğrenme ve hatta sakinlik hepsi buradan yeşeriyor.

Eğer sizde ya da çocuğunuzda bu değerlerden biri eksikse zorluklarla baş etme becerinizi/ becerisini bir gözden geçirin.

Hemen pes eder yenisine mi yelken açar?

Üstüne mi gider?

Zorluk yaratan durum değersizleşir mi?

Durumla kavga eder ve agresyonla mı çözmeye çalışır?

***

Ünlü psikolog Peter Levine’den bir alıntı ile sizi baş başa bırakıyorum:

Genç bir ağaç yaralandığında, o yaranın etrafından dolaşarak büyür. Ağaç büyümeyi sürdürürken söz konusu yara ağacın büyüyen gövdesine oranla nispeten küçük kalır. Budaklı gövdeler ve şekilsiz dallar yaralanma ve engellerin zamanla aşılıp üstesinden gelindiğini bize anlatırlar. Ağacın, geçmişinin çevresinden dönüp dolaşarak büyüme biçimi onun o eşsiz özgünlüğüne, karakterine ve güzelliğine katkıda bulunur.”

Zorlandığımız yerler büyüme yerlerimiz. Bakış açımızı zorlanmanın faydalarına çevirmek iyi olabilir. Prototipe dönüşmeden özgün ve bir o kadar sağlam olabiliriz.

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün