İçsel kutsallık

60 Günlük Yolculuk- Ulu Bayramlara Spiritüel Olarak Hazırlık Kılavuzu

Nazlı DOENYAS Kavram
4 Eylül 2024 Çarşamba
#14

Elul 13

16 Eylül Pazartesi

İÇSEL KUTSALLIK

Her birimizin özü iyi ve kutsaldır, çünkü o öz, Tanrı’nın bir parçasıdır. Esas zorluk içimizde, ta derinlerde yatan o kutsal yönü fark etmek ve dışımızda ışıldamasına izin vermektir.

Kendi içsel ışığımızı fark ettiğimiz zaman bile, onu hayata geçirmek zordur. Kolay değildir. Çünkü iyiliğe ve kutsallığa saygı duymayan bir dünyada yaşıyoruz. Yaşadığımız dünya zenginliğe, başarıya ve güce saygı duyuyor. Bunları elde etmek için de genellikle kutsallığı ve iyiliği terk etmek gerekiyor.

Ama Tora bize, kendimize ve çalışmalarımıza ait her şeyi değiştirmemize gerek kalmadan benliğimizin özüne ulaşma ve onu günlük hayata geçirme yeteneğine sahip olduğumuzu öğretir. Kendi ruhumuzu nasıl keşfedeceğimizi ve onu, içinde yaşadığımız ve çalıştığımız dünyaya nasıl getireceğimizi öğrenmemiz gerekiyor.

İşiniz ister müzik ister iş piyasasında veya bilim alanında olsun ister doktor, ister avukat olun, hangi alanda eğitim almışsanız alın, göreviniz ruhunuzu o çevrede ortaya çıkarmaktır. Ruh, bedeninizin veya hayatınızın yerini almak üzere programlanmamıştır. Onun görevi sizin içsel boyutunuzu ortaya çıkarmak, onu hayatınıza entegre ederek hayatınızı bir üst boyuta yükseltmek ve vücudunuzdaki ve ruhunuzdaki en iyiyi üste çıkarmaktır.

Eğer ruhsal bir yolculuğa çıktıysanız ve bu hayatınızı tamamen tahrip ediyorsa, o zaman yanlış olan bir şey var demektir. Sağlıklı bir manevi yolculuğun işareti yok oluş değil, bütünleşme, entegrasyon ve değişimdir.

Kendinize sorun: İçsel kutsallığınızı fark edebiliyor musunuz? Manevi yolculuğunuz size yardımcı oluyor mu, yoksa sizi engelliyor mu? Ruhsal ve toplumsal hayatınızı dengeleyebiliyor musunuz? Kutsallığa önem veren bir çevrede yaşıyor veya çalışıyor musunuz? Bu çevrede kutsal saydığınız şeyleri ortaya çıkarabiliyor musunuz?

·       Günün alıştırması:

-Basit sayılacak kutsal bir eylem seçin ve onu, kutsallığa kayıtsız kalan bir çevreye gösterin. (Bu basit eylem minnettar olmak, gergin bir ortamda sabırlı ve nazik olmak, yemek yerken kutsamak, hasta bir insanı teselli etmek veya bağış yapmak olabilir.)

-Bu uygulamayı Elul ayı boyunca düzenli olarak yapmaya karar verin.

   ***

 #13

Elul 12

15 Eylül Pazar

TANRI İLE BAĞLANTI KURMAK

Kabala’ya göre, biz insanlar için en büyük zorluk bireyselliğimizi korumak ve aynı zamanda, Tanrı ile ilişki içinde olmaktır.

Tanrı her şeyi içeren bir gerçekliktir ve eğer bilinçli bir şekilde Tanrı’nın hakikatinin farkında olsaydık, var olamazdık.  Var olmamızın sebebi, Tanrı’nın “biz”lere yer açmak için, Kendi ışığını gizlemesidir.

Ama buna rağmen, fizik kurallarının ötesine geçmek, yani Tanrı’nın gizlendiği gerçeğinden, Tanrı’nın açığa çıktığı gerçeğine geçmek ve yine de var olmaya devam etmek de mümkündür. Cennet ve yeryüzü evlenebilir, birleşebilir ve biz Tanrısallıkla bir olabiliriz. Bizimki gibi fiziksel parametreleri olan tanımlanmış bir varoluş, tamamen tanımlanamayanla bir olabilir.

Bu gerçekleşebilir, çünkü bizler Tanrı’nın görüntüsünde yaratıldık, içlerimizde kutsallık var. Ve kutsallığımızın dışarı çıkması için, bencil özümüzü yolumuzdan çekerek içimizdeki Tanrı ile bağlantı kurabiliriz.  

Ebedi olan tek şey, kendi özüyle, kendi yakıtı ile işlemeyen şeydir. Kendi yakıtı ile işleyen her ne ise, çok güçlü olabilmesine rağmen, sınırlıdır. İşte bu yüzden, bizler de ebedi olabilmek ve ebedi olanla bağlantı kurabilmek için kendi özümüzün ötesine geçmeyi hedef alırız.

Ve bunu, yaratıldığımız şekilde kutsal varlıklar gibi hareket ederek gerçekleştiririz.

Hayatımızın kılavuzu ve hayatın fiziksel unsurlarının köleliğinden, özgürlüğe giden yolun kılavuzu olan Tora’da, bize Tanrı gibi kutsal olmamız söylenir. “Kutsal olacaksın, çünkü Tanrı’n olan Ben kutsalım”.(Vayikra 19:2)

Bu, merhametli olmak demektir, çünkü Tanrı merhametlidir. Bu, sabırlı, nazik, adil, sevecen ve yaratıcı olmak demektir. Tanrı gibi kutsal olduğumuz zaman, Tanrı ile bağlantı kurmuş oluruz.

Kendinize sorun: İçinizdeki İlahi görüntü ile bağlantı kurmak istiyor musunuz? Kutsal olmak hayatınızda bir amaç mıdır? Eylemleriniz kutsallığa ne sıklıkta yaklaşır?

·       Günün alıştırması:

-Kendi kutsal yönünüzle bağlantı kurmak için neyin gerekli olduğunu düşünün.

-Bugün kutsal bir şey yapın.

  ***

#12

Elul 11

14 Eylül Cumartesi

VARIŞ NOKTASINA ODAKLANMAK

Bazen akışa bıraktığınız ve birisinin sizi iteklemesini istediğiniz zaman, nereye doğru itilmek istediğinizi bilmelisiniz. Varış noktanızı bilmelisiniz.

Sibirya’da senelerce çalışma kampında kalan Rabi Mendel Futerfas, orada onunla hapsedilen bir ip cambazından nasıl bir ders aldığını anlatır.

Rabi ip cambazına sanatının sırrını sorar. “İnsanın bunu başarması için hangi konuda uzmanlaşması gerekir? Denge mi? Kuvvet mi? Odaklanma mı?”

İp cambazının cevabı onu şaşırtır: “işin sırrı her zaman varış noktanıza odaklanmaktır. Gözlerinizi ipin öbür ucundan ayırmayacaksınız, işte hiç sendelemeden düz bir çizgi şeklinde oraya varmanın yolu budur. Ama en zoru ne biliyor musunuz?”

“Ortaya geldiğiniz zaman mı?” diye Rabi sorar. 

“Hayır,” der ip cambazı. “En zoru dönüş yaptığınız zamandır. Çünkü saniyenin küçük bir bölümünde varış noktanızı görmezsiniz. Varış noktanızı görmediğiniz an, düşme tehlikesinin en çok olduğu andır.”

Hayat gergin bir ip gibidir. Başarılı bir şekilde ilerlemek için varış noktanıza odaklanmalısınız. Nereye gittiğinizi bilmelisiniz. Dönüş yapma anı geldiğinde ve bir an için varış noktanızı görmediğinizde, o noktayı zihninizde canlandırmalısınız.

Son varış noktasına, tarih boyunca insanların gösterdikleri tüm çabaların son hedefine geula, ya da “kurtuluş” diyoruz. O zaman dünya, hedefinin farkına varacak ve en gelişmiş haline ulaşacaktır. Yahudiler her zaman gözlerini varış noktasına dikmişlerdir; bu özellik onlara, bütün zorluklara rağmen ilerleme gücünü ve özgürlüğünü vermiştir.

Geula önünüze bakarak görebileceğiniz bir varış noktası değildir, onu ancak içinize bakarak görebilirsiniz.

Gerçek odaklanma somut değil, soyuttur. Gerçek odaklanma İlahi görevinizle olan ilişkidir. Eğer bu ilişki gelişmişse, tehlikeli anları atlatmanıza yardımcı olur, en korkulu ve karanlık anlarda bile güvenle ilerlemenizi sağlar.

Kendinize sorun: Hayatınızda gerçekten odaklandığınız bir alan var mı? Daha büyük bir hedefiniz var mı?

·       Günün alıştırması:

-Hayattaki kişisel görevinizi bulun. Sizce bu dünyada göreviniz nedir?

-Eğer zorlanıyorsanız, görevinizi keşfetmek için atmanız gereken adımları bulun.

   ***

#11

Elul 10

13 Eylül Cuma

 AKIŞA BIRAKMAK VE İÇİNE DALMAK

Elul ayı, akışa bırakmayı gerektiriyor. “Ezgilerin Ezgisi”nde - Ani l’dodi v’dodi li- (ben sevgilim için varım, sevgilim de benim için var) pasuğu, bize şunu anlatır:

İlk adım kendimiz ile, benlik ile başlar- “ben

Bu benlik “sevgilime” doğru döner (ben kendim için yokum-sevgilim için varım).

Ve sevgili şöyle cevap verir -“sevgilim benim için var”, çünkü “ben” “benliğimi” bırakıyorum.

 “Bırakmak” sözcüğünün İbranice karşılığı bitul dur ve “benliğin askıya alınması” anlamına gelir.

Kendini uzaklaştırmasını, geri planda kalmayı bilen kişinin, bir başkasının söyleyeceklerini dinleme ve sevme kabiliyeti vardır; Tanrı’yı “görebilir.” Aslında bu hepimizin uzmanlaşmak istediği bir konu sayılır. O halde neden bu kadar zor?

Çok zor, çünkü mecazi anlamda, yüzmeyi bildiğimiz zaman bile dalmaktan korkarız. Havuzun kenarında öylesine oturup önce ona, sonra yirmiye, sonra elliye kadar sayarken buluruz kendimizi… ve hiçbir zaman atlama cesaretini bulmayız. Bizim korkumuz akışa bırakma korkusu. Uzaklaşma anından, ayaklarımızın yerden kesildiği ve henüz suya değmediği andan ürkeriz.

Genellikle, bu uzaklaşma korkusundan kurtulmanın yolu birisinin gelip bizi suya itmesidir. İşte bu yüzden, hepimizin dışarıdan yardıma ihtiyacı var-hepimizin rehberlere ihtiyacı var.

 Olayları akışa bırakmanız gereken anda, kendinizi ikna etme çabanız yürümeyecektir, çünkü parlak bir zihin, savunmasız bir kalbe hitap edemez-aynı dili konuşmazlar. O yüzden, sizi iteklemesi için güvendiğiniz birini çağırmanız gerekir.

Kendinize sorun: Ara sıra sizi itekleyen, teşvik eden bir akıl hocanız var mı? Eğer böyle biri yoksa güvenebileceğiniz ve sizi bilgelikle ve özenli bir şekilde motive edecek, itekleyecek birini tanıyor musunuz? 

·       Günün alıştırması:

Şimdiye kadar yapmış olduğunuz Elul çalışmasında, bir akıl hocasının dostça iteklemesinden yarar sağlayabileceğiniz bir alan belirlemeye çalışın.

   ***

#10

Elul 9

12 Eylül Perşembe

Sinay Dağı’nın tepesinde yaşanan en heyecanlı deneyim belki de Moşe’nin Tanrı ile yüz yüze gelmek istemesiydi: “Sana yalvarırım, bana ihtişamını göster”. (Mısır’dan Çıkış-Şemot 33:18)

Tanrı şöyle cevap verdi: “Benim yüzümü göremezsin, çünkü hiçbir kul Beni görüp yaşayamaz… (ama) seni bir kayanın yarığına yerleştireceğim ve senin yanından geçerken, seni Kendi elimle örteceğim, sonra Kendi elimi çekeceğim ve sen Beni arkadan göreceksin…”

Bu konuşma şaşırtıcıdır. Nasıl oluyor da Moşe, Tanrı ile ancak gelecek dünyada yüz yüze gelineceğini bilmiyordu? Ve Tora neden Tanrı’nın, Moşe’nin isteğine olan itirazını belgeler?

Bunun cevabı, Moşe’nin isteğinin reddedilmemiş olmasıdır. Moşe aslında bu mecazi sözleriyle Tanrı’yı anlamak isteğini belirtmiştir. Tanrı ise Moşe’ye, O’nun özünü bu dünyada görmenin imkânsız olduğunu, ama O’nun yansımasını görmenin mümkün olduğunu söyler. Esasında Tanrı Moşe’ye şunu ima etmiştir: “Benim yüzümü, bakmayarak göreceksin.”

Hayatta doğrudan bakarak gördüğümüz, bir de gözlerimiz kapalı iken gördüğümüz şeyler vardır. Bazı şeyler vardır ki, elimizle kavrayarak onlara tutunuruz, bazı şeylere ise, onları bırakarak tutunuruz.

Yaratıcı insanlar bilirler ki, rahatça akışa bıraktıkları zaman, yaratıcılık akmaya başlar. Oysa onu kontrol etmeye çalışıp zorladığınız zaman, yaratıcılık gelmez, aksine kanallar tıkanır. Yaratıcılığın ortaya çıkması için, onu serbest bırakmak gerekir. Aynı şey “Tanrı’yı görmek” için de geçerlidir. 

Aslında Tanrı Moşe’ye, “Bakmayı bıraktığın zaman Beni göreceksin. Kendini yoldan çektiğin zaman Beni göreceksin,” der.

Kendinize sorun: Daha yüksek bir hedefe ulaşmak için ne sıklıkta yoldan çekilirsiniz? Hayatınızda Tanrı’yı “görüyor musunuz”? Bakmayarak görmeyi öğrendiniz mi?

  • Günün alıştırması:

- Hayatınızda bir şeyleri bırakarak bir şeyler kazanabildiğiniz bir olayı hatırlayın.

           -Süreci inceleyin-o olayın gerçekleşmesi için kendinizi nasıl geri çektiniz? 

  ***

#9

Elul 8

11 Eylül Çarşamba

Tanrı yakın ve meydanda olsa bile, çıkıp Onunla buluşmak için, girişimde bulunmak gerekir. Tanrı’ya uzanmak için ilk adımı atmak gerekir, bunun için de içimizin sevgi dolu olması gerekir.

Tanrı bize birbirimizi sevme gücünü, yaradılış döneminde erkek ve dişi olarak bölünmüş olan İlahi görüntüyü birleştirme gücünü verdi. Çünkü O, bu sayede O’nu nasıl seveceğimizi öğrenmemizi istedi.

Nasıl seveceğimizi birbirimizle olan ilişkilerimiz sayesinde öğreniriz. Ve maalesef yine bu sayede nasıl sevmeyeceğimizi de öğreniriz. Bazen birbirimizi kırarız. Ama en sağlıklı şekilde, bir başkasını sevmeyi öğrendiğimiz zaman, bu aynı şekilde Tanrı’yı nasıl seveceğimizi öğrenmenin de ilk adımı olur.

Av ayında anımsadığımız acı ve kayıptan sonra, sevgi bizim girişimimizle başlamalı. Burada, yeryüzünde, bize yukardan ışıldayacak olan Tanrı sevgisine hazır olduğumuzu göstermemiz gerekir.

Elul, Yahudi takviminde, ilk adımı attığımız dönemdir. Elul akronimlerinden bir tanesi şudur: “ani l’dodi v’dodi li” yani “ben sevgilim için varım, sevgilim de benim için var”. (Ezgilerin Ezgisi 6:3)

Elul ayında “ben” girişimde bulunurum ve “benim sevgilim” de aynı şekilde cevap verir.

Tora bize, Tanrı’nın cevap vereceğini garantiler. Bu her zaman sonucun bizim istediğimiz şekilde olacağını ifade etmez. Ama bir şey olacaktır, çünkü ilk adımı atmaktan daha güçlü bir şey yoktur.

Yahudiler Kızıl Deniz’e varıp umutlarını kestikleri zaman, Nahşon adında bir adam, kendini riske atıp suyun içine doğru yürüdü. Su ancak onun burnunun seviyesine kadar yükseldiğinde deniz yarıldı. Demek ki, inisiyatifi elimize alıp ilk adımı attığımızda denizler bile yarılır.

Kendinize sorun: Hayatınızda ne kadar sıklıkta ilk adımı atıyorsunuz? Sevdiklerinizle aranızdaki ilişkide ne kadar sıklıkta inisiyatifi ele alıyorsunuz? Ya Tanrı ile?

·       Günün alıştırması:

-Bugün sevdiğinize sevginizi göstermenin yeni bir yolunu bulun.

-Beklemeyin-güzel bir şey başlatın.

-Tanrı’nın sizden istediği bir şeyi yaparak O’na olan sevginizi ifade etmek için yeni bir yol bulun. 

 ***

#8

Elul 7

10 Eylül Salı

Elul ayında Tanrı bizi teselli etmeye gelir. Bu ay boyunca Tanrı çok yakınlardadır- tek yapmamız gereken Onunla buluşmak için harekete geçmektir.

Bunun anlamı nedir? Bütün sene boyunca kendi özümüzü kendimizden gizleyen birçok katmanlarımız vardır. Kendi iç benliğimiz ile dış benliğimiz arasında ayrılık vardır- gerçekte kim olduğumuz ve ne yaptığımız, ruhumuz ve eylemlerimiz. Elul ayında bu katmanların birçoğu soyulur. Ve eğer arzu ediyorsanız, kendi gerçek benliğinize ulaşabilirsiniz. Çünkü bu gerçek benlik, daha yüksek bir gerçekliğin ve tüm varoluşun özü olan Tanrı’nın bir parçasıdır.

Alter Rebbe, Elul ayında “Kral meydanda” diye yazar. Elul ayındaki olguyu açıklamak için, seyahatten evine dönen kral benzetmesini kullanır.

Kral uzun süre yolculuk eder; sarayını terk eder ve krallığının dışında uzak bir yere gider. Şimdi ise evinin yolunu tutar. Sarayına girmek üzeredir ve halkını selamlamak için dışarıdaki meydanda durmaktadır. Sonra sarayına girer ve tahtına tekrar oturur.

Alter Rebbe der ki, Kral meydanda olduğu zaman, herkesin, onun huzuruna çıkmak için dilekçe vermeden Kral’a yaklaşma, selam verme ve ihtiyacı olan şeyi isteme fırsatı olur. Kral’ın yüzünde bir tebessüm vardır, evde olmaktan mutludur ve resmi olmayan giysiler içinde bütün istekleri yerine getirmeye hazırdır.

Elul ayı böyledir. Roş Aşana’da ve Kipur gününde Kral sarayındaki tahtına geri döner.

Roş Aşana ve Kipur, bayram günleridir. Elul iş günlerinin ortasındadır. Bizler meydandayız ve hala normal yaşantımızı sürdürmekteyiz. Roş Aşana ve Kipur gününün enerjileri çok yüksektir, çünkü o günlerde Krala özel odasında ricada bulunuruz. Ama Elul ayında Kral’a kendi bölgemizde ricada bulunuruz.

Tanrı’yı bulmak için Roş Aşana ve Kipur gününü beklememizin gerekmemesi, umut dolu büyük bir mesajdır. Onunla buluşmak için şimdi dışarı çıkabiliriz.

Kendinize sorun: Eğer gerçekten Tanrı ile buluşmak için dışarı çıkabilseydiniz, Ona nasıl yaklaşırdınız, Ondan ne isterdiniz?   

·       Günün alıştırması:

-Tanrı’ya bir mektup yazın-Şimdi evinizin dışında, meydanda Onunla buluşacak olsanız ne söyleyeceğinizi yazın.

-Hayatınızda dünyevi bir ‘alan’ı kutsallaştırın ve ‘Kral’ın gurur duyacağı bir şey için kullanın.

***

#7

Elul 6

9 Eylül Pazartesi

TESELLİ ETMEK VE EDİLMEK

Elul ayının ilk haftası, Tişa BeAv’daki yıkılışın hemen ardından başlayan Yedi Teselli Haftasının dördüncüsüdür. Tanrı, Onunla ilişkimizi yeniden yapılandırmaya çalıştığımız (Moşe’nin Sinay Dağında yaptığı gibi) Elul ayında bizi rahatlatır ve teselli eder. Böylece bize Onunla kurulacak ilişkinin çift yönlü bir sokak olduğunu gösterir.

Midraş, bu yedi haftalık geçişin Tanrı ile bizim aramızdaki bir diyalog olduğunu açıklar. (Bu diyalog Elul ayındaki kendi iç gözlemimizi yansıtır):

Birinci hafta: Tanrı Tapınağın yıkılışından sonra, halkı teselli etmek için Kendi elçilerini, peygamberleri gönderir.  

İkinci hafta: Yahudiler elçilere, “Siz neden buraya geliyorsunuz? Biz Tanrı’nın gelmesini istiyoruz,” derler.

Üçüncü hafta: Elçiler geri dönerler ve Tanrı’ya “halk teselli bulamadı,” derler.

Dördüncü hafta (Elul ayının ilk haftası): Tanrı, halkını Kendi teselli etmeyi kabul eder ve halkını teselli etmeye başlar.

Beşinci hafta: Tanrı’nın tesellisi yoğunlaşır.

Altıncı hafta: Teselli daha derin ve güçlü bir seviyeye ulaşır.

Yedinci hafta (Roş Aşana’dan bir hafta önce): Yahudiler Tanrı’ya: “Senin tesellinle seviniyoruz” der.

Neden Tanrı en baştan halkını Kendisi teselli etmedi? Neden elçiler gönderip harekete geçmeden önce üç haftanın geçmesini bekledi?

Tanrı burada bize, her şeyden önce birbirimizle bağlantı kurma ve birbirimizi teselli etme gücümüz olduğunu öğretir. Ölümlü ve kolay incinebilir olabiliriz. Buna rağmen Tanrı, kırılgan ve güçsüz birinin bile başka birisini teselli edebileceğini söylüyor.

Güçsüz bir insan bir başkasını teselli edebilir. Savunmasız bir insan bir başkasını teselli edebilir. Teselli, bir insanın bir başkasına verebileceği en büyük hediyelerden biridir.

Kendinize sorun: Başkalarını, onların hayatlarının hüzünlü zamanlarında teselli edecek duyarlılığı geliştirdiniz mi? İnsanları teselli etmek için fırsatlar arar mısınız, yoksa bu tür olaylardan uzak mı durursunuz? Başkaları sizi teselli ederken nasıl bir deneyim yaşadınız?

·       Günün alıştırması:

-Birini teselli edin: hastanede yatan bir hastayı ziyaret edin veya kendini kötü hisseden bir arkadaşınızı arayın veya yalnız olduğunu bildiğiniz bir insana selam yollayın.

-Elul ayı boyunca teselliyi düzenli bir alışkanlık haline getirin.

 ***

#6

Elul 5

8 Eylül Pazar

DUYARLILIĞI GELİŞTİRMEK 

Rebbe Yosef Yitzhak çocukken, bir gün bahçede yürürken bir yaprak koparır ve onu parmağı ile ovmaya başlar. Babası “Sen ne hakla ağaçtan bir yaprak koparıp hiçbir neden yokken ona kötü muamele edersin?” diye onu azarlar. Rebbe büyüdüğü zaman bu olayın onun hayatında çok derin bir etki yarattığını anlatır. Bu, ona her şeye karşı duyarlı olmasını öğretir.

Eğer kişi bir ağacın üstündeki yaprağa karşı duyarlı olursa, her türlü canlıya, en önemlisi de kendi dostlarına karşı da duyarlı olacaktır. Tsedaka’nın (yardımseverlik), yani dünyanın üstünde durduğun üç temel taştan bir tanesinin özü budur. (Tora ve dua diğer iki tanesidir). Tsedaka eyleme dönüşmüş duyarlılıktır.

Tora’nın birçok uygulamasının hedefi, hayata karşı duyarlılıktır. Bazıları yanıltıcı bir şekilde basit görünürler- örneğin, yemekten önce edilen dua eylemi gibi.

Temelde, yiyecek için okunan dua, Tanrı’ya teşekkür etmek anlamına gelir. Bu insana mantıklı geliyor- birisi size bir şey verdiği zaman teşekkür edersiniz. Size yemek getiren garsona teşekkür edebiliyorsanız, onu yaratan Tanrı’ya da mutlaka teşekkür edersiniz.

Ama daha fazla inceleyecek olursak, bu kutsamanın daha derin bir anlamı vardır. Acıktığınız zaman yiyeceği hemen ağzınıza atmak istersiniz. Ama Tora, “hayır, bu şekilde yiyemezsin,” der. İlk önce çevreye, her bir çimen lifine, her bir canlı hücreye karşı duyarlı olmalısın, çünkü Tanrı’nın yaratmış olduğu her şeyde kutsallık vardır. Onu kutsamadığın sürece, yaradılışın bir kısmını tüketmeye hakkın yoktur.  

Birçok insanın sadece ezbere, duyarlı davranmadan dua okuduğu doğrudur. Buna mekanik Yahudilik diyoruz. Ama eğer kutsama kavramını anlayıp takdir edebilirsek, buna benzer küçük gündelik eylemler, hayatımızı duyarlı kılacaktır.

Kendinize sorun: Etrafınızdaki dünyaya karşı ne kadar duyarlısınız? Duyarlılığınızı arttıracak veya geliştirecek bir planınız var mı?

·Günün alıştırması:

- Yardım amaçlı bağışlarınızı arttırmak için, doğal eğiliminizin ötesinde özel bir çaba sarf edin.

-Evinize, işyerinize ve arabanıza bir bağış kutusu yerleştirin. Çocuklarınıza paralarının ve zamanlarının bir kısmını başkalarına vermelerini öğretin.

-Yemek yemeden önce, bir niyet ekleyerek, onu kutsamaya odaklanın, yemek üzere olduğunuz yiyeceğin içindeki manevi güce odaklanarak Tanrı’ya teşekkür edin.  

***

#5

Elul 4

7 Eylül Cumartesi

İÇİMİZDEKİ GERÇEK 

Pirke Avot der ki: “Tora öğreniminin derinliklerine dalmış kişinin dışında hiç kimse özgür değildir.” Aslında burada dinin tatbiki- Tora öğrenimi ve uygulamaları-özgürlükle özdeşleştiriliyor.

Buna rağmen, bazı insanlar dinin özgür kılıcı olduğunu düşünmezler. Aksine onun kısıtlayıcı, dogmatik ve baskıcı olduğunu düşünürler.

Bunun nedeni de gördükleri dinin insanoğlunun bir icadı olmasıdır. Onların bildikleri din, Tanrı’nın dini değildir, Tora’nın dini değildir. 

Eğer dinle ilgili deneyiminiz özgürleştirici değilse, o zaman insan yapımı bir tuzağa düştünüz demektir.

Özgürlük İlahidir; insan yapısı olamaz. İnsan yapısı olduğu anda, onu kontrol eden, ona sahip olup size satmak isteyen biri var demektir. O zaman din, köleliğin bir başka şekli olmuş olur; İlahi özelliğini kaybettiği için baskıcı olur.

İşte Tora bu nedenle verildi; kalıcı bir kayıt, herkesin başvurabileceği bir kaynak var olabilmesi için. Bunun sonucunda, Yahudilik, insanlar tarafından istismar edilmeye sürekli meydan okuyan benzersiz güce sahip bir din olarak varlığını sürdürdü.

Talmud, Tora’nın her birimize doğmadan önce öğretildiğini anlatır. Onun anlamı bizim ruhumuza işlemiştir; doğduğumuz an ise şuurlu bir şekilde onu unutmamız planlanmıştır. Ancak ‘gerçek’ yankılanır. O yüzden onu duyduğumuz an, içimizde tanırız.  Büyük ustalar veya hocalar bize zaten sahip olmadığımız bir şeyi veremezler; bize sadece bir konuda yardımcı olabilirler: içimizdeki gerçeğe doğru kendi yolumuzu bulmamıza .

Kendinize sorun: Dini ne derece baskıcı buluyorsunuz? Hayatınızdaki din ne derece insan yapısıdır? Ne derece kişinin kendisi tarafından yapılmıştır? Kaynağa hiç gittiniz mi? Yüreğinizin derinliklerinde yankılanan gerçekliği hiç duydunuz mu?  Ona kucak mı açtınız, yoksa onu red mi ettiniz?

·       Günün alıştırması:

Tek başınıza anlamlı bir gelişme yaşamayı başaramadığınız en azından bir alanda (dün belirtmiş olduğunuz), size yardımcı olabilmesi için düzenli olarak bir Tora sınıfına katılmak için kendinize söz verin. 

***

#4

Elul 3

6 Eylül Cuma

ÖZGÜR OLMAYI ÖĞRENMEK

Kendi kişisel esaretimizden kurtulma yolculuğunda, zarar veren kalıpları ve kişisel önyargılarımızı tanımlamak önemli bir adımdır.

Bir şekilde hepimiz kendi psikolojik şeytanlarımızın, sosyal standartlarımızın, ailemizin sözlerinin ve tavırlarının, sorumluluklarımızın ve yapmış olduğumuz hataların sonuçlarının, mesleklerimizin, işverenlerimizin veya işçilerimizin esiriyiz. 

Nasıl özgür olunacağını öğrenmek, Tora’da “Mısır’ı terk etmek” olarak ifade edilir.

Mısır’ın İbranice karşılığı Mitsrayim’dir ve kelimenin gerçek anlamı “dar” demektir. Bu da ister bağımlılık ister uyumluluk ister sübjektiflik olsun, hayatınızda engeller, sınırlar veya kısıtlamalar teşkil eden her türlü köleliği temsil eder.  

Özgür olmak için kişisel Mitsrayim inizi terk etmeniz gerekiyor. Ancak özgür olmak yeterli değil. Bir süre özgür olabilir ve daha sonra tekrar köle olabilirsiniz. İşte bu nedenle, İsrailliler Mısır’ı terk ettikten ve ilk kez özgürlüğü tattıktan elli gün sonra, bu özgürlüğü nasıl koruyacaklarına dair onlara yardımcı olacak bir kılavuz-Tora’yı aldılar.

Kendi hayatınıza bir göz atın. Kuşkusuz, kendinizi özgür, ilham dolu, her şeyi yapabileceğinizi hissettiğiniz zamanlar olmuştur, ama daha sonra eski kalıplar ve önyargılar tekrar devreye girmiştir. O ilhamı muhafaza edememişsinizdir. Değişme kararı bir süre devam etmiş, ama daha sonra onu sürdürememişsinizdir.

İşte bu aşamada İlahi Tora planının rehberliğine ihtiyaç duyarsınız. Tora size, ruhunuza nasıl ulaşacağınızı, hayatınızın her yönünde, uyandığınız andan uykuya daldığınız ana kadar, hatta uykudayken bile özgürlüğe nasıl kavuşacağınızı söyler.   

Kendinize sorun: Kendi ruhunuza ulaşmak için Tora’nın rehberliğini ne kadar kullanıyorsunuz? Tora’nın bu alanda öğrettikleri ile ne kadar aşinasınız?

· Günün alıştırması:

Hayatınızda yapmak istediğiniz, ama kendi başınıza anlamlı bir gelişme sağlayamadığınız ve bu konuda Tora’nın tarafsız rehberliğine çok ihtiyaç duyduğunuz bir alan belirleyin.

***

#3

2 Elul 

5 Eylül Perşembe 

Tanrı Avraam’a “yurdunu, doğduğun yeri, ebeveynlerin evini terk et ve Benim sana göstereceğim topraklara git” dediği zaman, bize yani Avraam’ın torunlarına, benliğimizi keşfetme yolculuğuna çıktığımız zaman, geride kendimize ait üç sübjektiflik şeklini terk etmemiz gerektiğini öğretir:

‘Toprakların’ sözcüğü, sübjektifliğin ilk seviyesi olan toplum ile cemaatin etkisini, akranlarımızın baskısını ifade eder ve bunlar içimize işleyerek bizi derinden etkiler. Hepimiz başkaları tarafından beğenilmek ve onaylanmak isteriz ve davranışlarımızı ona göre ayarlarız.

‘Ebeveynlerin evi’, sübjektifliğin ikinci seviyesi olan ailenin etkisini belirtir. Bu etki o kadar hafif görünebilir ki, onu fark etmeyiz bile. Çoğunlukla, ailemizin tutumlarının kendi iyi veya kötü tutumlarımıza nasıl derinden nüfuz ettiğinin farkına varmayız.

‘Doğum yerin’, üçüncü sübjektiflik seviyesini gösterir; bu da doğuştan gelen, insanın kendi kendisine olan sevgisidir. Her insanın kendi çıkarları, gözlerini kamaştırır ve kimsenin bu duyguya bağışıklığı yoktur.

Bu, ailemizden veya cemaatimizden öğrendiğimiz bütün iyi şeyleri bir kenara bırakmalıyız, demek değildir. Bu,  her şeyden önce, bu etkilerin davranışlarımızı, fikirlerimizi ve düşünce kalıplarımızı nasıl etkilediğinin farkına varmalıyız demektir. Ancak o zaman kendimizin kim olduğunu, ne düşündüğümüzün, ne bildiğimizin ve neye inandığımızı öğrenmeye başlayabiliriz.

Aynı şekilde, aslında kendi çapında bir günah sayılmayan kişisel önyargı veya kendini (fazlaca) sevme, bunu (farketmediğimiz) kabullenmediğimiz ve bunlar (dünyayı, insanları) görüşümüzü çarpıtmaya başladığı zaman bir günaha dönüşür.

Kendinize sorun: Gelenekleri (veya politik olarak doğru düşünceleri) hangi noktada körü körüne izlediğinizi ve hangi noktada üzerinde dikkatlice düşünerek ulaştığınız kendi gerçek yolunuzda olduğunuzu ayrıştırabiliyor musunuz?

Günün alıştırması:

-Dün cereyan etmiş kayda değer bir olayı seçin ve bu olayla ilgili olarak, yukarıdaki üç sübjektiflik seviyesi ile davranış ve tepkilerinizin nasıl şekillendiğini tanımlayın.

-Dün tanımladığınız zarar verici kalıbın bu davranışlarda ve tepkilerde nasıl bir rol oynadığını ifade etmeye çalışın.

***

#2

1 Elul, Roş Hodeş Elul’un ikinci günü

4 Eylül Çarşamba

ZARAR VEREN KALIPLARI KIRMAK

Moşe’nin Elul yolculuğu esasında yedi nesil önce Avraam’ın yolculuğu ile başlar.

Yaradılış Kitabında (12:1) Tanrı Avraam ile konuşur ve der ki: “Kendi topraklarından, doğduğun yerden, baba ocağından, Benim sana göstereceğim topraklara git.”

Bu insana çok garip geliyor, çünkü birine seyahat etmesini söylediğiniz zaman, varış noktasını ayrıntıları ile belirlersiniz, ama sürekli gidiş noktasını tekrarlamazsınız. Ne de olsa, kişi nereden yola çıktığını bilir.

Ama burada, Tanrı Avraam’a kendi topraklarını, doğduğu yeri ve yuvasını terk etmesini söyler, yani o anda bulunduğu mekânı üç kez tarif eder. Daha sonra, varış noktasına gelince, Tanrı ona, adını vermeden, hatta nerede olduğu hakkında ipucu bile vermeden, sadece bir ‘ülkeye’ gitmesini söyler.

Tora’nın içsel boyutunu dile getiren Hasidik düşünce esasında bu pasuğun, Tanrı tarafından her birimize verildiğini açıklar: “Kendini keşfedeceğin bir yolculuğa çık. Senin gidişini engelleyecek her şeyi bırak. Ve o zaman sana senin İlahi ruhunun-gerçek benliğinin toprağını göstereceğim.”

Eğer kendi üst benliğini keşfetmek istiyorsan, bu keşfin sırrı burada yatar.

Birçok insan böyle bir yolculuğa çıkmak için ilham alır ve heveslenir; gerçekten de-kelimenin gerçek anlamında veya mecazi anlamda-eşyalarını toplarlar ve yola çıkarlar. Ancak bir süre sonra, tam olarak başladıkları noktaya geri dönerler ve aynı alışkanlıklarını tekrarlarlar.

İyi niyetler temiz ve gerçektirler. Gitmeye karar verdiğiniz zaman, gerçekten bir yere gitmek istersiniz. Ama o kadar çok yükünüz, o kadar ‘altın putlarınız’ vardır ki… O halde, anlamlı ve gerçek bir değişimin anahtarı, tam olarak yeni bir yere nasıl gideceğinizi bilmek değildir; sizi eski kalıplarınıza geri götürmemesi ve geleceğinizi şekillendirmemesi için, geçmiş yüklerden nasıl kurtulacağınızı bilmektir.

Kendinize sorun: Hayatınızın hangi alanlarında eski alışkanlıklarınızı tekrarlıyorsunuz? Size ne şekilde zarar veriyor?

Günün alıştırması:

-Önümüzdeki sene kurtulmak istediğiniz ve size zarar veren bir kalıbı bulun ve onu tanımlayın.

-Ondan kurtulmak için yapmanız gereken bir şeyi not edin.

***

#1

30 Av, Roş Hodeş Elul’un İlk Günü

3 Eylül Salı

SAYIM YAPMAYA HAZIRLIK

Bugün iki günlük Elul Roş Hodeş’inin ilk günüdür. Esasında, bugün aynı zamanda Av ayının son günü de sayılıyor.

Elul ayının diğer bir adı da hodeş haheşbon, ya da ‘muhasebe ayı’dır, çünkü manevi açıdan mali senenin sonuna düşer. Aynı şekilde, bu ay Roş Aşana ile başlayan yeni manevi sene için bir hazırlık ayı sayılır. Elul ayının bu iki teması, yani hazırlık ve muhasebe, birbirleri ile bağlantılıdır, çünkü geçmişimizi nasıl açıklarsak, geleceğimizi de böyle hazırlarız.

Elul sözcüğünün Aramice anlamı ‘araştırmak’tır. Bu ay boyunca, geçmiş senede yaptığımız hataları tekrarlamamak için, onları araştırır, inceleriz. Bu da, özellikle, bizim gerçekten gelişmemizi engelleyen ve takıldığımız unsurlara dürüstçe bir göz atmak demek oluyor.

Açıkçası, temel değişiklikler hemen oluşmuyor. Yine de, kendimizi ‘daha iyimize’ dönüştürmek mümkün ve bu dönüşüm ancak biz istediğimiz, kendimizi dürüstçe incelediğimiz ve üzerinde çalışılması gereken sorunları tanımlayabildiğimiz ve bu amaca kendimizi adadığımız ölçüde mümkün olabiliyor.

Kısacası, her birimizin Roş Aşana ve Kipur deneyimleri, bu büyük günler için nasıl hazırlandığımıza bağlı oluyor.

Emin olabiliriz ki, Tanrı yaşamı yarattığı gibi, onu değiştirme gücünü de bize vermiştir. Ve eğer Tanrı bize bazı kalıplar ve alışkanlıklar edinme yeteneğini verdiyse, ruhumuza bunlardan (bize hizmet etmeyenlerinden) kurtulma gücünü de vermiştir. Onları nasıl edindiysek, aynı şekilde onlardan kurtulabiliriz.

Tanrı’ya olan inancımız, umut ve değişime olan inancı da barındırmalıdır. Geçmiş hatalarımız için bağışlanacağımıza ve değişebileceğimize inanmalıyız.

Kendinize sorun: İnsanların kendilerini değiştirebileceğine inanıyor musunuz? Değişmek istiyor musunuz? Böyle bir karar almaya hazır mısınız?

Günün alıştırması: Bu ay yapacağınız muhasebe çalışması için hazırlamış olduğunuz günlüğü açın ve oraya yukarıdaki soruların cevaplarını kaydedin.

ELUL ve İÇE DÖNÜŞ

Senenin Sonu

Batı takviminde senenin son ayı olan Aralık ayının aksine, Yahudi takvimindeki son ay olan Elul ayı, genellikle Ağustos veya Eylül’e denk gelir. Elul, o dönemdeki bayramlarımız olan Roş Aşana ve Yom Kipur gibi Büyük Bayramlara ve yeni yıla hazırlık olarak kendimizi incelediğimiz ve kendimizle hesaplaştığımız bir ay olarak kabul edilir. Bu bakımdan, teşuva yaptığımız, yani pişmanlık içinde, asla geç kalmadığımızı, dua ederek kaderimizi değiştirebileceğimizi ve bağışlanacağımızı ümit ettiğimiz ve Tanrı’ya döndüğümüz bir aydır.

Elul ayı İlahi merhametin ayı sayılır, çünkü o ay Moşe, Tanrı’nın merhamet göstermesi ve bağışlaması için, son 40 gününü dağda geçirir. Moşe dağda iken, bir insanın Tanrı’yı en iyi tanıyabileceği mertebeye gelir ve Tanrı da ona “Merhametinin On Üç Özelliği”nin sırlarını açıklar ve öğretir. (Mısır’dan Çıkış 33:18-34:6-7) Elul günlerine bu yüzden, ‘lütuf günleri’ veya ‘merhamet günleri’ deriz, çünkü bu dönemde Tanrı Moşe’yi dinlemeye hazırdı ve Moşebağışlanma ve yenilenme yakarışlarında başarılı olmuştu. O günden sonra, Elul ayı İlahi merhametin ve bağışlanmanın ayı olur. 

Elul ayının böyle bir güce sahip olmasının nedeni budur-bu ay Kralın meydanda olduğu ve bütün halkı keyifle ve gülümseyen yüzüyle ağırladığı bir aydır. Merhametinin On Üç Özelliği her birimize ışık saçar. Elul ayı Tanrı ile Onun halkı arasındaki derin sevgiyi su yüzüne çıkarır. Bu nedenle, bu ayı ve Yom Kipur ile biten 40 günlük dönemin tamamını dualara, şofarsesine, iç hesaplaşmaya ve teşuvaya adıyoruz.

Elul ayının ruhsal enerjisini, isminin taşıdığı çeşitli anlamlarında hissederiz. Bu anlamların her biri, bu dönemde yapmamız gereken manevi çalışmanın farklı yönlerini yansıtır.

BİR İSMİN İÇİNDEKİLER

Kabala’nın mistik terminolojisinde, isim cennet ile dünya arasındaki aracı sayılır. Bunu, film makinesinin arasından parlayan beyaz ışığa şekil ve renk vermek için sarılmış bir filme benzetebiliriz. Işık, film makineye sarılmadan önceki gibi parlar, ışık değişmemiştir, o hala beyaz bir ışıktır. Ama ışık ile ona şekil ve kimlik veren perde arasına bir aracı girmiştir.

Bu benzetmede, ruhsal enerji beyaz ışık, isim de filmin kendisidir. Bir ismin İbrani harfleri ondan yayılan ruhsal enerjiye şekil ve kimlik verir. İşte bu yüzden, bir ismin çok büyük bir gücü vardır.

Elul adı dört İbranice harften oluşur:

Alef-“e”, “i” veya “a” olarak telaffuz edilir,

Lamed-“l” olarak telaffuz edilir,

Vav-“u”, “o”, veya “v” olarak telaffuz edilir,

Lamed –aynı.    

Elul ismi bir akronimdir, ya da şöyle söyleyebiliriz: Tora’daki beş farklı pasukta, dört harfinden her biri farklı bir kelime için kullanılmıştır: bu kelimelerin her biri de,bize Elul ayının ruhsal enerjisinin farklı bir yönünü anlatır.    

ELUL SÖZCÜĞÜNÜN BEŞ FARKLI KULLANIMI

1) Elul, Kral Şlomo’nun ‘Ezgilerin Ezgisi’ (6:3) olarak bildiğimiz çok dokunaklı ve manevi yönü çok güçlü şiirinin bir mısrasının harflerinden oluşur.

Ani l’dodi v’dodi li

“Ben sevgilim için varım, sevgilim de benim için var”

Elul sevgi ayıdır. Elul ayında Tanrı’ya ulaşma yolunu bulur ve geçmiş yıl yaptığımız hatalar ve işlediğimiz günahlar ile neden olduğumuz manevi yıkımı onarmaya çalışırız. Tanrı bizim girişimimize cevap verirken, O’nun bize olan sevgisini hissederiz. Bizler “ben sevgilim için varım” derken, aşağıdan yukarıya doğru, Ona ulaşırız; O da “sevgilim benim için var” diye bize yukarıdan cevap verir. Bu, aynı zamanda duanın da özünü oluşturur. Böylece Elul, Tanrı ile olan ilişkimizin karşılıklı olduğunu, diğer bir deyişle sevgi dolu bir ortaklığı ifade eder.

2) Elul, Megilat Ester’de hüznün sevince, matemin bayrama dönüştüğü, insanların birbirlerine lezzetli yiyecekler ikram ettiği, fakirlere hediyeler gönderdiği bir aydan bahseden bir pasuğu temsil eder.

İsh lerei’eihu umatanot la’evyonim

“Her kişiden dostuna ve fakirlere hediyeler”

Bu pasukta Elul ayının sevgi yönünü- özellikle iyilik ve yardımseverlik ile insanlar arasında yer alan bağlanmayı, birleşmeyi görürüz. Bunun yanında Elul ayı, Av ayının yıkımı ile Tişriayının bağışlayıcılığı arasında bir köprü vazifesi görür. Diğer bir deyişle, Elul ayı, bir teselli ve merhamet ayıdır.

3) Elul aynı zamanda, kazara bir başkasını öldürmüş bir kişinin, kurbanın ailesinin öfkesinden korunmak için kurulan “sığınak şehirlerden” bahseden Mısır’dan Çıkış Kitabında (21:13) bir pasuğun ilk harflerini oluşturur.

inah le’yado vesamti lash

Ona teslim ol, Ben senin için kuracağım…”

Tanrı’ya karşı işlenen her günah bir “cinayet” sayılır.  Çünkü tıpkı ölüm gibi, günah da hayatın amacını ve özünü ihlal etmek anlamına gelir. “Kasıtlı” değildir, çünkü her birimiz özümüzde iyiyiz ve bütün günahlar gerçek içsel niyetimizin farkında olmadan, bu niyetteki bir sapmadan ortaya çıkar.

Bu pasuk bize, Elul ayının takvimde bizim için bir zaman sığınağı olarak kurulduğunu anlatır-her koşulda ve her sene geri döner. Aynı zamanda, Elul’un Tora ile bağlantısını anlatır, çünkü bilgeler bize “Tora’nın sözcüklerinin birer sığınak” olduklarını öğretirler5. Elul bize bir barınak, kendimizi gözlemlemek, incelemek, bağışlanmak ve iyileşmek için kutsal bir mekân sağlar. Elul ayı, bundan sonra, kaza eseri işlenen hiçbir günahın ruhumuzun esas iyiliğine zarar veremeyeceğine karar verdiğimiz bir aydır.

4) Elul, Yahudilerin, günahlarının bedeli olan sürgünden sonra Eretz Yisrael topraklarına geri dönüşlerini anlatan Devarim Kitabında (30:6) bir pasuğun ilk harflerinden oluşur.

et levavcha ve’et levav

Senin kalbin ve (çocuklarının) kalbi:”

Bu pasuk, Elul ayının bir teşuva, ya da tövbe ayı olduğunu-bir pişmanlık, bağışlanma ve uzlaşma dönemi olduğunu, gerçek benliğimizi ve ruhumuzun özündeki Tanrısallığın kıvılcımını tekrar keşfetmek için eski zamanlara dönüş yaptığımız bir dönem olduğunu anlatır.

5) Elul, tersten okununca, Kızıl Deniz yarılırken İsraillilerin söylemiş olduğu, günlerin sonunda son kurtuluşu ima eden şarkıdan söz eden Mısır’dan Çıkış Kitabında (15:1) bir pasuğun harflerini oluşturur.

L’Hashem va-yamru leimor ashira

Bu şarkı Tanrı içindir ve şarkıda der ki “ben şarkı söyleyeceğim…”

Elul senenin son ayı olduğu için, dünyanın üstünde durduğu üç temel taşı olan-Tora, dua ve iyi davranışlar- ve bu temel taşlarını canlı tutan ve hedefe ulaştıran tövbe ve kurtuluşu, diğer bir deyişle varoluşun bütünlüğünü içerir.Ama her şeyden önce, bu ay bir umut ayıdır. Tanrı mükemmel olmayan bir varoluş yaratıp, ondan mükemmellik beklemez; bu nedenle, Elul ayı,bağışlanmanın ve kurtuluşun mutlaka geleceğine dair bir umut ayıdır. Şimdi, bu dönemde, her birimiz için bağışlanma ve kurtuluş imkanı, fırsatı vardır. Her sene bu ay, zamanın sonunda son kurtuluşu ve tüm varlığımızın amacının farkındalığını vaat ediyor. Tüm varlığımızın amacı, aslında bugünkü çabamıza ve çalışmamıza dayanıyor ve buna değer. 

YOLCULUK BAŞLIYOR

Şu sahneyi gözünüzün önüne getirin:

Evli biri, eşini en kötü şekilde aldatmıştır-ilişkilerinin özüne leke sürmüştür. Güven denen o narin şey kırılmıştır.

Ortaya şöyle bir sorun çıkıyor:

Zarar görmüş olan bu ilişki onarılabilir mi, böyle büyük bir ihanetten sonra tekrar kurulabilir mi?

 40 gün boyunca, “iman dolu bir çoban” arabuluculuk yapmaya çalışır. Tatlı sözler söyler, yalvarır, dua eder ve eşleri barıştırmak için elinden geleni yapar. Ancak tüm çabalar boşunadır.

Sorulması gereken soru:

Bu arabulucu pes mi etsin, yoksa barış çabalarında ısrarcı olmaya mı devam etsin? Bu göz ardı edilecek bir soru değil. İşin ucunda sadece ilişki değil, hayatın kendisi vardır.

İşte Elul ayının özü budur.

Yahudiler Tanrı’ya en kötü şekilde ihanet etmişlerdir: Tarihin en önemli anı sayılan Tanrı ile Sinay Dağında karşılaşma olayından sadece 39 gün sonra, Altın Buzağı’yı inşa ederler! Üstelik Tanrı’nın başka tanrılara tapmama emrini açıkça kabul ettikten sonra!

Yahudilerin ne yaptıklarını gören Moşe, Tanrı’dan aldığı taş levhaları parçalar ve halkının affedilmesi için dua etmek üzere dağa geri döner ve 40 gün orada kalır. Ancak boşunadır. Tanrı merhamet etmeyecek ve affetmeyecektir. Bu 40 günlük süreye ‘Gazap Günleri’ adı verilir. 

Ancak Moşe vazgeçmez. 40 gün boyunca bin bir şekilde rica ettikten sonra, soğukkanlılığını bozmadan dağa geri döner ve 40 gün daha orada kalır.

İşte Elul ayının gücü, Moşe’nin Tanrı’nın merhametine olan sarsılmaz inancından gelir. Bu güç, umudun gücüdür. Gerçek umut, durmak bilmeyen, ısrarlı ve sarsılmaz bir güçtür. Sonsuz umudun gücü-Tanrı’ya ve Onun sonsuz bağışlama ve merhamet gücüne olan sınırsız inancın, Tanrı’nın bize olan inancının, bizimle Tanrı arasındaki koşulsuz sevgi ve ‘tam’ inancın gücüdür. (Zira sonuçta, Tanrı’ya ihanet ettiğimiz zaman aynı zamanda, kendimize-ruhumuza, özümüze, İlahi isteğimize ve hayattaki en büyük görevimize ihanet etmiş olmuyor muyuz?)

Sonunda, 40 gün sonra, Kipur Gününde, Moşe’nin çabaları sonucunu verir.

Elul, Moşe’nin yolculuğunun öyküsüdür. Tehlikeye düşmüş olsa bile, gerçek ve kalıcı bir ilişki kurmanın öyküsüdür. Moşe’nin Elul deneyimi, ‘Kral’ın meydanda olduğu’ ve On Üç Merhamet Özelliğini ışık gibi saçtığı bu ay boyunca, bize özel bir sevgi ve merhamet enerjisi sağlar.  

---

60 DAYS - A SPIRITUAL GUIDE TO THE HIGH HOLY DAYS

BY SIMON JACOBSON 

60 Günlük Yolculuk- Ulu Bayramlara Spiritüel Olarak Hazırlık Kılavuzu

Umuda, sevgiye, içsel memnuniyete ve en derin amaçlarımızı ve hayallerimizi gerçekleştirmeye doğru

Çeviri: Lizet Deadato

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün