Danimarka kriminal tarihinin en ünlü seri katili Dagmar Overbye´nin gerçek hayat hikâyesinden esinlenen bu deneysel dönem filmi, kürtaj ve istenmeyen gebelik konusunu merkezine alıyor. İzleyici ve eleştirmenleri ikiye bölen ´İğneli Kız´ iddiasına karşılık vermeyen, beklentileri karşılayamayan bir film.
İnsan ruhunun karanlık labirentleri
Film, 1929 yılının Danimarka’sında fakirlerin oturduğu köhne bir bölgesinde işçi kız Karoline’in (Vic Carmen Sonne) sonsuz yalnızlığını, karanlık ve cehennemvari bir atmosfer eşliğinde anlatıyor. Kendini işsiz ve hamile bulan, ihanete uğrayan Karoline yeraltı bir çocuk edinme şirketi işleten Dagmar (Trine Dyrholm) ile tanışır. Geçimini sağlamak için sütannelik pozisyonunu kabul eder. Dagmar istenmeyen hamileliklerden doğan bebeklerin koruyucu ailelere yerleştirilmelerine yardımcı olan, bir şeker dükkânı kisvesi altında gizli bir evlat edinme şirketi işleten karanlık ruhlu bir kadındır. Karoline ile Dagmar’ın arasında güçlü bir bağ oluşur, ancak işin ardındaki şok edici gerçeği öğrendiğinde genç kadının dünyası paramparça olur. Karoline girdiği kâbus gibi gerçeklikle yüzleşince çıkar bir yol bulmak zorunda kalır.
Hüzünlü, karanlık peri masalı ‘İğneli Kız’, Kopenhag’da yoksul kadınların istenmeyen çocuklarını öldüren, ilk kez 1921’de ölüm cezasına çarptırılan, ancak daha sonra ömür boyu hapis cezasına dönüştürülen kadın seri katilin öyküsünü beyaz perdeye taşıyor. Ancak genç yönetmen Magnus Von Horn’un, bu fazla iddialı dönem filminin beklentileri tam olarak karşıladığını söylemek güç. ‘İğneli Kız’ kürtaj ve istenmeyen gebelik konusunda sınırları zorlayarak ‘şiddetin pornosu’ sıfatını hak ediyor. Türün önemli filmlerinden, Mike Leigh’in ‘Vera Drake’i 1950’lerin İngiltere’sinde geçen, yasak olmasına rağmen istenmeyen hamileliklere son vermek için yardımcı olan, İmelda Stanton’un oynadığı kadını merkezine alan bir filmdi. Audrey Diwan’ın Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ve FİPRESCİ Ödüllerini kazanan başyapıtı ‘Kürtaj / L’événement’ (2021) kürtajın yasak olduğu 1963 yılında hamile kalan, babasının sahiplenemeyeceği bir çocuğu aldırmak için mücadele eden bir genç kadının dramını anlatan bir filmdi. 2. Dünya Savaşı sırasında kimsesiz kalan 10 yaşındaki bir Yahudi çocuğun, köyleri dolaşarak hayatta kalma savaşını anlatan Jerzy Kosinski’nin ‘Boyalı Kuş’ romanını Polonyalı yönetmen Vaclav Marhoul 2019’da perdeye uyarlamış, SİYAD’ın En İyi Yabancı Film Ödülü’nü kazanmıştı. Sürekli itilip kakılmış, yalnız kalmış, felaketleri göğüslemiş kadın kahramanıyla ‘İğneli Kız’ı, aynı trajediyi yaşamış kimsesiz Yahudi çocuğun hikâyesiyle kıyaslamak mümkün. Zira her iki filmde izleyici, ‘insanlığından utanmak’ gibi ortak duyguları yaşıyor. Bir seri katilin gerçek hikâyesinden esinlenen ‘İğneli Kız’da 1. Dünya Savaşı’na katılan kocasının hayatta olmasından umudunu kesmiş Karoline, bir gün paramparça yüzünü bir maskeyle gizleyen kocası karşısına çıkınca, bin bir dert ile boğuştuğunu ve kendisini görmek istemediğini söyler. Çalıştığı fabrikanın patronu Jorgen’in sevgilisi olunca kaderinin değişeceğine inanmıştır. Hayata tutunma konusunda kendisine ümit veren bu ilişki sırasında hamile kalınca, zayıf kişilikli Jorgen’in despot annesi tarafından dışlanan, terkedilen Karoline, bebekten kurtulmanın yollarını araştırırken karşısına kanun dışı işlerle geçinen Dagmar çıkar.
Asap bozucu korku atmosferi
Karoline çaresizlikten, istenmeyen çocukların başka aileler tarafından evlat edinmesine aracılık eden Dagmar’ın yanında çalışmaya başlamasından sonra yaşlı kadının gerçek yüzünü keşfeder. Kürtaj ve istenmeyen gebelik konusundaki bu iddialı, sınırları zorlayan film, korku atmosferi yaşatma amacında abartılara kaçıyor. Ancak etkileyici olduğunu teslim etmek lazım. Frederikke Hoffmer’in rahatsız edici müzik tasarımı, Michal Dymek’in iç karartıcı görüntüleri, filmin anlatımına, Von Horn’un mizansenine uygun şekilde işlenmiş. Filmin basın konferansında Magnus Von Horn’un, Lars Von Trier’in, David Lynch’in etkisinde olduğunu söylemesi kimseyi şaşırtmadı.
Magnus Von Horn insan ruhunun karanlık labirentlerini keşfeden dramatik filmleriyle tanınan bir yönetmen. ‘İğneli Kız’ın üç başrol oyuncusu, karmaşık karakterleri canlandırma yetenekleriyle yönetmenin mizansenine katkıda bulunuyor. Katil Dagmar’ı canlandıran Trine Dyrholm, Thomas Vinterberg’in ‘Şölen / Festen’ başyapıtıyla tanındı. 70 filmde yer alan tecrübeli Danimarkalı aktris 52 yaşında. Dyrholm, 2016 yılında aynı yönetmenin ‘The Commune’ adlı filmiyle Berlin Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Gümüş Ayı Ödülü’nü kazandı. Oscar ödüllü Danimarkalı yönetmen Susanne Bier’in ‘Love is All You Need’ (2012) filminde kariyerinin en başarılı performanslarından birini çıkardı. Talihsiz Karoline’i canlandıran Vic Carmen Sonne yaşadığı içsel acıyı, mutsuzluğu, ihaneti, çaresizliği, çıkışsızlığı anlamlı yüz ifadesi ve mimikleriyle izleyiciye geçirmekte çok başarılı.
1983 Göteborg (İsveç) doğumlu yönetmen, senaryo yazarı ve aktör Magnus Von Horn Lodz’daki Polonya Uluslararası Film Okulunda yönetmenlik tahsili yaptı. Ve Polonya’ya yerleşti. Polonya’daki ilk aylarında vahşice soyuldu ve bu da onu şiddet yanlısı insanlarla ilgilenmesine neden oldu. Kısa filmlerin ardından çektiği ilk uzun metrajlı filmi ‘Efterskalv / The Day After’ (2015), hapis yattıktan sonra babasının yanına dönüp hayata yeni bir başlangıç yapmak isteyen gencin yerel toplulukta suçunu unutturamayıp affedilmemesini anlatır. İkinci filmi ‘Sweet’ (2020) bir sosyal medya ünlüsünün üç gününü anlatan bir dram idi. İlk filmi Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin 15 Günü bölümüne, ikincisi de Cannes seçkisine girdi; ancak Covid pandemisi yüzünden 2020 festivali yapılamadı. Üçüncü filmi olan ‘İğneli Kız’ 25 çocuğu öldüren Danimarkalı seri katil Dagmar Overbye’nin inanılmaz hayat öyküsünden esinlendi. Film Danimarka toplumunda ulusal bir travma yaratan bir olayı, dehşet ve asap bozucu bir korku atmosferi eşliğinde anlattı. Kariyerinde uluslararası, sınırsız bir sinema yapacağını ilan edercesine Magnus Von Horn ilk filmi İsveççe, ikincisi Lehçe, üçüncüsünü Danca yaptı.