Müze gibi şehir: PRAG

Önce Viyana daha sonra Budapeşte´ye gittikten sonra bu kez bu coğrafyanın önemli şehri Prag´ı da görmek istedim. Bir fırsat yaratıp iş görüşmesi için Prag´a uçtum.

Cako TARAGANO Seyahat
11 Eylül 2024 Çarşamba
Vardıktan sonra pasaport işlemleri çok çabuk oldu. Çıkışta tur operatörü şirketinin bir görevlisi elinde ismim yazılı levhası ile beni karşıladı otel voucher’imi verdi. Kendisine şehre nasıl gidebileceğimi sorduğumda taksi, otobüs ya da shuttle ile cevabını verince shuttle’ı tercih ettim. Ödediğiniz fiyat belli. Güvenli, oluşunu da hesaba katarsak isabetli bir seçim yaptığımı düşündüm. Görüşme yapacağım şirkete varınca ilgili kişiler beni karşıladılar ve toplantımıza başladık. Yaklaşık 1,5 saat süren görüşmemizin ardından bize tercümanlık yapan üniversitede Türkoloji öğretim üyesi Radka Hanım ile şirketten ayrıldık. Birkaç gün önce Türk Edebiyatının popüler ismi, benim de gezi kitaplarını büyük bir zevkle okuduğum Buket Uzuner’le buluştuğunu söyleyince birden sohbetimizin şekli değişti. Daha samimi ve keyifli protokolden uzak bir şekle büründü. Beraber metroya bindik; o bürosuna gidiyordu, ben ise otele dönüp üstümü değiştikten sonra şehri keşfe çıkacaktım.

Prag metrosu pırıl pırıl ve güvenli

Hazır metroya binmişken sizlere biraz Prag metrosundan bahsedeyim. Kırmızı, yeşil, sarı hattı olan basit bir metro. Metroya binen halk temiz, düzgün, metro vagonları yeni ve temiz, pırıl pırıl, aydınlık. Bana binerken güven verdi. Örneğin bir Paris metrosu ile kıyasladığımda bu kanıya vardım. Özellikle gençlerin birçoğunun elinde kitap… Daldan dala atlayacağım ama olsun. Kitap deyince aklıma geldi. Şehri gezerken birkaç kitapçıya girdim, hepsi dolu; kasanın önünde ödeme yapmak için kuyruk oluşturmuşlar.

  

Otele döndükten ve üstüme spor giysiler giydikten sonra tekrar sokağa çıktım. Hava sıcaklığı sıfırın altıydı. Şapka ve kaşkol tam teçhizat yola koyuldum. Önce haritayı açıp kendime yön ve rota tespit ettim. Na porici caddesi üzerinden ilerleyip Namesti Republiky binası önünden Na prikope caddesine yöneldim. Saat 2.30’u geçmiş ve karnım acıkmaya başlamıştı. Daha önce internetten edindiğim bilgilere göre bu cadde üzerinde Kosher lokanta vardı. Bu cadde trafiğe kapalı ve alışveriş merkezi, büyük mağazalar, cafeler, barlar hepsi mevcuttu. İnanılmaz bir kalabalık vardı. Mc Donalds’ın yanında bir avlu gibi girişi olan Golan Kosher Restaurant’ı bulmuştum (Na prikope 10). Yine Kosher olan Kazablanka adlı Fas Lokantası ve gece kulübü ile Kosher Hint restaurant ile karşı karşıya, 60-70 kişilik masaları, dekoru düzgün bir yer. Her çeşit yemeğin bulunduğu zengin bir menü listeleri var. Yemek sonrası Voltava Nehrinin kıyısına gidip biraz nehri seyretmek, köprüleri görmek ve en meşhur köprü olan, azizlerin heykellerinin bulunduğu Charles Bridge köprüsüne yürüdüm.10 metrede aralıklarla bir azizin heykelini koymuşlar;  ihtişamlı gözüküyor. Girişi ile, heykelleri ile, çıkışı ile, üstündeki sanat eserleri satan sanatçıları ile görülmeye değer bir köprü. Biraz fotoğraf çektim biraz etrafı seyrettim. Hava da çok soğuk olduğundan fazla oyalanamıyordum. Staromestska metro durağını kendime hedef seçip yola koyuldum. Meşhur saat kulesi ve kilisenin bulunduğu meydana ulaşmaktı niyetim. Sıkı bir yürüyüşle 15 dakikada vardım. Meydan cıvıl cıvıldı. Noel yüzünden açılmasına izin verdikleri Noel Pazarı tezgahları, süslenmiş ışıl ışıl ağaçlar, satıcıları ile bir karnaval yerini andırıyordu. Meydanda dolanırken bir kilisede saat 5.00 de konser olduğunun ilanını gördüm. Konser vaktine 15 dakika vardı; hemen daldım içeri. Okul korosundan meydana gelmiş 5 ila 15 yaşları arasından oluşan bir koro Noel şarkıları söylüyorlardı. Çok amatör olmalarına karşın disiplinli ve heyecanlı idiler.

 

Yarım saat süren konserin ardından Namesti Caddesine yöneldim. Burası da trafiğe kapalı denebilecek bir alışveriş merkezi cenneti. Casinolar, ünlü ayakkabı mağazaları, pasajlar, dükkanlar ne ararsanız mevcut. Bu caddenin sonundaki National Museum’a gitmeyi planladım. Buraya Prag’ın Champs Elyesee’si deniyormuş. Genişliği, Paris’i hatırlatan kalabalığı ve yolun sonundaki müzesi(Zafer Takı gibi) ile bu caddeyi anımsatıyor. Otele dönüp kısa bir dinlenmeden sonra, lobiye indim. Elimde haritam ve not defterimle masalardan birine kuruldum. Harıl harıl yaptıklarımın notlarını alıyor, gezdiğim gördüğüm yerleri işaretliyordum. Saat dokuza geliyordu karnım acıkmamıştı bu saatte de yatmak niyetinde değildim. En iyisi otelin yanında bulunan barlardan birine girip bir şeyler içeyim, hem milleti seyreder hem biraz halktan bilgi toplar hem de hoşça vakit geçirmiş olurum diye düşündüm. Bir bira söyledim. Bar maid hangi marka diye sorunca markalarla ilgili pek fikrim olmadığını söyledim. O da bana Velveta marka bira doldurdu ancak bizim alıştığımız damak tadına hitap etmiyordu. Öğrendiğim kadarı ile Prag bira sanayiinde Avrupa’da söz sahibi ülkelerden biriymiş.

Prag’da Yahudi mahallesi

Ertesi gün sabah uykumu almış vaziyette kalktım. Çok mütevazi  görüntüdeki açık büfe kahvaltımı aheste aheste yaptım. Önceden rezervasyonunu yaptığım rehber eşliğinde şehir turunu yapmak için beni otelden 9.30’ a doğru gelip alacaklarını bildirmişlerdi. Birkaç noktadan daha yolcu alıp toplu buluşulan merkeze geldik. Herkesi kendi rehberinin bulunduğu minibüslere yerleştirdiler. Rehberim Jitka Machackova ile tura başladık.

 

Gezi boyunca bire bir sorularıma detaylı cevap alabildim. Tura önce Prag kalesi ile başladık. Fotograflar çekildi bilgiler alındı hem yürüdük, hem donduk, ama çok da keyif aldığımı söyleyebilirim. Yaklaşık iki saatlik bir turdan sonra minibüsümüz bizi almaya geldi. Bu sefer Yahudi mahallesinin başladığı Maiselova sokağına getirdi. Burası için ayrı bir tur almak gerektiğini şimdiden sizlere belirteyim. Yoksa çok fazla detaya girmeden üstün körü gezersiniz Yahudi mahallesini. Avrupa’nın en eski 1260 yılında inşa edilmiş sinagogu burada.

Birçok Yahudi objelerinin satıldığı hediyelik eşya dükkânları, eski tarihi mezarlık, Kosher restoranlar vardı. Yeri gelmişken birkaçının adını ve adresini vereyim. SHALOM; Maiselova 18-JERUZALEM;Brehova 5- Golan’ı yukarıda yazmıştım. Şayet metro ile gidilmek istenirse yeşil hata binilip Starometska durağında inilir. Bu durak aynı zamanda meşhur saat kulesi meydanına gitmek içinde idealdir. Artık turumuzun sonuna doğru geliyorduk. Yaklaşık 3,5 saat süren beraberliğimiz keyifli geçmişti. Son birkaç bilgi daha alarak rehberimden ayrıldım. Tekrar haritayı açıp kendime yerler seçmeye bakıyordum. İnsanlar, etraf çok ilgimi çekiyordu. Mesela halk klasik müziğe çok düşkün ve meraklı. Adım başı konser ilanları dağıtan, bilet satan kişilerle dolu. Mozart’a başka türlü bir düşkünlükleri olduğunu öğrendim. Mozart’ta Çekleri çok severmiş. Hatta Don Giovanni operasını Çekler için, Prag için yazmış. Bir ilginç bilgi daha;

Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Protestanlığı Martin Luter’den 100 yıl önce Yan Hus adlı bir Çek yaymaya başlamış.

Semt olarak zenginlerin oturduğu Vysehrad

Birden aklıma rehberim Jitka’nın gezilip görülmesi açısından hayli ilginç olan ancak tur programında bulunmayan Vysehrad geldi. Nasılsa vaktim vardı gidip görmeliyim dedim. Hemen metroda kırmızı hattı alıp Vysehrad’a gittim. Bizim Hidiv Kasrı görüntüsünde çok güzel manzaralı Voltava nehrinin kıyısında görkemli bir kilisenin bulunduğu bir yer. Semt olarak daha çok zenginlerin oturduğu bir yermiş. Ancak çok sessiz, sakin ve yalnız bir yer. Kimi köpeklerini gezdiriyor, kimileri yürüyüş yapıyor, bazıları ise manzaranın fotoğraflarını çekmeye çalışıyorlar. Azizlerin mezarları burada bulunuyor.

Manzara güzel, yemekler güzel, şehir güzel, iyi hoş da belli bir yaştan sonra yalnızlık çekilmiyor. Bu güzellikleri paylaşacağın birini istiyor insan yanına. Yaşlanıyor muyum ne eskiden böyle duygular fazla ön plana çıkmazdı bende.1-1,5 saatlik bir turdan sonra tekrar şehir merkezine döndüm. Pragın Şanzelize’si olan Vaclavske Caddesine yöneldim. Harika fast food yemekleri olan bir yer buldum. ‘Kenvelo Village’. Çok ama gerçekten çok büyük bir yer. Fettucine’den tutun da çeşit çeşit salatalarına varıncaya kadar, pizza dilimlerinden kreplere, muhtelif tatlıların bulunduğu nefis bir yer. Hele kapıdan girişte gözüme takılan mezuza ilgimi bir kat daha artırdı. Daha sonra buranın sahibi Fas kökenli bir İsrailli olduğunu anladım. Adı Dany Pragdan; herhangi bir şey istersem yardımcı olabileceğini söylemesi bile insanın hoşuna gidiyor.

Çek halkı ile ilgili izlenimlerim

Bu duygularla otele doğru yürümeye başladım. Sokaklarda ilgimi çeken bir şeyden daha bahsedeyim sizlere. Sokak balıkçıları var burada. 2mt çapında bidon gibi havuzlarda tatlı su balıkları yüzüyor, insanlar beğendiği büyüklükteki balığı seçip tarttırıyor. Daha sonra koca bir tokmak ile balığın başına vurup hayvanı öldürdükten sonra nasıl soyulmasını istediğinizi soruyor. Fileto, buğulamalık, ızgaralık işlemleri yapılırken her birinin önünde 4-5 kişilik kuyruklar var. Yeri gelmişken Çeklerle ilgili birkaç izlemimi daha aktarayım. Bir kere özellikle kadınlar sokakta çok sigara içiyorlar. Nüfus çok genç değil; ailelerin genellikle bir çocukları var. Çok az ailelerde iki çocuk var. Üç çocuklu ailelere uzaylı gibi bakıyorlar. Ancak hükümet yeni bir politika ile nüfusun artması için aileleri teşvik ediyor. Örneğin doğuran kadın iki sene çalışmadan maaşını alabiliyor. Belki bu sayede nüfus artar ve gençleşir. Örneğin marketlerde özellikle kasalarda hep yaşlı kadınlar çalışıyorlar. Şehir henüz kozmopolit olmadığından halk daha sakin, sessiz; fazla bağıran çağıran yok. İnsanların yüzünde bir tebessüm, gençlik henüz aşırı dejenere değil, şehir temiz düzenli tertipli, metroları temiz, düzgün, halk kitaba, klasik müziğe meraklı, geceleri sokaklar ışıl ışıl insanlar yardımsever, nüfus fazla kalabalık olmamasına rağmen Paris gibi aşırı turist yüzünden kalabalık gözüküyor. Kısacası şimdilik Prag güzel bir şehir.

Akşam yemek vaktine kadar dinlenmek için otele döndüm. Günlük notlarımı aldım, yazımı yazdım sonra lobiye indim. Otelin lobisi oturmaya elverişli aynı zamanda barı da mevcut. Biraz da orada oyalandım ve 8’e doğru kosher lokantaya gitmek üzere otelden çıktım.

Lokantada garson menü listesini getirmeye yeltendi ki istemem dedim ne yiyeceğim belli. Gulaş, patates tava, kola.

Salonda iki masa daha yemek yiyordu. İkisi de İsrailli idiler; biraz onlara takıldım, biraz garsonla şakalaştım. İşlerimi halletmiş, yeni bir ülke ve şehir tanımıştım. Bu keyifle yemeğimi bitirip kendimi caddelere attım. Gündüzden görüp de çok beğendiğim, kızlarım için gözüme kestirdiğim saç tokalarını aldım. Ve otele döndüm. Ertesi sabah 7.30da havaalanına götürmek üzere arabam gelmişti. Sabahın o saatinde soğuk bir başkaydı ve 7.30 olmasına rağmen hava daha aydınlanmamıştı. Yol üstündeki birkaç otelden birkaç kişi daha alıp havaalanına yollandık. Havaalanı işlemlerimiz çabuk bitti. Duty Free’de biraz dolandım. Küçük ama şirin bir havaalanı; cam önünde oturup uçakların inişini, kalkışını seyrederek vakit geçirdim. Bir seyahatin daha sonuna gelmiştim. Çok yorulmuş, çok üşümüş ama çok keyif almıştım. Ama ne yalan söyleyeyim tüm yorgunluk ve koşuşturmalara rağmen halimden çok memnundum...

Bir Tutkudur Seyahat…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün