Kapalı Maraş'ın gölgesinde tatil

Kıbrıs, popüler bir turizm destinasyonu olsa da, benim iki hafta önceki Kıbrıs seyahatim ilk kez turistik amaç taşıyordu. Çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın düğünü için Gazimağusa´ya gittik, gitmişken de 5 gün kalarak küçük bir tatil yaptık. Küçük çocuğu olan annelerin tatil yapması olanaksız, ama şimdilik bu acıklı konuya girmeyerek, odağımızı Kıbrıs´ta tutalım.

Burcu SUNAR CANKURTARAN Perspektif
11 Eylül 2024 Çarşamba

Gazimağusa, yüzmek ve güneşlenmek için harika plajlarıyla turistik değeri yüksek bir liman şehri. İngiltere’nin Kıbrıs’tan çekilme kararının ardından, 1950’ler itibariyle, Türkler ve Rumlar arasında Ada’da başlayan gerginliğin kimi zaman yüksek kimi zaman düşük bir yoğunlukla sürdüğü yıllarda, Gazimağusa’da nüfus çoğunluğu Türklerden, Maraş’ta ise Rumlardan yanadır. Özellikle 1963 sonrasındaki çatışmaların ardından ise, bölgede Türkler ve Rumlar arasındaki fiziki ayrım daha da netleşir, Maraş bir Rum bölgesi haline gelir. Maraş, bu dönem itibariyle kalkınma ve modernleşme hamleleriyle turistik değerini arttırır, bölgede lüks yapılar inşa edilmeye başlanır.

Kıbrıs’ta şiddetin giderek artması ve 1960’ta ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin artık düzeni sağlayamaması sebebiyle, Türkiye, 1974’te, Barış Harekâtı’nı düzenler. Bu sırada bölgenin Maraş kısmı kontrol altına alınarak yerleşime kapatılır. Böylece ‘Kapalı Maraş’ adıyla anılmaya başlanan bu yaklaşık 6 km2’lik, şık yapılarla dolu, bir zamanların canlılık merkezi olarak görülen alan, sık sık dile getirildiği gibi ‘hayalet’ bir kasabaya dönüşür. Ada’yı ikiye bölen ‘Yeşil Hat’ bölgesinde, askeri kontrol altında tutulan, iskâna kapalı bu alan, sadece istisnai şartlarda, özel izinle girilen bir niteliğe bürünür. Sonraki yıllarda barış müzakerelerinde konuşulan konulardan biri haline gelir.

Kapalı Maraş, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki bir uzlaşmayla, bu yazıdaki odak noktamız itibariyle tartışmamıza gerek olmayan çeşitli sebeplerle, 2020’de ziyarete açılır. Bölgenin küçük bir bölümü askerden arındırılarak sivilleştirilir. Böylece Kapalı Maraş, turistlerin gezebileceği bir nevi açık hava müzesi haline dönüşür. Basında yer alan haberlerden takip ettiğim kadarıyla, Maraş’ta çevre düzenlemeleri yapılmış, kısmi açılımdan beri binlerce kişi bölgeyi ziyaret etmiş, büfeler açılmış, dinlenme alanları düzenlenmiş, bisiklet kiralama hizmeti sunuluyormuş. Basında yer alan haberlere göre diyorum, çünkü tatilimiz sırasında biz Maraş turuna katılmadık.

Maraş’ı neden ziyaret etmek istemedim?

Aslında bu yazıyı bu soruya cevap vermek için yazıyorum desem yeridir. Maraş sınırında bir otelde kalıyoruz. Oda penceresinden bakınca bomboş, kırık camlı binalar görüyorum. Denize iniyorum, biraz açılıyorum, sırt üstü yatıyorum suya, kumsala doğru dönüp şöyle bir bakıyorum, upuzun, çok şık, modern binalar görüyorum, kapısız, camsız, insansız, gün be gün daha da viran hale gelen. Canım sıkılıyor. Denizde açılıp da sahile dönüp baktığımda görmeye alışkın olduğum şeyler bunlar değil. Ağaç, her türlü yeşillik, mutlu insanlar, canlılık görmeye alışkınım, çoğumuz gibi. Arkamı dönüyorum tekrar, açıklara doğru bakayım diyorum, ama boşluğa bakmak da bir yere kadar, sonra tekrar sahile doğru bakıyorum, sanki kimse neyin gölgesinde olduğunu bilmiyormuş ya da bilse de umursamıyormuş gibi gülüyor, sohbet ediyor, kıyıda oyalanıyor, herkes halinden memnun gibi. Her yerde İngilizler var, güneşin tadını çıkarıyorlar. Gözüm yine boş binalara takılıyor. Kıbrıs’ın tarihine gidiyor aklım, ister istemez. Okuduklarım, gördüğüm resimler aklıma geliyor. Ne düşüneceğimi bilmiyorum. Sömürgeci Britanya’yı düşününce kaşlarım çatılıyor, mutlu İngilizleri görünce yumuşuyorum. Kıbrıs Türklerini tanımamak imkânsız, Türkçeleriyle hemen kendilerini belli ediyorlar, gülümsüyorum konuştukları dilin farklılığına. Sonra, onların anne- babalarını, büyükanne, büyükbabalarını düşünüyorum, neler yaşadılar kim bilir, acaba gördüğüm bu mutlu insanlar nasıl bir travma devraldılar deyip üzülüyorum. Türkiye’den gelenlere bakıyorum, rahatlıklarına, mutluluklarına gülümsüyorum; ne kadar acı çekmiş topraklarda olduklarının farkında değiller, tek dertleri deniz tatili diye içerliyorum onlara sonra. Güya tatile gelmişim, ama bu boş binalar bana bakarken yüzemiyorum, sevinçle dolamıyorum diye kendime de kızıyorum bir yandan. Girdiğim denizden pek bir şey anlamadan çıkıyorum.

Tam bu sıralarda bir de bakıyorum ki ‘Famagusta’ adlı dizinin tartışması yaşanıyor. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın ortak yapımı olan Famagusta (Gazimağusa) dizisinin, oldukça yaygın olarak takip edilen bir dijital platformda yayına girecek olduğu haberi, Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta tepkiyle karşılanıyor. Diziyi izlemedim ancak yazılanlardan anladığım kadarıyla, dizi, 1974 Barış Harekâtı’nı, Rumların gözünden anlatıyor. Maraş’ın boşaltılması sırasında yaşananlar da dâhil olmak üzere, bu süreç Türk askerinin işgali olarak anlatılıyor, Rumların yaşadıkları acılara vurgu yapılıyor.

Türkiye’nin pozisyonu elbette belli

1974 Harekâtı, bir Barış Harekâtı’dır, Türklerin daha fazla şiddete maruz kalmamaları için zaruri görülmüştür. Türkiye’nin ve KKTC’nin devlet nezdinde diziye verdikleri tepki, izlemek isteyen ne yapıp edip başka platformlardan izleyecek olsa da, tabii ki anlaşılır. Diğer taraftan siyasetle belki de hiç ilgilenmeyen sıradan Rumlar açısından evlerinden asker zoruyla çıkmak zorunda kalmak, onların gözünde trajedidir. Derste olsak, eleştirel güvenlik, eleştirel jeopolitik, kimlik, göç, militarizm, çocuk, ulusal çıkar vs. bir başlar, bütün ders tartışırız. Ama derste değiliz, hâlâ elimde telefon, yeni biten tatilin fotoğraflarına bakıyorum.    

O bomboş binaların önünde, sanki hiç tarih bilmiyormuş gibi, “tatildeyiz, yaşasın!” diyerek denizin ve yemeğin tadını çıkarmaya çalışmanın, zihnimdeki duygusal iç sesleri bastıramadığını bir kez daha fark ediyorum.         

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün