O güzelim yıllarım. 2000 yılının üstünden 24 sene geçti. Şampiyonluk sayısı gibi. Sosyal medya, kripto paralar, pandemi, küresel enflasyon gibi bir sürü başlık bu sürede hayatımıza girdi. Aynı hızda nasıl geçtiğini anlamadığımız yaz sezonu da bitti. Güzel tarafı balık sezonu başladı.
Yaz tatiline doyamayanlar için okul sezonunun ve yağmurların başlaması ile sonbahar hüznü başladı. Ligler başladı, UEFA ligi sırada. Dizi sezonu da açıldı. Trafik sezonu da. Sardalyadan palamuta geçiş yakında hamsiye ve lüfere yerini bırakacak mı, işte bütün mesele bu.
Son haftalarda yine ezber bozan başlıklar vardı ekonomi gündeminde. Draghi Avrupa Birliği’nin ekonomik geleceği için 400 sayfalık rapor hazırladı. Bilin bakalım ne önerdi? Kamu harcamalarının arttırılması. Finansmanını da devlet tahvillerinin ihracı ile yapın dedi. Kim alacak o tahvilleri? Tabii ki başta Avrupa Merkez Bankası ve ticari bankalar. Az buz değil yıllık 800 milyar Euro yatırım yapılması lazım dedi. GSYİH’nin %5’i demek. Yoksa Çin ve ABD arasında rekabetçiliğimizi kaybederiz demesi parasal birlik hikâye olur valla demenin başka bir türlüsü. Denk bütçe sizlere ömür yani. Euro’ya geçiş ve pandemi sonrası ekonomi politikalarının aslında bir kopyası önerilen kabaca. ABD’li kimi ekonomistlerin eskisi kadar kamu harcamalarının artışına soğuk bakmaması ve başta teknoloji olmak üzere altyapı yatırımları için faydalı görmesi gibi. Zaten yeni iktisat kuralları arasında yer alan MMT’ye göre devletin harcama yapması için vergiye ihtiyacı da yok. Vergi aslında bir bölüşüm aracı olarak yaratılan parayı toplamak için derler. Konunun bizimle alakası ise kısaca şu: Maliye politikası para politikasına eşlik edip sıkılaşmazsa enflasyon düşmez diyor ya bizde ana akım. İşte Draghi başta olmak üzere Atlantik’te başka ekonomistler maliye politikası genişlemeci olmalı diyor. Cevap ana akımda hazır tabii. Onların parası baz para, kendi paraları ile dış dünyaya mal satıyorlar, o yüzden açık vermelerinde sorun yok. Hayır, kimse de sormuyor ki, biz de ihracatımızı dövizle yani onların parası ile yapıyoruz. İthalatımız daha fazla o yüzden cari açık veriyoruz ama diyenler için, kimse de demiyor ki 12 bölgesel Fed’in yarısının bilançosundan daha fazla DTH bakiyemiz mevcut. Yani hiç mi sorun yok? Sorun rezervlerde değil, likiditede. Yoksa o baz para dediğiniz ülkede pandemiden bu yana doların satın alma gücü %22 azaldı. Özetle, döviz rezervi olmadığı için mi Fed’in böyle oldu diye yine bir kişi sormuyor. Yoksa maliye politikası sıkılaşmadığı ve bütçe açığı rekor kırdığı için mi oldu bu %22 enflasyon. O zaman Fed sadece faiz arttırarak ve sıkılaşarak enflasyonu düşürdü demek neyin nesi? İşte bu sorular hiç sorulmadığı, sorulsa da ana akımın ezberleri dışında bir açıklama gelmediği için neoklasik iktisat sorunlara çözüm olamıyor.
Eugene Fama finans yazınında ikon isimlerden. Financial Times makalesinde dedi ki “Benim 1970 yılındaki Etkin Piyasalar Hipotezim aslında bir hipotez, realite değil.” Hipotez neyi kabul eder, Rassal Yürüyüş ile insanın yani yatırımcının rasyonel olduğu ve finansal kararlarında rasyonel davrandığı. İşte Fama diyor ki “Siz yine de insan yani yatırımcı rasyoneldir diye hobi olarak aranızda tartışabilirsiniz ama davranışsal finans ile insan irrasyoneldir.” Zaten rasyonellik bir önceki paragraftaki sorulara rasyonel cevapları aramalı rassal yürüyüşte.
Eugene Fama
Bernanke ve Blanchard (2024) makalelerinde AB ve ABD özelinde enflasyonu çıkaran ve düşüren kalemleri yazdı. Fed’in faiz artışları değil enflasyonu düşüren. Enerji ve emtia fiyatları. Üstelik çalışanların ücretleri yani maaşlar enflasyonda etki eden en düşük kalem. Ana akımın asgari ücret, parasal genişleme enflasyonu arttırıyor, talep yaratınca fiyatlar yükseliyor iddiasının tam tersi yani. Bugünlük heterodoks dozumuzu aldıysak ortodoks politikalara kaldığımız yerden aynı hızla devam. Yapısal reform, sıkı maliye politikası yoksa faiz yeterli olmaz, enflasyonu düşürmez diyen ana akımı takibe aldık mı?