“A Ğ A T A K I L A N L A R”

•Dolayısıyla o dönemde de, uluslararası konjonktürdeki antisemitizmden güç alan medya “görevini” eksiksiz şekilde yerine getirip, bu denli hassas ve kırılgan bir süreçte ortalığı sakinleştirmek yerine nefret söylemi pompalamaya devam etmiş. Bunun sonucunda da Yahudiler arasında tutuklamalar başlamış, İsmet İnönü´nün eski Fransızca öğretmeni ve Yahudi toplumunun saygın isimlerinden Jak Pardo´nun diğer Yahudilerin tutukluluğuna itiraz etmek üzere İnönü´ye yazdığı mektubun ardından bu kez de kendisinin tutuklanmasına dek varan bir gerilim yaşanmış. Yahudilere serbest dolaşım yasağı getirilmiş, Yahudilere ait olan evler taşlanmış, Karataş hastanesinde tahribat yapılmış, İzmir´de Yahudi cemaatine ait okulların kapatılması istenmiş. Olayların yatışması ise ancak bir Yahudi heyetinin Kazım Karabekir ile görüşmesi sonrasında belli bedeller ödenerek gerçekleşmiş. MENEKŞE TOKYAY – www.gazeteduvar.com.tr

İzak BARON Diğer
18 Eylül 2024 Çarşamba
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • İNGİLTERE'NİN İSRAİL'E KISMİ SİLAH ENGELİNİN SONUÇLARI NE OLUR? - Dr. Tolga Sakman 

İnsani nedenlerle alınan bu kısmi silah ihracatı durdurma kararına rağmen Dışişleri Bakanı Lammy, İsrail’in genel güvenliğinin tehlikeye atılmayacağına dair güvence verdi. Bu kararın "masumiyet veya suçluluk tespiti olmadığını" vurgulayarak "İsrail’in kendini savunma hakkını" tanıdıklarını da tekraren belirtti.

Bu çerçevede, alınan karardan İsrail’in elindeki F-35 savaş jetlerinin İngiltere menşeli bileşenlerinin etkilenmemesi sağlandı. Bu bileşenlerin İsrail’in Gazze'yi bombalamak için kullandığı jetlerin yüzde 15'ini oluşturduğu ve İngilizlerin İsrail ordusu için sağladığı en önemli ekipmanları içerdiği tahmin ediliyor.

Birçok kesim İsrail'in Gazze'ye saldırılarında uluslararası insancıl hukuka aykırı tutum belirlenmesine rağmen İngiltere'nin İsrail'e silah ihracatında sadece kısmi bir karar almasını eleştiriyor. Uluslararası hukukun kasıtlı bir ihmali olarak görülebilecek bu kısmi karar, İngiltere için savaş suçlarına ortak olmaya devam etme riskini taşıyan bir adım. Zira, bu kararla İngiliz hükümetinin İsrail’in işgalci güç olarak Gazze’deki Filistinlilerin hayatta kalma koşullarını sağlama görevini yerine getirmediğini ve İsrail’in tutuklulara kötü muamele ettiğini kabul etmesine rağmen mühimmat ve teçhizat ihracatına devam ettiği belgeleniyor.

Diğer taraftan, kısmi de olsa bu askıya alma süreci İsrail’in diğer müttefikleri üzerinde de benzer eylemlerde bulunma yönünde baskıyı artırabilir ve İngiltere'nin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hükümetiyle ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Londra, İsrail politikası konusunda müttefiki Washington ile uzun zamandır aynı çizgide. Ancak temmuz ayında seçilen yeni merkez sol İngiliz hükümeti, daha bağımsız bir yaklaşım benimseyebileceğini belirtti.

Eski bir insan hakları avukatı ve savcı olan Başbakan Starmer, Gazze’de artan sivil ölümler hakkında konuşması ve İsrail’i daha güçlü bir şekilde kınaması için destekçilerinin baskısı altında. Ancak küresel gerilimlerin arttığı bir dönemde Londra, Avrupa ile sürdürmeye çalıştığı ilişkilerin yanında ABD ile de yeni bir kriz sürecine girmek istemeyecektir.

İngiltere'nin kısmi silah ambargosu kararı İsrail'de tepkiyle karşılandı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, kendi eylem ve politikalarına karşı olan her adımı kategorik olarak nitelendirdikleri gibi bunu da "İngiltere’nin yanlış kararı Hamas’ı daha da cesaretlendirecek" şeklinde yorumladı. Alınan karar, İsrail tarafından "kendi ordusunda zafiyet oluşturmayacak ancak taktiksel olarak Batı’nın savunulmasında İngilizlerin acziyetini ortaya çıkaracak bir karar" gibi gösterildi.

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/ingilterenin-israile-kismi-silah-engelinin-sonuclari-ne-olur/3328216

 

  • YAHUDİLER HAMAS’I ŞEYTANLAŞTIRMALI, NETANYAHU’YU DEĞİL - @RabbiShmuley

Çok sayıda tarihi aptal, İsrail’in Hamas’ı yok edemeyeceğini çünkü bir ideolojiyi yok edemeyeceğinizi söylüyor. Ne kadar aptalca. Bir ideolojiyi yok etmeye çalışmıyorsunuz. Bir ideolojinin, cinayet işleyebilen güçlü bir kitle hareketine dönüşme yeteneğini yok etmeye çalışıyorsunuz. Ve bu Nazilerle bir daha asla olmadı.

Neden? Çünkü onlara karşı alınan askeri yenilgi o kadar vahşi ve acımasızdı ki, Almanya’nın bir daha aynı saçmalığı yapmaya kalkışırsa paramparça olmayacağını düşünecek kadar aptal kimse yok.

Netanyahu’yu 1989’da Oxford’da ilk kez ağırladığımda, beni Churchill’in birinci basım kitabını satın aldığı bir kitapçıya götürmemi istedi. Bana Churchill’in ne kadar hayranı olduğunu söyledi. Ancak gerçekte Bibi, yalnızca soykırımcı bir düşmanın tamamen yok edilmesinin bir ulusun varlığını sürdürmesini garanti edebileceğini anlayan Roosevelt’in ideolojik bir müridiydi.

Son bir yıldır Bibi’nin tarihte çok az Yahudi’nin karşılaştığı bir çabayla karalandığını ve iftiraya uğradığını gördüm; o, yavaş yavaş dünyanın en nefret edilen adamı haline geldi.

Mükemmel mi? Kesinlikle değil. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki eski büyükelçisi olarak, Michael Ören, Onun hakkında söylenenlere göre Bibi, hayattan büyük, neredeyse İncil’de geçen bir figürdür ve İncil’le orantılı eksiklikleri vardır.

https://haberazerbaycan.com.tr/?p=136234

 

  • ‘BEN DE FİLİSTİNLİ OLSAYDIM, KESİN TERÖRİST OLURDUM’ – Hakkı Öcal

İsrail’in ünlü gazetesi Haaretz’in son derece cesur, hak bilir, vicdan sahibi bir yazarı var: Gideon Levy. Daha önce bu sütunlarda ben ve birçok yayında başkaları, bu İsrailli yazarın Filistin meselesine ilişkin, İsrail hükumeti ve silahlı kuvvetlerini kınayan yazılarından örnekler verdik. Levy’nin geçtiğimiz Pazar günü “İsrail Zalimlik, Şiddet ve Kayıtsızlık Çukuruna Düştü. Şu Halimize Bir Bakın” başlıklı yazısı, yine yazan-çizen ve okuyan herkese alınması gereken derslerle dolu. İmkan olsa, yazıyı aynen alırdım buraya.

Gideon Levy, yazısında, Filistin yanlısı uluslararası eylem grubundan Ayşenur Ezgi Eygi’nin katledilmesine de uzunca bir bölüm ayırıyor; Ayşenur ve arkadaşlarının bulundukları noktada herhangi bir protesto bulunmadıklarını, daha önce hep yaptıkları gibi İsrail askerine veya polislere müdahale etmediklerini hatırlatıyor. Genç kadının uzaktan, bir keskin nişancının ABD malı tüfek ve Amerikan yardımı özel mermiyle vurulduğunu, ABD Dışişleri Bakanı’nın “Olayın nasıl olduğunu bilmiyoruz” diyerek adeta cinayeti temize çıkarttığını kaydeden Levy, oysa olayın nasıl olduğunun videoları ve ses kayıtlarıyla ABD Dışişleri Bakanı’nın açıklamasından 12 saat önce belli olduğunu yazıyor. Levy, şöyle devam ediyor:

“Başkan Joe Biden, Goldberg-Polin ailesini aradığı gibi kadının ailesini aramadı; Ezgi Eygi, Hamas’ın kaçırıp infaz ettiği Hersh Goldberg-Polin gibi, Amerikan kahramanı ilan edilmedi. Bütün bunlar sıradan olaylar gibi oldu. İsrailliler farkına bile varmadan, esnedi. İsrailliler, Ben-Gvir’e bir avuç kum atan genç Yahudi kadının yerlerde sürüklenerek ve tekmelenerek tutuklanmasına belki daha fazla üzüldü. Cuma günü Cenin mülteci kampında, Karyut’ta, Beita’da ve Megiddo Hapishanesinde yaşananlara bakın; ve bizim sonunda ne hale geldiğimizi görün.”

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hakki-ocal/ben-de-filistinli-olsaydim-kesin-terorist-olurdum-7188610

 

  • FİLİSTİN, ADORNO VE DEMOKRASİNİN SONU - Seyla Benhabib
  • Son yıllarda karşılıklı fikir alışverişi yapabilmek gittikçe zorlaştı. Özellikle ateşi üstünde tüten konularda. 7 Ekim’in ardından “Philosophy for Palestine” başlıklı açık bir mektup yayımladınız. Bu mektupta Hamas teröründen bahsetmiyorsunuz. 7 Ekim’in yıldönümü yaklaşıyor. Küresel sol başarısız mı oldu?

Mektubumda meslektaşlarımın yanıldığını belirttim. Onlar Hamas’ı bir direniş hareketi olarak görüyorlardı. Bu ifademin arkasındayım. Hamas, Gazze Şeridi’ndeki halkı esir almış durumda. Hamas yüzünden Filistin halkı en büyük felaketlerden birini yaşıyor. Ama geriye dönüp baktığımda İsrail ordusunun da tehlikeli sularda yüzdüğünü görüyorum. İsrail ordusu meşru müdafaa hakkını aşmıştır. Bunu tarif etmek için Yahudi Faşizmi kavramını kullanmaktan çekinmiyorum.

  • “Yahudi Faşizmi” mi?

Bu kavram büyük İsrailli yazar Amos Oz’un Im Lande Israel kitabından. O zamanlar Ariel Şaron’dan bahsediyordu. Her faşizm gibi, günümüz İsrail’inde de faşizm homojenlik düşüncesi üzerine kuruludur. Yani burada da sahte bir evrenselcilik söz konusudur. Tam “Herrenvolk” [üstün ırk] gibi bir şey olmasa da ırkçılıkla yakından bağlantılı tabii. Buradaki slogan daha ziyade şöyle: “Sizi istemiyoruz, sizinle birlikte yaşamak istemiyoruz.” Sadece kendi içimizde “ari” olmak istiyoruz. Netanyahu böyle diyor demiyorum. İddia ettiğim şey sadece aşırı sağcı bakan Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich’in belli bir geleneği temsil ettikleri. Dediğim gibi: Her ne kadar o mektubu yazdığım sırada böyle ifade etmemiş olsam da, yazdıklarımın arkasındayım.

  • İsrail’deki protestolarda yüzbinlerce kişi esir takası taleplerini dile getirdi. Bu protestolar, savaşın başından bu yana gerçekleşen en büyük hükümet karşıtı protestolardı.

İşte mesela bu. Die Linke’deki dostlarım desteklemeye ve savunmaya değer bir İsrail muhalefeti olup olmadığına dair artık bir karara varmalılar. Bilmem kaç aydır yüzlerce insanın Cumartesi akşamları sokağa çıkıp önce planlanan yargı reformunu protesto ettiklerini sonra da Gazze Şeridinde olanlara karşı slogan attıkları gerçeğine gözlerini kapamaları karşısında nutkum tutuluyor. Geçenlerde İsrail’de neredeyse bir milyon insanın katıldığı genel bir grev düzenlendi. İsrail’e hâlâ sıklıkla sadece yerleşimci sömürgecilik lensinden bakılmasını şaşırtıcı buluyorum. İsrail çelişkilerle dolu bir ülke. Ama eğer solcuyum diyorsanız, muhalefeti desteklemelisiniz. Kimse muhalefeti desteklemiyor demiyorum. Ama savaş başladığında her bağırıp çağırmaya başladı ve İsrail’in toplum olarak karmaşıklığı tamamen gözardı edildi.

https://corpusdergi.com/2024/filistin-adorno-ve-demokrasinin-sonu/

 

  • NETANYAHU BATI’DA ESKİ HASTALIĞI HORTLATTI – Fehmi Koru

ABD’de eğitim yılı başladı ve üniversiteler Gazze’deki kıyıma duyarlı öğrencilerin etkinlikleri yüzünden yine karışabilir.

Yalnızca üniversiteler değil, savaşta binlerce çocuğun hayatını kaybetmesi geniş halk kitlelerini de tepkiye sevk ediyor.

Anti-Semitizm -Yahudi düşmanlığı- tırmanıyor.

Yakın zamana kadar bulundukları ortamlarda saygı gören Musevi Amerikalılar en yakın dostlarını bile kaybediyorlar. Hamas’ın 7 Ekim’de İsrailli hedeflere saldırısından hemen sonra Musevilere karşı Batı’da oluşan olumlu hava, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü yok etme amaçlı saldırılarla birlikte, yerini karşıtlığa bıraktı.

Amerika’da Musevilerin kendilerini en rahat hissettikleri New York’ta, her yaşta başı takkeli Musevi’nin sokaklarında dolaştığı Brooklyn bölgesinde bulunan bir kitabevi, konuşup tartışsınlar diye davet ettiği iki Musevi konuşmacıdan birinin ‘Siyonist’ kimliği yüzünden tepki gelebilir düşüncesiyle, etkinliği iptal etmek zorunda kaldı.

Üniversitelerde, İsrail’e karşı keskin tavır koymayan Musevi hocaların dersleri, öğrenciler ilgi göstermediği için, boş geçiyor.

Musevilerin, Almanya’da Hitler rejimi tarafından uğratıldıkları kitlesel kıyım (Holokost) sonrasında bütün dünyada görmeye başladıkları sempati ve kazandıkları dokunulmazlık, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü kıyım yüzünden kayboluyor.

Uluslararası Adalet Divanı yapılana ‘soykırım’ etiketini yapıştırdı.

En keskin İsrail karşıtlarının beceremediğini, Netanyahu, Gazze’de yürüttüğü kıyımla başarmış görünüyor.

İsrail’in Gazze’de ve işgal altında tuttuğu topraklarda Filistinlilere uğrattığı soykırım dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Yahudilere bakışı köklü biçimde değiştiriyor.

Eski hastalık hortluyor…

Yahudilere ya açık-seçik İsrail karşıtı tavır benimsemek veya İsrail’e göç etmekten başka bir yol kalmıyor.

Kendisini savunmak için mesleki itibarlarını gözden çıkarmış Amerikalı, İngiliz kalemleri de hayal kırıklığına uğrattı Netanyahu.

Vicdanlı Yahudiler de var; Venedik’te bu yıl 81’incisi düzenlenen Uluslararası Film Festivali’nde üç ayrı dalda ödül alan Sarah Friedland’ın konuşması önemli:

“Yahudi Amerikalı bir sanatçı olarak, İsrail’in Gazze’deki soykırımının 336. gününde ve Filistin işgalinin 76. yılında bu ödülü kabul ediyorum. Yönetmenler olarak çalıştığımız kurumsal platformları İsrail’in cezasızlığına dikkat çekmek için kullanmak bizim sorumluluğumuz. Filistin halkıyla ve özgürlük mücadeleleriyle dayanışma içindeyim..”

Netanyahu Batı’da eski hastalığı hortlatarak en büyük kötülüğü kendi insanlarına yapıyor.

https://www.karar.com/yazarlar/fehmi-koru/netanyahu-batida-eski-hastaligi-hortlatti-1601134

 

  • NETANYAHU’NUN YENİ UMUDU BATI ŞERİA - Musa Özuğurlu

Gazze şeridi her zaman daha isyankar, daha şiddet yanlısı, daha militaristti, buna karşılık rahatsızlıklar yaşansa da Batı Şeria daha munis, daha uzlaşmacı, daha diplomasi yanlısı Abbas yönetimine ev sahipliği yapıyordu.

Senaryolar Gazze Şeridi üzerine yazıldı ve saldırıların bu coğrafya ile sınırlı kalacağı öngörüldü.

Ancak öyle olmayabileceği yönünde işaretler var. Zira Netanyahu Gazze’den istediği sonucu alabilmiş değil. Bunun ile sonucu Mahmut Abbas açısından öğretici olabilir: Munislik, uzlaşmacılık işe yarayan yöntemler değil, savaşmak da bir seçenek.

Batı Şeria ile Gazze arasında şöyle bir fark da var: Gazze konsantre Filistin(li), Batı Şeria’da ise Oslo anlaşmaları gereği Yahudi yerleşim birimleri de var. İsrail’in Gazze’de hiç sözü yoktu ama Batı Şeria’da var. Netanyahu Batı Şeria’da genişlemeye devam ediyor. Yani buradan İsrail’in beklentisi yüksek.

Görünen o ki planlar hazır el değmişken Batı Şeria’da da kalıcı sonuçlar almak, son saldırılar bunu gösteriyor.

Tabii bu saldırıların Gazze’den farklı/kopuk olduğu düşünülmemeli. Eğer isyan Batı Şeria’ya da sıçrarsa İsrail için daha zor günler başlayacak demektir. İç savaş tanımı bile yapılabilir bu durumda. Asıl savaş o zaman yaşanır ve Filistinliler için tarihi bir süreç başlar.

Her şey Netanyahu’nun Batı Şeria’da dozajı nerede tutacağına bağlı. Bunlara Suriye saldırıları, Lübnan sınırındaki atışlar, dron saldırıları, ateşkes görüşmelerindeki ilerleme / tıkanma, Filadelfia koridoru ısrarı gibi faktörleri de eklemek lazım. Her biri diğerleri için tetikleyici olabilir ya da diğerlerinin sonucu veya pazarlık malzemesi olabilir.

https://www.yeniarayis.com/makale/netanyahunun-yeni-umudu-bati-seria-387

 

  • PHİLADELPHİA KORİDORU BİR VARLIK SORUNU MU? – Av. Yakup BAROKAS

İsrail güçleri 2005'te Gazze'yi Ariel Şaron’un başbakanlığı sırasında terk edinceye kadar bölgenin kontrolü tek yanlı olarak İsrael'de kaldı. O dönemde hükümette bakan olan Netanyahu, iki defa çekilme yönünde olumlu oy kulllandı. İsrael Gazze'den çekilince bölgeyi Filistin yönetimine teslim etti. 2007'de Hamas, Gazze'de başa geçince Philadelphia Koridoru'nda da denetimi ele aldı.

Netanyahu’nun her zamanki gibi kendinden emin konuşması pekçok kişiyi etkileyip ikna ederken özellikle ülke güvenliğinden sorumlu yetkin bir kişinin görüşleri oldukça farklıydı.

Geçmiş dönem Shabak başkanı olan ve bu görevi 2016-2021 yılları arasında beş yıl boyunca sürdüren Nadav Argaman’ın 6 Eylül Cuma günü Kanal 12’de yaptığı söyleşi oldukça çarpıcıydı. Argaman Netanyahu’nun basın toplantısında Philadelphia Koridorunu ustaca pazarladığını, ancak sergilenen hikayenin hiçbir şekilde gerçeklerle bağdaşmadığını, Mısır’ın 2016-17 yıllarında, İsrael’in talebi üzerine, bu sınırdaki nerdeyse bütün yeraltı tünellerini imha ettiğini ve Katar paraları dahil bütün mal, silah vs. geçişlerin Rafiah (Refah Geçiş Kapısı)’ndan yapıldığını, bu durumda başbakanın rehinelerin kurtarılmalarından ve ülkenin güvenliğinden çok, politik yaşamını sürdürmeyi ve koalisyonun mevcut yapısını korumayı amaçladığını ifade etti.

https://www.turkisrael.org.il/single-post/philadelphia-koridoru-bir-varl%C4%B1k-sorunu-mu

 

  • TORONTO FİLM FESTİVALİ'NDE İZLEYİCİYLE BULUŞAN NETANYAHU BELGESELİ "THE BİBİ FİLES" İSRAİL’DE GÖSTERİLMEYECEK

Alexis Bloom yönetmenliğindeki belgeselde polis tarafından 2016-2018 döneminde kayıt altına alınan sorgu görüntülerine de yer verildi. Başbakanın lakabına gönderme yapan "Bibi Dosyaları" adlı film, Netanyahu, eşi Sara ve oğlu Yair'in, kendisine atfedilen yolsuzluk suçlarına karışıp karışmadığını araştırmak amacıyla 2016-2018 yılları arasında yapılan polis sorguları sırasında çekilen video kliplerini içeriyor.

Netanyahu, filmin polis sorgularından yayınlanmamış görüntüleri göstererek İsrail yasalarını ihlal ettiğini savundu. Film, Gazze'de devam eden savaşa yol açan güvenlik zaaflarındaki sorumluluğu nedeniyle yoğun iç ve dış baskı altında olan İsrail başbakanının iktidar yıllarına ışık tutuyor.

Yaklaşık iki saat uzunluğundaki belgesel, Netanyahu'nun dördüncü kez yeniden seçildiği 2015 yılında başlıyor. Özellikle politikacının uzun süredir devam eden yasal sorunlarına ve İsrail polisinin davranışlarına yönelik soruşturmalarına odaklanıyor.

https://t24.com.tr/haber/toronto-film-festivali-nde-izleyiciyle-bulusan-netanyahu-belgeseli-the-bibi-files-israil-de-gosterilmeyecek,1183811

 

  • “ABD’NİN İSRAİL’E BASKISI TERS TEPER” TEZİNİ BU ÇALIŞMA ÇÜRÜTTÜ - Daniel Silverman, Anna Pechenkina, Austin Knuppe, Yehonatan Abramson (Foreign Affairs)

Harris’in ulusal güvenlik danışmanı Philip Gordon, Harris’in başkanlığı kazanması halinde, silah ambargosunun söz konusu dahi olmayacağını açıkça ifade etti. Ancak Gordon’un açıklamaları, bir ateşkes anlaşmasına varılana kadar İsrail’e tüm saldırı amaçlı silah sevkiyatının durdurulmasına kadar varabilecek önemli bir baskı olasılığını hala açık bırakıyor. İsrail’e (saldırı amaçlı olmayan) silahların bir kısmının ya da tamamının sevkiyatının durdurulması, hükümet çatışmalara son vermediği sürece ülkeye kredi verilmemesi ve muhtemelen bir anlaşmayı teşvik için ekonomik teşvik vaadinde bulunulması, potansiyel baskı listesini oluşturabilir. Bu tür hamlelerin, bölgedeki kilit güçleri Hamas’a baskı yapmaya zorlamak için yenilenen diplomatik çabalarla birleştirilmesi de muhtemelen değerlendirilecektir.

Nihayetinde Gazze’deki savaş sona ermeli. Çatışma hem İsrail’de hem de Gazze’de, şimdiden çok sayıda insanın ölümüne neden oldu. Savaş ne kadar uzun sürerse, daha geniş çaplı bölgesel savaş olasılığını o kadar artırır, dünya genelinde antisemitizm ve İslamofobiyi körükler. ABD İsrail’i destekliyor gibi göründükçe ya da sadece kenarda durdukça, Arap dünyasında ve küresel Güney’de imajı daha da zedeleniyor. Bu savaşı sona erdirmenin ABD’nin ulusal çıkarına olduğu açık ve eski güvenlik şeflerinden barış aktivistlerine kadar pek çok İsraillinin de söylediği gibi bu, İsrail’in de ulusal çıkarına olacaktır. İsrail hükümetine baskı uygulamak, ABD’nin savaşın sona ermesini teşvik için sahip olduğu birincil araçtır. Analizimiz, Washington’un itibarına önemli bir zarar vermeden merkez sağ İsraillileri anlamlı bir şekilde müzakere masasına itebileceğini gösteriyor. Eğer bir sonraki ABD başkanı savaşın sona ermesini istiyorsa, bunun için gerekli cesareti bulmalı.

https://harici.com.tr/abdnin-israile-baskisi-ters-teper-tezini-bu-calisma-curuttu/

 

  • ANTİSEMİTİZM VE TOPLUM BİLİMİ – İsak Duenyas

“2001 yılında Güney Afrika Durban'daki Irkçılıkla Mücadele Konferansı, antisyonizmin Yahudilerin şeytanlaştırılmasında nasıl yol açtığını göstermişti. Konferansta, aralarında Human Rights Watch ve Amnesty International gibi kendilerini ırkçılığa karşı olarak tanımlayan uluslararası örgütler Yahudi katılımcıların konuşmalarının engellenmesine, kanca burunlu ve kanlı ellerle resmedilen Yahudi posterlerine ve Siyonizmin, Nazizm ile eşdeğer tutulmasına ses çıkarmadılar. Konferansta Siyon Liderlerinin Protokolleri kitapları dağıtıldı ve Hitler'in fotoğrafını taşıyan, “Kazansaydım ne olurdu?” başlıklı flyerler dağıtıldı. Yahudi katılımcıların güvenliği tehdit edildi. İsrail'in şeytanlaştırılmasıyla başlayan süreç, hızla tüm dünyanın Yahudilerinin" şeytanlaştırılmasına dönüştü; Yahudiler, "bu kötü rejimin suç ortakları" oldular. Konferansın sonunda, şeytanlaştırma kişiselleşti. İnsan hakları aktivistleri, Yahudi meslektaşlarının Yahudi olmalarının "ırkçılığa karşı sürdürülen savaşı utandırdığını” dile getirdiler.”

https://www.turkisrael.org.il/single-post/antisemitizm-ve-toplum-bilimi

 

  • ORTA DOĞU'DA NELER OLUYOR? İSRAİL-HİZBULLAH SAVAŞI NEREYE VARACAK? İSRAİL-MISIR KARŞI KARŞIYA MI – Hediye Levent

https://www.youtube.com/live/ajSJHHcEpoE

 

  • ELSA NİEGO’YU NASIL BİLİRDİNİZ? – Menekşe Tokyay

Egemen düzen tarafından bir “isyan” olarak algılanan, ancak aslında katledilen bir kadını son yolculuğunda yalnız bırakmamaya dayanan bu olayın hemen ardından, katledilen kadının özünde bir “öteki” olmasının da verdiği motivasyonla bir dizi ırkçı saldırı, hak mahrumiyeti, tehdit ve medya eliyle yürütülen nefret söylemi ise çorap söküğü gibi gelecektir.

Zira azınlıklar her zaman olduğu gibi toplumun kırılgan halkaları ve günah keçileriydi. Bazen suskun kalmaları bile yetmiyordu, anında “korkak” sıfatı yapıştırılıyordu alın yazılarına… Egemen düzenin parçası olmaları ve herhangi bir itirazları karşısında “misafir” olarak görüldükleri bu topraklarda “günahlarını affettirmeleri” için mutlaka tavizler vermeleri, bedeller ödemeleri, zaman zaman da “ellerini ceplerine atmaları” gerekiyordu.

Dolayısıyla o dönemde de, uluslararası konjonktürdeki antisemitizmden güç alan medya “görevini” eksiksiz şekilde yerine getirip, bu denli hassas ve kırılgan bir süreçte ortalığı sakinleştirmek yerine nefret söylemi pompalamaya devam etmiş. Bunun sonucunda da Yahudiler arasında tutuklamalar başlamış, İsmet İnönü’nün eski Fransızca öğretmeni ve Yahudi toplumunun saygın isimlerinden Jak Pardo’nun diğer Yahudilerin tutukluluğuna itiraz etmek üzere İnönü’ye yazdığı mektubun ardından bu kez de kendisinin tutuklanmasına dek varan bir gerilim yaşanmış. Yahudilere serbest dolaşım yasağı getirilmiş, Yahudilere ait olan evler taşlanmış, Karataş hastanesinde tahribat yapılmış, İzmir’de Yahudi cemaatine ait okulların kapatılması istenmiş. Olayların yatışması ise ancak bir Yahudi heyetinin Kazım Karabekir ile görüşmesi sonrasında belli bedeller ödenerek gerçekleşmiş.

Sonrası malum: Varlık Vergisi ve Vatandaş Türkçe Konuş kampanyalarından günümüze dek değişmeyen tek şey, kadın cinayetleri ve toplumun bir kesiminin diğerini ilk toplumsal kırılma noktasında ötekileştirmede beis görmemesi…

Ardından geçmişte yaşananların tekrar yaşanmayacağının garantisi olmadığı için bavullarına belleklerini sığdırıp giden nice küskün Raşel, bedeni kaldırım ortasında hüzünle taş kesmiş nice Elsa, haksız yere tutuklanan nice Jak…

https://www.gazeteduvar.com.tr/elsa-niegoyu-nasil-bilirdiniz-makale-1720028

 

  • ALMANYA'NIN "ANTİSEMİTİZM"LE SUÇLADIĞI YAHUDİLER - Elizabeth Grenier

Almanya'da Federal Meclis, BDS hareketini antisemitik ilan ederek kınayan yasayı kabul ettiğinden bu yana ülkedeki çeşitli kültür enstitüleri erken davranarak tartışmalardan ve antisemitizm suçlamalarından kaçınmak için daha önceden organizasyonlara davet edilmiş bazı isimlere yapılan davetleri geri çekiyor ya da ödüllerini iptal ediyor. Bu durum 2023'te Hamas'ın yaklaşık bin 200 İsraillinin ölümüne ve 200 İsraillinin rehin alınmasına neden olan saldırılarının ardından daha da çarpıcı hale geldi.

Hamas'ı doğrudan kınamadan İsrail'in Gazze'deki eylemlerini eleştiren bazı kişilerin antisemitizmle suçlanmaları da bu fenomene dahil. İsrailli yönetmen Yuval Abraham ve Filistinli meslektaşı Basel Adra geçen Şubat ayında Berlinale'de ödül alırken yaptıkları İsrail hükümetini eleştiren konuşmanın ardından bunu bizzat tecrübe ettiler.

Suçlamaların ardından İsrail'de ölüm tehditleri alan Abraham, Alman yetkilileri "antisemitizm" kavramının içini boşaltmakla eleştirdi. Yönetmen, "Almanya, Yahudileri korumak için tasarlanmış bir kavramı yalnızca Filistinlileri susturmak için değil, aynı zamanda işgali eleştiren Yahudileri ve İsraillileri de susturmak için silah olarak kullanıyor" ifadelerini kullandı.

Antisemitizmin araçsallaştırılmasına karşı çıkan ve gerçek antisemitizm olarak tanımladıklarıyla mücadele eden Yahudi liderliğindeki uluslararası organizasyon "Diaspora Birliği"nden de benzer uyarılar gelmekte.

Almanya'nın 2019 tarihli BDS kararı, İsrail'e yönelik meşru eleştirileri "antisemitik" olarak nitelendirdiği için sıklıkla eleştirilen Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) tarafından belirlenen antisemitizm çalışma tanımına dayanıyor. İttifak'ın tanımı, mevcut İsrail politikalarının Nazi politikalarıyla karşılaştırılması ve Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını örneğin İsrail devletinin varlığının ırkçı bir girişim olduğunu iddia ederek reddedilmesini içeriyor.

IHRA'nın tanımının baş yazarı ABD'li avukat Kenneth Stern dahi bu tanımı herhangi yasal aracın temeli olarak kullanılmasına karşı çıkıyor. Stern'in pozisyonu, Diaspora Birliği'nin listelediği, alternatif bir tanım olan 2021 tarihli Antimsetizm Üzerine Kudüs Deklerasyonu'nu öneren çok sayıda antisemitizm üzerine çalışan akademisyen tarafından destekleniyor.

Buna rağmen Federal Meclis, halihazırda İHRA'nın tanımını temel alan "Bir daha asla şimdi: Almanya'daki Yahudi yaşamının korunması, muhafaza edilmesi ve güçlendirilmesi" başlıklı başka bir karar tasarısı daha hazırlıyor. Almanya, diğer nedenlerin yanı sıra Nazi geçmişi sebebiyle İsrail'i desteklemeyi tarihi sorumluluğu olarak görüyor.

https://www.dwturkce1.com/tr/almanyan%C4%B1n-antisemitizmle-su%C3%A7lad%C4%B1%C4%9F%C4%B1-yahudiler/a-70215181

 

  • BELLEK, KARANLIK ODA YA DA MEKÂNIN KİMLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ - Josef Kılçıksız

Kutsal Topraklar denen bu bölgede tek tanrılı dinlerin üçü de yan yana varlıklarını sürdüredursun, İbrahim, İshak ve Yehuda birbirlerine düşmanca konuşlanmış bir soy kütüğe gönderme yapıyorlar.

Hristiyanlık, bir yere kök salmak için yaratılmamış bir din ve bu yönüyle Yahudilikteki “vadedilmiş kutsal topraklar”da yerleşik olma fikrinden ayrılıyor.

Başlangıçta Siyonizm de Tanrı’ya ve Hahamlara karşı istençsel (iradî) bir ‘sosyalist’ isyan hareketiydi.

Aslında mekân (toprak) dediğiniz ne ki; sadece bir hafıza desteği, ruhsal bir sıçrama tahtası. Bana sorarsanız, kutsal hac yerini yapan hacının kendisidir; tersi değil.

Son on yıldır ulusal kurtuluş savaşlarının yerini din savaşları almaya başladı. Doğal olarak bununla birlikte mücadele yöntemleri de değişti. Mesela, bir yanda taş atan çocuklar var; biri işgalcilere, diğeri sivillere ve askerlere ateş ediyor; diğer yanda, canlı bombalar ve sivillerin cehennemi…

Aslında birinci İntifada sekülerdi, ikincisi ise Tapınak Dağı’nda doğan Aksa İntifadasıydı. Aksa İntifadası tamamen dinci saiklerle yürütülüyor ve bu kalkışmanın faili Hamas’tır.

Peki, seküler ve sınıfsal olandan, temel kimlik belirtecinin din, etnisite, ırk, tarih ve mitler olduğu bir kurtuluş mücadelesine kayma neden ve nasıl gerçekleşti? Bu soruya yanıt vermek gerçekten zordur, ancak yine de bazı bakış açılarım var:

Önce, bir devlet olarak İsrail yerini yavaş yavaş bir toprak olarak İsrail’e bıraktı. İşte o andan itibaren, ‘toprağı yeniden fethetmek’ isteyen yerleşimciler, kimliğin olumlanmasının mızraklı öncü süvarileri haline geldiler.

Çünkü, ilerici, agnostik veya seküler de olsa birini Yahudi yapan şey kutsal metnin çağrısıdır; laik, ateist ya da Marksist olduklarına bakmaksızın bu insanlar bir “kutsallık” olduğu için o topraklara gittiler.

Burada küçük bir parantez açayım: İsrail’de Hahamlar memurdur ve İsrailli paraşütçülerin çantalarında her zaman Eski Ahit bir İncil bulunur.

Yine de İsrail’in bir teokrasi olduğunu söylemek zor; orada yöneten saik “Halakha” değil, ancak İsrail’deki toplumsallıkların derin katmanlarına yığınak yapan dinci bir enerji hep olageldi. İsrail belki de kendisine rağmen, bir din devleti...

Filistinlilerin, adı FKÖ olan laik bir ulusal hareketi vardı. Ancak, ne zaman ki Filistin devleti bir türlü kurulamadı, işte o andan itibaren, en dirençli çekirdek olan dine geri dönüş gerçekleşti. FKÖ işgalciyle sözüm ona iş birliği yapmayı seçtiğinde, daha da güçlenen bu temel İslami kimlik, bu sert teokratik çekirdek, Gazze’de olduğu gibi, İran’da, Afganistan’da, Suriye’de, Pakistan’da, Libya’da, Nijerya’da ve Yemen’de, istilacı tavşancıl otu gibi, toplumsal dokulara hızla yayılmaya başladı.

Kısacası Hamas, aslında bir başarısızlık durumundan doğdu; örgüt Fatah’ın oynadığı –kimine göre yanlış– laik, siyasi kartın yenilgisinden neşet etti. Böylece her iki tarafta da ulusal dava, dinsel ve etnik olanın, yerine değil, ama yanına geçti.

İsrail’deki etnik homojenleştirme, Hamas’ın dinî homojenleştirme politikasının metafizik bir sürümü ve aynı madalyonun farklı iki yüzü gibi.

https://oggito.com/icerikler/bellek-karanlik-oda-ya-da-mekanin-kimlik-uzerindeki-etkileri/68881

 

  • İpek Maya Saygın, M.A. 🇪🇺🇩🇪@IpekMayaSaygin

🏢 bu sebeple, kendi narrative’lerini güçlendiren yorum ve analizleri öne çıkarmanın peşine düşüyor.

Başta bahsettiğim, ‘ahlaksız Batı’ ya da ‘gelişmiş ülkeler gelişmiş değil’ narrativelerini güçlendirmenin metodu olarak Gazze üzerinden dezenformasyon yayıyor mesela.

Elbette bu demek değil ki, Gazze üzerine konuşulanlar tamamen yanlış.

🏢 odağı ısrarla Batı’da tutuyor, Netanyahu’nun aşırı sağ hükümetinde, hatta 🇮🇱’de bile değil.

Amaç, ‘ahlaksız Batı’ narrative’ini güçlendirmek.

Bu sebeple yalnızca Batı lanetleyenler öne çıkarılıyor.

Gazze’de çatışmalar, 7 Ekim’in hemen sonrasında başlamış olmasına rağmen ‘konu böyle anlatılmıyor’

Kim, neden, nasıl sorularını soranlar değil, ‘Batı ikiyüzlülüğü’ne işaret edenler yandaş TVlere çıkartılıyor.

🏢, burada yalnızca bir Batı lanetleme ritüeli arzuluyor.

https://x.com/IpekMayaSaygin/status/1832459954940231876

 

  • יצחק הרצוג Isaac Herzog@Isaac_Herzog

Bugün, halkımıza isabet eden en büyük trajedinin Yahudi kurbanları için dikilen anıtta, Belgrad'daki Yahudi cemaatiyle birlikte anma ve üzüntü içinde durdum. Antisemitizmin gölgesi uzak bir anı olmaktan çok uzak. Bugün, cesur askerlerimiz teröre karşı savaşırken ve sokaklarda, kampüslerde ve çevrimiçi olarak, dünyanın dört bir yanındaki Yahudilere karşı nefrete karşı kararlı bir şekilde dururken, bu kadim kötülükle karşı karşıyayız.

Sırbistan'daki gururlu ve tarihi Yahudi toplumu bir ışık feneri olarak duruyor ve Sırp toplumunun dört bir yanından gelen dostlarımız ve ortaklarımızla birlikte karanlık günleri hatırlıyor ve "Bir Daha Asla" dediğimizde kararlılığımızı ve bağlılığımızı güçlendiriyoruz.

https://x.com/Isaac_Herzog/status/1833904326215131283

  • יצחק הרצוג Isaac Herzog@Isaac_Herzog

Arnavut ve Yahudi halkları uzun ve anlamlı bir tarihe sahiptir. Holokost sırasında Arnavutlar - Müslümanlar ve Hristiyanlar - çok sayıda Yahudiyi kurtardı ve birçoğu Avrupa'nın dört bir yanından buraya sığınmak için geldi.

Bugün Tiran Belediye Başkanı @erionveliaj ile birlikte düzenlediğimiz törende Arnavut Yahudi Cemaati'nin nasıl kurtarıldığını hatırladık.

Shoah anısına ve ölümsüz ve kutsal vaade olan bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz: Bir daha asla.

Daha önce, Holokost'tan kurtulanların çocuklarıyla ve akrabaları olan Righteous Among the Nations'ın Yahudileri fırınlardan, gaz odalarından ve ölüm çukurlarından kurtarmak için cesurca hayatlarını riske atan Arnavutlarla tanıştım. Onların özverisi, insan olmanın ve komşunuza değer vermenin özünü temsil ediyor.

Holokost'tan sonra hayatını kaybedenlerin anıları ve hayatta kalıp yeniden inşa etmeyi başaranların mirası kutsansın - ve günümüzdeki nefret ve antisemitizmin yakında sona erdiğini görelim.

https://x.com/Isaac_Herzog/status/1834271637736210860

 

  • EN ESKİ YAHUDİ GAZETESİNİN 3 KÖŞE YAZARI, 'UYDURMA ANILAR' NEDENİYLE İSTİFA ETTİ

https://www.birgun.net/haber/en-eski-yahudi-gazetesinin-3-kose-yazari-uydurma-anilar-nedeniyle-istifa-etti-559502

 

  • Ahmet Kasım Han@Ahmet_K_Han

Batı Şeria'daki "toprak gaspı"na, bir başka deyişle #Netanyahu hükümeti tarafından onaylanan ve uluslararası hukukun açık ihlalini oluşturan yerleşim politikasına, karşı gerçekleştirilen bir protesto gösterisi sırasında İsrail keskin nişancı ateşiyle öldürülen, ABD-Türkiye vatandaşı olan #AysenurEzgiEygi'nin cenazesini konu alan dünkü @AJENews  canlı yayınına katılımımın ekran görüntüleri.

2024 Şubat'ında @StateDept @SecBlinken  da yerleşimleri "gayri meşru" ve "uluslararası hukuka aykırı" olarak nitelendirerek 1978 tarihli "Hansell Muhtırası"nda belirtilen ABD pozisyonunu yeniden teyit etmişti.

Bu konuda çok fazla umudum olmasa da, ABD yönetimi Ayşenur için titizlikle adalet aramayı seçerse, ABD'nin Orta Doğu politikasına bir fırsat penceresi açılabilir.

Bunu yapmak sadece adil ve doğru olmakla kalmaz;

ve tek fayda, ABD'nin Türkiye'deki algısının bir nebze iyileştirilmesi fırsatıyla sınırlı olmayabilir;

@JoeBiden Yönetimi'nin, İsrail eylemlerine karşı, bunlar ABD vatandaşlarını hedef aldıklarında bile, ikircikli bir tavır benimsediği ve duyarsız kaldığı yönündeki iddiaları zayıflatmasına da yardımcı olacaktır.

 

Örneğin; ABD’nin Orta Doğu'daki pozisyonunu, en azından tekrar dürüst bir arabulucu görünümüne kavuşmasına yardımcı olmak suretiyle, rahatlatabilir; neticede bölgede herhangi bir barış ihtimalinin gerçekleşmesi için buna ihtiyaç olduğu açık.

Bu ayrıca @VP @KamalaHarris'e yaklaşan ABD seçimlerinde yardımcı olabilir. #Harris’in  kampanyasının Biden yönetiminden uzaklaşan genç, ilerici, Afrikalı ve Müslüman Amerikalı seçmenleri tekrar ikna etmesi için bir argüman sağlayabilir.

Netanyahu'nun ABD Kongresi'ndeki katı destekçilerinin bile itirazını zorlaştıran böylesine sağlam bir davada Netanyahu'nun peşine düşmek, Netanyahu sonrası gelecekte İsrail ile normalleşmeyi sürdürmek isteyen bölgedeki Arap hükümetlerinin de işini kolaylaştıracaktır. ABD’nin bölgedeki güvenilirliğinin az da olsa artmasının dahi, söz konusu yönetimlerin halkaları ve stratejik öncelikleri arasına sıkışmış konumlarını daha yönetilebilir hale getirmesi beklenebilir.

Her şeyden önce, ABD'nin Ayşenur'u öldürenlerin peşine sert bir şekilde düşmek seçeneğini benimsemesi, İsrail Başbakanı #Netanyahu'ya net bir mesaj verecektir. Belki de bu suretle İsraillilerin, kendi çıkarlarını ve ideolojik konumlarını devletin güvenliğinin  önünde tutan bir başbakan ve hükümetten kurtulmaları kolaylaşabilir.

https://x.com/Ahmet_K_Han/status/1835398577452978632

 

  • BİR MOZAİK OLARAK TÜRKİYE (7) – RIFAT BALİ İLE TÜRKİYE’DE YAHUDİLER

https://medyascope.tv/2024/09/16/bir-mozaik-olarak-turkiye-7-rifat-bali-ile-turkiyede-yahudiler/

 

  • GRETA THUNBERG, "HAFTANIN ANTİSEMİTİ" İLAN EDİLDİ

https://www.odatv.com/guncel/greta-thunberg-haftanin-antisemiti-ilan-edildi-120063545

 

  • Eli Kowaz - איליי קואז@elikowaz

Werder Bremen deplasman taraftarları bugün Mainz'a karşı oynadıkları maçta Hersh'e güzel bir saygı duruşunda bulundular. #HershForever ❤️

https://x.com/elikowaz/status/1835346562764968436

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün