Gelecek kaygısı beslenmemizi nasıl etkiliyor?

Yemekle kurduğumuz ilişkinin sadece açlıkla, oburlukla ya da bazı lezzetlere fazla düşkün olmakla ilişkili olduğunu düşünürüz. Halbuki yeme arzusunun ve tercihlerinin altında büyük ölçüde geçmişte yaşayıp üstünü örttüğümüz üzücü deneyimler veya geleceğe ilişkin kaygılarımız yatıyor olabilir. Kaygı, birçoğumuzun hayatının bir döneminde yoğun olarak yaşadığı, günlük olarak da neredeyse sık sık hissettiği bir duygu.

Verda ÇAKAN Yaşam
18 Eylül 2024 Çarşamba

Gelecekteki belirsizlikler, olası olumsuzluklar ve kontrol dışı güçlere karşı endişe duyma şeklinde kendini gösteren kaygı, normal bir insan duygusu olsa da aşırı ve sürekli hale geldiğinde günlük yaşamda işlev görmemizi zorlaştırabilir. Bu gibi durumların sonucunun beslenmeye yansıması yeme atakları olarak ortaya çıkabilir. Eğer sizin de yeme ataklarınız çok oluyorsa bunun altındaki kaygıları sorgulamanızı öneririm.

Kaygının ilk ve en önemli nedeni gelecekle ilgili belirsizlik ve olumsuz düşüncelerdir.

Gelecek kaygısı;

  • Sürekli endişe ve huzursuzluk
  • Uyku problemleri
  • Yorgunluk ve konsantrasyon güçlüğü
  • Karın ağrısı, baş ağrısı gibi bedensel semptomlar
  • Sinirlilik ve öfke
  • Geleceğe yönelik umutsuzluk ve karamsarlık gibi belirtilerle kendini gösterir.

Gelecek kaygısının birçok nedeni olabilir. En yaygın nedenleri;

  • Evlilik, iş, taşınma gibi hayatımızı etkileyen majör değişiklikler gelecek kaygısı yaratabilir. İlişki nasıl gidecek? Yeni işte başarılı olabilecek miyim? Bu yeni semt güvenli mi? Kendime sosyal bir çevre edinebilecek miyim? soruları gelecekle ilgili kaygı yaşamamıza neden olabilir. Geçmişte yaşanan travmatik olaylar, geleceğe yönelik güvensizlik kaygı duygusunu yine aynı şekilde tetikleyebilir. Dış etkenlerin değişimi dışında mükemmeliyetçi kişilik özelliğine sahipseniz birçok kişiden daha fazla gelecek kaygısı hissedebilirsiniz. Ailede kaygı bozukluğu öyküsü olması da gelecek kaygısı riskini arttırabilir. İşsizlik, yoksulluk, siyasi belirsizlik gibi sosyal ve ekonomik faktörler de aynı şekilde gelecek kaygısına yol açabilir.

Bu kaygılar ile elbette başa çıkılabilir, yeter ki fark edelim ve temelinde tam olarak ne yattığını anlayalım.

Gelecek kaygısıyla başa çıkmak için birçok farklı yöntem kullanılabilir. En yaygın ve etkili yöntemlerden bazılarını sizin için özetledim:

  • Bilişsel davranışçı terapi gibi psikoterapi yöntemleri gelecek kaygısıyla başa çıkmada oldukça etkilidir.
  • Düzenli meditasyon ve yoga yapmak stresi azaltmaya ve kaygı duygusunu kontrol etmeye yardımcı olabilir.
  • Düzenli egzersiz yapmak endorfin salgılanmasını sağlayarak ruh halini iyileştirmeye ve kaygı duygusunu azaltmayı sağlar.
  • Yeterince ve kaliteli uyku, ruhsal ve bedensel sağlığa katkıda bulunur ve kaygı duygusunu azaltır.
  • Sağlıklı ve dengeli beslenmek beyin fonksiyonlarını iyileştirmeye ve kaygı duygusunu azaltmaya yardımcı olabilir.
  • Aile ve arkadaşlarla vakit geçirmek, sosyal destek almak kaygı duygusunu azaltmada önemli rol oynar.

Daha öncede belirttiğim gibi gelecek kaygısı normal bir duygu olsa da aşırı ve sürekli hale geldiğinde günlük yaşamda işlev görmeyi zorlaştırabilir. Bu durumda, profesyonel yardım almak ve çeşitli başa çıkma yöntemlerini uygulamak kaygı duygusunu kontrol edebilmek ve yaşam kalitesini artırmak için oldukça önemlidir. Obezite ve gelecek kaygısı arasındaki ilişki ise karmaşıktır ve her iki yönde de ilerleyebilir.

İlk önce VKİ ve obezite nedir? Vücut kitle indeksi (VKİ), bir kişinin kilosunun boyunun karesine bölünmesiyle hesaplanan bir ölçüttür. Bu şekilde vücut yağ oranınızı tahmin edebilir, sağlıklı kilo aralığında olup olmadığınızı anlayabilirsiniz. Obezite ise vücudun yağ kütlesinin, yağsız kütleye oranın aşırı artması sonucu oluşan bir durumdur. Genel olarak, kadınlarda yüzde 30’un üzeri erkeklerin ise yüzde 25’in üzerine çıktığında obezite tanısı konur.

Obezite gelecek kaygısını nasıl tetikler?

Obezite, gelecek kaygısı için bir risk faktörü olabilir. Obez kişiler, sağlık problemleri, ayrımcılık ve sosyal izolasyon gibi gelecekteki zorluklar hakkında daha fazla endişe duyabilir. Obezite, düşük benlik saygısı ve depresyon gibi ruhsal sağlık sorunlarına yol açarak gelecek kaygısını kötüleştirebilir. Uyku apnesi gibi kronik sağlık sorunlarına yol açabilir, bu da uyku düzenini bozarak kaygı ve stresi arttırabilir.

Gelecek kaygısı obeziteyi nasıl tetikler? 

Kaygı ve stres, duygusal yemeye ve sağlıksız beslenme seçimlerine yol açabilir. Gelecek kaygısı fiziksel ve ruhsal olarak etkiler. Fiziksel aktivite azalabilir, endişe yüzünden uykusuzluk kilo alımına neden olabilir. Bu konuda yapılan birçok araştırma, gelecek kaygısı yüksek olan kişilerin, normal kaygı düzeyine sahip kişilere göre obez olma olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Özetlemek gerekirse; obezite ve gelecek kaygısı arasında karmaşık bir ilişki var. Her iki durumda birbirini tetikleyebilir ve beslenme, fiziksel aktivite ve uyku gibi davranışları etkileyebilir. Kaygı, oldukça yaygın bir insan duygusu olmasından dolayı birçok araştırmaya konu olmuştur.

2016 yılında yapılan "Türkiye'de Yetişkinlerde Kaygı Bozukluklarının Yaygınlığı ve Klinik Özellikleri" konulu araştırmaya göre;

  • Türkiye'de yetişkinlerin yüzde 13,6'sına kaygı bozukluğu tanısı konmuş.
  • En yaygın kaygı bozukluğu türleri: Panik bozukluk (yüzde 2,9), yaygın anksiyete bozukluğu (yüzde 2,6) ve sosyal anksiyete bozukluğu (yüzde 2,4) olarak belirlenmiş.
  • Kaygı bozukluklarının kadınlarda erkeklere göre daha yaygın olduğu görülmüş.
  • Kaygı bozukluklarının, işlevsellikte ve yaşam kalitesinde önemli bir bozulmaya neden olduğu ortaya çıkarılmış.

2020 yılında yapılan ‘Mindfulness Egzersizlerinin Kaygı Bozukluklarının Tedavisinde Etkinliği’ konulu araştırmada

  • Mindfulness egzersizlerinin kaygı belirtilerini azaltmada etkili olduğu görülmüş.
  • Stresi yönetmeye ve anda kalmaya yardımcı olan mindfulness egzersizleri, ilaç tedavisine veya bilişsel davranışçı terapiye ek olarak kullanılabilir.

2022 yılında yapılan ‘Sosyal Medya Kullanımının Kaygı Bozuklukları Üzerindeki Etkisi’ başlıklı araştırma;

  • Aşırı sosyal medya kullanımının kaygı belirtilerini artırabileceğini ortaya çıkarmış.
  • Sosyal medya, siber zorbalık ve dezenformasyon gibi kaygıya neden olabilecek birçok faktöre maruz kalmaya yol açabileceğini ortaya koymuş.
  • Dolayısıyla sosyal medya kullanımını sınırlamak ve bilinçli kullanmak kaygı bozuklukları ile mücadelede yardımcı olabilir.

Yaşadığımız coğrafyada hepimizin çeşitli kaygıları olabilir. Ailemiz, çocuklarımız, işimiz ve çevremizin geleceği konusunda zaman zaman endişeye kapılabiliyoruz. Geleceği garanti altında almaya veya kontrol etmeye; henüz yaşanmamış olaylar ve durumlara karşı hazırlıklı olmaya çalışıyoruz. Burada önemli olan kaygılarımızın bizi yönetmesine izin vermemek. Kendinizi ana taşımaya çalışın çünkü hayatın yalnızca korkuları ve olumsuz düşünceleri değil çok güzel mucize ve sürprizleri de beraberinde getirebileceğini unutmamalıyız.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün