Narin Güran. Sekiz yaşında. Diyarbakır Tavşantepe köyünde 21 Ağustos günü Kuran kursundan döndükten sonra evine giderken kayboldu. 8 Eylül’de cesedi bulundu. Tavşantepe Güran Ailesinin köyü, herkes birbiriyle akraba. Savcılık en yakın aile üyelerini gözaltına aldı, büyük kısmı tutuklandı. Bu satırlar yazılırken en baş şüpheli amca görünüyordu. Suç ortakları konusunda ise oklar ne yazık ki aile üyelerini işaret ediyor. Çalışmalar sürüyor, adli rapor ve başkaca delillerin bulunması ile kısa zamanda olayın aydınlatılması bekleniyor.
Ülkemizde medyaya intikal eden çocuk cinayetleri bir hayli dikkat çekiyor. Bu olaylarda da failler genellikle en yakın aile çevresinden çıkıyor. Dağılan ocaklar, üvey anne ya da babanın çocuğa yönelik husumeti, bir intikam yöntemi olarak çocuğa yönelen şiddet… Sebepler çeşitli. Genellikle çocuk cinayetleri bir habere konu oluyor ve ardından medyanın ilgisi kayboluyor. Narin Güran cinayetinde ise çok farklı bir durumla karşılaştık. Neredeyse tüm medya organları çok ayrıntılı bir şekilde gelişmeleri takip etti ve kamuoyuna sürekli haberler aktardı. Elbette medyanın ilgisi kamuoyunun bam teliyle alakalı. İnsanlar baştan beri ne olup bittiğini anlamak istiyorlar. Öncelikle söz konusu olan bir çocuk, sadece sekiz yaşında olan bir masum. Dostoyevski’nin Karamazov’larından İvan, çocuk ölümlerini düşündükçe kendini bu dünyaya getiren bileti iade etmek istediğini söyler. Haklı, katlanması zor bir durum. Biliyoruz ki her cinayet dramatiktir, her çocuk cinayeti ayrıca çok acı vericidir, bir de ailesinin kurbanı olan çocuklar var, işte onlar tuhaf illiyet bağları, yerleşik değerlerle tam bir çelişki oluşturmaları, neredeyse tabu ihlali sayılabilecek bir duruma işaret etmeleri sebebiyle ürpertici, taşıdığı tuhaf ve kirli muğlaklık ile insanların ilgisini çekiyor. Evlerinde Narin Güran cinayetini, o masum çocuğun artık hepimize tanıdık gelen, adeta evimizin bir parçasına dönüşen görüntüleri eşliğinde izleyen insanların içine düştükleri kızgınlık ve öfkenin, tanımlı ve tanımsız ancak çok derin niteliği bu ilginin aynı zamanda dinamiği. Bu arada sınır ve kural tanımayan iktidar ilişkileri alanında kendine görev çıkartmak isteyen kimileri de boş durmuyor, olay sebebiyle teşekkül eden öfkeyi kendi hesaplarının bir aracı haline getirmek için manipülatif haber ve yorumlarını sahaya sürüyorlar. Çok bildik bir durum. İnsani olmayana itiraz ederken başka bir karanlığa yuvarlanmak herhalde böyle bir şey.
Kamuoyunun ilgisini kazanamayan dram
Kamuoyu Narin Güran cinayetiyle meşgul olurken aynı tarihlerde Tekirdağ’da iki yaşındaki bir bebek, şiddet ve cinsel istismar teşhisiyle hastaneye kaldırıldı. Bu satırlar yazılırken halen yoğun bakımdaydı ve bebeğin annesi gözaltındaydı. Yine müsebbip aile, yine çaresiz, kendini koruma imkânı olmayan bir çocuğun, bir bebeğin insanı kahreden acısı. Hepimizin içine çöreklenen bir dram. Medyanın ve kamuoyunun ilgisi Narin Güran’dan bu olaya dönmedi. Hatta Tekirdağ’daki olay çok gölgede kaldı, tüm haber akışı içinde kendine çok az bir yer bulabildi. Niçin?
Şüphesiz karşımızda çok geniş çerçevede, sınırları belirsiz bir olay var, ne olup bittiğinin, nedenlerinin, ayrıntılarının anlaşılması gereken, tuhaf, karmaşık illiyet bağları olan, en temel insani değerlerle derin bir çelişki içinde ortaya çıkan, bir de olup bitenleri izleyen kamuoyunun niçin böyle yaptığına, yani bu tarafa ilişkin söylenecekler var. Niçin ilgimiz Narin Güran olayına bu kadar yönlendi? Niçin günlerdir başkaca hiçbir toplumsal konuya göstermediğimiz ilgiyi bu konuya gösteriyoruz, karmaşık duygular içinde bu cinayetle yatıp kalkıyoruz?
Bana öyle geliyor ki, Narin Güran cinayetine kamuoyunun bu derin ilgisinin arkasında, olayın olağanın çok dışında bir bağlama sahip olması, insanoğlunun kötülükte sınır tanımayan karanlık yanına dair verilerin varlığı büyük önem taşıyor. Muhtemelen daha ilk günden bu yana her evdeki insanın kendine sorduğu soru şudur: Bir insan bu cinayeti nasıl işler? Sekiz yaşındaki masum bir çocuğun katledilmesine, mevcut veriler doğru ise, bir ailenin en yakın fertleri nasıl suç ortağı olabilir? Hangi neden, hangi gerekçe, hangi akletme biçimi insanları bu yola sevk eder? Dışarıdan bakıldığında geleneksel değerlerle bağlantılı izlenimini veren bir geniş ailenin bu değerleri hiçe sayan bir tavırda ortaklaşması ne anlama geliyor? Aysbergin karanlık yüzünde ne var? Bu sorular henüz cevabını bulmadı, tüm soruşturma tamamlanıp, süreç açığa çıktığında cevaplanmış olacak mı? Hayır. Çünkü hiçbir normal insan aklı ve vicdanı sekiz yaşındaki bir çocuğun katledilmesine gerekçe olabilecek bir durum, olay düşünemez, hayal edemez, bunu kabul edemez. Dolayısıyla olay aydınlandığında dahi ‘oradakilerin’ nedenleri anlaşılacak belki, ancak türümüzün bir üyesi olmaları dolayısıyla insana ilişkin temel sorular belirsiz kalacak, insanoğlunun sisler içindeki nitelikleri ürpertici varoluşunu bir tehdit unsuru olarak sürdürecek.
Ortak duygu öfke
Kamuoyu ilgisinin bir başka nedeni kendini koruma imkânı olmayan bir masum yavrunun katledilmesi karşısında duyulan öfkedeki ortaklıktır. Askerler savaşta ölür ve öldürür, bunu kabul edip etmemenizden bağımsız bir mantığı olduğunu bilirsiniz, az çok bir denklik de varsayılır, yetişkin insanlar arasındaki cinayetlerde yine kurbanın, mağdurun olay sırasında olmasa bile süreç içinde kendini koruyabileceğini düşünme eğiliminizdeyizdir, ancak çocuk söz konusu olduğunda, üstelik en yakın üyeleri fail olarak ortaya çıktığında orada akıl durur. O çocuğun kendini koruması imkânsızdır. Mutlak bir kadere yürür. İşte kamuoyu vicdanı cinayet günü tam da orada olup bu alçakça eylemi engellemeye dönük saklı bir öfkeyi anakronik bir şekilde yaşamaktan kendini alıkoyamaz. Bu tuhaf illiyet bağı sürekli bir hayıflanma ile ilgiyi canlı tutmaya devam eder. Tribündeki seyirciler gibiyizdir, maç bitmiş, kalabalık dağılmıştır, ancak o çok kritik anda topa vuruşu hala çok canlı yaşıyoruzdur ve onun içinden çıkamadığımız için gecikmiş bir şekilde ayağımız seğirip duruyordur.
Bu ilginin bir başka nedeni şudur: Televizyonlardaki haber akışlarında ağırlıklı olarak ‘kötü, yanlış, haksız, öfke doğuran’ olayların yer alması, sosyal medyada insanın sosyal nitelikleriyle çelişen gri alanına yönelik uyarıcı mesaj, haber ve görüntülerin kullanılması kamuoyunu sürekli bir ‘çürümüşlük içinde bulunduğumuz’ duygusuna sürüklemektedir. İnsanların çok büyük bir kısmı elbette böyle değildir, normal insanlardır, başkalarına saygılıdır, hakkı hukuku bilirler. Narin Güran cinayeti, merkezindeki masumiyet, merhamet, haktan ve doğrudan yana olmayı tetikleyen sayısız veri dolayısıyla kamuoyunda işte bu çürümüşlüğe de güçlü bir itirazın sembolü olarak öne çıkmıştır. Burada, çeşitli mecralarda dolaşıma sokulan kötülüğe karşı bir haykırış, bir itiraz vardır.
Biz bir toplumuz. İçimizden çeşitli fay hatları geçebilir, ancak bunları aşkın bir birlikteliğimiz ve ortak kaderimiz var. Bana öyle geliyor ki, “aramızdaki tartışmalar, husumetler, gerilimler, öfkeler, ayrılıklar çok fazla konuşuldu, bir ortak masumiyette buluşmaya duyulan güçlü ihtiyaç” da yine ilginin bir başka nedeni. İnsanlar kendilerini her tür farklılığın ötesinde, en derinlerinde bir yerde ortak olarak duyumsamak istiyorlar. Narin Güran cinayetinde herkesin kesin bir şekilde safı belli. Bu insanlığın safı. Toplumun tıpkı bu şekilde aynı safta yer almasını başka hangi olay, anlatı, düşünce sağlayabilir ki? O yüzden olay önemli, o yüzden bu kadar gündemde. Hepimiz 21 Ağustos’tan bu yana aynı safta yan yanayız. Öyle anlaşılıyor ki bu birlik ihtiyacını görüp bunu cevaplayabilen topluma duyarlı akıl ve vicdanların önü açık.
Keza diziler, filmler, onları aratmayan haberler, gündelik gerilim ve tartışma programları ile sürekli uçlara daha uçlara yönelen, bunu ilgi çekmenin bir aracı olarak kullanan sosyal medyanın insani nitelikleri aşındıran mesaj ve görüntü trafiği karşısında insan kendisini “hissizleşmiş, duyarlılığını yitirmiş” olarak görüyor. Bu çok dramatik bir durum. Biz duygularıyla, hayretiyle, şaşırmasıyla, öfkesiyle, sınırlarıyla insanız. Kamuoyu Narin Güran cinayetine bu kadar güçlü tepki vererek aslında bu hissizleştirici dinamiklere karşı da önemli ve anlamlı bir itirazı dile getiriyor, tam ve tekemmül etmiş insanlık halini öne çıkartıyor.
Başkaca birçok neden düşünülebilir. Düşünmemiz de gerekir. Tüm Türkiye kamuoyu sekiz yaşındaki bir çocuğun cinayetine yönelmiş gözü, aklı, vicdanı, yüreği ile süreci takip ederken, tam da karşı taraftan bu gözlere, bu akla, bu vicdana bu yüreğe bakarak bu saf niçin böylesine derin bir duyarlılıkla oluşuyor sorusu asla muallakta kalamaz.