Dalida ve Alain Delon 1973 yılında söylemişlerdi. “Daha kelimeler, sürekli kelimeler (söylemler), aynı kelimeler”. Türkçe´ye “Aynı sözler, söylediğin hep boş sözler, palavra, palavra” olarak çevrilmişti. İşte 1970´li yılların hikâyesine böyle başladık yine.
Smitshonian Anlaşması ile “Serbest Dalgalı Kur Rejimi” başlamış ve altının onsu ile petrolün varil fiyatı Yom Kippur Savaşı sonrası üç katına kadar çıkmıştı. Sonra başta ABD olmak üzere küresel enflasyon. ABD enflasyonu üç dalgalık hareketine başlıyordu. İran Devrimi ve sonrasında İran-Irak Savaşı ile Körfez Savaşına kadar geçen 1980’li yıllar da kolay olmamıştı. Resesyona hatta stagflasyona giren ABD Reagan ile tekrar yaşama dönüyordu.
Paul Volcker ile dünya o zaman tanıştı. ABD’de enflasyon söndü diye düşünülürken tekrar yükselmişti ve düşmüyordu. Petrol kuyularında işler iyi gitmiyor, işsizlik artıyordu. Volcker şok iki kere politika faizini uzaya fırlattı ve enflasyon sönmüştü. Buraya kadar olan kısım Ortodoks ana akımın söylemi ve neoklasik iktisat başarı iddiası. Bir de madalyonun diğer yüzü vardı.
ABD ekonomisini duvara çarpan ve Ekim 1979’da takvim dışı şok FOMC toplantısında faizleri roket gibi fırlatan Volcker ülkeyi stagflasyona sokuyordu. Ancak enflasyonun sönmesi Meksika ve Kanada petrol kuyularının devreye girmesi sonrası yani arz artınca çözülüyordu. Reagan başkan olunca ‘Arz Yanlı İktisat’ politikalarını devreye almış ve maliye politikası ile vergileri düşürerek ekonomiyi ayağa kaldırmıştı. Buraya kadar olan kısım ise bölgesel Fed raporları dâhil akademik literatürde yer alan diğer makalelerden. Ama bu kısmı mesela bizim neoliberal literatürde fazla bulamazsınız.
Attack TÜFE
2020 pandemi sonrası küresel enflasyon tam açılmalarla birlikte tedarik zincirlerindeki bozulmalarla artışa geçerken Rusya ve Ukrayna Savaşı çıktı. Petrolün varil fiyatı 140 dolarları gördü. Bugünlerde altının onsu 2.600 dolarlar seviyelerinde geziniyor. Küresel enflasyon ilk iki dalgasını yaptı. Üçüncüyü yapıp yapmayacağını zaman gösterecek eğer tarih tekerrürden ibaretse.
Geçen hafta Fed apar topar 50 baz puan indirime girdi. 12 ayı geçkin süre faizi yüzde 5,5 seviyesinde tuttu. Ve enflasyon şimdi yüzde 2,5 seviyesine indi. Peki, bu Fed’in ve Powell’ın başarısı mıydı? Cevabı merak edenler için ikinci paragrafa dönerek yazıyı yeniden okuyabilirler. Fed hâlâ yüzde 2 enflasyon hedefinden yüzde 25 uzakta. Peki, niye 2007 Eylül’ü gibi 50 şok puanla indirime başladı. Sonrası malum Eylül 2008 Lehman Biraderler Krizi.
Fed’in Haziran 2024 finansallarına göre tahvil zararı bir önceki çeyreğe göre 30 milyar dolar artarak 1 trilyon 75 milyar dolara çıkmış. ABD bankalarının bekleyen tahvil zararı 513 milyar dolar. İşsizlik verileri açıklanandan 818.000 kişi fazla sapmış. Yani resmi rakam daha kötüyü yansıtmamış. Daha çok firma batıyor ve satışlar yavaşlıyor. Bu yavaşlama varken ise kredi ve kredi kartı harcamaları artıyor. Üstelik kredi kartı faizi yüzde 25’lere yaklaşırken. Kart ret oranları artıyor. Mevduat faizleri ise binde beş seviyesinde yani politika faizinin onda biri iken kredi kartı faizi beş katı. Bir yerlerde linkler çok fena kopmuş olsa gerek. Ancak bizim ana akım Ortodoks pop iktisat hep ‘aynı kelimeler’ ile oysa ‘piyasaları muhteşem iletişim ile yumuşak inişe ne güzel hazırladılar’ diyordu. Geçen hafta da 25 baz puan (beklentileri) ile başlamalı, üstü panik anlamına gelir diyorlardı. Elizabeth Warren ve iki senatör ise 16 Eylül’de Powell’a mektup yazıp bu durumu anlatıp 75 baz puan ile başlamasını istiyordu. Neyse ki bağımsız Fed bunu dikkate almadı!
Volcker Adımı
Hollanda Merkez Bankası Başkanı ziyaretinde bizim için “acı reçete olan Volcker Adımına” başvurulabilir demiş. Yüzde 50 politika faizi eğer Volcker Adımı değilse “insanlık için küçük bizim için büyük bir adım” da mı değil? İşte o Volcker’ın Martin Feldstein ile bir röportajı var. ‘Journal of Economic Perspectives’ hakemli dergisinde 2013’te faiz artışı için özetle şöyle diyor: “bölgesel bazı Fed başkanları yorgun ve ümitsizdi. Yeni ve farklı bir şey, ümit veren bir şeyler arıyorlardı. FOMC’de şok faiz artışlarına komiteyi böyle ikna ettim.”
Sonrasında Carter hükümetinin resesyondan etkilenmesi durumu için “Politikanın acı verici olacağı konusunda Carter’ı başkan olmadan önce uyarmıştım. Ekim 1979 toplantısından önce de hazine bakanını ve başkanın ekonomik danışmanlarına da haber verdim.” diyor. Feldstein ise “bu tarihe iz bırakacak bir itiraf” diyor. Kısaca bu iki cümleden anlamamız gereken şu. Faiz artışını son şans olarak denediler, yani bir şeyler denediler ve tuttu. İkincisi ise bağımsız olması gerektiği iddia edilen merkez bankacılığı politikasında bu ‘denenen’ durumdan hazinenin önceden haberi vardı.
Şimdi sorular şunlar: üçüncü dalga enflasyon başlar mı, resesyon veya stagflasyon olur mu, yeni bir kriz çıkar mı, yumuşak iniş başladı mı? ABD seçiminden hemen önce yapılan bu hızlı faiz indiriminin kime ne fayda sağlayacağını zaman gösterecek. Petrolün varil fiyatının düşmesi Çin’in yavaşlamasından mı, resesyon beklentisinden mi, fırtına öncesi sessizlik mi? Güzel yanı bizim dış ticaret açığımızdaki (oradan hareketle cari açığımızdaki) düşüş bu enerji (ve altın) kalemindeki düşüşten geliyor. Fakat enflasyon yüzde 50 faize, petrolün varil fiyatı düşmesine, asgari ücrete artış yapılmamasına rağmen hâlâ başlangıç noktası yüzde 39,59 seviyesinin çok üzerinde.
Christine Lagarde dünya ekonomisi 1920’lerdeki gibi durgunluk baskısı ile karşı karşıyayız dedi. Arz ve enerji enflasyonunda talep enflasyonu varmış gibi faiz artışının aslında ana amacı katkısı ekonomiyi soğutmak değil miydi? Bizde kredi kartı harcamaları artıyor. Market ve AVM harcamaları diğer harcama kalemlerinin neredeyse iki katında. Üstelik bu kredi kartı faizlerine rağmen. Bütçe açığımız da ABD’ninkine benziyor, rekora doğru giden faiz ödemeleri ve bütçe açığı. O zaman soru şu: Faiz indirimi ne zaman olmalı? Fed Ortodoks ana akım pop iktisat gibi bir merkez bankacılığı başarı hikâyesi ise niye Volcker Adımı bizde gerekli diyor Hollanda Merkez Bankası Başkanı. Yok, faiz düşürmek için yine ana akımın iddiası ile daha erkense o zaman Fed niye bir başarı hikâyesi. Enflasyonda yılsonu hedeften sapmamızın oranı neredeyse aynıyken. İşte bu rasyonel sorulara cevaplar Ortodoks ana akımda hep paroles, paroles.