Moda Sahnesi kapılarını 2013 Ekim’inde, her tiyatro mevsimini ekim ayının başında mutlaka bir Shakespeare oyunu ile açan Muhsin Ertuğrul’un anısına zarif bir selam çakarak ‘Hamlet’le açmıştı. O gün bugündür repertuarında mutlaka en az bir Shakespeare oyunu yer alır. Geçen mevsimden devam eden ‘Şirretin Evcilleştirilmesi’ ve ‘Othello’nun ardından yeni prömiyer yapan ‘Macbeth’le bu sezonun repertuarına ustanın üçüncü oyununu da katıyor.
Oyun ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren Shakespeare’in dehâsı anlattığı öykülerden ve bu öyküleri başarıyla kurgulamasından çok, anlattıklarının özündeki insanî boyutu derinlere kadar didik didik etmiş olmasındadır. Kemal Aydoğan, ustaya sadık kalmak adına metni kutsal ve dokunulmaz kabul eden bildik ve ruhsuz yorumlar yerine, Shakespeare’in ruhuna ve özüne sadık kalan, ancak metni kimi zaman değiştirerek, kimi zaman ters yüz ederek günümüz insanına neler verebileceğini araştıran cesur yorumları yeğler. Son ‘Macbeth’inde çok etkileyici ve heyecan verici olduğunu düşündüğüm bu bakış açısı kanımca doruğuna ulaşmakta.
Shakespeare’in 1606 yılında kaleme aldığı düşünülen ‘Macbeth’, en kısa ve çarpıcı trajedisidir. Oyun Macbeth ve Lady Macbeth üzerinden, iktidar hırsı, manipülasyon, açgözlülük, ahlak, iyilik ve kötülük kavramlarına odaklanarak, yükselme arzusunun ve politik hırsın kişiyi nasıl canavara dönüştürebileceğini ustalıkla yansıtır.
Özgün metinde savaştan zaferle dönmekte olan Glamis Baronu Macbeth’le can dostu Banquo yolda üç cadıyla karşılaşırlar. Cadılar, çift anlamlı ifadeleriyle Macbeth’e Cawdor Baronu ve geleceğin kralı olacağını, Banquo’ya da bir kraliyet hanedanına babalık edeceğini söyler. İlk kehanet beklenmedik şekilde gerçekleştiğinde diğerlerinin de olabileceğine inanmaya başlayan Macbeth’in gözünü iktidar hırsı bürür. Kral Duncan’ın geceyi şatosunda geçirmeye karar vermesi Duncan’dan kurtulmak için müthiş bir fırsattır ama Macbeth’te kralı öldürecek güç ve kötücüllük yoktur. Elini kirletmekten çekinen kocasına gerekli cesareti ailenin asıl reisi, iradeli, kışkırtıcı ve yönlendirici Lady Macbeth verecektir. Macbeth karısının teşviki ve yönlendirmesiyle Duncan'ı uykusunda öldürür, Lady Macbeth, cinayet aleti kanlı bıçağı, üzerlerine Duncan’ın kanını sürdüğü kralın uyuyan uşaklarının üzerine koyar. Şüphe uyandırıcı olayın kendileri için tehlike oluşturacağını sezen Duncan'ın çocukları yurt dışına kaçınca, ölü kralın hısmı olan Macbeth, kendini İskoç Kralı ilân eder.
En kötü kâbuslarında bile göremeyeceği şeyler yapan Macbeth için, artık kendisi de öldürülünceye kadar öldürmek zorunda olduğu kanlı bir dönem başlar. Kana ve dehşete doymuş olan, tüm dünyevi değerlerini yitiren Macbeth, giderek paranoyaklaşarak daha katı, akılcı ve daha nihilist bir kişiye dönüşürken, Leydi Macbeth vicdan azabıyla dağılmaya ve parçalanmaya başlar. Macbeth için karısının ölümü dâhil, hiçbir şeyin anlamı kalmamıştır. Birnam Ormanında yürümedikçe güvende olduğunu, kadından doğmuş hiçbir insanın onu öldüremeyeceğini söyleyen cadıların son kehaneti bile ona huzur veremez. Tirana karşı başlatılan saldırıda, Birman Ormanındaki ağaçların kesilip, askerlerce kamuflajda kullanmaları, öldürttüğü karısının ve çocuklarının intikamını almaya gelen Macduff’ın ‘annesinin rahminden vakitsiz koparılmış’ olması artık onun için doğal düzenin normal sonucudur…
Seyirciler Moda Sahnesinin loş ve hafif puslu mekânına girdiklerinde, onları ellerinde birer ışık, siyahlar giyinmiş Aybanu Aykut, Deniz Elmas, Melek Ceylan, Gözde Kısa ve Özge Öztürk karşılar. Kemal Aydoğan’ın ‘Macbeth’inin beş cadısıdır bu kadınlar. Âdem'le aynı anda, aynı çamurdan yaratıldığından onunla eşit olduğu savıyla ona itaat etmeyi reddeden Lilith’ten, şeytanla işbirliği yaparak Âdem’i yasak meyveyi yemeye ikna eden Havva’ya, erkekleri baştan çıkararak onları günaha sürükleyen tüm çekici kadınlardan, özel güçleriyle şeytanla işbirliği yapan büyücülere, erkek egemen toplumun ikincilleştirdiği, ötekileştirdiği alt sınıfa ittiği bütün kadınlardır cadılar.
Cüretkâr ‘Macbeth’ yorumunda Aydoğan, yönetimi ele almış erkeklerden daha bilinçli, sağduyulu ve daha güçlü olan cadıları hak ettikleri yere getirir. Onlar artık oyunun kurucusu, incelikli söz oyunları ve akıl almaz kehanetleriyle Macbeth’in kendine bile itiraf etmediği hırslarını ve güç tutkusunu uyandıran, cinayetin / cinayetlerin azmettiricisidirler. Sözlerinin Macbeth’in üzerinde bırakacağı etkinin, hepsinin gerçeğe dönüşeceğinin farkındadırlar; oyunun nasıl biteceğini en başından bilirler ama ne Macbeth’e açık verirler, ne de olacakları engellerler. Bununla da yetinmez cadılarımız; bu eril dünyayı afra tafraları ve ergen maçoluklarıyla yöneten erkeklerden daha erkek olabileceklerini kanıtlarcasına oyunun tüm erkeklerini değişe değişe, başarıyla canlandırırlar.
Ezgi Çelik’in müthiş etkileyici bir yorumla var ettiği Leydi Macbeth de aslında bir cadıdır. Kocasının iktidar hırsını tüm cinsel çekiciliğini kullanarak körüklemekte, gücü ve cesareti Macbeth’e üflemekte en az onlar kadar ustadır. Ancak yöneticilerin dünyasında bir başına, kız kardeşlerinden uzak yaşadığı için kötücül gücüyle intikamcılığını sonuna kadar kullanamayacak, vicdanının sesine uyarak erken pes edecektir.
Bu kadınlar dünyasının tek erkeği, yükselmeye can atan, hakkı olmayana fütursuzca göz koyan tutkulu Macbeth, hayatında ilk kez beynini en gizli katmanlarının içine sızan, onu ustalıkla yönlendiren bu cadılarda, kendisinden çok daha güçlü, yıkılmaz bir otoriteyle karşılaşmaktadır. Barış Atay, içindeki gerçeği bu karşılaştığı cadılardan öğrenen, şatosundaki cadının isteği ve desteğiyle de yeniyetmelikten erkekliğe bir cinayetle geçen Macbeth’e müthiş inandırıcı bir yorum getirir. Atay’ın Macbeth’i etrafındaki dünyanın aslında artık var olmadığını, burasının cadıların dünyası olduğunu, tüm yaşananları onların kararlaştırdığını fark etmeye başladığında isyancıları oynayacak, çaresiz kaldığını anlayınca da tevekkülle kabullenecektir.
Kemal Aydoğan, Macbeth’in öyküsünü ne İskoç Ortaçağ’ında ne de günümüzde, tarihin zamansız bir döneminde ve mekânda anlatır. Moda Sahnesinin her zamanki tasarımcısı, minimal malzeme ile maksimal efekt yaratma ustası Bengi Günay’ın hem şatoları hem cadıların mağarasını simgeleyen metaforik dekoru olağanüstü. İki karşılıklı amfinin ortasındaki oyun alanında, basamaklarla ulaşılan bir platforma da dönüşen masanın formuyla, taht görevi yapan iki koltuğun arkalıkları sipsivri üçgenlerden oluşmaktadır. Müthiş başarılı kostümleri de tasarlayan Günay, Macbeth’in her tarafta görür gibi olduğu cinayet âleti hançeri simgeleyen bu üçgenleri kraliyet taçlarında da bire bir yansıtır.
Dünya dışı dekorda anlatılan öykünün düşsel ve karabasansı duygusunu, İrfan Varlı’nın alacakaranlığı büyük ustalıkla kullanan ışık tasarımı başarıyla pekiştirir. Şato ya da mağara, mekânı şarkıları, dansları, devinimleriyle kendilerine ait kılan cadıların koreografisini Dilan Yoğun yaptı; müzik ve ses tasarımcısı Mustafa Avcı. Masayla koltukların üzerinde yüründüğünde veya vurulduğunda çınlayan metalden imal edilmiş olmasının etkileyici ses düzenine katkısı büyük.
Feminist bakışıyla ‘Şirretin Evcilleştirilmesi’ ve arabesk başkişisiyle ‘Othello’nun ardından gelen bu cadıların ‘Macbeth’i sezon boyunca kendinden söz ettirecek farklı, çarpıcı ve müthiş başarılı bir uyarlama. Yılın olmazsa olmazlarından. 2, 3, 4, 5, 6 Ekim, 9, 10, 11, 12 Kasım ve sezon boyunca Moda Sahnesi’nde. Kaçırmayın.