Holokost kurtulanı bir Macar mimarın Amerika günlerini anlatan, bol ödüllü ´The Brutalist´ programın gözdelerinden. Altın Aslan Ödüllü Almodovar´ın ´Yandaki Oda´, Altın Palmiye Ödüllü ´Anora´, bir ay önceki Venedik Film Festivali´nin diğer ödüllü filmleri, prestijli festivallerde öne çıkan yapıtlar, Filmekimi´nin zengin programında yer alıyor.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 23. kez düzenlenecek Filmekimi festivali, bu yıl 4-13 Ekim arasında İstanbullu sinemaseverlere bir film şöleni sunacak. Cannes’dan Venedik’e, Locarno’dan Toronto’ya, saygın festivallerde dünya prömiyerlerini yapan en yeni ve ödüllü filmleri, Beyoğlu Atlas 1948, Nişantaşı City’s, Kadıköy Sineması, Sinematek / Sinema Evi ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda izleyebileceğiz. Filmekimi’nin sinefillerin iştahını kabartan programı, etkinliği ekim ayının en önemli sanat olayı yapmaya aday. Filmekimi festivalini izlemek isteyen okurlarım için, programda öne çıkan filmlerden birer-ikişer cümleyle bahsederek, tercihlerinde yardımcı olmaya çalışacağım.
Ödüllü Venedik filmleri
Filmekimi bir ay önce 81. Venedik Film Festivali’nin ödül listesine giren filmlerin tamamına yakınını programına alma başarısını gösterdi. Altın Aslan Ödülü’nün sahibi Pedro Almodovar’ın ‘Yandaki Oda / The Room Next Door’u sıcağı sıcağına izleyebileceğiz. İspanyol yönetmenin başrol oyuncuları Tilda Swinton ve Julianne Moore’a ithaf ettiği film, son günlerini yaşayan bir kadının acılarını paylaşmaya karar veren arkadaşını merkezine alan, ötenazi konusunda iddialı, duygu yüklü bir yapıt. Festivalin ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülü Gümüş Aslan ile taçlandırılan, İtalyan Maura Delpereo’nun ‘Vermiglio’su, 2.Dünya Savaşı’nın son yıllarında bizleri İtalyan Alplerinin bir dağ köyüne götürecek.
Bradley Corbet’i En İyi Yönetmen Ödülü sahibi yapan, FİPRESCİ En İyi Film Ödülü’nü kazanan ‘The Brutalist’te, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’ye göç eden, Holokost kurtulanı Macar mimar Laszlo’nun hayat hikâyesini izleyeceğiz. Brezilyalı karizmatik yönetmen Walter Salles’in En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan ‘Hâlâ Buradayım / I’m Still Here’i bizleri askeri diktatörlüğün terör estirdiği 1971 Brezilyasına götürecek. Vincent Lindon’un güçlü rakiplerini geride bırakıp, Cannes Festivali’nden sonra Venedik’te de En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kucakladığı ‘Ateşle Oynamak / Jouer Avec le Feu’, oğlu neo-Nazi grubuna dâhil olan bir işçi babanın kâbus dolu günlerini anlatıyor.
Venedik Film Festivali’nin prestijli yan bölümü Horrizonte’de (Ufuklar) öne çıkan ‘Aile / Familia’da, 2000’lerin başındaki Roma’da radikal çete mensubu Luigi’nin, ailesine sürekli şiddet uygulayan babasıyla ilişkisini anlatan sert, kara melodramı 81. Venedik Festivali’nden izleyeceğimiz bir başka film olacak. Filmekimi’nin açılışını yapan Todd Phillips’in ‘Joker: İkili Delilik / Joker: Folie A Deux’, 2019’da dünya çapında büyük sansasyon yaratan, Joaquin Phoenix’e Oscar Ödülü kazandıran ‘Joker’in uzun zamandır beklenen devam filmi. Lady Gaga’nın varlığıyla film müzikal ögeler de içeriyor.
Cannes’ın ağır topları
Filmekimi’nde mayıstaki Cannes Film Festivali’nde kendinden bahsettiren, ödül kazanan filmleri de izleyebileceğiz. Altın Palmiye sahibi, her yaştan izleyicinin kolaylıkla sevebileceği, Sean Baker’in ‘Anora’sına ‘garanti belgeli film’ etiketi yapıştırmak mümkün. Cannes ödül listesine Jüri Ödülü ve tüm ekibiyle En İyi Kadın Oyuncu Ödülüyle giren Jacques Audiard’ın ‘Emilia Perez’i, festivalin en iyi filmi olarak alkışlamıştım. Müzikal, polisiye, romans türlerini mükemmel bir koreografiyle birleştiren ‘Emilia Perez’, Fransız sinemasında ‘Şerburg Şemsiyeleri’nden günümüze en iyi müzikal film. Yurt dışına çıkış yasağı bulunan İranlı yönetmen Mohammed Rasoulof’un, Türkiye üzerinden ülkesinden kaçıp Cannes’da takdim ettiği ‘Kutsal İncirin Tohumu / The Seed of the Sacred Fig’ Özel Ödül ve FİPRESCİ Ödülünü aldı. Rejim karşıtı propaganda suçlamasıyla sekiz yıl hapse mahkûm edilen Rasoulof, ödülünü alırken ‘esaret hayatı yaşayan İran halkına yardım edilmesi’ çağrısında bulundu.
Cannes’ın ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Payal Kapadia’nın feminist filmi ‘Aydınlık Hayallerimiz / All We İmagine as Light’, üç bağımsız Hintli kadını merkezine alan bir film. Miguel Gomes’e En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran ‘Büyük Yolculuk / Grand Tour’, 1917’de Birmanya’da evlenmek üzere olduğu nişanlısını terk eden bir devlet memurunun Güneydoğu Asya’daki yolculuğunu anlatan bir Portekiz filmi. Coralie Fargeat’a En İyi Senaryo Ödülü’nü getiren ‘Cevher / The Substance’ bu yılın en çok tartışılan filmlerinden... Cannes’da ödül listesine giremeyen iddialı filmlerden, Ali Abbasi’nin ‘Çırak / The Apprentice’i Donald Trump’ın ilk yıllarını mercek altına alan izlenmesi gereken ilginç bir film. Cannes’ın gözdelerinden İngiliz yönetmen Andrea Arnold, yine banliyö hayatını ele alan ‘Kuş / Bird’ ile festivalden eli boş ayrılmıştı. Çavuşevsku’dan 35 yıl geçmesine rağmen, ülkesi Romanya’nın toparlanamadığını gösteren Emanuel Parvu’nun ‘Dünyanın Sonuna 3 Km. / 3 Kilometers to the End of the World’u, eşcinsel bir genci linç eden bağnaz bir kasaba halkını merkezine alan ilginç bir film.
Sürgünde yaşayan iddialı Rus yönetmen Kirill Serebrenikov’un Rus milliyetçisi, kışkırtıcı politikacı Edouard Limonov’un hayatının bir bölümünü anlatan ‘Limonov’, son yıllarda yaptığı en sönük film. Usta senaryo yazarı-yönetmen Paul Schrader’in ‘Oh, Canada’sı, Vietnam Savaşına katılmamak için Kanada’ya sığınan bir belgeselcinin, ölüm döşeğinde yaptığı itirafları anlatıyor. Günümüzün en önemli İtalyan yönetmeni Paolo Sorrentino ‘Su Perisi / Parthenope’de doğum yeri Napoli’ye aşk mektubu yazmayı sürdürüyor. Catherine Deneuve ile on, kızı Chiara Mastroianni ile yedi film yapan Christophe Honoré ‘Marcello Mio’da, bu iki oyuncuyla Marcello Mastroianni’ye saygı duruşunda bulunuyor. Danimarka kriminal tarihinin en büyük seri katilinin gerçek hayatından esinlenen Magnus Von Horn ‘Şişli Kız / The Girl With the Needle’i iddialı ama beklentilere cevap veremeyen bir film. Son Berlin Film Festivali’nde Sebastian Stan’a En İyi Performans Ödülü’nü kazandıran ‘A Different Man’, yüzünde şekil bozukluğu olan bir adamın öyküsünü anlatan karanlık, tuhaf, mizah yüklü bir film.
‘Yerler numarasız’ imtihanı
İKSV İstanbul Film Festivali ve Filmekimi etkinliklerinde, son dakikada bilet bulmak isteyen izleyiciler için bir kontenjan ayırırdı. Filmin başlamasına 10 dakika önce sıraya girenler, salonun en prestijli yerinde ayrılan bölümde filmi izlerlerdi. İKSV’nin ilan ettiği ön satış günlerinde sabahın yedisinde sıraya girip bin bir zahmetle aldıkları biletlerde yazılı koltuk numaralarına oturanlar ise, hiçbir zahmete katılmadan, son dakika kontenjanından salonun en güzel yerlerine yerleşen izleyicileri görünce, haksızlığa uğradıkları için üzülürdü. Salona reklamlardan sonra girmeyi adet edinen bilet sahipleri ise, yerlerine oturanlarla münakaşa eder, bazı zorbalar pişkinlikle ‘zamanında gelseydin’ diyerek gasp ettikleri koltuklardan kalkmazlardı. Salondakiler jenerik yazıları akarken bu tatsız münakaşaları dinlemek durumunda kalırdı.
İKSV bu yıl bu uygulamaya ‘Filmekimi’nde Yerler Numarasız’ sloganıyla son verdi. Filmin başlamasından 5-10 dakika önce açılan kapılarda birikenleri, bu yıl zorlu bir yer kapma yarışı bekliyor. Tabii ki gençler, yaşlılardan, engellilerden, itiş-kakıştan hoşlanmayanlardan daha avantajlı olacak; enerjileriyle aradan fırlayıp en güzel yerlere kurulacaklar. İKSV yöneticilerinin yıllardır çözüm bulamadıkları sorunu, festivali ilk yıllarından beri takip eden bir sinemasever olarak, ‘deneme-yanılma’ yöntemiyle çözmeye çalışmalarını yadırgıyorum. Film Festivali ile Filmekimi’nin bazı sadık takipçilerini üzdüklerini bilmelerini istiyorum. Örnek vermek gerekirse, önemli ve deneyimli bir gazeteci, Lale Kart sahibi bir arkadaşımın, yıllardır her etkinlikte 30-40’ar bilet alırken, bu yıl Filmekimi’ni boykot etme kararını aldığını, yeni uygulama devam ederse önümüzdeki yıllarda Lale Kart aboneliğini yenilemeyeceğini söyleyebilirim.