Roş Aşana ve Yamim Noraim, dünyanın dört bir yanındaki Yahudi halkının kalbinde özel bir yere sahiptir. Bu hayranlık dolu günler, yalnızca Yahudiliği aktif olarak uygulayanlarla değil, aynı zamanda her yıl bu kutsal günlerde bir sinagoga adım atabilenlerde de derinden yankılanır. ´Döner Kapı Yahudi´si´ olarak adlandırabileceğim bu fenomen, birçok kişinin bu önemli zamanlara karşı hissettiği güçlü, bazen de gizli bağlantıyı vurgular.
Kabala'da, şofar Roş Aşana ve Kipur ayininde merkezi bir öneme sahiptir ve müthiş bir dönüştürücü güce sahiptir. Sesi, ruhun Haşem ile yeniden bağlantı kurma konusundaki derin özlemini temsil eden ilkel bir çığlığa benzer.
İlginçtir ki, bu ses uyumlu bir müzik aleti aracılığıyla değil, basit, içi boş bir boru aracılığıyla üretilir; bu, ‘seslerin’ (kolot) yayıldığı ve yargılamaları (dinim) tatlandırdığı Arik Anpin'in (İlahi İrade’nin) Yesod'una bir göndermedir.
Her bir üfleme yalnızca Mohin'i (İlahi bilinci) getirmekle kalmaz, aynı zamanda ruhsal engelleri de parçalayarak dinleyenlerin ruhunun ışığının daha saf bir şekilde ortaya çıkmasını sağlar.
Yahudi takvimindeki bu en kutsal günler, sıradan bir ritüelin ötesine geçer; derin bir iç gözlem ve ilahi olanla bağlantı kurma fırsatıdır. Yom Kipur, sadece oruç ve dua günü değildir; bilincin daha yüksek âlemlerine erişebileceğimiz kutsal bir zamandır.
Kendi yolculuğumu düşünürken, geçmişteki hatalar yüzünden suçluluk ve utanç duygularıyla boğuştuğumu hatırlıyorum. Ancak Kadim Yahudi Bilgeliğinin ışığında, bu duyguların beni geriye götüren değil daha rafine olabilmenin katalizörleri olarak hizmet edebileceğini öğrendim.
Yom Kipur sırasında söylenen her itiraf, sadece kefaret eylemi değil, aynı zamanda güçlenme eylemi haline geliyor; kaybolan kendimin parçalarını geri kazanma şansı.
Kripto Yahudilerin (Marrano) inanç mücadelesi
Roş Aşana ile ilişkilendirilen en büyüleyici hikâyelerden biri Don Fernando Aguilar'ı içerir. Bu anlatı, tarih boyunca Yahudi ruhunun dayanıklılığını ve yaratıcılığını gösterir.
İspanya'ya yaptığı ziyaret sırasında İsrail Aşkenaz Hahambaşısı Rav Yona Metzger, baskıcı koşullar altında Yahudiliğin gizli ama canlı uygulamalarını örnekleyen dokunaklı bir hikâyeyi İspanya Kralı Juan Carlos ile paylaşır.
2004 yılında, İspanya Kralı Juan Carlos, Maimonides'in ölümünün 800. yıldönümünü anmak üzere Hahambaşı Rav Yona Metzger’i davet eder.
Ünlü Haham Moşe Ben Maimon, Maimonides ismiyle veya ‘Rambam’ kısaltmasıyla bilinir. O bir hekim, filozof, Talmudist ve her şeyden önce olağanüstü bir kanun koyucuydu.
Maimonides’in doğum yeri Cordoba’da düzenlenen bu uluslararası konferansa 180 haham katıldı. Rambam Sinagogu uzun yıllar kapalıydı ve ilk kez orada dua ediliyordu.
Tören sırasında Rav Metzger Kral’a muhteşem bir şofar sundu. Çok uzun ve kavisliydi (Yemen Şofarı); gümüşle süslenmişti ve İspanya Kraliyet Tacı gümüş süslemenin üzerine işlenmişti. Kral Juan Carlos dikkatle inceleyerek kökenini sordu. Rav Metzger İbranice konuşurken, İspanya'daki İsrail Büyükelçisi Victor Harel, onun sözlerini İspanyolcaya çeviriyordu.
Kral, “Bu nesne Afrika'dan mı geliyor?” diye sorar.
Rav, “Hayır, Majesteleri. İsrail topraklarından geliyor” diye cevaplar.
Daha da şaşkına dönen Kral, bu nesnenin İspanyolların bir sporu olan Torero (boğa güreşi) oynamak için kullanılıp kullanılmayacağını sorar. Ancak Rav Metzger, Yahudiliğin hayvanlara gereksiz yere acı çektirmeyi yasakladığını nazikçe açıklar.
Kral, “Peki bu hayvan boynuzunun anlamı nedir?” diye devam eder.
Kral’ın merakı Rav Metzger’e İspanya Yahudilerinin tarihindeki acı dolu bir bölümü paylaşma fırsatı verir. Kral, kendisine aktarılan hikâyeyi büyük bir dikkatle dinler.
Rav Metzger, “Majesteleri!” diye söze girer. “Bu eşsiz armağan, çok ilginç tarihi bir çemberi tamamlamamıza vesile oluyor.”
Beş yüz yıldan fazla bir süre önce, büyük büyük büyükbabanız Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabella'nın kötü şöhretli büyük Engizisyoncu Torquemada'nın teşvikiyle atalarımı kovmasıyla İspanyol Yahudiliğinin altın çağı aniden sona erdi.
Ülkelerinin gelişimine çok katkıda bulunan Yahudiler, tüm mal varlıklarını terk ederek daha misafirperver ülkelere kaçmak zorunda kaldı.
Yine de birçok Yahudi İspanya’da kalmayı tercih etti. Böylece dışarıda Katolik dindarlar gibi davrandılar. Ancak özelde Şabat mumlarını kimsenin göremeyeceği şekilde dolapların içinde yaktılar, gizlice Tevrat yasalarını ve geleneklerini koruyan Kripto Yahudilere dönüştüler ve Marranolar olarak bilindiler.
İşkence görmüş Marranolar, Yahudi bayramlarında dua etmek için gizlice bodrumlarda ve mahzenlerde toplanırdı.
Yom Kipur ayininin başında okuduğumuz, ürkütücü sözler içeren ‘Kol Nidre’ duamız, Katolikliğe ait olduklarını beyan eden yeminleri geçersiz ve hükümsüz kıldığını ilan eden bu dizeler Marranolara atfedilir.
Engizisyon tarafından keşfedilmemek için çok alçak sesle ancak nadir bir şevkle dua ettiler, çünkü Engizisyon ‘sapkınlara’ alenen işkence edip sonunda herkesin gözü önünde ateşe atarak yakıyordu.
Ancak Roş Aşana bayramında bir ikilemle karşı karşıya kaldılar.
Komşularının dikkatini çekmeden dualarını fısıldayabilirlerdi ama şofarı nasıl üfleyeceklerdi?
Barcelona Kraliyet Orkestrası'nın şefi, gururlu bir İspanyol ve Engizisyon sırasında Hıristiyanlığa geçmiş bir Yahudi olan Don Fernando Aquilar’dı.
Dışarıdan Hıristiyan ama özünde Yahudi, tarif edilemez dini baskının çatışmasıyla duygusal olarak parçalanmış biri... İkili bir hayat yaşadıktan sonra Don Fernando Aguilar bir fırsat görür.
1497'de kamuoyuna bir duyuru yapılır. 5 Eylül Pazar günü (Roş Aşana günü) bestelediği bir konçertonun galasında Barselona Kraliyet Orkestrası'na bizzat liderlik edecekti. Müziğe hayran kral, bu özel konseri onaylar. Çünkü 'yüce kilisenin ihtişamı için orkestral bir zevk çağlayanı' olacaktı.
Yazdığı eser geçmişte İspanya'da duyulanlardan farklıydı. Bunun ‘yerli halklara ve onların kültürlerine bir övgü’ olduğunu ilan etti. Dünyanın neresinde olursa olsun icat edilen her enstrüman temsil edilecekti.
Konser gecesi orkestra salonu tıklım tıklım doluydu. Dinleyicilerden bazıları, Don Aguilar'ın her zaman taktığı altın haçı takmadığını fark etti, ancak bu olağandışı çalışma o kadar büyük bir heyecan yarattı ki, kimse buna pek dikkat etmedi.
Kral, Kraliçe, bakanlar ve saray mensupları ön sıralara oturdu; kalan katılımcıların çoğu 'marrano'ydu ama bu kadar çok kişinin konsere gitmiş olması görünüşe bakılırsa kimseyi şüphelendirmiyordu.
Don Fernando Aguilar'ın müziği ilgi çekiciydi. Sözüne sadık kalarak seyircilere çeşitli enstrümanlarla ezgiler ve melodiler sundu. Ardından konserin ortasında orkestranın içinden marrano olan bir müzisyen sahneye çıktı. Elinde alışılmadık bir alet vardı; koç boynuzu.
Müzisyen onu dudaklarına götürdü ve bu sırada salonun arka tarafında marranolar şofarı çalmadan önce okumakla yükümlü olduğumuz iki duayı alçak sesle söyledi.
"Sen ebedisin, Tanrımız, Evrenin Kralı, bizi emirleriyle kutsayan ve Şofar'ın sesini dinlememizi emreden" ve "Sen ebedisin, Tanrımız, Evrenin Kralı, bizi yaşatan, hayatta tutan ve bu noktaya ulaşmamızı sağlayan."
Orada bulunanların çoğu alışılmadık bir enstrümanın ustaca icrasına tanık olduklarını düşünüyordu. ‘Tekiah-Şevarim-Teruah’. Roş Aşana şofar töreninin her notası, toplam yüz nota olmak üzere salonun her yerinde duyuldu. Sonsuza kadar devam ediyormuş gibi görünen son uzun notayla birlikte seyirci çılgına döndü. Don Fernando Aguilar'ın ‘müziği’ onlara şofar dinleme mitzvasını yerine getirmek için bir fırsat vermişti.
“Bugün, Majesteleri,” diye devam etti Rav Metzger, "500 yıl sonra, çok daha dostane koşullarda buluşuyoruz. İsrail Baş Hahamı olarak İspanya'ya geri döndüğüm için çok mutluyum.
Halkımız adına size teşekkür ediyorum, çünkü artık Yahudiler ülkenizde özgürce yaşayabiliyor, ibadet özgürlüğünün tadını çıkarabiliyor ve Roş Aşana'da sinagoglarda korku duymadan şofar çalabiliyorlar.
Tanrı'ya şükür, bugün açıkça, gizlice değil, bu şofarı size sunabiliyorum çünkü artık demokrasiyle kutsanmış bir ülkesiniz.”
Şofar'ı kabul ederken, Kral şöyle der: “Baş Haham! Dünyanın dört bir yanındaki birçok devlet başkanından hediye ve kupa aldım. Ancak bu hediye büyük tarihi önem taşıyor. Şofarı ve hikâyesini paylaştığınız için size son derece minnettarım!"
Rav Metzger daha sonra Kral’a, Kutsal Kitabımız Tora’da emredildiği gibi onu kutsamak istediğini söyler. Hem Kral hem de Baş Haham ayağa kalkar.
Rav Metzger gözlerini kapatır, ellerini Kral’ın başına kaldırır ve onu büyük bir şevkle kutsar. Kutsamanın sonunda, Rav Metzger gözlerini açtığında Kral’ın, duygulanarak ağladığını fark eder.
Tarihe göre, 1492'de Yahudi sürgününü imzalayan ve güçlü Engizisyon'un var olmasına izin veren Kral Fernando'nun annesi Yahudi’ydi. Adı Juana Enriquez'di ve büyükannesi Kral David'in soyundan gelen Shlomo Ha-Zaken ben David'in torunu Palomba bat Guedaliah'dı.
Bu hikâye yalnızca Yahudi halkının dayanıklılığını ve yaratıcılığını yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda bu kutsal güne olan derin manevi bağlantıyı, zamanın ve zorlukların ötesine geçerek vurguluyor.
Bu hikâyeleri anlatırken, Roş Aşana ve Yamim Noraim sırasında Yahudi deneyimini tanımlayan bir azim ve inanç mirası aktarıyoruz, bize atalarımızın özverisini ve bu kadim uygulamaların kalıcı önemini hatırlatıyoruz.
Umut ve kurtuluş mirası
‘Tanrı sevgisini’ yüreğimize giydirmek için… Çıplak olduğunu fark edince Havva ve giymiş olduğu ışıktan elbise gibi…
Teşuva’nın (geri dönüşün) tüm sırrı Kipur günü çalınan şofar darbelerinin ve Neila melodilerinin içinde gizlidir.
“Tanrı, Sinay Dağında… Yedinci ayda, ayın onunda (kipur) kesik (Terua) şofar sesini duyurmamızı istedi” (Vayikra 25:9).
Mişkan zamanında bu şofar sesi ile Kohen Ha-Gadol bizleri Mübarek Olan’ın dünyasına bağlar, hatalarımız kırmızıdan, beyaza dönerken tıkalı olan kanallarımız açılır ve ‘beraha’ ile kutsanırdık.
“Bu kanalların açılması bu dünyada ‘şofar sesi’ ile O’nun dünyasından gelmesi ise ‘ratson’ (arzu/irade) ile gerçekleşir” (Tehillim 145:15).
Tüm bu seslerin (şofar) ve duaların içinizde yankılanmasını ve dönüştürücü gücün hareket edebilmesi için Kipur günü ‘Tanrı’ya bir alan açmanızı’ diliyorum. Çünkü bu sessizlik, bu dinginlik alanı beden ve ruhun doyuma ulaştığı ve kutsalın yaratıldığı yerdir.
Bu yeni yılda Yahudiliğin bize değer vermeyi öğrettiği şeylere daha fazla zaman ayıralım. Kutsal metinlerimizi incelerken zihin yaşamına manevi bir önem atfediyoruz. Kaşerut aracılığıyla yemek yeme eylemini kutsallaştırıyoruz. Mikve aracılığıyla en yakın ilişkimizi kutsallığın karizmasıyla aşılıyoruz. Böylece Yahudi ruhunun bir parçası oluyoruz.
Yüce Tanrı’nın her birinizi ayrı ayrı barış, sağlık, bereket ile kutsamasını ve sevdiklerinizle birlikte “Yaşam Kitabı’na yazmasını” diliyorum. (Amen.)
En içten sevgilerimle – Gmar Hatima Tova
Kaynakça: Rav Eliahu Ki-Tov, ‘Zamanın İçinde Biz’ ve Rav Stewart Weiss'in Jerusalem Post'taki makalesi.