“Gerçek müziğin farkına varan ve onun ardındaki sırrı çozebilenler bütün evrenle aynı frekansta titresirler.” İnayat Khan, Hint asıllı sufi müzisyen ve ruhani öğretmen
Müzikte çığır açan besteci John Cage dizisinden sonra bana çok sorulan bir soruyu yazı dizisi olarak kaleme almaya karar verdim. Müzisyenliğimin yanı sıra yıllar evvel psikoloji temelli olarak dört sene eğitimini aldığım müzik terapi alanında 17 senedir bireysel ve grup çalışmaları yaparak çalışıyorum. Benim bu eğitimi aldığım zamanlarda bu dala bu kadar merak yoktu. Dolayısıyla, okuyan veya okumayan herkes henüz bu işe girişmemişti. Sosyal medya ve bazı şeylerin kolayca erişilir olması hem psikoloji hem spiritüel hem de müzik ve sanat terapi alanında maalesef çok da ehliyetli olmayan insanların bu işi hali hazırda yapmalarına sebebiyet vermekte.
Peki nedir bu müzik terapi?
Müzik ile terapi, müzik ile şifa aslında çok eski fakat günümüzde akademik olarak, bir meslek dalı olarak yeni bir alan sayılır, dolasıyla müzikterapi nedir sorusunun cevabını müzik ile geçmişi olan ya da olmayan birçok kişi merak ediyor haklı olarak. Müzikterapide, “müzik” kelimesi, seslerin de ayrıca değerlendirildiği müziğin belirleyici araç olarak kullanılacağını anlatır. Müzikterapi sürecinde, müziğin kullanılması terapötik olarak araçtır ancak terapi sürecinde, en iyi alınacak sonuç terapist ile danışan arasında ilerleyen ilşiki ile süregelen süreçtir. Yani bir müzik konserine bilet alıp gitmek, ya da sadece tek başına müzik dinlemek müzikterapi alanının içine girmez ve danışana terapötik anlamda yardım etmez.
Geçmişten günümüze kadar müzik birçok kültürde, birçok zaman diliminde çok geçerli bir şifa yöntemi olmuştur. Çünkü insan vücudunun işleyiş şekli, duyguları, düşünceleri, belirli ritmlerden, meldoilerden ve değişmesi halinde sağlığımızı etkileyen titreşimlerden oluşur. Mesela, Eski Bergama’da Asklepion’da müzik, hastaların görmeyeceği şekilde hastalara söylenerek ciddi bir şifa yöntemi olmuş, yine Edirne’de Osmanlı döneminde, o zamanın hekimbaşısının kalp ritmlerine göre hastaların üzerinde deneyimlediği Türk makamları zaman içinde şifa sistemi olarak denenmiş. Bu yöntem söz konusu makamları dinleterek yapılmış ve bu terapi yöntemi, akıl hastalarını ve hastaları iyileştirmeye yaramış. Bu makamsal sistem halen günümüzde araştırılmakta. Hindistan’da veda rahipleri, halen bugün de hastanın çevresinde bir daire düzeninde oturarak, çıkarttıkları mikrotonal seslerle hastanın bozulmuş tüm vücut frekanslarını tekrar olması gereken titreşime getiriyorlar. Eski Şaman geleneğinde ise yine çeşitli sesler çıkararak, ritmler vurarak hastanın bozulmuş titreşimlerini olması gereken titreşime getiriyorlardı ve bunlar gibi bir sürü örnek var. Eski Kızılderili kabilelerinde, Yoruba ayinlerinde ve daha birçok geleneksel yapılarda kullanımış. Çünkü daha evvel de dediğim gibi tüm canlılar olarak titreşimlerden ve ritmlerden oluşuyoruz.
Eski zamanlarda müzik terapi bütünsel bir anlayışın içerisinde önemli bir yer tutarken zaman içinde maalesef bir çok diğer şifa yöntemi gibi geçerliliğini yitirmiş. Bunun sebepleri arasında, Ortaçağ döneminde şifacıların yakılması, tırnak içinde medeniyetin gelişmesi, akademik ve düşünsel dünyanın öne geçmesi gibi gibi unsurlar sayabiliriz. Ancak II.Dünya Savaşının ardından devrimsel psikolojik ekoller gelişti. İşte bu sıralarda sanat ve müzik terapisi de akademik dünyanın içine girmeye başladı. Çeşitli metotlar oluşturarak akademi dünyasında geçerliliğini kazandı. Halen bir çok yeni metot akademik formda oluşturulmakta ve bu dünyaya kazandırılmakta. Bu yazı dizimde eğitime ve sanat terapisine ciddi katkıları olan kişilerden de bahsedeceğim.
Günümüzde müzikterapi, yaş sınırlaması olmaksızın kronik ağrıların giderilmesinde, psikolojik, psikiyatrik seanslarda, sözel iletişim kuramayan insanlarda, farklı doğmuş ve gelişmiş çocuklarda, fizik tedavi merkezlerinde, okullarda, yuvalarda, hastanelerde, yoğun bakım ünitelerinde gibi bir çok alanda kullanılıyor.
Devam edecek…