Zorluklarla baş etmek - kutsal bir hayat sürdürmek

Nazlı DOENYAS Kavram
4 Eylül 2024 Çarşamba

#56

Tişri 26

28 Ekim Pazartesi

ZORLUKLARLA BAŞ ETMEK 

Hayatta karşımıza çıkan her zorluk belli bir miktar enerji içerir. Bu zorlukla baş etmek de, bizim o zorluğun enerjisine eşdeğer bir enerjiye sahip olmamızı gerektirir. Örneğin, direnç 10 kiloluk ise, ona 10 kiloluk bir dirençle karşı koymamız gerekir. Ve onu yenmek için de 11 veya daha fazla kiloya ihtiyaç duyarız.

Madde ile ruh arasındaki gerilime gelince, (Tişri ayının 25indeki makaleye bakınız) ruh aynı enerjiyi harcamalı ve maddeyi yenmek için de daha fazlasını harcamalıdır.

Fiziksel olarak konuşursak, iki kişi aynı koltukta aynı zamanda oturamaz, çünkü fiziksel nitelikler tanım olarak zaman ve mekân gerektirir. O halde, bir şeyi bir başkası ile paylaşmak için başka bir şeyden feragat etmemiz gerekir. Eğer yiyeceğimiz varsa ve onu başkası ile paylaşırsak, bize daha az düşer. Paramız varsa ve başkası ile paylaşırsak, yine bize daha azı düşer. Maddi dünyada nesneler nicelik olarak böyle ölçülürler.

Ama manevi açıdan konuşursak, iki kişi birbirlerinden milyonlarca kilometre uzaklıktaki farklı yerlerde oturabilirler, ama sevgileri o kadar büyüktür ki, bir tek kişi gibidirler. Onlar için yiyeceklerini ve paralarını paylaşmak, vermek değil, çok daha değerli bir şeyi kazanmak demektir.

O halde madde ve ruh tamamen farklı yönlerde çalışırlar. Madde (bencil olmak) her zaman sıkıca kendi yerine tutunur, ama ruh (özverili olmak) kendi yerini vermeyi sorun etmez. Ruh paranın tükendiğini, yiyeceğin bozulduğunu, maddi olan her şeyin sonunda çürüyüp tükendiğini anlar. Manevi değeri olan her şey, tanım gereği, ebedidir ve değişmez.    

Demek oluyor ki, hayatta manevi değer kazanan her an, ölümsüz oluyor. O halde, Büyük Bayramlara ekstra zaman ayırdıysanız, ebedi bir şey elde etmiş oldunuz.

Kendinize sorun: Büyük Bayramları yaşadığımız bu mevsime enerjinizden ne kadar kattınız?

  • Günün alıştırması:

-Büyük Bayramlara hazırlanırken ve onları kutlarken verdiğiniz zamanı ve çabayı hesaplayın.

-Gelecek sene bu zaman ve çabanın size çoğalarak geri döneceğini bilin.

-Bunu gözlemleyin.

***

  #57

Tişri 27

29 Ekim Salı

  KUTSAL BİR HAYAT SÜRDÜRMEK 

Bütün bu hafta okunan Tora bölümünün adı Bereşit’tir. Bereşit Yaradılış Kitabının başlangıcıdır ve ünlü “başta Tanrı gökyüzünü ve yeryüzünü yarattı” sözüyle başlar.

Diğer bir deyişle, bu cümle Tanrı’nın hem ruhu hem de maddeyi yarattığını ima eder. Açıkça demek oluyor ki, Tanrı ne ruhtur ne de maddedir. Ayrıca, insanların ya materyalist ya da ruhsal bir hayat sürdürme seçenekleri olduğu varsayımı yanlıştır. Üçüncü bir seçenek daha vardır: o da Tanrısal veya kutsal bir hayat- ki bu da tamamen farklı bir şey sayılır.

Tanrısallık veya kutsallık; spiritüalite ile aynı şey değildir. Spiritüalite kutsallığa götürebilir, ama kendi başına kutsallık değildir.

Spiritüalite, kutsallığa götüren bir yol değilse, maddiyatçılık kadar benmerkezci olabilir. Oldukça kibirli olan spiritüel insanlar vardır. Kendilerini, onlar kadar spiritüel olmayanlardan daha üstün görürler. Diğer taraftan, kutsallık alçakgönüllülük gerektirir.

Spiritüellikle kutsallık arasındaki bir başka fark da eylemdir. Spiritüellik, somut dünyadan farklı olarak, tamamen bir meditasyon deneyimi olabilir. Kutsallık ise, maddi dünyayı değiştirmek için, onun içinde yaşama sorumluluğunu üstleniyorsunuz demektir.

Bu konuyu uygun bir şekilde anlatan iki Hasidik kişinin bir öyküsü vardır: Tora eğitimine odaklanmış bir baba ve oğul vardır. Aniden, oğlun yan odada uyuyan bebeği yatağından düşer ve ağlamaya başlar. Oğul kendini Tora çalışmasına o kadar vermiştir ki, bebeği duymaz. Baba ise ağlayan bebeği duyar ve bebekle ilgilenmeye gider. Baba geri döndüğü zaman, oğluna “eğer bir bebeğin umutsuzca ağlayışını duymazsan, senin Tora çalışmanın ne değeri kalır? Tora çalışmanın amacı seni geliştirmek, bir başka insana nasıl yardım edeceğini öğretmek ve muhtaç birinin yakarışını duymaktır!” der.

Kendinize sorun: Ne tür bir hayat sürdürüyorsunuz? Maddiyatçı mı, spiritüel mi, yoksa Tanrısal bir hayat mı?

  • Günün alıştırması:

Hayatınızı Tanrısal kılmak için, onu nasıl değiştirmeniz gerektiğini tanımlayın.

•Bugün gerçekleştirebileceğiniz Tanrısal bir eylem bulun ve onu yapın.

 ***

#55

Tişri 25

27 Ekim Pazar

İLHAMI EYLEME DÖNÜŞTÜRMEK 

Eğer Büyük Bayramlar mevsimiyle gelen ilhamın yok olması yerine, senenin ve hayatınızın geri kalanının içine çekebileceğiniz ebedi anlara dönüşmesini istiyorsanız, bu konuda bir şey yapmanız gerekir.

Meditasyon çok yararlı olabilir, ama eylem herhangi bir meditasyondan çok daha güçlüdür. Esasında, meditasyon sadece eylem için bir alt yapı hazırlar. Eylem insanları değiştirir, dağları hareket ettirir ve sonunda bütün dünyayı değiştirir.

Bir eylem dünyayı nasıl değiştirebilir? Madde ile ruh arasındaki gerginliği yok ederek, onları tek olarak kaynaştırır.

Madde (bizim maddemiz, dolayısıyla dünyevi âlem) geçicidir, ama dokunulabilir. Ruh (bizim canımız) sonsuzdur, ama ona dokunamazsınız. Bu yüzden, aralarında bir gerginlik vardır. Yahudilikte çözüm ikisini birleştirmektir, yani maddeye manevi değer kazandırmaktır.

Bunu yapabilmek için de sonsuz olan her şeyin tam karşıtı olan somut hayatınızı ele alıp onu sonsuz olan bir şeye bağlayabilirsiniz. Kilit noktası budur.

Birçok insan bunun, hayatını daha fazla ebedi ve ruhsal faaliyetlere ayırması gerektiği anlamına geldiğini ileri sürer. Örneğin, günde on dört saat çalışmak yerine, eve daha erken dönüp ailelerine daha fazla zaman ayırabilirler.

Bu iyi bir çözümdür, ama başka bir yöntem daha vardır.

İşe gittiğiniz zaman, iş yerinizi sonsuzluğa dönüştürmeniz gerekir. Öneri olarak, özellikle eğer işiniz para kazanmakla ilgiliyse, çalışma masanıza bir bağış kutusu koyabilirsiniz. Sembolik bir hareket olarak görünse bile, parasal bir anlaşma yaparken başka şeylerin daha önemli olduğunu bize sürekli hatırlatmış olur.

Başka bir öneri de, yiyecek tüketimine o kadar önem verildiğine göre, yemek yemeden önce ve sonra, her zaman yiyeceğimizi kutsamaktır. Bu da sembolik bir hareket olarak görünse bile, kutsama maddi dünyanın bizim ona kapılmamız için değil, daha rafine olmamız ve gelişebilmemiz için burada olduğunu bize sürekli hatırlatır.

Kendinize sorun: Büyük Bayramların verdiği ilhamı nasıl elinizde tutmayı düşünüyorsunuz? Onu nasıl eyleme dönüştürebilirsiniz?

·       Günün alıştırması:

-        Maddeyi hayatınızdaki ruhsallıkla kaynaştıracak bir eyleme kendinizi adayın.

-        Onu yapın. 

***

#54

Tişri 24, Isru Hag

26 Ekim Cumartesi

 EBEDİ ANLAR

19.yüzyılda yaşamış olan Hasidik Usta Rebbe Raşab hakkında bir öykü anlatılır. Bu Rebbe’yi 37 senedir görmeyen bir arkadaşı onu ziyarete gider.

Birleşme garip olur. Bir zamanlar yakın olan arkadaşların bu kadar zaman sonra belli ki konuşacakları hiçbir şeyleri yoktur. Sonra Rebbe şarkı söylemeye başlar; bu şarkı başka bir dönemin şarkısıdır. Rebbe şarkı söylerken, bir başka yere götürüldüğünü hissederek gözlerini kapar. Kendinden geçmiş bir halde uzun zaman şarkı söyler ve bitirdiği zaman, arkadaşına dönüp, “hatırlıyor musun?” diye sorar. Ve arkadaşı “evet hatırlıyorum,” diye cevap verir. Birbirlerine söyledikleri bundan ibarettir ve bir hafta sonra arkadaşı vefat eder.

Daha sonra Rebbe o ana tanık olan öğrencilerine bir açıklama yapar: “37 sene önce, yollarımız ayrıldığı zaman, söylediğimiz şarkı buydu. O şarkı bir bakıma, geçmiş olan bütün yılları içinde tutan bir zaman kapsülü gibiydi. Arkadaşım hatırladığını söylediği zaman, tekrar birleşmeye ihtiyacımız olmadığını biliyordum, çünkü biz aslında hiçbir zaman ayrılmamıştık. O şarkı bizi, sanki o yıllar hiç geçmemiş gibi, ebedi bir zaman ve mekâna yükseltmişti.”

Ebedi anların, zaman ve mekânın ötesine geçme güçleri vardır, çünkü fani olanla sonsuzluk arasında uçup giden bağlantıyı içlerinde tutarlar. Böyle anlar Tanrı’nın ödülüdür ve son derece nadirdir. Bu tür ebedi anları hepimiz yaşamak isteriz, çünkü ölümsüzlük, hepimizin arzu ettiği bir şeydir. Ancak maalesef, hayat çoğumuz için ebedi anların değil, sınırlı, “ölüp giden anların” toplamıdır.

Büyük Bayramlar mevsiminde deneyimlerimizi sürdürdükçe, yaşadığımız sonsuz anları elimizde tutmak, onları hatırlayabilmek ve kendi ruhumuzla, Tanrı ile aramızda hissettiğimiz yakınlığa geri dönmek için onları kullanabilmek isteriz.

Kendinize sorun: Bu Büyük Bayramlar mevsiminde hangi sonsuz anları yaşadınız? Onları daha sonra anımsamak ve zaman ile mekânın ötesine bir kere daha gitmek için neler gerekecek?

·       Günün alıştırması:

Hatırlayabildiğiniz kadar çok ebedi anları tanımlayın.

***

#53

Tişri 23, Simhat Tora

25 Ekim Cuma

            YIKILAMAYANIN KUTLANMASI 

Simhat Tora’da, Tora’yı okuma döngüsünü tamamlamış oluruz (Devarim Kitabının son pasukları) ve Bereşit Kitabı ile baştan başlarız.

Tora’nın en son sözleri şunlardır: “…Ve Moşe’nin, bütün İsrail’in gözleri önünde gerçekleştirdiği bütün yüce işler.” (Devarim 34:12)

Raşi’ye göre, bu sözler Moşe’nin levhaları kırmasını ima eder. Ancak, onun levhaları kırması başarıdan ziyade, bir zayıflıktı. Levhaları kırmak nasıl yüce bir iş olabilirdi ki?

Yüce bir işti, çünkü Moşe’nin bu levhaları kırması, yıkılamaz olacak olan ikinci levhaların yazılmasına yol açtı.

İlk levhalar, masum doğup kutsal bir hayat sürdüren bir tsadik’e benzetilebilir; ikinciler ise, düşen, ama daha sonra doğrulan, pişman olup yeniden başlayan ve deneyim için çok daha fazla güçlenen baal teşuva’ya (Tanrı’ya dönüş yapan kişiye) benzetilebilir.

İlk levhalar kırıldığı için var olan ikinci tabletler, hayatın zorluğunu, yani insanın düşüşünü ve sonrasında tekrar benzeri görülmemiş yüksekliklere ulaşma kapasitesini yansıtır.

İkinci levhalar, insan girişiminin gücünü yansıtır: bu levhalar Moşe’nin 80 gün boyunca yılmadan sarf ettiği çabadan sonra, Kipur Gününde Tanrı tarafından verilir ve Moşe tarafından kazılır. Bu nedenle, ikinci levhalar Tanrı ile aramızdaki ilişkinin yeni bir boyutunu ortaya çıkarır. Bizler düştükten sonra bile, yaptığımız çabalarla (teşuva), bütün zayıf noktalarımızı aşan, Tanrı ve Tora ile olan asıl bağımızın yenilmezliğini gösterebiliriz.

Kısacası, ikinci levhalar içimizde yeni ve benzersiz bir boyutu, Tora’yı ve Tanrı ile olan ilişkimizi ortaya çıkarır.

Simhat Tora bu yeni boyutun kutlamasıdır. Bu yüzden, bizler büyük bir tutku ile sınır tanımadan dans ederiz. Bizler bacaklarımızla dans ederiz ve kollarımız bir Tora tomarını sarar. Bu dans bir Yahudi’nin özüne, Tora’nın özüne ve Tanrı’nın özüne dokunur. Sınırlı zekâmızı ve duygularımızı aşan, eğitime, özgeçmişe ve manevi duruma bakmaksızın, bütün insanları içine alan bir danstır. Bu dans ölümsüzlüğün kendisine dokunan sonsuz bir danstır.

***

#52

Tişri 22, Şemini Atseret, Sukot’un Sekizinci Günü

24 Ekim Perşembe

ÖZDE ZENGİN BİR GÜN 

Şemini Atseret bayramının birçok anlamı vardır.

İbranice bir sözcük olan şemini “sekiz” anlamında gelir, ama aynı zamanda “zengin” veya “şişman” anlamına gelen şuman ile aynı kökene sahiptir. Atseret sözcüğü ise “tutma/içine çekme” veya “kısıtlama/geri çekilme veya “hasat toplama/toplantı” anlamına, aynı zamanda “öz” anlamına da gelebilir. O halde Şemini Atseret bütün senenin öz zenginliğini simgeler, çünkü bugün, Tişri ayındaki bütün bayramların enerjisini tamamına erdirir ve bunu senenin bütün günlerine aktarır.

Raşi’nin Tora yorumunda, Şemini Atseret’in anlamı aşağıdaki kısa öykü ile açıklanır:

Bir zamanlar çocuklarını birkaç gün sürecek olan bir ziyafete davet etmiş olan bir kral vardı. Çocukların gitme zamanı geldiğinde, onlara “çocuklarım, lütfen benimle bir gün daha kalın, sizin ayrılmanız bana zor geliyor…” der.

Öyküde kral “bizim ayrılmamız bana zor geliyor” değil de “sizin ayrılmanız bana zor geliyor” der. Gerçekten de Tanrı her yerdedir, onun için O hiçbir zaman bizden ayrılmaz. Tanrı ile olan ilişkimizden uzaklaşarak, O’ndan ayrılan biziz. 

“Sizin ayrılmanızın” yine başka bir anlamı daha vardır-Tanrı’nın gözünde O’ndan ayrılmakla eşdeğer olan, bizim birbirimizden ayrılmamızdır. Tanrı ile bir olduğumuz zaman, Kral Babamızın çocukları olarak birleşerek birbirimizle de bir oluruz. Tersi için de aynı şey geçerlidir: Tanrı’nın çocukları olarak, ortak bir kimlikle birleşerek birbirimizle ‘bir’ olduğumuz zaman, Tanrı ile de ‘bir’ oluruz.

Bu ayrılık Tanrı için üzücüdür. Bu yüzden, bizi sekizinci gün, bir gün daha “tutar” veya “içine çeker “veya “toplar”. O gün artık suka da oturmak bir mitsva olmaktan çıkar, ama yine de Sukot’un birliği içimizi kaplar.

O gün sukanın içindekiler bizler değiliz, suka bizim içimizdedir. O gün bize Sukot’un birliğini özümseme, onun esas özünü damla damla içselleştirme ve gelecek aylarda onun bu etkisinden yararlanabilmemiz için ruhumuzun derinliklerinde saklama gücünü verilir.  

***

#51

Tişri 21, Oşana Raba, Sukot’un Yedinci Günü

23 Ekim Çarşamba

BİR DAL VE BİR YAPRAK 

“Basit” sözcüğü insanlar veya fiziksel nesneler için kullanılınca, bir şeyin eksikliğini ima eder. Örneğin, basit bir insan fazla zekâ veya duygu derinliği bağışlanmamış bir insan olarak algılanır.

Ancak “basit” sözcüğünün başka bir anlamı daha vardır- çeşitli bölümlerden ve parçalardan oluşmuş bir şeyin aksine, saf ve benzersiz bir şeyi ima eder. Bu şekilde, Tanrı “Basit Tek’lik” olarak tanımlanır. 

Bizim dünyamızda böyle basit bir teklik için bir örnek yoktur, çünkü en homojen birim bile çeşitli parçaların, özelliklerin ve yönlerin bileşiminden meydana gelmiştir. Ancak Tanrı Bütün ve Mutlaktır.

Yine de Baal Shem Tov, eğitim ve manevi incelik eksikliği ile tanımlanan beşerî “basitlik” ile İlahi “basitlik” arasında bir benzerlik kurar. Tanrı’ya basit bir inanç besleyen basit bir Yahudi’yi, ondan daha bilgili ve gelişmiş dostlarından ayrı tutar. Bunun nedeni, bilgelerin inançlı olmamaları veya Tanrı’ya bağlı olmamaları değildir. (İnanç ve Tanrı’ya bağlılık, her Yahudi ruhunun özünde doğal olarak vardır.) Nedeni, onların içindeki masumiyetin, bilgilerinin kapsamı ve çok yönlülüğü ile gölgelenmesidir.  

Oşana Raba’da özel bir mitsva için basit söğüt dalını seçerek, basit Yahudi’yi kutlarız. Esasında o güne “Söğüt Ağacı Günü” denir. “Dört tür” arasında söğüt dalı ne bilgelikte ne de başarılarında sivrilmemiş bir Yahudi’yi temsil eder. Ve Oşana Raba’yı oluşturan da, bu söğüt ağacı dalıdır.

Genellikle “dört türü” salladığınız zaman, en az iki söğüt ağacı dalı bulunmalıdır ve her birinde en az üç yaprak bulunmalıdır, ama Oşana Raba’nın özel mitsvası tek bir yaprağı olması yeterli olan tek bir söğüt dalı ile gerçekleştirilir.

Bu mitsva o kadar önemlidir ki, Talmud rabilerinin Yahudi takvimini ayarladıkları şekilde, Oşana Raba hiçbir zaman ağaç dallarını bu şekilde kullanmanın yasak olduğu Şabat’a denk gelmez.

Oşana Raba bu dünyanın değişimlerinden ve sallantılarından uzak tutulmalıdır. Eğer zamanın döngüleri onun tutarlılığını etkileyecek gibi olursa, o döngülerin yönünü saptırmamız gerekir, hatta gerekirse takvimde ayarlama yapmamız gerekebilir; böylece söğüt dalının sadeliğinin-Tanrı’ya tam olarak güvenen Yahudi’nin sadeliğinin- her zaman Sukot’un yedinci gününde ön plana çıkmasını garantilemiş oluruz.

***

#50

Tişri 20, Sukot’un Altıncı Günü

22 Ekim Salı

BAĞLANMANIN GÜCÜ 

Suka’da oturabileceğimiz iki veya üç gün kaldı. Şimdi suka’da mümkün olduğu kadar çok zaman geçirmek ve Sukot’un getirdiği özel enerjiden mümkün olduğu kadar yararlanmak için geriye kalan fırsatı değerlendirme zamanıdır.

Suka’da oturduğunuz zaman, bir şeyin sizi ve orada sizinle oturan herkesi çevrelediğini mutlaka farkedersiniz. Ezgilerin Ezgisi (2:6) bu dönem için “Onun sağ eli beni kucaklar” der. 

Bu, Tanrı’nın sarmalayıcı ışığıdır. Sizin ötenizde bir şeyin, her şeye rağmen sizinle beraber olduğunu algılarsınız.

Bu dönem, kendinizi daha yüce bir şeye açma dönemidir.

Ama dolu olan bir kapta, başka hiçbir şeye yer kalmadığını aklınızda tutun. Yeni bir şeyin içeri girmesine izin vermek için kabınızı birazcık boşaltmanız gerekir. Eğer değişmek istiyorsanız, sadece kendinizle ve özellikle işe yaramadıysa, kendi çözümlerinizle dolu olamazsınız.

Ama değişmek için sadece ilham almak yeterli değildir. İlhamın gücü sınırlıdır; eğer ilham içinize nüfuz edip bütünleşmezse, sizden uzaklaşır.

İlhamı nüfuz ettirmek çok çaba gerektirir; işte bu noktada başka insanlar yardımcı olabilir. İki insan bir şeyi beraber yapmayı üstlenirse, aralarında bir bağ kurarlar ve birbirlerinden sorumlu olurlar. Sukot döneminde her gün salladığımız “dört tür”, dünyanın dönmesi için ihtiyacımız olan farklı insanların birlik gücünü temsil eder.

Hala Sukot’un bitmesine birkaç değerli gün var. Onları akıllıca kullanın. Suka’da elinizden geldiği kadar çok zaman geçirin. “Dört türü” elinize alın ve neyi temsil ettiklerini düşünün. Tek bir şeye, kendinizde değiştirmek istediğiniz bir yönünüze odaklanın. İlahi Varlık sizinle olacak ve senenin geri kalanında planlarınızı gerçekleştirebilmeniz için size güç verecektir.

 ***

#49

Tişri 19, Sukot’un Beşinci Günü

21 Ekim Pazartesi

GÜLME ZAMANI… DANS ETME ZAMANI 

Rabilerimize göre, Roş Aşana’da ve Kipur Gününde gözyaşları ile başardıklarımızı, Sukot ve Simhat Tora’da sevinç ile başarabiliriz.

Açıkça şunu sormamız gerekir; eğer aynı şeyi gözyaşları yerine sevinçle başarabiliyorsak, o zaman kim gözyaşı dökmek ister ki? Neden Roş Aşana ve Kipur Gününü atlayıp doğrudan Sukot’a geçmiyoruz?

İşte sır buradadır; erişebileceğiniz sevinç haline başta ağlamadan ulaşamazsınız. Gerçek sevinç, inkâr etmek veya kaçmakla yaşanmaz. Sevinç, hayat ödülünün ve bize verilen görevin kutlanmasıdır.  Böyle bir sevinç, sorumluluk, güvenilirlilik ve gerektiğinde duyarlı olma ihtiyacımız ile kaybettiğimiz fırsatlar ve hatalarımız için gözyaşı dökmekle el ele gider.

Diğer bir deyişle, Kral Şlomo’nun yazmış olduğu ve bazılarının Sukot’ta okuduğu ünlü Vaiz Kitabı Ecclesiastes (Koelet) te öğrendiğimiz gibi, ağlamanın da sevinmenin de zamanı vardır.

Her şeyin bir mevsimi ve göklerin altında her amacın bir zamanı vardır; doğmanın, ölmenin, bozmanın, inşa etmenin, ağlamanın, gülmenin, yas tutmanın ve dans etmenin bir zamanı vardır…(Koelet 3:1-8)

Uzmanlaşmamız gereken nokta hayatın ahengine nasıl uyum sağlayacağımızdır. Bu bayram bize tam olarak bunu öğretir, çünkü her şey döngülerle ilgilidir. Göze çarpan en önemli konu yedi sayısının döngüsüdür: Tişri yedinci aydır. Roş Aşana ve Kipur Gününde önemli dualar yedi kez okunur. Roş Aşana ve Kipur Gününü yedi gün birleştirir. Ve nihayet Sukot da yedi gün sürer.

Oşana Raba’da bima’nın etrafında yedi kez döneriz, yedi Oşanot’u okuruz. Nihayet, Şemini Atseret’te yedi pasuk okuyup, yedi kez Akafot (“dönmeler”) sırasında dans ederek, bima’nın etrafında yedi kez dönerek Simhat Tora’yı kutlarız.

Yedi, zamanın döngüsüdür, varlığın döngüsüdür; kozmik bir döngüdür.

Dengeli bir hayat sürdürmenin sırrı, varoluşun ritimlerine, içsel döngülere ayarlanmamızda yatar. Ne zaman ağlayacağımızı ve ne zaman dans edeceğimizi bilmemiz gerekir. Çünkü her şeyin bir zamanı vardır.

***

#48

Tişri 18, Sukot’un Dördüncü Günü

 20 Ekim Pazar

BİR’LİĞİN SEVİNCİ 

Eskiden ordular savaşa giderken zafer şarkıları söylerlerdi. Henüz savaş başlamamışken, neden zafer şarkıları söylerlerdi? Çünkü savaşı kazanacaklarına dair inançlarını ifade etmek isterlerdi. Bu inanç, askerlerin moralini yükseltir ve zaferin güvencesi ile daha cesurca savaşmaları için ilham verirdi.

Sukot işte bu zaferin şarkısıdır. Bizler, manevi silahlarımızla donanarak, her savaşta mücadele etmeye kararlı bir şekilde, galip geleceğimize inanarak, “dört türle” ilerleriz.

Sukot bize güvensizliklerimizi, korkularımızı ve zayıf noktalarımızı aşma gücünü verir. Sevinçli olmamız için ilham veren daha büyük bir güce sahip olmamıza yardım eder. Buna karşılık, bu farkındalığın eksikliği güvensizliğin, korkunun, belirsizliğin ve kaçınılmaz bir sonuç olarak umutsuzluğun kaynağı olur.

Sevinç; ruhun içsel olarak hayatı kutlamasının dışa vurumudur.  Hayatı kutlamak, vazgeçilmez hayat amacımız ve İlahi görevimizle bağlantımızdır. Sukot’ta bu bağlantıyı kutlarız. Varlığımızın özünden gelen gerçek mutluluğu ifade etmek için saf bir neşe ile dans eder, şarkı söyleriz.

Sukot “bizim neşelenme zamanımızdır”, çünkü bizler tek başımıza kutlama yapmayız, Tanrı da kutlamaya katılır ve biz yarattıkları ile neşelenir.

Sevinç bizi Tanrı ile ve başkaları ile birleştirir. Esasında sevinç tek başına kutlanamadığı için suka’ mıza misafir davet ederiz.

Talmud der ki, “Bütün İsrail’in tek bir suka içinde oturması uygun olur.” Fiziksel olarak ayrı suka’ larda otursak da manevi olarak hepimiz tek bir birleştirici suka altında beraber otururuz. Farklı kişilikleri simgeleyen “dört türü” beraber bağlarız. Bunu yaparken, çeşitliliğimizin gücümüzü yansıttığını, birliğimizi beslediğini, her birimizin daha büyük bir iyiliğe katkıda bulunduğunu kabul ederiz.

Sukot’un geri kalan günlerinde birlikte toplanalım ve hayatlarımızı, Tanrı’nın bize her gün bahşettiği nimetleri kutlayalım. Bu umut, sevinç ve birlik dolu mesaja her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bizim ilerlememizi, tekrar inşa etmemize ve daha da gelişmemizi körükleyen en büyük yakıt da işte bu umuttur.

***

#47

Tişri 17, Sukot’un Üçüncü Günü

19 Ekim Cumartesi

DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK 

Sukot haftası boyunca peygamberlerin yazılarından (Aftarot) çeşitli alıntılar okuruz. Bunlar özellikle Zeharya ve Ezekiyel’in yazıları, Günlerin Sonunda yer alacak olan dünyanın ve milletlerinin değişiminden söz eder. 

O zaman dünya Tanrı’nın karşısında, bir hesaplaşma günü yaşayacaktır:

Ve denizdeki balıklar ve gökyüzündeki kuşlar ve tarladaki ayılar ve toprağın üzerinde sürünen varlıklar ve yeryüzünde yaşayan bütün insanlar Benim varlığımda titreyecekler ve dağlar yok olacak ve dik yerler devrilecek ve her duvar yere yığılacaktır.” (Ezekiyel 38:20)

Sonunda, Tanrı bütün haşmeti ile Kendini açığa çıkaracaktır. Bu olay gerçekleştiği zaman, dünyadaki bütün milletler O’nun yüce hâkimiyetini kabul edecekler ve O’na tapmak için Yeruşalayim’e göç edeceklerdir:

“Ve Yeruşalayim’e karşı gelen milletlerden arta kalan herkes, Krala, Ev Sahiplerinin Tanrı’sına tapmak için yükselecek ve Çardaklar Bayramına uyacaklardır. “(Zeharya 14:17)

Tanrı’nın İsrail’i korumasını simgeleyen Sukot, özellikle tüm dünya milletleri tarafından kabul edilecek ve onlar, bunun için ödüllendirileceklerdir.

Sukot kutlamasının her zaman tüm dünya üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Sukot’ta, Bet Amikdaş’a getirilen yetmiş korban, Noah’ın oğullarından gelen yetmiş millete tekabül ediyor ve onları koruyordu. (Bu yetmiş milletin zürriyeti de günümüz milletlerini oluşturur). İsrailoğulları bu korbanları tüm dünya milletlerinin bağışlanması için getiriyor, onların refah ve esenlikleri için, tüm insanların arasında evrensel barışın ve uyumun sağlanması için dua ediyorlardı.

Bugün bu korbanları dualarımız ile yeniden yaratıyoruz. Sukot sırasındaki sevincimizin ve ibadetimizin, eski dönemlerdeki gibi, dünyanın kaderi üzerinde kozmik bir etkisi bulunmaktadır.

Böylece görüyoruz ki, Sukot kutlamaları, tüm insanlık için barışı sağlamak üzere, sadece kendimizi değil, bütün gezegeni değiştirmeyi amaçlamaktadır.

***

 #46

Tişri 16, Sukot’un İkinci Günü

18 Ekim Cuma

SUYUN TADI 

Tapınak Yeruşalayim’de iken, “suyu dökmek” Sukot bayramının önemli bir bölümüydü.

Bütün sene boyunca, Tapınak’ta sunulan gündelik kurbanların yanında, sunağın üzerine şarap dökülürdü, ama Sukot bayramında sunağın üzerine şarabın yanında su da dökülürdü.

Bu amaç için kaynaktan su çekilmeden önce, bütün gece Tapınağın avlusunda kutlamalar gerçekleşirdi. Gün ağarıncaya kadar şarkılar söylenir ve dans edilirdi. Daha sonra şenlikçiler su çekmek ve suyu Tapınağa getirmek için Şiloah Kaynağına giderlerdi.

Talmud der ki, “Su çekme kutlamalarını görmemiş olan bir insan hayatında neşe görmemiş demektir.”

Şarap ve su Tanrı’ya hizmetimizin iki unsurunu temsil eder. Suyun, tadı, kokusu ve rengi yoktur, ama buna rağmen hayatımızın temel bir ihtiyacıdır; su entelektüel ve duygusal olarak yumuşak bir şekilde, ama yine de önemle “Tanrı’nın hakimiyetinin kabul edilmesini” temsil eder.

Göze, damağa ve burna hoş gelen, beyni sarhoş eden ve kalbi neşelendiren şarap, bizim İlahi görevimizin dünyevi olarak memnuniyet verici yönünü, su da Tora mitsvalarının içsel anlamını kavramamızın ve Tanrı ile yaşadığımız ilişkinin verdiği sevinç ve mutluluğu simgeler.

Ama eğer su “yavanlığı”, Tanrı’ya hizmetimizin duygudan yoksun yönünü simgeliyorsa, o zaman Sukot’ta sunağın üzerine dökülen su neden bu kadar neşe veriyordu?

Susamış biri için, bir bardak su en leziz şaraptan daha tatlıdır. Manevi açıdan baktığımızda, ruh Tanrı’ya susadığı zaman, Tanrı ile olan ilişkinin ne kadar önemli olduğunu kabul ettiği zaman, duyuların bayram ettiği canlandırıcı, neşelendirici bir deneyim yaşar. Böyle bir ruh için, Tanrı’ya hizmet ederken sunağa dökmek üzere, benliğinin en derin noktasından çektiği “su”, sarhoş eden herhangi bir şaraptan çok daha büyük bir sevinç kaynağıdır.

Sukot, sadece “Tanrı’nın hâkimiyetini kabul etmekle” mutluluk ve neşeyi deneyimlemeye en açık olduğumuz dönemdir.  

#45

Tişri 15, Sukot’un İlk Günü

17 Ekim Perşembe

FETİH YÜRÜYÜŞÜ 

Daha önce Tişri 13 gününde “dört türün”, yani mersin dallarının (hadasim), söğüt dallarının (aravot), hurma yaprağının (lulav) ve limonun (etrog) anlamını incelemiştik. Onları birbirine bağlar ve Sukot haftası boyunca her gün onları altı yöne doğru sallarız. “Dört türü” anlamanın bir başka yolu onları insan bedenine benzetmektir:

  • Limon (etrog) şekil olarak, bütün eylemlerimizin arkasındaki itici güç olan kalbe benzer.
  • Hurma yaprağı, bedeni bir bütün olarak tutan, dengemizi sağlayan ve onsuz hareket etmenin mümkün olmadığı omurgaya benzer.
  • Mersin yaprakları badem şekliyle Tanrı’nın dünyasına dikkatle baktığımız gözlere benzer.
  • Söğüt yaprakları, düşünce ve duygularımızı ifade ettiğimiz dudaklara benzer.

Bu dördünü birlikte tutarak, bir insanın bütün gücünü ve yeteneğini Tanrı’nın hizmetine adaması gerektiğini gösteriyoruz.

Bayramlarda övgü mezmurları olan Allel’i söylerken, bu “dört tür” beraber tutulur ve altı farklı yöne (güney, kuzey, doğu, yukarı, aşağı, batı), her altı yöne üçer kez ileri geri olmak üzere, toplam on sekiz hareketle sallanır.  Bu hareketler “dört türün” birliğini, İlahi birliği ve yükseltmekle sorumlu olduğumuz bütün evrendeki bütün yer parametrelerindeki İlahi birliği yansıtırlar.  

“Dört türü” yukarı kaldırdıktan sonra, İlahi ışığı aşağıya, bu dünyaya çekmeyi ifade etmek için onları göğsümüze değdirmeden önce aşağıya doğru indiririz. “Dört türü” aşağıya indirdiğimiz zaman, onu aşağıdaki yerine geri getirmeden önce, dünyeviliği cennete doğru yükselttiğimizi ima etmek için ilk önce yukarı doğru uzatırız.

Her Sukot gününde, Allel’den sonra, Oşa-na (“lütfen bizi kurtar”) sözcüklerinin defalarca tekrarlandığı Oşanot duasını okuruz. Bunu yaparken, Tora’nın okunduğu platformun (bimah) etrafında döneriz.

Bu dairesel hareket, Yeriho’yu fethetmek için şehri çevreleyerek yapılan fetih yürüyüşüne benzetilir. İzler elimizde tuttuğumuz “dört türle” yürürken,elimizdeki  bu spiritüel cephanemizle  (yeri geldiğinde) savaşmak ve her savaşı kazanmaya kararlı bir şekilde ilerleriz.

#44

Tişri 14, Erev Sukkot

16 Ekim Çarşamba

DAHA YÜKSEĞE TIRMANMAK 

Baal Shem Tov her sorunun bir cevabı olduğunu ve her cevap için de başka bir sorunun bulunduğunu söylemeyi severdi.

Bizler huşudan sevince geçiş yaparken, şunu da düşünmeliyiz: daha yüksek bir enerji şeklini her özümsediğimizde, farklı ama yine yüksek bir enerji şeklinin kaçmış olduğunu fark ederiz.

O halde bizim tırmandığımız, bir merdivendir.

Üçüncü Habad Rebbe Tzemah Tzedek çocukken, başka çocuklarla bir merdivende oynuyordu. Bütün çocuklar merdivenin yarısına kadar tırmandılar, ama tepeye kadar çıkan tek çocuk o oldu.

Daha sonra pencereden onları seyreden büyükbabası Liadi’li Rabbi Schneur Zalman, ona “bütün arkadaşların vazgeçerken, sen nasıl oluyor da tepeye tırmanmaktan korkmadın?” diye sordu.

Çocuk “çok basit, asla aşağıya bakmadım, sürekli yukarıya baktım; ne kadar aşağıda olduğumu görmek, beni daha yukarıya tırmanmam için teşvik etti,” diye cevap verdi.

Bu, amacını tespit etme meselesidir. Bir insan ile bir hayvan arasındaki, fark hayvanların dört ayakları üstünde yürümeleri ve hiçbir zaman gökyüzüne bakmamalarıdır. İnsanlar ise dik yürürler; bu demektir ki, başları diktir ve yukarıya bakabilirler. Peygamber Yeşaya’nın dediği gibi, “Gözlerini yukarı kaldır ve bunları kimin yarattığına dikkat et.” (Yeşaya 40:26) 

Yukarıya bakabiliyor olmamız, bizi sürekli gelişmeye ve alçaktaki konumumuzu aşmak üzere daha yükseğe tırmanmaya teşvik eder.

Bu bayram döneminde bütün sene için bize tüm gerekli olan araçları tedarik ederiz. Ama onları kullanıp kullanmamak bize kalmıştır. Tanrı ile olan ilişkimiz ulaşılmaz değildir. Onunla olan ilişkimiz bir ortaklıktır, iki yönlü bir sokak gibidir ve bu da kutlama yapmak için yeterli bir sebeptir. 

Bu Sukot’ta hepimize çok aydınlatıcı, anlamlı ve neşeli, yükseltici bir kutlama nasip olsun.

Kendinize sorun: Daha fazla yükselmeye hazır mısınız? Kutlamalara hazır mısınız?

  • Günün alıştırması:

-Sukot kutlamaları için hazırlıklarınızı tamamlayın.

MİSAFİR DAVET ETMEK 

Kutlamalar yalnız başına yapılamaz. Kutlamaları başka insanlarla gerçekleştiririz. İşte bu yüzden, Tora bize misafir ağırlamayı emreder (hahnasat orhim mitsvası.) Neşemizi paylaşmak esastır.

Sukamızda misafir ağırlamak ve neşeli bir beraberlik içinde bayram yemekleri yemenin yanı sıra, Kabalistik geleneğe göre, yedi mistik misafiri (uşpizin), Avraam, İtshak, Yaakov, Moşe, Aaron, Yosef ve David’i, yani “yedi sadık çobanı” da ağırlarız. Zohar’ın açıkladığı gibi:

Bir insan inancın yansıması olan sukada oturduğu zaman, Şehina (Tanrı’nın Varlığı) kanatlarını onun üzerine yayar…  Avraam ve beş dürüst atamız ve David onunla otururlar. Kişi bayramın her gününü onunla oturan bu misafirlerle kutlamalıdır. (Zohar, Emor 103a)

Bu “yüce ve kutsal misafirler” bizi manevi olarak beslemeye gelirler ve her biri ortama kendisine has özelliğini katar. Bize gelince, onlara gösterebileceğimiz en büyük misafirperverlik, onların hayatına benzeyen bir hayat sürdürmeye çalışmamızdır.

Yedi bayram gününün her birinde, yedi upşizinden bir tanesi grubu yönetir.

Bu akşamki onur misafiri Avraam’dır. Onu ve grubun geri kalanını bu sözlerle ağırlarız: Benim yüce misafirim Avraam, müsaade ederseniz, diğer yüce misafirler İtshak, Yaakov, Moşe, Aaron, Yosef ve David burada benimle ve sizinle otursunlar.

Avraam sevecenliği, iyiliği temsil eder (hesed). Avraam’ın varlığı sukada toplanmış olan kişileri Yeşaya’nın Kitabındaki (Yeşaya 58:14) şu sözlerle kutsar: “O zaman Tanrı’nın huzurunda sevinçle dolacaksın.”

O halde, bu akşam başlayan Sukot’un ilk günü odaklanacağımız tema budur: sevgi, iyilik ve birbirimizi mutlu etmek.

Sevgi dolu iyilik temasını sürdürürken, sukamıza bazı muhtaç insanları da davet etmeliyiz (“yukarıdaki mistik” misafirler gibi, “aşağıdan dünyevi” misafirler). Eğer muhtaç olan yabancıları davet etmek mümkün değilse, en azından başka yerde kutlama yapmaları için onlara yiyecek ve para sağlayabiliriz.

***

#43

Tişri 13

 15 Ekim Salı

DÖRT TÜRÜ” TEDARİK ETMEK 

Suka sevincini yaşamak için hazırlıkların en önemli ikinci parçası “dört türün” elde edilmesidir. Bunlar üç mersin dalı (hadasim), iki söğüt ağacı dalı (aravot), bir hurma dalı (lulav) ve bir tür limondur (etrog). Bunları beraber bağlar ve Şabat hariç, Suka haftası boyunca her gün altı yöne doğru sallarız.

Midraş’a göre “dört tür”, dört insan tipinin karşılığıdır:

  • Hem güzel bir tadı hem de muhteşem bir kokusu olan limon türü hem öğrenen hem de başaran kişiyi temsil ediyor.
  • Hurma yaprağı tadı hoş, ama kokusu olmayan bir meyve verir; bu tür, eylem dünyasından uzak duran bir bilgenin portresidir.
  • Kokusu olan, ama tadı olmayan mersin ağacının dalı, iyi eylemlerinin bolluğu yüzünden bilgeliği gölgelenen bir eylemciyi temsil eder.
  • Ne kokusu ne de tadı olan söğüt ağacının dalı hem öğrenmeyen hem de bir şeyler gerçekleştirmeyen kişiyi temsil eder; bu kişi ne entelektüel potansiyelini ne de dünyayı ilerletme becerisini gerçekleştirir.

Sukot’ta Tanrı’nın toplumunun birer parçası olan bu “dört tür”, “bir demet halinde birbirlerine bağlanır”, her biri vazgeçilmezdir ve her biri diğerlerine katkıda bulunur.

“Dört türün” anlamı karşısında hayret eden Kral Şlomo, limonun “acı çekmiş” bir meyve olduğunu fark eder. Limon bütün sene boyunca, her türlü iklim koşullarına maruz kalarak ağaçta durur. Ama biz de biliyoruz ki, en yüce insanlar zahmetler ve zorluklar yüzünden rahat görmeyen insanlardır. En dengeli insanların da sürekli yeni iklimlere ve çevrelere uyum sağlama ihtiyacı ile şekillendirilmiş insanlar olduğunu görüyoruz.

Ve açıkçası, hiçbir olumlu nitelik sergilemeyen söğüt dalı, yine de nehir kenarındaki topraklı tepeciklerde yetişir. Aynı şekilde, bazı insanlar olumlu özellikler taşımayabilirler, ama kökleri atalarının nehirlerinde gömülmüş ve onların suları ile beslenmişlerdir. Onları bireysel olarak gözlemlersek, erdemlerini ifade edemeyebilirler, ama bir toplum olarak bir araya geldikleri zaman, ruhları ışıldar.

Kendinize sorun: Siz bu “dört tür”den hangisisiniz? Sizde olmayıp da başkalarında var olan erdemleri görebiliyor musunuz?

  • Günün alıştırması:

“Dört türü satın alın veya Sukot boyunca sallamak için onları ödünç almaya çalışın.

#42

Tişri 12

 14 Ekim Pazartesi

SUKA KURMAK 

Sukot sevinci için hazırlığın önemli bir parçası, bir suka inşa etmektir. Suka, Sukot haftası boyunca içinde yaşamamız emredilen hurma yaprakları ve dalları, sazlar veya bambularla örtülmüş bir çatısı olan bir kulübedir. Bazı kişiler hemen Kipur’dan sonraki gece sukalarını inşa etmeye başlarlar; başkalarının ise onu Tişri ayının 11. ve 14.günleri arasında inşa etme alışkanlıkları vardır. 

Bu mitsvanın anlamı nedir? Bu garip ama hoş dekorda toplanmak, parti düzenlemek ve yağmur yağmadığı takdirde kamp kurmak hoş sayılsa da bugün bu ilginç mitsva bizim için gerçekten kişisel bir anlam taşır mı?

18.yüzyılda yaşamış olan Hasidik Usta Mezritch’li Maggid’in öyküsü bu soruya cevap verir. 

Bir gün zengin bir adam ünlü bilgeyi ziyaret etmeye gelir ve kasabanın dış mahallesinde çok az eşyası olan bir barakada yaşadığını görünce şok olur. Dehşete düşen zengin adam Maggid’e konumuna uygun bir konut sağlamayı önerir.

Maggid cevap olarakzengin adama kuşkusuz bir konağa benzeyen evini ve sonra seyahat ederken kaldığı yerleri tasvir etmesini söyler. Varlıklı adam tasvirini bitirdiği zaman, Maggid şöyle cevap verir: “görüyorum ki, iş seyahatine çıktığın zaman kaldığın yerler, senin ev dediğin yerden çok daha mütevazı. Benim için de aynı şey geçerli. Bir gün benim gerçek evime geleceksin ve ne kadar farklı olduğunu göreceksin.”

Suka bize bu somut dünyada bizlerin sadece birer yolcu olduğumuzu hatırlatır. Bizim gerçek evimiz burada değil. Oturduğumuz ev ne kadar güzel olursa olsun, bizim gerçek evimiz değildir. Gerçek evimiz paranın satın alabileceğinden veya hayal bile edebileceklerimizden çok daha yüce ve güzeldir.

Kendinize sorun: Evinizi gerçek eviniz olarak mı görüyorsunuz? Bunun sizin gerçek eviniz olmadığını ne kadar sıklıkla anımsıyorsunuz?   

  • Günün alıştırması:

Eğer henüz bir suka kurmadıysanız, bu sene bir suka inşa etme veya en azından bir sukada yemek yeme olasılığını araştırın.

***

#41

Tişri 11

13 Ekim Pazar

HUŞU’DAN SEVİNCE 

Bugün “Huşu Günleri” (Roş Aşana ve Kipur Günü) ile “Sevinç Günleri” (Sukot, Şemini Hag  Atseret, Simhat Tora) arasındaki dört günlük geçiş dönemi başlar. 

Tişri ayının ilk yarısı, İbrani takviminin ilk ayı olarak, senenin gerisini kontrol eden kozmik bir sinir sistemi gibi çalışır. Bu dönem bize, Tanrı’yı bizden çok daha yüce olarak deneyimlememizi emreder. O bizim Kralımız, Yargıcımız, hayatımızın tek ve Mutlak Hakimidir.

Bu neden yeterli değildir?

Çünkü bu deneyimde eksik olan; yakınlık, sevgi ve en önemlisi bütünlük unsurudur.

Doğadan bir örnek kullanacak olursak, gök gürültülü bir fırtına yüzünden huşu içinde kaldığımız zaman, bizler esinlendiğimizi ve yükseldiğimizi hissedebiliriz. Ama muhtemelen bu müthiş manzaraya uzaktan şahit oluyoruzdur. Suya atlayıp dalabilmek için okyanusun kuvvetinden korkarak, dehşete kapılmış bir halde öylesine kalıp duramayız.

Aynı şey Tanrı ile olan ilişkimiz için geçerlidir. Bu nedenle, Tişri bize Neşeli Günleri verir.

Huşu Günleri daha büyük bir şey için yalvarmayı temsil eder. Tamamen bizi aşan bir gün olan Kipur Gününde doruk noktasına ulaşır. Bu süre zarfında (25 saat) yemek yemeyiz, çok az uyuruz ve dua etmek için sinagoga kapanırız. Bizler bunu yaparak, yükselmemizi engelleyen maddi hayattan kurtulmaya çalışırız 

Ama ondan sonra ayın ikinci yarısı gelir, az önce deneyimlediğimiz dönemi bütünleştirme ve kutlama zamanı gelir. 

Neden bu dönemi kutluyoruz? Çünkü Kralın sarayına geldik ve O’nun yargısından geçtik. Şimdi sarayı terk ediyoruz ve sokaklarda dans etmeye hazırız.

Kendinize sorun: Kutlamaları başlatmaya hazır mısınız? Büyük Bayramlardaki deneyimlerinizden sonra, içinizde artan sevinç duygusunu hissediyor musunuz?

 Günün alıştırması:

-Eğer cevabınız evet ise, kutlamalara hazır olmak için neler yapmanız gerektiğini listeleyin. Eğer cevabınız evet değilse, nedenini anlatın.

-Kişisel sevgi hayatınızda, şu iki unsuru içeren/ gerektiren bir benzerlik bulun: saygı (huşu) ve yakınlık (sevinç). 

 ***

#40

Tişri 10, Yom Kipur

12 Ekim Cumartesi

TEK’LİK GÜNÜ 

Kipur Gününden önceki hazırlık; Kipur günündeki beşinci ve son duada- Neila (“Kapıların Kilitlenmesi”) bölümünde doruk noktasına ulaşan içsel bir yolculuktur.

Her gün -Maariv (akşam duası), Şahrit (sabah duası), Minha (öğleden sonra duası) adlarında üç duamız vardır. Şabat günü ve diğer Yahudi bayramlarının her birinde Musaf adında (ek dua) dördüncü bir dua vardır. Beşinci dua olan Neila sadece Kipur Gününde okunur.

Bunun nedeni de Neila’nın, ruhun Kutsalların Kutsalına, sadece o gün ve o zaman diliminde ulaştığımız ruhun beşinci ve en yüksek boyutuna tekabül etmesidir.

Ruhun beş boyutu, en alçağından en yükseğine doğru şöyledir:

5. Yehida                  “Teklik”                    Öz

4. Haya                     “Hayat”                    Metafizik hayat

3. Neşama               “Ruh”                        Entellektüel hayat

2. Ruah                     “Nefes”                     Duygusal hayat

1. Nefeş                   “Can”                        Biyolojik hayat                         

Senenin her günü ruhun üç boyutuna ulaşabiliyoruz; Şabat günü, dördüncüsü olan haya ya ulaşırız; ama beşincisi olan yehida ya veya Tanrı ile birliğe sadece Kipur Günü ulaşabiliriz.

Bunun nedeni de Neila sırasında kapılar kilitlenmeden önce, her şey açıktır ve insan ruhunun en mahrem, kırılgan, yumuşak ve nazik, diğer seviyelerin savunma mekanizmalarına karşı en korumasız kısmı olan yehida’ ya bile ulaşabiliriz. Biz ona tam olarak Neila nın söylendiği ve sonunda şunu açıkladığımız anda ulaşırız: Şema Israel … “Dinle ey İsrail, Tanrı bizim Tanrımızdır, Tanrı Tek’tir.”

16.yüzyılın ünlü bilgesi Şaloh şöyle yazar: “bir Yahudi için, Tanrı’nın Tek’liğini kabul etmesinden ve tüm hayatını Tanrı’ya adamaya hazır olmasından daha büyük bir deneyim yoktur.” Bu an bütün sene boyunca, kıvılcım ile alevin en çok yaklaştığı andır. Bu an senenin en güçlü ve etkili anıdır.  Bu an her şeyin özüne, Tanrı’ya en yakın olduğunuz andır.

***

#39

9 Tişri, Erev Yom Kipur

11 Ekim Cuma

MELEKLER GİBİ OLMAK 

Bu akşam 25 saatlik bir Kipur orucuna başlayacağız. Bunu, Tişa Beav’da Bet Amikdaş’ın yıkılışı için yas tuttuğumuzdaki gibi keder içinde yapmayız. Esasında Kipur Günü matem tutma günü değil, sevinç dolu bir gündür. Kipur Gününde oruç tutmamızın nedeni, o gün fiziksel kısıtlamalarımızın ötesine geçip melekler gibi olmaktır; yemek ve diğer fiziksel konular dikkatimizi manevi özümüzden alıp dağıtır.

Bazı insanlar açlığın, dualara ve günün dini uygulamalarına odaklanmalarına engel olduğunu söyleyip şikâyet ederler. Ama Kipur Gününün zorluğu da budur, fiziksel unsurlara fazla odaklanmamak gerekir. 

İçinizin derinliklerinden gelen besini ve içeceği deneyimlemek için yememe ve içmeme fırsatını kullanın. O zaman oruç tutmak çok özgür kılan bir deneyim olacaktır.

Kipur Günü ruhunuzun en derin bölümüne ulaşabildiğiniz gündür. Ama bu ancak Kipur için bir alan yaratırsanız mümkün olur. Sizin ruhunuzun ve her ruhun eşsiz bir mırıldanma sesi çıkaran yumuşak ve sakin bir tınısı vardır. Bu mırıldanma ancak iç sesinizi bastıran, hayatınızdaki sesi kısarsanız duyulabilir.

Kipur Gününde “kaynağın” ruhunuzun “kıvılcımına” en yakın olduğu aşamada, elinizden geldiği kadar dikkati dağıtan maddi unsurları yok etmek istersiniz, böylece ruhunuz özgürce şarkı söyleyebilir ve “kıvılcımınız” özgürce dans edebilir.

Kipur Gününü bu şekilde çaba harcayarak geçirdiğiniz zaman, o gün aç olarak geçirdiğiniz değil, kendinizi bir melek olarak geçirdiğiniz bir gün olur. Çaba gerektirdiği için de o gün için hazırlanmanız gerekir.

Aynı şey Kipur Gününde, yıkanma, yağlanma, cinsel ilişki, deri giymek gibi diğer yasaklar için geçerlidir. Bu yasakların amacı, ruhsal âlemi deneyimlemek için mümkün olduğu kadar bizi fiziksel âlemden koparmaktır.

Fiziksel zevklerden haz almak yerine, günümüzü dış dünyadan koptuğumuz bir sinagogun kozasında dua ederek geçiririz; bütün niyetimiz fiziksel âlemin, somut yuvamızın ötesine geçmek ve en saf ruhsal özümüze, Tanrı’daki gerçek yuvamıza yolculuk etmektir.

KISITLAYAN BAĞLARI KOPARMAK 

Kipur Gününe denk gelen Tişri ayının 10.günü resmen başlamadan ve karanlık çökmeden önce, dünyanın her tarafındaki sinagoglarda Kol Nidre isimli unutulmaz bir ezgi söylenir. 

Kol Nidre “Bütün Yeminler” demektir ve klasik metin üç kez tekrarlanır; her seferinde daha yüksek sesle okunur ve bütün yeminlerden ve antlardan vazgeçmek anlamına gelir.

Senenin en kutsal gününü, Tanrı’dan bütün günahlarımızı affetmesini istediğimiz güne, eski vaatleri bozarak başlamamız garip gelebilir.

Ama Kol Nidre bu değildir. Kol Nidre senenin en kutsal gününe girdiğimiz süreçtir.

Neder, sadece bir başkasına yüksek sesle ettiğiniz yeminler veya vaatler değildir; sizi bağlayan bütün sorumlulukları, bağları ifade eden bir kelimedir.

“Bütün yeminleri” bozarak, içinize yolculuk etmenizi engelleyen, Kipur Günü deneyimine açılmanızı engelleyen bağları koparma sorumluluğunu açıklıyorsunuz.

Açıkçası, bu, sağlıklı sorumlulukları ve bağları terk etmek anlamına gelmez. Sadece sizi kısıtlayan, başınızı derde sokan ve tuzağa düşüren bağları terk etmek demektir.

Kol Nidre’nin en önemli odak noktası budur. Kipur Gününe başlamak için mükemmel bir duadır, çünkü kendinizi bu tür tuzaklardan kurtarmazsanız, içinize doğru yolculuk edemezsiniz; bir top ve bir zincire bağlı olursanız, hiçbir yere gidemezsiniz.

Kol Nidre konuşmalar, eylemler ve düşüncelerle ilgili olarak üç kez tekrarlanır:

Ettiğimiz bütün yeminler ve kendimize yasakladığımız şeyler… Onları yapmış olmaktan pişmanız, hepsine izin verilsin, affedilsin, ortadan kaldırılsın, yok edilsin ve artık geçerli olmasın veya var olmasın. Bizim yeminlerimiz artık yemin olmayacak, yasaklarımız artık yasak olmayacak ve lanetlerimiz artık lanet değil…

***

 

#38

Tişri 8

10 Ekim Perşembe

UMUDUN DOĞUŞU 

Moşe Sinay Dağında bütün Tora’yı sadece 40 günde aldı, ama Yahudiler’in Altın Buzağı Günahının bağışlanmasını başarmak için o sürenin iki mislini, yani 80 gününü geçirdi. 

Moşe nihayet Kipur Gününde dağdan indiği zaman, getirdiği yeni tabletler, eskilerinden daha büyüktü. İkinciler, acının derinliklerinden kazılmıştı ve kayıptan sonraki umudu gösteriyordu; ikinci levha seti yıkılamaz türdendi.

Bundan şunu öğreniyoruz ki, bozulmuş bir ilişkiyi düzeltmek, yeni bir ilişkiyi başlatmaktan çok daha zordur ve daha çok çaba gerektirir. Ama başardığımız zaman da yeni oluşum çok daha sağlamdır ve bir daha asla kırılamaz.

Sadece iki gün sonra gelen Kipur Günü senenin en kutsal günüdür çünkü hayatta en önemli tek unsur olan umudun doğum günüdür. Kayıptan sonra şifanın, yıkımdan sonra yeniden doğuşun, kırılan şeyi her zaman yeniden inşa edebileceğimizin ve öncekinden daha güçlü kılabileceğimizin umududur.

Kipur Günü bize, Tanrı’yla, ölümsüzlükle bağlantı kurarak bütün bunları nasıl başaracağımızı öğretir. 

İyi ile kötünün savaştığı bir dönemde yaşadığımızı giderek daha çok algılarken, paylaşmamız gereken en önemli mesaj budur. Bu mücadelede Kipur Gününün mesajını aktarabiliriz:

“Her şey mümkündür. Her türlü zorluğu ve rekabeti istikrarla yenebilirsiniz. Tanrı’ya inanın ve umut edin, çünkü iyilik galip gelebilir ve galip gelecektir.”

On Teşuva Gününe denk gelen Şabat gününde, bu mesaj Tora bölümünün sözcükleriyle tekrarlanır:

“Güçlü ve cesur olun. Onların önünde korkmayın ve güvensiz hissetmeyin, çünkü sizinle giden, Tanrıdır, O sizi ihmal etmeyecek ve terk etmeyecektir. “(Devarim 31:6)

Kendinize sorun: Kendiniz ve dünya için ümitli misiniz? Oluruna bırakabilme iznini kendinize veriyor musunuz?

  • Günün alıştırması:

- Üzgün hisseden birine ilham verin. Ona ümit verin.

-Yukarda sözü geçen Tora bölümü üzerine iyice düşünün.

***

 #37

Tişri 7

9 Ekim Çarşamba

BAĞIŞLANMA DÖNGÜSÜ

Sadece üç gün uzağımızda olan Kipur Gününe “Bağışlanma günü” denir, çünkü bugün Yahudilerin Altın Buzağı günahını affetmesi için Moşe’nin, Tanrı’ya 80 gün boyunca yalvardıktan sonra nihayet başarıya ulaştığı gündür. Bugün Tanrı ona nihayet “Bağışlayacağım; senin istediğin gibi” der. 

Kipur Gününde, bu muhteşem günün enerjisine bağlanmayı, aynı zamanda kendimiz de bağışlanmayı isteriz. Ancak biz kendimiz başkalarını bağışlamaya gönüllü olmazsak, Tanrı’nın bizi bağışlamasını da pek bekleyemeyiz.

Bağışlamak kolay değildir; çalışma gerektirir. Ama en önemlisi, Hayat Verici ya da Tanrı ile bağlantıda olmamız gerekir. Ana alevin kıvılcıma yaklaştığı şu an, bu bağlantıyı hissetmek için en iyi zamandır.

Başkalarını affetmenin sırrı, Tanrı’nın sizi önemsediği için size hayat verdiğini anımsamaktır. Onun yarattığı dünyayı mükemmelleştirme aşamasında, sizin de önemli ve yeri doldurulamayacak bir rolünüz var.  Bunu anımsadığınız an, başkalarının size verdiği acıyı unutma ve hem kendinizi hem de onları bağışlama gücünü elde edersiniz.

İbranice “bağışlama” ya da mehilah, “döngü” anlamına gelen mahol kelimesinden türemiştir.  Hayat, bütün yaşadıklarımızı ve ilişkilerimizi uyumlu, kusursuz bir bütün olarak kapsayan bir döngü veya çemberdir. Birisi bizi incittiği zaman, çember kırılır. Bağışlama da kırığı tamir etme şeklidir.

Bağışlamak sadece bizi inciten kişiyi bağışlamak değil, aynı zamanda kendimizi, Tanrı’yı, hatta bütün garip ve bazen acımasız iniş çıkışlarıyla hayatı affetmektir.

Bağışladığınız zaman, döngü tekrar tamamlanır ve kendinizi Tanrı’nın yaradılışının bütünlüğü içinde hissedersiniz. O zaman bu Kipur Gününde Tanrı’nın size şunları söylediğini duyacağınızdan emin olabilirsiniz: “ Seni bağışlayacağım; senin istediğin gibi. 

Kendinize sorun: Kimi incittiniz? Kim sizi incitti?

  • Günün alıştırması:

-Affetmeniz gereken kişilerin listesini yapın.

-Affedilmeyi istemeniz gereken kişilerin listesini yapın.

-Başlayın.

Önceki günler için:

https://www.salom.com.tr/haber/135532/60-gunluk-yolculuk-ulu-bayramlara-spirituel-olarak-hazirlanma-kilavuzu-1-36gunler

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün