“A Ğ A T A K I L A N L A R”

•Türkiye iktidarıyla, muhalefetiyle, dindarı, devrimcisiyle savaşın başından beri ve artan bir dozda İsrail karşıtı bir tavır takındı. Medya eksik bilgi verme ve yanlış sözcük kullanma yöntemiyle “kamuflajlı yalanlar söyleyerek” Hamas lehine propaganda yaptı. Korkarım bu beyin yıkama yüzünden muhalefetin de desteği ile iktidar, sırf İsrail karşıtı olmak uğruna, “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini hiçe sayarak tehlikeli girişimlerde bulunacaktır. Daha da kötüsü inisiyatifi İran´a kaptırıp onun amaline hizmet edecektir. Türkiye bu kadar İsrail ve Batı bloku ve hatta Batı medeniyeti karşıtı olmamalıdır. Ege Cansen – Sözcü •Arz-ı Mev´ud haritaları yayınlanması, retorik komplolar ileri sürülmesi üzerine sosyal medyada, Türk vatandaşı bazı Yahudi işadamlarının şirketleri hedef gösterilmeye başlandı. Keza, ürünlerini boykot etme çağrısında bulunuluyor... Hatta, iktidar yanlısı bazı yayınlar, çifte vatandaş Yahudilerin hemen sınır dışı edilmelerini isteyen kampanya başlattı. Faşist Netanyahu bile hiçbir zaman İsrail vatandaşı Filistinliler için böyle talepte bulunmadı. Geldiğimiz yer maalesef bu faşizan eğilimin bile ötesindedir, düşünün artık. Devletimiz bunları seyrediyor. Soner Yalçın – Sözcü

İzak BARON Diğer
9 Ekim 2024 Çarşamba
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • Kronoloji: Ortadoğu’yu sarsan son bir yıl

https://www.fayn.press/ortadoguyu-sarsan-son-bir-yil/

 

  • İsrail-Hamas savaşı Ortadoğu'yu nasıl değiştirdi? - Jennifer Holleis

https://www.dwturkce1.com/tr/i%CC%87srail-hamas-sava%C5%9F%C4%B1-ortado%C4%9Fuyu-nas%C4%B1l-de%C4%9Fi%C5%9Ftirdi/a-70407347

 

  • Hamas saldırısının bir yılı dolarken Türkiye için durum ne? - GÜLSEN SOLAKER

Batı ülkeleri yönetimlerinin İsrail’e yeterli tepki göstermemeleri gerek iktidar yetkililerinin açıklamalarında gerekse hükümete yakın medyada sıklıkla dile getirilen bir unsur olurken, Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşmasında bir etken olup olmadığı sorularına da neden oluyor.

Nasi'ye göre Erdoğan'ın İsrail ile ilgili son iddiaları sadece iç politika hamlesi olarak açıklanmamalı. Son dönemde İsrail'e yönelik daha sert söylem benimsenmesinin ardında Türkiye'nin Batı'dan bağımsız bir dış politikaya yönelmesinin etkili olduğunu söyleyen Nasi, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Tarihsel perspektiften Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri Batı’yla ilişkilerinin bir uzantısı olarak görülmüştür. İsrail’le dostane ilişkiler geliştirilmesi İsrail’in ABD ile yakın ilişkisinden ötürü Washington'ı etkilemek için bir kanal vazifesi olarak görülürdü. Yakın dönemde bu yaklaşımın değişmeye başladığını görüyorum."

Nasi, Türkiye’nin herhangi bir bölgesel savaşa dahil olma veya İsrail'i askeri olarak karşısına alma niyeti olduğunu düşünmediğini de söyleyerek, İsrail’in de Türkiye’yi hedef aldığına ilişkin bir sinyal bulunmadığını belirtiyor ve şöyle konuşuyor:

"Kaldı ki NATO üyesi bir ülkeye saldırması ABD’yi karşısına alması demek olur. Hal böyleyken Ankara’nın sert çıkışları ülkenin caydırıcılığına ve güvenilirliğine zarar veriyor ve Türkiye’nin diplomatik girişimlerden dışlanmasına yol açıyor."

Keleşoğlu'na göre ise göreceli bir "Batı'dan özerklik çabası" sadece Gazze ile ilgili son bir yılda yapılan tartışmalarla sınırlı değil ve daha eskiye uzanıyor. Bunun Türkiye'nin geleneksel politikası haline geldiğini ve sadece AKP'ye de özgü bir durum olmadığını söyleyen Keleşoğlu, "Batı ile ilişkileri koparmadan, dünyanın diğer bölgesel ve küresel güçleriyle düzeyli bir ilişki kurmak bence Türkiye'nin geleneksel devlet politikası" diyor.

https://www.dwturkce1.com/tr/hamas-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1n-bir-y%C4%B1l%C4%B1-dolarken-t%C3%BCrkiye-i%C3%A7in-durum-ne/a-70396608

 

  • Türk solunun derindeki tartışması gündemde: Kimler antisemitist...

“Antisiyonizmle antisemitizmi karıştırıyor muyum? Biri böyle yazmış. Hayır. İkisini de ve tarihlerini bildiğimi sanıyorum, en azından geniş okumalarım var: Ama 'İsrail'i yok etme' hedefine sahip cihatçı hareketler antisemitistiz demeseler de antisemitdirler. Bunu destekleyen de öyle."  - Prof. Gazi Çağlar

https://www.odatv.com/siyaset/turk-solunun-derindeki-tartismasi-gundemde-kimler-antisemitist-120066313

 

  • Tehlike geliyor – SONER YALÇIN

Arz-ı Mev’ud haritaları yayınlanması, retorik komplolar ileri sürülmesi üzerine sosyal medyada, Türk vatandaşı bazı Yahudi işadamlarının şirketleri hedef gösterilmeye başlandı. Keza, ürünlerini boykot etme çağrısında bulunuluyor...

Hatta, iktidar yanlısı bazı yayınlar, çifte vatandaş Yahudilerin hemen sınır dışı edilmelerini isteyen kampanya başlattı.

Faşist Netanyahu bile hiçbir zaman İsrail vatandaşı Filistinliler için böyle talepte bulunmadı. Geldiğimiz yer maalesef bu faşizan eğilimin bile ötesindedir, düşünün artık. Devletimiz bunları seyrediyor.

Umberto Eco, “Foucault Sarkacı” eserinde bu hali anlamlı özetledi:

-“Yahudilere karşı olduğumu sanmayın. En iyi dostlarım arasında Yahudiler de var. Belli bir tür Yahudi’yi düşünüyorum ben...”

-”Ne tür?”

-“Orasını ben bilirim...”

Breivik de kendi bildiği sığ komplo teorisinden/manifestosundan pek emin olup katliam yaptı. Devlet başkanlarından ekran şovmenlerine, sosyal medyadaki klavye bağımlılarından iktidar yayınlara kadar yapılan gelişigüzel konuşmaların-yazıların-çağrıların nerelere varacağını hesaplayan kimse yok mu?

Ülkemizde bunu kendine görev edinen psikolojisi bozuk Breivik olmadığının garantisi var mı? Gelmekte olan tehlikenin farkında mısınız?

Düşünmeden edilen sözler-yazılar ülkeyi yakar.

https://www.sozcu.com.tr/tehlike-geliyor-p89282

 

  • Sinagog korumak – CEYHUN BALCI

“Kahrolsun İsrail” demek işin kolayı. Böyle demekle ne İsrail’in ne de başkalarının kahrolduğu görülmedi.

Anlık duygusal patlamalar saman alevine benzetilebilir. Yanmasıyla sönmesi birdir bu türden tepkilerin.

Bizlerin ayrılmaz parçası olmuş Musevi Türklerin sinagoglarına saldırı olasılığının ikide birde gündeme gelmesi hiç de sağlıklı değildir.

Nedensellik bağı kuramayan kafaların ürünü bu türden anlık tepki olasılığı bile aklımızı kullanmaktan kaçındığımızın göstergesidir.

İslâm dünyasının İsrail’in varlık göstermeye başladığı 3 çeyrek yüzyıldır aklını kullanmaktan kaçınması kötü alışkanlığının akıl üzerine kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ndeki kimilerini de etkisi altına almış olması düşündürücü olduğu kadar üzücüdür.

https://www.veryansintv.com/yazar/ceyhun-balci/kose-yazisi/sinagog-korumak

 

  • Ekonomi siyasetten ayrılamaz – EGE CANSEN

Gazze, İsrail’in içinde özerk bir bölgedir. Burada %99’u Sünni İslam’ın bir kolu olan Şafii inancına sahip 2.4 milyon Filistinli (Arap) yaşamaktadır. Bölge 2007’den beri “İslami Direniş Örgütü” HAMAS (Harakat al Muqawama alİslamiya) adında bir siyasi parti tarafından yönetilmektedir.

Daha önceleri Yaser Arafat’ın kurucusu olduğu El Fetih idareye hakimdi. El Fetih şimdi sadece Batı Şeria’yı yönetmektedir. Başkanı da Mahmut Abbas’tır. Türkiye dahil 100’e yakın ülkenin tanıdığı Filistin Devleti’nin (Gazze ve Batı Şeria’dan oluşan) görünen devlet başkanı da Mahmut Abbas’tır. Hamas’a göre Mahmut Abbas, davaya inanmayan güvenilmez bir şahıstır. Dolayısıyla Gazze’yi temsil edemez. Hamas’ın stratejik siyasi hedefi bugünkü İsrail’i de içeren Filistin topraklarında Yahudi egemenliğine hatta varlığına son vermektir. Bu müzakere yoluyla gerçekleşmesi imkansız bir hedeftir Hamas bunu bilmektedir. Onun için şimdilik 1967 Harbi öncesi sınırlara geri dönülmesine razıdır. Aslında bu da mümkün değildir. Hamas bunun da bilincindedir. Çünkü İsrail bu toprakları 1967 harbinde Arapları yenerek elde etmiştir. Savaşarak aldığını görüşerek geri vermez. Hamas’a göre Filistin’in kurtuluşu için geriye tek bir yol kalmıştır. O da İsrail’i çıldırtacak bir eylem yapıp onu, sonunda yenileceği bölgesel hatta küresel bir harbe girmek zorunda bırakmaktır. Sınırlar bu harpten sonra çizilecektir.

Hamas, 7 Ekim 2023 Cumartesi sabahı İsrail’in güneyinde Gazze sınırına komşu Beit Lahia ve Deir al Balah kasabalarına önce havadan çok sayıda roket attı. Ardından sürpriz bir baskın yaptı. Çoğu sivil takriben 1.200 kişiyi öldürdü, 250 kişiyi de rehin alıp Gazze’ye döndü.

Öngördükleri gibi İsrail hükümeti çıldırdı. Hamas’ın savaş imkan ve kabiliyetini sıfırlamak ve mümkünse rehineleri kurtarmak için Gazze’ye karşı gaddar bir savaşa girdi.

Bugüne kadar çoğu sivil 41 bin Filistinli, çoğu asker 1.700 İsrailli öldü. 100 bin kişi yaralandı Gazze harabeye döndü. Başta ABD olmak üzere tüm Batı devletleri “kendini savunma hakkı” vardır diyerek İsrail’e arka çıktı. Ama aynı süreçte dünya kamuoyunda İsrail/Yahudilik karşıtı bir hava da oluştu. Lahey’deki İsrail yöneticileri yargılanmaya başlandı. İran kısmen ama Lübnan Hizbullah’ı ve Yemenli

Husiler Hamas’a yardım için tüm güçleriyle silaha sarıldı. İsrail mukabelede bulundu. Eskalasyon yani savaşta tırmanma başladı. Hamas, bu gelişmeleri “çok şehit verdik ama amacımıza ulaştık, 7 Ekim baskınını iyi ki yapmışız” diyerek değerledi.

Türkiye iktidarıyla, muhalefetiyle, dindarı, devrimcisiyle savaşın başından beri ve artan bir dozda İsrail karşıtı bir tavır takındı. Medya eksik bilgi verme ve yanlış sözcük kullanma yöntemiyle “kamuflajlı yalanlar söyleyerek” Hamas lehine propaganda yaptı. Korkarım bu beyin yıkama yüzünden muhalefetin de desteği ile iktidar, sırf İsrail karşıtı olmak uğruna, “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini hiçe sayarak tehlikeli girişimlerde bulunacaktır. Daha da kötüsü inisiyatifi İran’a kaptırıp onun amaline hizmet edecektir. Türkiye bu kadar İsrail ve Batı bloku ve

hatta Batı medeniyeti karşıtı olmamalıdır. Batı’nın rakibi Rusya veya Çin’e güvenerek karşı tarafa (Batı’ya diye okuyun) düşmanlık etmek iflas etmiş bir Orta Şark politikasıdır. Demokrasiyi daha kapsayıcı hale getirerek ulusal birliği korumak ve halkın refahını artırmak için, ülkemizin savunmasını ilgilendirmeyen bu savaşa bulaşmaktan kaçınmalıyız.

https://www.sozcu.com.tr/ekonomi-siyasetten-ayrilamaz-p89830

 

  • Din temelinde çatışma herkesin zararına – ORAL ÇALIŞLAR

Arz-ı Mevud; kitaba bağlı, köktenci Yahudilerin hedefinde olabilir. Ancak son tahlilde İsrail, Yahudi olduğu için değil, yayılmacı bir devlet olduğu için böylesine vahşi yollara başvuruyor. Meseleyi bir din çatışmasına götürmek isteyen veya öyle anlayıp öyle savaşan fanatizmden kurtarabilecek miyiz? Uygar ve insani değerler temelinde hareket edebilecek miyiz? Mahmud Abbas’ın TBMM’de dile getirdiği “ABD’de yaşayan Yahudilerin yüzde 40’ı İsrail’i desteklemiyor” saptaması, üzerinde durmaya değer bir saptama. Eğer ABD Yahudilerinin yüzde 40’ı Filistinlilerden yanaysa, ABD halkının daha da büyük yüzdesi büyük olasılıkla saldırganlığa karşı demektir. Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde önemli birikimler oluştu. Bunları ortak bir mecraya akıtacak bir barış nehri kurulamaz mı? Katılmak isteyen kişiler Müslüman da olabilir, Hıristiyan da Yahudi de Budist de herhangi bir dine bağlı olmayan da…

Müslüman ülkeler bir araya gelirlerse, neden geri kaldıkları üzerine tartışmalar yapabilir elbette. Dünyanın dinler temelinde bölünmesinden ise Müslümanların bir çıkarı yok. Dinin insanların mutsuzluk değil mutluluğuna katkı sağladığı bir dünyaya ihtiyaç var.

https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/din-temelinde-catisma-herkesin-zararina-183450/

 

  • İsrail elimizden vatanı alabilir mi? – AKİF BEKİ

O kadar kolay lokma mıydı Türkiye? Kim cüret eder topraklarımıza göz koymaya?

Artık uzaya da çıkan, ayak seslerini duyunca Batılıların ‘eyvah çılgın Türkler geliyor diye kaçıştığı, dünya uzay cemiyetindeki mevkisi yükselen, nükleer güç sahibi ülkeler arasına katılan, Almanya’nın kıskandığı, bölgesel süper güç hâline gelen, oyun bozan ve kuran, kendi yüzyılını bile başlatan büyük Türkiye; bir avuç Siyonistten mi korkacak!

Ama Yahudilere vaat edilmiş topraklar, Nil’den Fırat’a uzanıyormuş...

“Kimse göze alamaz” derken Alatlı bilmiyor muydu bunu, yeni mi duyuldu?

Meğer sandığımız kadar da büyük değil miymişiz, yoksa İsrail mi yedi düvel Batı’nın topundan daha büyük, ne diyor bu vehmi yayanlar bize?

Rahmetli Özal, Türkiye’nin fobilerini aşması gerektiğini söylerdi. Ayağımızdaki asıl prangalar bunlardı.

Bölünme fobisini, ‘vatan toprakları her an elimizden alınabilir’ fobisini, ‘din elden gidiyor’ fobisini niye aşamıyoruz?

Çünkü siyaseten kullanışlılar.

https://www.karar.com/yazarlar/akif-beki/israil-elimizden-vatani-alabilir-mi-1601400

 

  • Bahar Feyzan@baharfeyzan

"İsrail'in asıl hedefi Türkiye" demek nasıl bir dış politika algısı yoksunluğudur? Hayretler içerisindeyim.

İsrail bile, Türkiye'nin bölgesel dokunulmazlığını ve değerini kimi oportünist siyasal islamcılardan çok daha iyi bilir...

*Bir seçim daha kazanabilmek için daha fazla ülke itibarıyla oynanmaz artık...

İsrail'i üzerine sıçratmak yeni politika anladığım kadarıyla!

Netanyahu buna cesaret etmeyi düşünse bile emin olun bu gerçekleşmez. 

Çünkü bazı devletlerlerin kuruluş ayarlarında birbirlerine silah doğrultmayacağı bellidir.

Türkiye er ya da geç fabrika ayarlarına döner...

Algıya gelmeyin asıl olgu bu.. :)

https://x.com/baharfeyzan/status/1840828475332063310

 

  • İsrail Türkiye’ye saldırır mı? – TAHA AKYOL

Siyasi bakımdan ise… Bu “Nil’den Fırat’a” şeklinde 3300 yıl önceki bir Tevrat ayetinin İsrail devleti tarafından bir stratejik hedef olarak benimsendiğini gösterir hiçbir delil yok. Tam da bu ayetin göbeğinde olan Sina yarımadasını İsrail Eylül 1978 anlaşmasıyla Mısır’a geri vermedi mi?! Yine o ayetin göbeğinde olan Ürdün’e bir işgal tehdidi var mı?

Ayrıca düşünün ki, o sözde ayete göre bizim Hatay civarını alması için 10 milyon (2,5 milyonu Arap) nüfuslu İsrail’in Süveyş kanalı dahil Mısır’ı, Suudi Arabistan’ın kuzeyini, Fırat’ın doğusunda kalan Irak ve Suriye toprakları işgal etmesi gerekecek!

Bu kadar hayal öteki bir tasavvurun, bugünkü Türkiye’yi ‘risk altında ülke’ göstermesi kabul edilemez.

Kaldı ki Türkiye’nin gücü, İsrail’i böyle bir efsaneyi hayal etmekten uzak tutmaya yeterlidir.

İsrail Türkiye’ye saldırmayı asla göze alamaz. Hem Türkiye’nin askeri gücü İran’dan daha büyüktür hem Türkiye ile bir savaş, İran’la savaşla ölçülemeyecek kadar büyük felaketler doğurur. Türkiye’nin özgül askeri gücünün yanında, askeri ittifakları, uluslararası ticaret ve yatırım ilişkileri, Avrupa ekonomisiyle entegrasyonu İsrail’i öyle bir hayalden uzak tutacak kadar büyük ve caydırıcıdır.

https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/israil-turkiyeye-saldirir-mi-1601398

 

  • Cumhurbaşkanı’ndan “öcü” masalı – MEHMET Y. YILMAZ

Nasıl ki biz ordumuzu toplayıp, oralara gidip Gazze’yi kurtaramayacaksak, İsrail de ordusunu toplayıp, buralara kadar gelmez, gelemez.

İsrail yönetiminin ne yapmak istediği çok açık: Bölgede kendisine karşı olan silahlı güçleri ezmek!

Gazze’den sonra hedefin Lübnan’da Hizbullah olmasının nedeni bu.

Hizbullah’tan sonraki hedefi de olsa olsa Yemen’deki Husiler ve Irak ile Suriye’deki İran varlığı olur.

Türkiye’ye saldırarak elde edebileceği bir şey yok.

Tam tersine cepheyi böylesine genişletmesi, askeri kapasitesinin çok üzerinde bir hedefe yönelmesi anlamına gelir.

Cumhurbaşkanı’nın ve ciddiye alınacak kurmaylarının bunu bilmiyor olmaları elbette mümkün değil.

https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/cumhurbaskani-ndan-ocu-masali,46593

 

  • Türkiye İsrail’in hedefinde olabilir mi? - MUSTAFA KARAALİOĞLU

İsrail yayılmacı, işgalci ve kural tanımaz bir ülkedir ama Türkiye sınırları buna dahil değildir. Türkiye, İsrail’in saldırı endişesinin en üst düzeyde dile getirecek kadar küçük bir ülke de değildir. Kaldı ki, böyle bir ihtimal veya istihbarat varsa bunu değerlendirmenin yolu uluorta konuşmak hiç değildir. İsrail, Türkiye’ye saldırmayı aklından bile geçiremez. Böyle bir girişimin tahakkuk etmesi, hem bir dizi uluslararası denge bağlamında hem de fiilen/fiziken imkansızdır.

Gazze meselesindeki çaresizliği geri plana itmek için kamuoyunu önce bölgesel savaş, ardından da dünya savaşı endişesine sokma kampanyasının da bir yerde durması gerekiyor. Lübnan’a saldırı bile bölgesel savaş anlamına gelmiyor. Çünkü Lübnan hükümeti dahil hiçbir ülke Lübnan için savaşmak niyetinde değildir. En iddialı görünen İran bile… Eğer günün birinde dünya savaşı çıkacaksa; yine aynı gerekçeyle bu da Gazze yüzünden olmayacaktır. Çünkü, kimse Filistin için elini tetiğe götürmeyecektir.

https://www.karar.com/yazarlar/mustafa-karaalioglu/israilin-hedefindeysek-gazze-icin-bir-seyler-yapmamiz-iyi-1601407

 

  • İsrail, İran’da nükleer tesisleri vurur mu; “Sırada Türkiye var” iddiası ciddi mi? – HAKAN OKÇAL

Gazze halkı, Hamas’ın 7 Ekim gafletinin bedelini misli ile ödemeye devam ediyor. Gazze halkının kaderi İsrail’in insafına terk edilmiş durumda. Ancak sadece masum halk kitleleri değil; sivilleri kendilerine siper eden Hamas kadroları da ağır faturalar ödüyorlar. Örgütün yeni lideri Yahya Sinvar’ın dahi hayatta olup olmadığı bilinmiyor. Sinvar muhtemelen aylardır saklandığı derin tünellerin birinde öldü. Sinvar’ın etkisi altında bir intihar kültüne dönüşen Hamas artık Filistin halkının sırtında bir yük haline geldi. 

Hamas’ın Gazze’deki sivilleri düşünmeden giriştiği hesapsız çılgınlık Batı Şeria’yı da olumsuz etkiledi. Batı Şeria halkı silahlı yerleşimcilerin ve İsrail güvenlik birimlerinin artan saldırganlıkları karşısında iyice örselendiler, önemli toprak kayıplarına uğradılar. Mahmud Abbas başkanlığındaki Filistin yönetimi bu saldırılar karşısında aczini sergilemekten başka bir şey yapamıyor. Artık Filistin halkının ne Gazze’de ne de Batı Şeria’da güvenebileceği bir liderliği bulunuyor. Bu yüzden Netanyahu’nun eli Filistinlileri vatanlarından sürmek için her zamankinden daha güçlü.

(…) İsrail’in İran’ın işini bitirdikten sonra Anadolu’da hâkimiyet elde etmeye çalışacağı iddiası ise ciddiye alınabilecek gibi değil. Bu tür fantastik düşünceler ancak kahve sohbetlerinde dikkat çekmek için ortaya atılabilir. Cumhurbaşkanı tarafından daha önce bu konuda bir endişe ifade edilmemişken TBMM’nin açılışında apansız ortaya atılması çok yadırgatıcı olmuştur. Türkiye’nin İsrail ile AKP hükûmetleri döneminde sorunlar yaşadığı doğrudur. Ama hiçbir zaman İsrail’den bir tehdit algılaması içinde olduğumuzu hatırlamıyorum. Olsaydık bir zamanlar İsrail uçaklarına Konya ovası üzerinde eğitim imkânı tanımaz, GAP bölgesinde tarım yaptırmazdık. İsrail’le hâlâ süren ticaretimiz de bu iddiayı boşa çıkarıyor.

İsrail, bunca güvenlik sorunu varken bölgenin en güçlü ülkesi olan NATO üyesi Türkiye’ye niye saldırsın? Türkiye, İsrail’i tehdit kaynağı olarak NATO’ya bildirmiş midir? İsrail’den tehdit algılıyorsak NATO Kürecik Radarı’ndan bu ülke niye yararlandırılıyor? İsrail, NATO’nun ortak üyesi olurken niye engellemedik? Bu sorular uzar gider.

Ne TBMM kürsüsü bir siyasi miting kürsüsüdür ne de TBMM bir miting alanıdır.

https://t24.com.tr/yazarlar/hakan-okcal/israil-iran-da-nukleer-tesisleri-vurur-mu-sirada-turkiye-var-iddiasi-ciddi-mi,46620

 

  • Siyonizm aparatları - LEYLA EMEÇ TAVŞANOĞLU

Demek ki neymiş? Ola ki İsrail Türkiye’ye bir saldırı harekatına girişirse karşısında NATO’nun askeri gücünü bulurmuş. Böyle bir saldırıya tevessül etmek için İsrailli yöneticilerin akıl sağlıklarını yitirmiş olmaları gerekiyor. Tamam, ortaya bir savaş tehlikesi iddiasını attınız. Ama bari bunu yaparken kendi kendinize, acaba bu inandırıcı olur mu, diye sorsaydınız. Bizde güzel bir deyim vardır. İçi boş sözler için,“Tirişkadan teyyare, selam söyle o yare,” derler. 

https://www.muhalif.com.tr/makale/siyonizm-aparatlari-3601

 

  • Trump’ın damadı Kushner: “Ateşkes isteyen herkes hata yapıyor. Doğru hareket İsrail’e işini bitirmesini söylemektir”

“İran’ın vekilleri dağıldıkça, bölgesel güvenlik ve refah artacak”

27 Eylül, İbrahim Anlaşmaları’ndan bu yana Ortadoğu’daki en önemli gündür.

Hizbullah’ı incelemek için sayısız saat harcadım ve dünyada İsrail’in onları başsız bırakmak ve aşağılamak için yaptıklarının mümkün olabileceğini düşünen tek bir uzman yok.

Bu önemlidir çünkü İran artık tamamen açığa çıkmıştır. Zayıf hava savunma sistemlerine rağmen nükleer tesislerinin yok edilememesinin nedeni, Hizbullah’ın İsrail’e doğrultulmuş dolu bir silah olmasıdır. İran son kırk yılını bu yeteneği caydırıcı olarak inşa etmekle geçirdi.

Başkan Trump sık sık, “İran hiçbir zaman bir savaş kazanmadı ama hiçbir zaman bir müzakereyi kaybetmedi” derdi. İslam Cumhuriyeti rejimi, Hamas, Hizbullah, Suriye ve Husilerin hayatlarını riske attığında kendi hayatlarını riske attığında olduğundan çok daha serttir. Başkan Trump’ı öldürmek ve kampanyasını hacklemek için yaptıkları aptalca çabalar umutsuzluk kokuyor ve onlara karşı büyük bir koalisyonu sertleştiriyor.

İran liderliği eski Orta Doğu’da sıkışmış durumdayken, Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki komşuları nüfuslarına ve altyapılarına yatırım yaparak geleceğe doğru koşuyor. Yetenek ve yatırım için dinamik mıknatıslar haline gelirken İran daha da geride kalıyor. İran’ın vekilleri ve tehditleri dağıldıkça, bölgesel güvenlik ve refah hem Hristiyanlar hem Müslümanlar hem de Yahudiler için artacak.

İsrail şimdi Gazze’den gelen tehdidin büyük ölçüde etkisiz hale getirildiğini ve kuzeydeki Hizbullah’ı etkisiz hale getirme fırsatına sahip olduğunu görüyor. Buraya nasıl geldiğimiz talihsiz ama belki sonunda bir umut ışığı olabilir.

“Kuzey’de ateşkes çağrısı yapan herkes yanılıyor. İsrail için geri dönüş yok”

Kuzey’de ateşkes çağrısı yapan herkes yanılıyor. İsrail için geri dönüş yok. Şimdi işi bitirmemeyi ve kendilerine yöneltilen cephaneliği tamamen sökmemeyi göze alamazlar. Bir daha asla şansları olmayacak.

Çağrı cihazları, radyolar ve liderlerin hedef alınması gibi parlak, hızlı taktik başarılarından sonra, Hizbullah’ın devasa silah deposu korumasız ve insansız. Hizbullah savaşçılarının çoğu tünellerinde saklanıyor. Hala etrafta olan biri çağrı cihazı taşıyacak veya bir liderlik toplantısına davet edilecek kadar önemli değildi. İran da sarsılmış durumda, güvensiz ve kendi istihbaratının ne kadar derinden delindiğinden emin değil. Tehdidi etkisiz hale getirmek için bu fırsattan tam olarak yararlanamamak sorumsuzluktur.

İsrail’in son 10 ayda parlak teknoloji ve kitle kaynak kullanımı girişimleriyle nasıl istihbarat topladığına dair inanılmaz hikayeler duyuyorum.

Ancak bugün, Nasrallah’ın öldürülmesinin doğrulanması ve sadece dokuz günde en az 16 üst düzey komutanın ortadan kaldırılmasıyla, İran’ın İsrail’e yönelik tam dolu cephaneliğinin olmadığı bir Orta Doğu hakkında düşünmeye başladığım ilk gündü. Çok daha olumlu sonuçlar mümkün.

Bu, barış arayan İsrail ulusunun ve Hizbullah tarafından rahatsız edilen ve ülkelerinin geliştiği ve Beyrut’un kozmopolit bir şehir olduğu zamanlara geri dönmek isteyen Lübnanlıların büyük bir kısmının arkasında durmanın zamanıdır. Lübnan ve İsrail arasındaki temel sorun İran’dır; aksi takdirde her iki ülkenin halkının birlikte çalışmasından çok fazla fayda vardır.

“Amerika için doğru hareket, şu anda İsrail’e işi bitirmesini söylemek olurdu”

Amerika için doğru hareket şu anda İsrail’e işi bitirmesini söylemek olurdu. Çok gecikti. Ve bu sadece İsrail’in mücadelesi değil.

40 yıldan fazla bir süre önce, Hizbullah 220 Deniz Piyadesi de dahil olmak üzere 241 ABD askerini öldürdü. Bu, ABD Deniz Piyadeleri için Iwo Jima Muharebesi’nden bu yana en ölümcül gün olmaya devam ediyor. Aynı günün ilerleyen saatlerinde, Hizbullah 58 Fransız paraşütçüyü öldürdü.

Ve şimdi, son altı hafta veya daha uzun bir süredir, İsrail, ABD’nin aranan teröristler listesinden, ABD’nin son 20 yılda yaptığı kadar teröristi ortadan kaldırdı. Bunlara, 1983’te bu Deniz Piyadelerinin öldürülmesinin arkasındaki beyin olan Hizbullah’ın İslami Cihat Örgütü’nün lideri İbrahim Aqil de dahil.

“Böyle anlar nesilde bir kez gelir, hatta hiç gelmez”

Filozof Bernard-Henri Lévy X’te şöyle yazmıştı: “Her yerde Lübnan’ın ‘çöküşün eşiğinde’ olduğunu okuyorum. Hayır. Kurtuluşun ve rahatlamanın eşiğinde.” Böyle anlar nesilde bir kez gelir, hatta hiç gelmez. Orta Doğu çoğu zaman çok az şeyin değiştiği katı bir yerdir. Bugün, sıvıdır ve yeniden şekillendirme yeteneği sınırsızdır. Bu anı boşa harcamayın. Hepimiz başarı için, barış için ve liderlerimizin sağduyusu için dua edelim.

https://serbestiyet.com/featured/trumpin-damadi-kushner-ateskes-isteyen-herkes-hata-yapiyor-dogru-hareket-israile-isini-bitirmesini-soylemektir-182970/

 

  • Askeri Teknolojiden Sivil Yaşama Geçiş - İsrail Örneği – RALF ARDİTTİ

https://www.turkisrael.org.il/single-post/askeri-teknolojiden-sivil-ya%C5%9Fama-ge%C3%A7i%C5%9F-i%CC%87srail-%C3%B6rne%C4%9Fi

 

  • Uzman isimler anlattı: Erdoğan'ın İsrail açıklamaları ne anlama geliyor? Gelecekte bölgede neler yaşanabilir? – BAŞAK KOÇAK

https://anlatilaninotesi.com.tr/20241002/uzman-isimler-anlatti-erdoganin-israil-aciklamalari-ne-anlama-geliyor-gelecekte-bolgede-neler-1088706305.html

 

 

  • Yahudi tarihçi Harari’den bir özeleştiri: Netanyahu Siyonizmle ters mi düşüyor

Tarihçi Harari Siyonizm'i şöyle tarif ediyor: “Siyonizm, Yahudi halkının kendi kaderini tayin etmesini amaçlayan ulusal bir harekettir."

Makalede anti-semitizmin yükselişine tepki olarak 19. Yüzyılda Orta ve Doğu Avrupa Yahudileri arasında ortaya çıktığı belirtiliyor. Siyonizm yazara göre, bir yandan Kudüs ve eski İsrail ülkesi için dini bir metafor olan Zion’a dönüş arzusu öte yandan, Yahudi dini geleneğini kaynak olarak almış.

(…) Harari bugün olanları şöyle tarif ediyor: “Tüm bu tarihi iddiaları reddetsek ve 20. yüzyılın başındaki Siyonist projeyi tümüyle haksız bulsak bile, gerçek şu ki, 2024 yılında Akdeniz ile Ürdün arasında 7 milyondan fazla Yahudi yaşıyor. Ne yapmaları gerekiyor? Çoğu İsrail'de doğdu ve dünyanın hiçbir yerinde hoş karşılanmıyor. Artık onlar açıkça bir millettir..." Bu 7 milyon insanın varlığını veya ulusal özlemlerini inkar etmek, nükleer potansiyele sahip daha fazla çatışmaya yol açacaktır. Barışçıl bir çözüm ancak, 2024 bağlamında Yahudilerin ve Filistinlilerin doğdukları ülkelerde onurlu ve güvenli bir şekilde yaşamayı hak ettiklerinin kabul edilmesiyle bulunabilir."

(…) “Son yıllarda Siyonizm içindeki önemli bir eğilimin Yahudilikten uzaklaşarak İsrailli kimliğine yöneldiğini de belirtmek gerekir. Siyonizmin bu biçimi, Yahudi milliyetçiliğinden çok, İsrail milliyetçiliği olarak yorumlanmalıdır” diyen yazar bir partinin varlığını ve Netanyahu'nun bu parti ile anlaşmazlığını anlatıyor. Bu anlaşmazlık içinde yukarıda çizilen yeni tanımın da payı var. İsrail siyasi partisi Meretz (İbranice “Enerji”, 1992 yılında kurulan sol, laik ve sosyalist bir parti)kendisini İsrail'in bir Yahudi devletinden "Yahudi halkının ve tüm vatandaşlarının devletine” dönüşmesini destekleyen Siyonist bir parti olarak tanımlamaktadır. İsrail Başbakanı Bİnyamin Netanyahu'nun Meretz destekçilerini ve solun diğer üyelerini “Yahudi olmanın ne demek olduğunu unutmakla” suçladığı bilinmektedir.

(…) “Sadece İsrail için değil, tüm dünyadaki Yahudiler için riskler yüksek. Netanyahu ve siyasi müttefikleri İsrail üzerindeki hakimiyetlerini pekiştirirlerse, bu Yahudi halkı ile evrensel adalet, insan hakları, demokrasi ve hümanizm kavramları arasındaki tarihi bağın sonu anlamına gelecektir. Bunun yerine, Yahudilik hoşgörüsüzlük, ayrımcılık ve şiddetle bir pakt oluşturacaktır” dedikten sonra biraz tartışmalı bir örneği veriyor. “Londra ve New York'taki Yahudiler, Orta Doğu'da yaşananların Yahudiliğin gerçek ruhunu temsil etmediğini iddia edebilirler. Ancak o zaman yirminci yüzyılda Joseph Stalin'in Sovyetler Birliği'nde yaptıklarının komünizm tanımına uymadığını savunmaya çalışan İngiliz ve Amerikalı komünistlerle aynı konumda olurlar”. Yani bütün olup bitenler bütün Yahudileri bağlar kendinize çeki düzen verin demeye getiriyor Harari. Yahudi dininin kolektivist bir din olduğunu öne sürüyor ve; İsrail hoşgörüsüzlük tarafından fethedilirse, ülke Yahudiliğin dünyaya vitrini haline gelecektir” diye ekliyor.

(…) “Netanyahu'nun koalisyonunun ve onun hoşgörüsüz dünya görüşünün zaferi sadece uzayda değil zamanda da sonuçlar doğuracaktır. Her şeyden önce, İsrail Devleti'nin tüm tarihinin anlamını geriye dönük olarak değiştirecektir. Modern Siyonizm'in kurucu babası Theodor Herzl'e göre hoşgörüsüzlük Siyonizm'in varlığını tehdit eden bir unsurdu ve Herz bunu bir asırdan daha uzun bir süre önce tespit etmişti” diyerek Herzl’in neyi hedeflediğini anlatıyor; “Herz, 1902'de yayınlanan ve gelecekteki İsrail Devleti'ni hayal ettiği kitabı Eski Yeni Ülke (Altneuland), Yahudilerin Yahudi olmayanlardan üstün olduğunu ve özel ayrıcalıkları hak ettiğini savunan Haham Geyer liderliğindeki hayali bir partinin yükseleceği kehanetinde bulundu. Herzl'in kitabı okuyucularını Geyer'in Yahudi değerlerinden sapmış bir “kâfir” olduğu konusunda uyarıyordu. Herzl, Yahudilerin diğer insanlar üzerindeki üstünlüğü fikrine ve gelecekteki devlet içinde belirli ayrıcalıklara son derece eleştirel yaklaşıyordu. Öngördüğü devlet, Yahudi halkı için ulusal bir yuva olacak, ancak tüm sakinleri için eşit haklara sahip olacaktı. Herzl şöyle yazmıştı: “Kimseye hangi inançtan ya da ırktan olduğunu iddia ettiğini sormuyoruz. Bizim için insan olması yeterlidir.” Eğer Yahudiler, Geyer'in fikirlerine kapılırsa, Herz bunun devletlerini yok edeceğinden korkuyordu. Ona göre, “geniş görüşlülüğü, hoşgörüyü, insan sevgisini desteklemek Yahudilere kalmıştı! Ancak o zaman Siyon Siyon olur!” Ve ekledi: “Ama Geyer'in bir takipçisini seçerseniz, o zaman Kutsal Topraklarımızın güneşinin üzerinizde parlamasına layık olmayacaksınız.” Herzl'in 1902'deki kehaneti böyleydi."

https://www.odatv.com/dunya/noah-harrari-yazdi-netanyahu-siyonizmle-ters-mi-dusuyor-120066533

 

  • İsrail'in geçmişteki Lübnan işgalleri nasıl sonuçlandı?

https://www.bbc.com/turkce/articles/ce3wkg2qq0po

 

  • İsrail-Lübnan-İran hattındaki gelişmeler Türkiye'yi nasıl etkileyebilir? - MERVE KARA-KAŞKA

Peki Türkiye'nin Haniye ve Nasrallah suikastlarına verdiği tepkiler nasıl yorumlanmalı?

Uzmanlara göre tepki farkının temel nedeni Türkiye ve İran'ın Orta Doğu'da tarihsel olarak rakip ülkeler olarak konumlanmaları, dolayısıyla da Türkiye'nin İran ve Hizbullah ile bölgede genellikle karşı saflarda olması.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Londra Üniversitesi Oryantal ve Afrika Çalışmaları Okulu'nda (SOAS) Araştırma Görevlisi Dr. Karabekir Akkoyunlu, "Ankara, Hamas ve diğer Müslüman Kardeşler kökenli örgütlerle olan ilişkisinin aksine, Hizbullah ile hiçbir zaman yakın bir bağlantı içinde bulunmadı" diyor.

Akkoyunlu, "İran’ın nüfuz alanında olan Hizbullah, özellikle Suriye’de Türkiye’nin desteklediği Sünni gruplarla sık sık karşı karşıya geldi" diye de ekliyor.

Hizbullah, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın sadık müttefiki olarak, ülkede 2011'de başlayan iç savaşta, binlerce savaşçısını Esad için savaşmak üzere Suriye’ye göndermişti.

https://www.bbc.com/turkce/articles/cly424jy3n5o

 

  • Haritalarla İsrail-Lübnan çatışmaları: İsrail askerleri nerede?

https://www.bbc.com/turkce/articles/cpv21prnzkno

 

  • İsrail, önce Hizbullah’ı vurdu, sonra Lübnan’a girdi, kolay çıkmayacak - AYHAN DOĞANER

İsrail son bir yıldır 7 Ekim’de Hamas saldırısıyla Gazze’de başlayan, Hizbullah ile Lübnan’da devam eden ve İran’ı da içine alan asimetrik bir savaşta uluslararası kamuoyunun, insan hakları ve savaş hukukuna tepkilerine aldırmadan, özellikle ABD desteğiyle yoluna devam ediyor. Planladığı hedeflerin de ötesine geçti ve şimdilik kazanan taraf olarak, daha fazla kazanım isteyecektir.

İsrail açısından ilk akla gelen seçenek, Hizbullah kendini toparlamadan Lübnan’ın güneyine -nitekim başlattıkları- askeri harekatla, 30-40 km derinliğinde ilerlemek, BM Güvenlik Konseyi’nin 2006’da aldığı 1701 sayılı (Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını da öngören) kararını da referans alarak istediklerini alıncaya kadar Güney Lübnan’da kalmak olacaktır.

İsrail Güney Lübnan’da alt yapıyı da hedef alacaktır. Elektrik santralleri, yollar, iletişim kanalları, okullar, sağlık kuruluşları, su kaynakları, aklınıza ne gelirse bu alanda yaşam belirtisi bırakmaması beklenebilir. Hizbullah unsurları kuzeye, Sayda’ya göç etmek zorunda bırakılabilir.

İsrail Hükümeti, bir daha asla 7 Ekim’le karşılaşmak istemiyor. Hamas’ınkine benzer bir tehdidin Hizbullah tarafından Lübnan’dan gelmesini de istemiyor; bir süre ayrılmayacaktır.

https://yetkinreport.com/2024/10/01/israil-once-hizbullahi-vurdu-sonra-lubnana-girdi-kolay-cikmayacak/

 

  • İsrail’in Orta Doğu’daki ‘Görev Tamamlandı’ Anı - STEPHEN M. WALT, FOREİGN POLİCY

İsrail’in son eylemleri jeopolitik izolasyonunu da artırdı ve sonunda ABD ile olan özel ilişkisini tehlikeye atabilir. İsrail’in 7 Ekim saldırısından sonra haklı olarak sahip olduğu sempati, dünya Gazze ve Lübnan’daki sivil halka uygulanan katliamı izledikçe buharlaştı. Uluslararası Adalet Divanı İsrail’in Batı Şeria’yı işgalini uluslararası hukukun ihlali olarak ilan etti ve Netanyahu ile Savunma Bakanı Yoav Gallant, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından tutuklama emriyle karşı karşıya kalabilir. Suudi Arabistan ve diğer Arap devletleri tarafından tanınması şu anda askıda, küresel güneyin büyük bir kısmı buna karşı çıktı ve Avrupa hükümetleri giderek daha fazla rahatsız oluyor. Netanyahu’nun geçen hafta BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı selamlayan yürüyüş sembolik bir jestti, ancak yine de kendisinin ve İsrail’in birçok kişi tarafından nasıl görüldüğünün bir yansımasıydı.

Netanyahu ve destekçileri, Biden yönetiminden aldıkları açık çek, Netanyahu’nun Kongre’deki konuşmasında ayakta alkışlanması, ABD ordusundan aldıkları aktif destek ve İsrail lobisinin üniversite kampüslerinde ve başka yerlerdeki eleştirileri bastırmadaki başarısı ile rahatlayabilirler. Bunlar da kısa vadeli taktiksel başarılardır ve kolayca tehlikeli bir tepkiyi tetikleyebilirler. Çoğu insan zorbalığa maruz kalmaktan hoşlanmaz ve İsrail’in eylemlerine yönelik meşru eleştirileri susturmayı amaçlayan konuşma kuralları ve diğer kısıtlamaların dayatılması, özellikle de soykırımcı bir şiddet ve etnik temizlik kampanyası yürüten bir ülkeyi korumak için açıkça ve alenen yapıldığında, çok fazla kızgınlık yaratacaktır.

https://harici.com.tr/stephen-walt-netanyahu-iraki-isgal-eden-george-w-bush-ile-ayni-buyuk-hatayi-yapiyor/

 

  • Haaretz: İran’ın benzeri görülmemiş saldırısının ardından İsrail bölgesel bir savaşın içinde - AMOS HAREL

Sonuç olarak, IDF’nin geçtiğimiz ekim ayının sonunda Gazze Şeridi’ni işgal ederken karşılaştığı zorlukları hatırlatan iki büyük zorluk beklenebilir.

Birincisi, düşmanın direnişi karmaşık ve sistematik askeri sistemlere değil, kritik bölgelerde iyi konumlanmış ve IDF’ye kayıplar verdirebilecek gerilla birliklerine dayanmaktadır. İkincisi, zaman boyutu: IDF’nin Gazze’deki planının uygulanması tahmin edilenden çok daha fazla zaman aldı çünkü meskûn alanlarla yeraltı bölgeleri arasındaki etkileşimin operasyon süresini büyük ölçüde uzattığı ve karmaşıklaştırdığı ortaya çıktı.

Sina’daki Altı Gün Savaşı’nda olduğu gibi tankların ve zırhlı araçların arazide hızla ilerlediğini görmeyi bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacak.

Perşembe günü IDF, özel harekat birimlerinin geçtiğimiz ekim ayından bu yana çit boyunca 70’ten fazla baskın gerçekleştirdiğini açıkladı. Bu operasyonlar sırasında Hizbullah’ın savaş alanları, görünmeden sınıra yaklaşmalarını sağlayan yaklaşma tünelleri ve çok sayıda savaş aracı ortaya çıkarıldı. Çit boyunca açık alanlarda daha birçok benzer yerleşke bulunmaktadır. Operasyonun diğer hedefleri temas hattındaki köyler olacak. Aynı zamanda IDF’nin güneydeki halka evlerini boşaltmaları için verdiği talimatlar kuzeyde Sur’un dış mahallelerine kadar uzanıyor.

Subaylardan duyduğumuz ve onlar aracılığıyla TV stüdyolarındaki emekli generaller aracılığıyla kamuoyuna aktarılan melodiler oldukça tanıdık: “Bu, teröristleri sınırdan geri püskürtmek, güvenliği yeniden tesis etmek ve tahliye edilen toplulukların sakinlerini geri getirmek amacıyla yapılan sınırlı bir harekettir.”

Her zamanki gibi daha az bahsedilen riskler de biliniyor: Görevi yerine getirmek için ele geçirilen ilk tepe ile ilk tepedeki kuvvetleri ateşten korumak için saldırılan ikinci tepe arasında kaygan bir yokuş var. Böylece bazen kendinizi 18 yıl, belki de daha uzun bir süre yabancı bir toprakta sıkışmış bulursunuz. Kesin olan tek bir şey var: bu topraklar 40 yıl boyunca sakin kalmayacak.

https://harici.com.tr/haaretz-iranin-benzeri-gorulmemis-saldirisinin-ardindan-israil-bolgesel-bir-savasin-icinde/

 

  • İsrail Modeli - TANIL BORA

Tam da bu ay, İsrail rejiminin küresel güvenlik devletinin inşasındaki kilit rolüne ışık tutan bir kitap yayımlandı: Avustralyalı gazeteci Antony Loewenstein’ın Filistin Laboratuvarı – İsrail İşgal Teknolojilerini Dünyaya Nasıl İhraç Ediyor? adlı kitabı (çev. Özlem Özarpacı. Metis Yayınları, İstanbul 2024). Kitabın güncelliği, önsözünde Hamas’ın 7 Ekim saldırısını konu edecek kadar taze. Bu saldırının yarattığı şaşkınlığı, İsrail yönetiminin “teknolojik üstünlüğün verdiği kibir” içinde olmalarıyla açıklıyor. Bu gafleti, ABD istihbarat aygıtının 11 Eylül öncesi “bazı emareleri” gözden kaçırmasına benzetiyor. 11 Eylül benzetmesi, Loewenstein’ın kitabında da var. 11 Eylül’de geçilen dönüm noktasını, ABD’nin “bitmek bilmeyen ‘terörle mücadele’”  mantığını benimsemesi –ve dünyaya yayması, diye eklemek lâzım– olarak tanımlıyor.

“Bitmek bilmeyen ‘terörle mücadele’,” İsrail rejiminin de düsturu, Loewenstein’ın belirttiği gibi. O, apartheid ve ebedî terörle mücadele ‘konsepti’ ile belirlenen bu rejimi Netanyahuculuk diye tanımlıyor.

İşte, 7 Ekim, Netanyahuculuğa, “sahada yeni silahlarını deneme” ve “uluslararası arenadaki müşterileri” de gözeterek “gururla sergileme” fırsatını verdi. Türkçeye iki yıl önce çevrilen bir başka çalışmada, William I. Robinson’ın Küresel Polis Devleti’nde, 11 Eylül’den beri, devletle bağlantılı İsrail firmalarının “küresel yurt güvenliği sektörü” için bir tedarikçi olarak “kendilerine eşsiz bir konum” yarattıklarına dikkat çekmişti. Gazze, 7 Ekim’den çok önce, rutin hayatı içinde de, silah ve donanım geliştirmek için “laboratuvar” işlevi görüyordu. “Gazze’de denenmiştir” karneli “ürünler”, silah sistemleri, bütün dünyada revaç buluyor.[5] Kitap, bu silah ve ekipman ihracatının önemli alıcıları arasında, Hindistan’ın yanı sıra Azerbaycan ve Türkiye’yi de anıyor. “Gazze’de denenmiştir” karnesi, son aylarda artık pervasız bir insanlık suçu pervasızlığının utanmazlığına dönüşmüş durumda.

https://birikimdergisi.com/haftalik/11861/israil-modeli

 

  • “Filistin Laboratuvarı”nın ‘ikiyüzlü’ savaş piyasası – EVRİM ALTUĞ

Avustralyalı-Alman muhalif Yahudi gazeteci Antony Loewenstein, Metis Yayınları etiketli, ödüllü kitabı “Filistin Laboratuvarı”nda İsrail’in Gazze işgali ve dünya silah ile istihbarat piyasasında bunu pazarlama biçimlerine büyüteç tutuyor. Loewenstein körfez ülkeleri, ABD, Çin ve Rusya’nın İsrail konusundaki ikiyüzlülüklerine dikkat çekerken ‘Bir ülkenin ne dediği ile ne yaptığı çok önemlidir,’ mesajını veriyor.

https://www.milliyetsanat.com/haberler/diger/filistin-laboratuvari-nin-ikiyuzlu-savas-piyasasi/17359

 

  • Daha önce benzeri yaşanmadı: İran füzeleri İsrail savunmasını aştı - MUSTAFA K. ERDEMOL

Füzelerin yerleşim bölgelerine isabet etmesi İsrail’de ciddi bir paniğe yol açtı. Kudüs ile Tel Aviv şehirleri de dâhil olmak üzere ülke genelinde tehlike uyarısı yapan alarmlar çalınıyor. İsrail’in Demir Kubbe’ye fazla güvendiği biliniyordu ama demek ki çok da güvenilir bir savunma sistemi değil.

Dünkü (Salı) saldırının, İran'ın 12-13 Nisan'da Şam'daki konsolosluğunun bombalanmasına misilleme olarak İsrail'e 200'den fazla insansız hava aracı ile seyir füzesi fırlattığı saldırıyı aştığı iddia ediliyor. Nisan’daki saldırılarda can kaybı yaşanmamış, sınırlı hasar meydana gelmişti. Füzelerin çoğu ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından düşürülmüştü.

https://halktv.com.tr/makale/daha-once-benzeri-yasanmadi-iran-fuzeleri-israil-savunmasini-asti-875408

 

  • İsrail'de Netanyahu'ya destek oranı, Hizbullah saldırıları sonrası arttı - YOLANDE KNELL

Netanyahu'nun "Bay Güvenlik" olarak lanse ettiği imajı 7 Ekim saldırılarıyla büyük hasar almıştı.

Ancak Ağustos ayından bu yana yapılan kamuoyu yoklamaları, desteğin toparlanmaya başladığını gösteriyor.

Son kamuoyu yoklamaları Likud'un 25 sandalye kazanabileceğini gösteriyor. Tüm koalisyon partileri 49 sandalye alırken, muhalif partiler 66 sandalye kazanıyor.

Kanal 12 için yapılan araştırma, Netanyahu'nun yüzde 38'lik destekle, hala başbakanlık için en gözde aday olduğunu gösterdi. Merkez sağcı muhalif lider Yair Lapid'e verilen destek yüzde 27'de kaldı.

İsrail Lübnan'a kara saldırısından söz ederken, ülkenin kuzeyindeki onbinlerce İsrailli hala ne zaman evlerine dönebileceklerini bilmiyor.

Hizbullah'ın başlıca müttefiki İran saldırmaya karar verirse, neler olabileceği tahmin edilemez.

Uluslararası arenada İsrail giderek artan bir tecrit altında. Uluslararası mahkemeler İsrail'i soykırımdan yargılayıp yargılamamayı değerlendiriyor ve başbakan ile savunma bakanı hakkında insanlığa karşı suç iddialarıyla arama emri çıkartılmasını istediler. Netanyahu'nun nihai dayanıklılık testi henüz hala karşısına çıkmamış olabilir.

https://www.bbc.com/turkce/articles/cp8ljll0p0mo

 

  • İsrail’in Pervasızlığı ve Kural Tanımazlığı Karşısında - BARIŞ ÖZKUL

Hamas veya Hizbullah’ın temsil ettiği dinî bağnazlığa ve şiddeti kutsallaştıran zihniyete yönelik tepkiden hareket eden Avrupa'daki aşırı sağ partiler veya AKP’nin yirmi yıllık iktidar performansından ötürü siyasal İslâm’ın temsilcilerine iyice bilenmiş halde olan Türkiye'deki sol-seküler çevreler; İsrail devletinin kendi egemen varlığını hedef alan saldırılara karşı koyma hakkı ile Netanyahu hükümetinin bunu bahane edip uluslararası hukuku ağır biçimde ihlal etmesi arasındaki ayrımı göz ardı ederek Gazze’de ve Lübnan’da sivil, çocuk binlerce kişinin öldürülmesini, hastaneler, okullar ve sığınmacı kamplarının bombalanmasını normal karşılayabiliyorlar. Böylece İsrail bir anlamda 11 Eylül’den sonra Batı ülkelerinde ve -kendi özel konjonktürü çerçevesinde- Türkiye’de biriken hıncın temsilcisi, "bunlara müstahaktır" feveranı ve intikam arzusunun icracısı haline geliyor. Netanyahu ve faşist hükümeti Ortadoğu sınırlarını aşan bir sosyal psikolojiye yaslanmanın rahatlığıyla Lübnan ve Filistin’e karşı sadece bir varoluş değil aynı zamanda bir medeniyet savaşı yürütüyor olduklarını iddia edebiliyorlar.

https://birikimdergisi.com/haftalik/11858/israilin-pervasizligi-ve-kural-tanimazligi-karsisinda

 

  • İsrail, Araplar, İran – TAHA AKYOL

Orta Doğu’nun bu jeopolitik realitesinde ve İsrail’in sahip olduğu militarist-teknolojik güç karşısında Hamas ve Hizbullah, çoğu havada engellenen üç beş yüz füze atmakla İsrail’i caydırmış mı oldular?

Haniye öldürülünce İran ne yaptı, ne yapabildi?

1967 ve 1973 savaşları gibi, Hamas’ın Haziran 2023’te, Hizbullah’ın Eylül 2024’te İsrail’e füzeler atmasının sonuçları ortada: 50 bine yakın Müslüman şehit… harabeye dönmüş Gazze, ezilen Lübnan…

Durduramasalar da en yüksek itirazların “insan hakları” çevrelerinden ve kuruluşlarından gelmiş olması önemli bir işarettir…

Müslümanlar bilimde, teknolojide, rasyonellikte, insan hakları şuurunda güçlenmek ve dünyadaki demokratlarla yüksek kalitede diyaloglar geliştirmek zorunda.

Türkiye Arap-İran kutuplaşmasına ve Araplar arası sorunlara karışmamalı, Filistin’e destek verirken İran çizgisinde görünmekten kesinlikle sakınmalıdır. İhvan uğruna kavga etmenin ağır faturasından ders alınmış olmalı… Burası Orta Doğu…

https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/israil-araplar-iran-1601374

 

  • Sınırlı harekatlar, beklenmedik sonuçlar: İsrail'in 1982'deki Lübnan işgali bize ne anlatıyor? – SOLİ ÖZEL

Nasrallah’ın, Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra eski deneyimler üzerinden bir karar vermesine ve sınırlı şekilde de olsa olaya Hizbullah’ı dahil etmesine yol açtı. Son üç haftanın gelişmelerine ve ortaya çıkan gerçeklere bakıldığında, tıpkı kendisinin de daha sonra itiraf ettiği gibi 2006’dakine benzer ama ondan daha da vahim bir hesap hatası yaptığı anlaşılıyor. Aradan geçen 18 yılda köprülerin altından çok sular aktığını hesap etmeden ve ne yapacağını iyi kestirdiğini sandığı hasmının elindeki teknolojik imkanları, Suriye savaşı sırasında örgütünün daha kolay sızılabilecek bir hâle geldiğini, Lübnan’ın kendisinin de katkısıyla yaşadığı ekonomik krizin yarattığı tahribatın sonucu olarak istihbarat zaaflarının artmış olabileceğini hesap edemedi. 

Financial Times gazetesinin fevkalade bir araştırmacı gazetecilik örneği olarak yayınladığı bir yazıdan da anlaşıldığı kadarıyla İsrail istihbarat örgütleri neredeyse 20 yıldır Hizbullah’ı çökertmek için kendilerine gerekli verileri toplayarak eylemlerini planlıyordu. Çağrı cihazlarının silah olarak kullanılması daha 2022’de planlanmış bir hamleydi.

Öngöremediği ya da bilemediği bu bağlamda Nasrallah, İsrail etrafındaki “ateş çemberi”nin en güçlü üyesi olarak Hamas’ı desteklemek amacıyla temkinli şekilde İsrail’le atışmaya başladı. İsrail’in kuzeyini bombalayarak oradaki nüfusun boşalmasına yol açtı. Hamas ile ateşkes yapıldığında duracağını da söyledi.

Ne var ki İsrail’in asıl hedefinin, gerçek tehdit diye değerlendirilen Hizbullah olduğunu göremedi. Son üç haftada birbiri peşi sıra gelen hamlelerle İsrail Hizbullah’ın neredeyse tüm yönetici kadrolarını öldürdü. Hizbullah’ın hamisi ve Nasrallah’ın sadık olduğu İran rejimi ise bugünkü koşullarda kendisini riske atmak istemediği için Hizbullah’ın bu en zorlu anında, Lübnanlı Şiilerin belki bir daha asla evlerine dönemeyecek şekilde İsrail saldırılarıyla kendi ülkelerinde mülteci hâline geldikleri ortamda İsrail ile savaşı tüm İslam alemine havale ederek kendisini kolladı.

Hizbullah şahsiyetlerle kaim bir örgüt değil ya da en azından öyle olmadığını iddia ediyor ama Nasrallah sıra dışı yeteneklere sahip bir liderdi. Yerinin kolayca doldurulamayacağına şüphe yok. Onun ölümü Hizbullah için ölümcül olmasa da çok büyük bir darbe sayılmalı. Haniye’nin Tahran’da öldürülmesine halen bir yanıt veremeyen, Nasrallah’ın öldürülmesinin ardından pasifliği iyice göze çarpan İran için de büyük bir yenilgi oldu.

1982’de İsrail’in Filistin Kurtuluş Örgütü’nü zayıflatmak, Filistin davasını /milliyetçiliğini yok etmek için giriştiği işgal, herhalde planlayıcılarının beklemediği yukarıda sıralanmış gelişmelere yol açtı. Eklemek gerekir ki 1987’de işgal altındaki Batı Şeria’da başlayan Filistin ayaklanması, “İntifada” da Lübnan işgalinin sonuçlarından birisi sayılmalıdır. O dönemde İsrail, FKÖ’yü zayıflatmak için Hamas’ı destekleyip güçlendirmişti.

https://aposto.com/s/sinirli-harekatlar-beklenmedik-sonuclar-israilin-1982deki

 

  • Soli Özel ile Sınır Ötesi (1) | İsrail’in Lübnan işgali: Ortadoğu’da dengeler kimin lehine değişiyor?

https://medyascope.tv/2024/10/01/soli-ozel-ile-sinir-otesi-1-israilin-lubnan-isgali-ortadoguda-dengeler-kimin-lehine-degisiyor/

 

  • İran-İsrail gerilimi savaşa evrilirse eyvah ki eyvah! - ALAATTİN AKTAŞ

Şimdi tüm dünya nefesini tuttu ve İsrail’in İran’a karşı nasıl bir tutum takınacağına bakıyor.

Acaba İsrail de İran’ın yaptığına benzer bir füze saldırısıyla yetinecek mi, yoksa verilecek karşılık daha sert olacak ve iki ülke arasındaki gerilim daha mı tırmanacak?

Yaşanacak savaşın Türkiye’yi ekonomik yönden olumsuz anlamda etkileyecek çok yönü bulunuyor.

Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi ağırlıklı olarak dövizi düşük tutmaya ve talebi kısmaya dayalı. Eğer savaş genişlerse Türk parasındaki değer kaybı hiç kuşku yok ki hızlanacak, talep de enflasyon beklentileri bozulacağı için daha da artacak.

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/iran-israil-gerilimi-savasa-evrilirse-eyvah-ki-eyvah/770819

 

  • Lübnan’da asıl hedef ne? İsrail’in savaşı efsaneleri mi temel alıyor? - DR. ÖZLEM ACAR

İsrail’de bugüne kadar ülke tarihinin en sağcı ve dindar hükümetlerinden biri görevde. Bu kabine Ortadoğu’yu bölgesel bir savaşın eşiğine getiren politikalarını sadece güvenlik odaklı amaçlarla değil, aynı zamanda dinî birtakım temellere ya da efsanelere dayanarak da hayata geçiriyor. Ve maalesef tüm bu politikaları uygulayabilmeleri için de dünyada son derece uygun şartlar var. ABD’de kendi derdine düşmüş bir yönetim, Ukrayna-Rusya Savaşı’na takılmış bir Avrupa ve çoktan Filistin davasına sırtını dönmüş ya da kendi derdine düşmüş zengin Arap ülkeleri…

Hal böyle olunca İsrail’in önünde çok az engel kalıyor, Batı da bu tabloya çanak tutuyor. İsrail’in gıda ve ilaç sektöründeki çalışmaları, teknolojisi Batılı ülkeler için Lübnan ya da Filistin halklarından daha kıymetli gibi görünüyor. Özellikle sadece jeo-stratejik gerçeklerle değil de Arz-ı Mevud -yani Tevrat’ta Allah’ın Hz. İbrâhim’e ve onun soyundan gelenlere vermeyi vadettiği ileri sürülen Nil Nehri ile Fırat Nehri arasındaki bölgeyi kontrolleri altına alma inancı- ile şekillenmiş gelecek algısı ile hareket eden bir toplumla ve yöneticilerle karşı karşıya olmak, yaşananların sonlanması ve katliamın durması beklentisini boşa çıkarıyor.

https://fikirturu.com/jeo-politika/lubnanda-asil-hedef-ne-israilin-savasi/

 

  • İsrail, İran, Hizbullah, Hamas… Birkaç ilginç nokta - MEHMET AKİF KOÇ

Yine ilginç şekilde, İran’ın İsrail’in saldırılarına karşı misillemede bulunması da bulunmaması da bazı çevrelerde tuhaf tepkiler doğuruyor. Örneğin ağır bir karşılık verecek olsa, “bölgeyi kan gölüne çevirdiği, Şii yayılmacılığı peşinde koştuğu” vb yorumlar yapılırken; zayıf bir karşılık vermesi ve son birkaç aydaki iki drone/füze misillemesinde yaptığı gibi stratejik davranması durumunda ise bu sefer “kâğıttan kaplan olduğu, İsrail ile danışıklı bir dövüş içinde bulunduğu, gücünün yetmediği ve kuru hamasetten başka bir şey bilmediği” yorumları yapılıyor İran için. İlginç olan, her ki zıt yorumun da hemen hemen aynı çevrelerden gelmesi, üstelik bu çevrelerin siyaseten desteklediği ülke/rejimler İsrail’e karşı teslimiyetçi davranıp tepki dahi göstermezken, İran ve müttefiklerinin verdiği sınırlı karşılığa her durumda eleştiri getirilmesi şüphesiz iyi niyetli değil. Zaten bölgede uzun zamandır iyi niyetle yapılan herhangi bir siyasi hamle de bulunmuyor.

Bununla birlikte, İran’ın söylem ve retorik bazında “el yükseltmesi” ve sürekli üst perdeden tehdit etmesi, ancak icraat vakti gelince sert adımları bir türlü atmak istememesi de dikkat çekiyor. “Stratejik sabır” benzeri söylemlerle bu güçsüzlük ve zafiyet halinin perdelelendiği zannedilse de aslında Tahran’ın caydırıcılığının ciddi ölçüde zarar gördüğünü ve kuru hamasetten öteye gitmeyen söylemlerin geniş kitleler nezdinde inandırıcılığı da sorgulamaya başladığını söylemek mübalağa olmayacaktır.

https://www.yeniarayis.com/makale/israil-iran-hizbullah-hamas-birkac-ilginc-nokta-683

 

  • The Times analizi: İsrail Hamas'ın 'ayakta kalan son adamını' neden öldüremiyor?

Hamas tarafından yönetilen sağlık bakanlığına göre İsrail, 7 Ekim saldırılarından sorumlu tuttuğu Hamas'a yönelik saldırılarda bazı üst düzey liderleri öldürdü: Gazze'ye düzenlenen bir hava saldırısında öldürülen El Kassam Tugayları lideri Muhammed Deif; Tahran'da İran cumhurbaşkanının yemin törenine katılırken havaya uçurulan Hamas'ın siyasi kanadının lideri İsmail Haniye; Beyrut'un güney banliyölerinden Dahiye'deki bir patlamada öldürülen El Kassam Tugayları'nın kurucu komutanı Salih El Aruri. İsrail ayrıca Lübnan'daki Şii gücü Hizbullah'ın lideri Hasan Nasrallah'ı ve bir dizi üst düzey komutanı öldürdü. Ancak İsrail'in tüm girişimlerine rağmen Hamas'ın en üst düzey yetkilisi Sinvar hala serbest. Sinvar'la tanışıp röportaj yapan ve birkaç ay öncesine kadar aracılar vasıtasıyla Hamas lideriyle temas halinde olduğunu iddia eden 79 yaşındaki İsrailli gazeteci Ehud Yaari, “İsrailliler onu vurmak konusunda son derece isteksiz çünkü etrafı rehinelerle çevrili. Fırsatları var mıydı? Evet, vardı. Ama emri kim verecek? Etrafında İsrailli rehineler varken Sinvar'ın bombalanmasını onaylayacak bir İsrailli lider tanımıyorum" dedi.

https://gazeteoksijen.com/dunya/the-times-analizi-israil-hamasin-ayakta-kalan-son-adamini-neden-olduremiyor-224646

 

  • İsrail ve teknoloji – İSKENDER ARUOBA

Kısaca bugünkü İsrail 1948 yılında kurulurken, kurucuları Yahudi idi ancak, asırlar önce “Katolik Hristiyanlığın çağ dışı baskısından” kurtulmuş, bilim ve modern teknoloji ile yetişmiş Alman ve Polonyalı (Aşkenaz) aydınlar tarafından kuruldu. Bu arada o dönemlerde önce Osmanlı daha sonrada Aydınlık Atatürk Türkiyesinden giden Safarad Yahudilerini de unutmamak gerek. Gerçi onlar orada hiçbir zaman eşit kabul edilmediler. Yönetim her zaman Eşkenaz Yahudilerde idi.

Osmanlı’nın bugünkü İsrail’in bulunduğu toprakları Yahudi kavimlerine vermesi (satması) ile yeni İsrail’in temeli atılmış oldu. (2. Abdülhamid 1879) 1948’ de İkinci Dünya Harbi’nin kazanan ülkeler (Belki de biraz Hitler’e duyulan nefretin sonunda) İsrail Devleti’nin kurulmasını sağlarken, ayni devlet kurma hakkını Filistinli Araplara da verdiler; Ancak onlar, çok mantıksız bir davranış ile savaşmayı tercih ettiler. O günden beri bu savaş devam ediyor; İsrail binlerce masum sivili katlediyor.

Amerika’nın Yahudi hayranı olması ise çok yenidir. Amerika’ya 18. yüzyılda göç etmiş Yahudiler uzun süre aşağılandı ve itilip kakıldı. 1953 de hem komünist hem Yahudi diye uyduruk bir casusluk suçlaması ile Rosenberg isimli bir genç karı koca elektrikli sandalyeye oturtulmuştu.

https://t24.com.tr/yazarlar/iskender-aruoba/israil-ve-teknoloji,46619

 

  • Bölge savaş döngüsüne kilitlenirken – SEDAT ERGİN

Savaşın seyri Hizbullah’ın hamisi durumundaki İran açısından azımsanmayacak bir zemin kaybına yol açıyor. Bir kere, başkentinde Hamas liderlerinden Haniye’nin İsrail tarafından öldürülmesi İran tarafından hazmedilmesi kolay bir hadise değildir. Bunu, Lübnan’daki vekili Hizbullah’ın birbiri ardına aldığı darbeler izlemiştir.

Evet, bu hafta düzenlediği balistik füze saldırısıyla İsrail’i neredeyse 2 bin kilometre uzaktan vurabileceğini göstermiştir. Bu yeteneğinin sergilenmiş olması ve ortaya çıkan görüntüler İran bakımından etkileyicidir. Ancak kabul edelim ki, füzelerin büyük bir bölümü de İsrail ve ABD hava savunma sistemleri tarafından önlenmiştir. Bu savunma barajını aşan füzelerin İsrail’e verdiği tahribat da sınırlı kalmıştır.

Üstelik, İsrail’in bu saldırıya karşı misilleme olarak İran’a yanıtını şu an için bilemiyoruz.

Sonuçta düzenlediği balistik füze saldırısına rağmen, İran’ın öncesinde aldığı darbeler sonucu kendisini içinde bulduğu sıkışmışlığa nasıl bir karşılık vereceği bu aşamada bir büyük soru işaretidir.

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/bolge-savas-dongusune-kilitlenirken-42552908

 

  • İsrail-İran çatışmasında sırada ne var? - DEXTER FİLKİNS - THE NEW YORKER

Konuştuğum Amerikalı ve İsrailli yetkililerin çok azı İsrail’in tek başına hareket ederek İran’ın nükleer altyapısını, özellikle de Tahran’ın güneyindeki Fordo’da yeraltı nükleer zenginleştirme tesisini yok edebileceğine inanıyor. Bu reaktörü imha edebilecek tek hava gücü ABD’ninkidir. Joe Biden, kendisinden öncekiler gibi, İran’a askerî güç kullanmayı hiçbir zaman göz ardı etmedi ama eyleme geçme konusunda istek de göstermedi. Biden, İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir İsrail saldırısını desteklemeyeceğini söyledi. Bu, İsraillilerin böyle bir girişimde bulunmayacağı anlamına gelmiyor. Ama saldırı kısmen başarılı olursa gerişini ABD bitirmek zorunda kalabilir.

İsrail’in Hizbullah’a karşı başarısı, İsraillileri İran rejimine karşı ülke içinde muhalefeti teşvik etmek ve hatta doğrudan saldırmak da dahil olmak üzere daha agresif eylemlerde bulunmaya teşvik edebilir. İran’ın liderlerine, petrol ihraç tesislerine ya da askerî üslerine yönelik saldırılar olabilir. Netanyahu, İran halkına yönelik videosunda bunun işaretlerini verdi: “İran nihayet özgürlüğüne kavuştuğunda (ki o an insanların düşündüğünden çok daha erken gelecek) her şey farklı olacak.”

https://fikirturu.com/jeo-politika/israil-iran-catismasinda-sirada-ne-var/

 

  • Türk medyası Hizbullah’ı ‘bitirdi’: Ukrayna savaşının başında Rusya’yı da ‘bitirmişti’ – HASAN ÜNAL

Hizbullah konusundaki kafa karışıklığın küçük bir kısmı da ortalama her Arap veya İranlıyı kökten dinci, radikal İslamcı gibi görme eğilimindeki laik kesimden geliyor. Onlara göre kökten dinci radikal İslamcı birilerinin Batı’ya karşı galip gelmesi mümkün değil/olmamalı. Bu grup, çatışmaları ve aktörleri yakından takip etmediği için Hizbullah’ın, IŞİD ve El Nusra gibi gruplara karşı sadece Müslümanları değil aynı zamanda Hristiyanları da koruduğunu bilmiyor ve bu Hristiyanların ve laik Lübnanlı toplulukların Hizbullah’a nasıl destek verdiğini de anlayamıyor.

Evet Türk medyası Ukrayna savaşının başlarında Rusya’yı bitirdiği gibi Hizbullah’ı da bitirdi (!); ama sonuç pek de öyle olmayabilir. Hizbullah – İsrail çatışmalarının kısaca gözden geçirilmesi bile bu pilavın daha çok su kaldıracağını gösteriyor. Örneğin, eğer Hizbullah İsrail’in bir darbesiyle yerle bir olmuş olsaydı Tel Aviv karadan operasyona gerek görmez ve bu örgüt Orta Doğu siyasi tarihinin sayfalarında yerini alırdı. Şimdi kara harekatı başladığına göre örgüt bitmemiş. Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek…

https://harici.com.tr/turk-medyasi-hizbullahi-bitirdi-ukrayna-savasinin-basinda-rusyayi-da-bitirmisti/

 

  • Prof. Dr. Hasan Ünal@hasanunal1920

1-İran'ın İsrail'e karşı giriştiği bu akşamki füze saldırılarını hafife almak yanlış olur. Nisan ayında test ettiği Demir Kubbe'yi yine 'başarıyla' boğarak çok sayıda hedefi muhtemelen hipersonik füzelerle vurdular

2-Bu saldırılar ile Hizbullah'ın İsrail şehirlerini vurması (Hamas'ın 7 Ekim saldırısı da dahil) İsrail topraklarının ilk defa ciddi şekilde havadan vurulması anlamına geliyor ki, bunun etkileri İsrail açısından nüfus kaybı ve yeni nüfusun gelmemesi şeklinde kendini gösterecektir

3-İran bu saldırı ile İsrail'in misillemesinden korkmadığını ve Hizbullah'ı yalnız bırakmayacağını göstermiş oldu. Bundan sonra İsrail'in misillemesinden ziyade Amerika'nın İran'ı vurup vurmayacağı ve böylece bir bölgesel savaş çıkıp çıkmayacağını tartışacak gibiyiz

4-Amerika İran'ı vurursa onlar da Amerika'nın Körfez'de ve özellikle Irak'ta bulunan kuvvetlerini hedef alacaklardır. Param olsa ve bahis oynansa Amerika'nın İsrail'i ortalama bir misilleme yaparak durmaya zorlayacağı seçeneğine oynardım ama param yok bahis işinden de anlamam

5-Bu saldırı İsrail'e karşı kara savaşına gayet hazırlıklı görünen Hizbullah'a da muhtemelen büyük moral vermiştir. İsrail'in Hizbullah'ı ezip geçtiğini söyleyen Türk medyası bunun böyle olmadığını görmüş olmalı çünkü öyle olsaydı kara savaşına gerek kalmazdı

6-İsrail'in Hizbullah'ı şimdi ezip geçeceğini düşünenler yanılabilir ve bekleyenler ise hayal kırıklığına uğrayabilirler çünkü bugüne kadar girdiği her çatışmada İsrail'i geri adım atmaya zorlayan Hizbullah'ın bu defa da İsrail'i geri çekilmeye mecbur etmesi muhtemeldir

7-Bu arada en önemli sorulardan birisi de siyasi geleceği açısından tam bir çıkmaz içindeki Netanyahu'nun çatışmaları daha ne kadar genişleteceği ve Amerika'nın her şeye rağmen Netanyahu'ya tam destek vermeyi sürdürüp sürdürmeyeceği olacak. Takip etmeye devam edeceğiz...

https://x.com/hasanunal1920/status/1841194068044628302

 

  • İsrail bölgede ötekileri birleştiriyor… - MUHARREM SARIKAYA

İSRAİL’in Gazze’ye saldırmasının üzerinden tam bir yıl geçti…

Yetmedi, roketli saldırı rotasını da Lübnan'a çeviirdi; Hizbullah'ın lideri Nasrallah'ı öldürdü.

Son olarak da karadan harekat başlattı...

Nasıl ki geçmişte yaptığı benzer davranışların kendisine fayda sağlamadıysa bunlar da sağlamayacak.

Tam tersine dün İran'dan atılan yüzlerce füzeden bazılarını engelleme olanağı bulmadığı gibi, bundan sonra çok yönden gelenler de eklendiğinde hiç engelleme imkanına kavuşamayacak.

Bu tutumu, bölgede önemli bir gelişmenin kapısını da araladı; düne kadar "bir araya gelmez" denilenlerin yeniden buluşmasının önünü açtı.

Bunun ilk adımı da Türkiye’den geldi.

Neredeyse 12 yıl boyunca birbirine hiç de iyi gözle bakmayan Ankara ile Şam yeni bir sürecin kapısını araladı; yakında liderler arasında bir buluşmanın da zemin temizliğine başlandı.

https://www.haberturk.com/ozel-icerikler/muharrem-sarikaya/3724913-israil-bolgede-otekileri-birlestiriyor

 

  • Savaş mı, gövde gösterisi mi? – ZEYNEP GÜRCANLI

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/savas-mi-govde-gosterisi-mi/770825

 

  • İsrail ordusu sonucu belli olmayan bir oyunun içinde - ISABEL KERSHNER / THE NEW YORK TIMES

Geçen yıl Hamas'ın öncülük ettiği saldırının ilk şokunu atlatan İsrail ordusu, Gazze'de ezici ve ölümcül bir karşı saldırı yürüttü. İsrail geçtiğimiz günlerde Hamas'ın askeri altyapısını büyük ölçüde çökerttiğini ve militanların kapasitesini bir gerilla gücü seviyesine indirdiğini açıkladı. Bunun bedeli ağır oldu. Savaşçılar ve siviller arasında ayrım yapmayan yerel sağlık yetkililerine göre 41 binden fazla Filistinli öldürüldü. Bu rakam İsrail'in uluslararası alanda kınanmasına yol açtı. Netanyahu'nun “mutlak zafer” ısrarına rağmen ordunun baş sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari bile Hamas'ı bir ideoloji ve hareket olarak ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını söylüyor.

https://gazeteoksijen.com/new-york-times/new-york-times-yazdi-israil-ordusu-sonucu-belli-olmayan-bir-oyunun-icinde-224618

 

  • Ortadoğu’nun son beş asrı – İLBER ORTAYLI

İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihi için utanç kaynağı olan dönemden sonra dünya Yahudilerin antik vatanlarında yerleşmelerine göz yumdu. O zamanki Arap dünyasının bu yeni eğilimle ne kadar mücadele ettiği daha doğrusu edemediği açıktır. Bugün ciddi İsrail bilginleri ve münevverleri bile bu dönemi oldukça bağımsız tarafsız kaleme alıyorlar. Ama İsrail oradadır ve bugünkü koalisyonda pek de parlak zekâlı olmayan Dr. Yisrael Katz ile isim benzerliğinden başka hiçbir ilgisi olmayan Golde Mayer kabinesindeki Avusturyalı Yahudi Dr. Yisrael Katz’ın ifade ettiği gibi: “Burası bizim vatanımız, gidecek yerimiz yok ama başkalarının da vatanı onların da gidecekleri yeri yok” fikri hâkim olmuştur.

Çatışmaların bu noktaya kadar ilerlemesinde Amerikan Yahudiliği ve bizzat Washington’un kendi hegemonya ve cehaleti büyük rol oynar. Bugün Ortadoğu feci vaziyette ve Arapların düzenli devlet ve orduları yok. Diplomasileri son derece prensipsiz. Aklı başında hiçbir kimsenin tasvip etmeyeceği örgütler işleri yürütmeye kalktılar. Bu da bazı devlet grupları tarafından abartılarak mücadele konusu oldu. Dört asırlık uzlaşma ve barışçı bir düzeni getiren Osmanlı çekildikten sonra bu memleketler rahat yüzü görmedi. Koca kıtanın haritası ABD’de oyun düzeniyle çiziliyor. Bu oynama kolay değil. Gelişen patlamaların kimleri nereye kadar götüreceği belli değil ama iyi yere gidilmiyor.

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/ortadogunun-son-bes-asri-42554544

 

  • İsrail'in derdi ne? – REMZİ ÇETİN

https://www.youtube.com/live/nrQARVylSkg

 

  • Selçuk Salih Caydı@selcuksalih

Savaş haberleri yoruyor…

2024’ün ikinci yarısında yaşanmakta olan en önemli/ilginç olay, İsrail’in İslamcı örgütleri imha etmeye başlaması ve sadece demokratik kapitalist ülkelerin değil, Hindistan’ın açıktan, Rusya’nın de sessizce bunu desteklemesi… >>

1.Köklü değişiklikler dönemindeyiz ve sürprizlerle dolu bir süreç tüm hızıyla sürüyor, parametreler değişiyor. 2008 krizi ertesinde görünür hale gelen bölgeler, “Devletsiz alanlar” idi. Ulusdevletlerin sadece kâğıt üzerinde yaşadığı, fiiliyatta örgütlerin hükmettiği alanlar…

2.“Devletsiz bölgeler”i bazıları (ulus devletlerden) “özgürlük” diye pazarlamış olabilir, ama bu bölgelerde örgütlenen, (Ortadoğu’da) İslamcılar oldu (IS de bu atmosferde ortaya çıktı). Hiçbiri özgürlük getirmedi, tam tersine kadın düşmanı katı otokratik yapılar halindeydiler…

3.Sürecin başında, yani Soğuk Savaş’ın ertesinde 1990’larda dünya, Hantingtoncu “Etnik ve Dînî Kimlikler” e göre bölündüğünde, ulusdevletler, teritoryal yapılar olarak büyük ölçüde iyi işliyordu ve “Ilımlı İslamcılık” bir kimlik olarak Huntington dünyasına dahildi…

4.İslamcılığın ılımlısının olamadığını ve kapitatizmin işlemesi için gerekli asgari modern koşulları sağlayamadığı anlaşıldı. Günümüzde (devlet kontrollü rasyonel/seküler kapitalizm şartlarında gelişen) yeni Arap refahı, İslamcılığın dünyaya uyumsuzluğunu daha net gösterdi…

5.Kapitalist sistemin halen canlı iki kanadı var: Demokratik Kapitalist Ülkeler ve Otokratik Kapitalist Ülkeler.

Devletlerin çekildiği, artık olmadığı bölgelerin sistem için giderek daha büyük istikrarsızlık faktörü haline gelmesinde cihatçı İslamcılık en önemli rolü oynuyor…

6.Yeni kurulan düzende belki eski tip teritoryallik olmayacak başka aidiyetler ortaya çıkacak -ki çıkması kuvvetle muhtemel. Bu şartlar altında arkaik İslamcı “modeller”in “boş alanlar”a yayılması, demokratik ülkelerin de, otokratik ülkelerin de kabul edebileceği bir şey değil…

7.Devletsiz alanlarda silahlanarak, kendi saldırgan cihatçı ideolojileri istikametinde sadece “karşı olmak”a odaklı; özgürlükçü positif yapılar kuramayan -1960/70’lerin kurtuluş hareketleri gibi- özgün entelektüalizm/sanat üretemeyen İslamcılar, yeni denklemden çıkarılıyor…

8.Tetikçilik “iş”ini üslenmiş görünen İsrail, -devletleri değil- İslamcı örgütleri hedef alarak kanlı bir savaş yürütüyor. Savaşı takip ederek, günümüzün yeni parametrelerini anlamak mümkün, -mesela bu savaş, özünde yeni normlar koyan bir ‘Bilişim/enformasyon/precision savaşı’…

9.Sivil halkı kalkan olarak kullanan örgütlere karşı, nüfusun her yerde yoğun, sivil ile askerin birbirine karıştığı alanlarda bilişimin nasıl kullanılabileceği, istihbarat ve ‘precision’un (nokta atışı) önemi, askerî alanda tamamen yeni dönemin parametrelerini yansıtıyor…

10.Ortadoğuda İslamcı örgütler, “hakim” oldukları alanlarda hiç de güvende yaşamadıklarını net bir şekilde gördüler (İran rejimi de). Yeni bir ‘Özgürlükler Çağı’ geliyor. Nasıl şekilleneceği henüz belirsiz, ama otokratik İslamcıların “teba”sı da özgürlük istiyor ve sadık değil…

11.İran rejiminin, devletsiz alanlardaki İslamcı örgütleri desteklediği herkesin malumu. Bu örgütleri İslamcı antisemitizminin “bir gereği” olarak kullanması da, hem İsrail’in -özünde- İran rejimine karşı savaştığını gösteriyor, hem de İran rejiminin doğrudan savaşamadığını…

12.İslamcılığın tüm türlerinin, -zaten çok önemli sorunlarla boğuşan- kapitalist sistemin “boş alanlar”ını hakkıyla yönetmek bir yana, (kara para aklamaktan uğuşturucu ticaretine, insan kaçakçılığına kadar) sistemin istikrarlı bölgelerine de istikrarsızlık götürdükleri görüldü…

13.Bütün Dünya, sistemde artık yeri olmayan/kalmayan İslamcıları el birliği ile imha ediyor gibi görünüyor. Yoksa İsrail uçakları Hamas Hizbullah derken Suriye’deki İslamcıları da vururken Rus hava savunma sistemi Rusya/Suriye tarafından kapatılmazdı.

Benzeri örnekler çok…

14.Batısından Doğusuna, Arabından Asyalısına Dünya, Otokratik İslamcıların Dünya siyasi denklemeinden çıkarılmasını izlerken, bu örgütlerin ve İran’ın “teba”sının/halkının doğrudan yardımı olmadan, bu kadar net askeri hedeflerin belirlenemeyeceğini de görüyor…

15.Otokratik kapitalist ülkelerin asgari seküler özgürlük normlarının yanına bile yanaşamayan, bu yüzden kapitalizmi bile işletemeyen, yerine alternatif -yeni çağa ve yaşadığı bölgeye özgü özgürlükçü- bir önermede bulunamayan İslamcılık devri ebediyyen kapanıyor gibi… <<

https://x.com/selcuksalih/status/1841043866037707086

 

  • Prof. Dr. Özlem Tür : İsrail'in Dış Politikasını Yeniden Düşünmek – TÜLİN DALOĞLU

https://www.youtube.com/watch?v=ex46ngefAik&t=2637s

 

  • İran’ın İsrail’e Füze Saldırısı ve Gelecek Senaryoları
  • İran saldırısı İsrail’de nasıl bir etki doğurdu ve Tel Aviv’in bu saldırıya cevabı ne olabilir? Tuğçe Ersoy Ceylan - İzmir Katip Çelebi Üniversitesi

“İran, İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a yönelik operasyonu, örgütün lideri Hasan Nasrallah’ın ve diğer önemli kişilerin öldürülmesi ve olası işgale cevap olarak 1 Ekim’de sürpriz bir saldırı başlatarak İsrail’i 180 füzeyle vurdu. Füzelerin bazıları hava savunma sistemleri tarafından engellenirken çoğunluğu İsrail topraklarına düştü. Füzelerin hedefi şehir merkezlerinin yanında askeri hava üsleri ve MOSSAD karargahıydı. İsrail’den yapılan açıklamada zayiatın yüksek olmadığı, yine de bazı hava üslerinin zarar gördüğü dile getirildi. İran’ın bu saldırısının 14 Nisan’daki hesaplanmış saldırıdan daha ciddi olduğunu söylemek mümkündür. Bu saldırıyla beraber İsrail’in Hamas ve hatta Hizbullah ile olan savaşının İsrail-İran gerginliğinin arkasında kaldığı öne sürülebilir. Özellikle ülkenin merkezinde yaşayanlar açısından İran’ın bu saldırısı benzersizdi; buradaki mukimlerin daha önce bu boyutta saldırıyla karşı karşıya gelmediğini belirtmek yerinde olacaktır. Dolayısıyla İsrail’in bu saldırıya sert bir şekilde karşılık vermesini beklemek yanlış olmaz. Nitekim İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) sözcüsü Daniel Hagari de “Saldırının neticeleri olacak” dedi. Cumartesi günü Netanyahu ise verdiği demeçte İsrail’in bölgedeki güç dengesini değiştirmekte olduğunu ve Ortadoğu’da ve İran’da İsrail’in silahının ulaşamayacağı yer olmadığını söyledi. Kabinede görüşmeler yapılarak askeri bir karşılık verilmesi kararı alındı ancak şu an nasıl bir misilleme yapılacağına dair hükümette bir mutabakata varılmadı. Ultra milliyetçi-dindar kesimlerden İran’ın nükleer tesislerinin vurulması gerektiği yönünde demeçler geldi ancak İsrail bunu ABD ile koordine olmadan gerçekleştiremez. ABD ise böyle bir operasyona sıcak bakmıyor, Biden bizzat bunu dile getirdi. Nükleer tesislere bir saldırı ise İran’ın ekonomisini altüst ederek gerilimin daha sert ve şiddetli bir şekilde tırmanmasını tetikleyebilir. Bu bakımdan İsrail için hedefli suikastlar, İran hava savunmasına yönelik saldırılar ve ABD ile koordineli bir şekilde bir cevap verilmesi yönündeki senaryolar ağır basıyor. İran’ın petrol tesislerinin de olası hedeflerden birini teşkil edebileceğini öne sürmek mümkün.

Gelinen noktada Netanyahu, ABD’yi istemediği bir bölgesel çatışmanın içerisine çekme noktasına getirmiş durumda. Aynı şekilde İran da İsrail’in direniş eksenindeki en önemli vekili olan Hizbullah’a yönelik saldırılarına sessiz kalmayarak Netanyahu’nun uzun zamandır sözünü ettiği büyük askeri gerginliğin bir tarafı oldu. Netanyahu’nun ellerini ovuşturduğu bu durumun güç dengesini İran aleyhine değiştirmek için bir fırsat olduğu söylenebilir. Her halükarda İran ile doğrudan çatışmadan doğacak bölgesel bir savaş ne İsrail ne ABD ne de İran açısından kazanç hanesine yazılır.”

https://www.setav.org/uzmanlar-cevapliyor/iranin-israile-fuze-saldirisi-ve-gelecek-senaryolari

 

  • Gabi Behiri@gbehiri

Israel'de her şey dışarıdan göründüğü gibi değil. Bir tarafta Demir Kubbe, Start-Up Nation, Hi-Tech. Öbür tarafta ise bayram ve şabat günleri toplu taşıma çalışmadığı için göreve çağrılan yedek askerler üslerine gidebilmek için otostop çekmeye vs. çalışıyorlar. Savunma Bakanlığı sorumluluk Ulaştırma Bakanlığı'nda derken Ulaştırma Bakanlığı da sorumluluğu Savunma Bakanlığı'na atıyor. Şimdi mesela Tel Aviv Belediyesi ve sivil inisiyatiflerle askerler üslerine ulaştırılmaya çalışılıyor.

https://x.com/gbehiri/status/1842225117461373015

 

  • İsrail’de Yeni Yıl ve 7 Ekim’in Akıldan Çıkmayan Hayaletleri - TUĞÇE ERSOY CEYLAN

Siyasetin ve stratejilerin ötesinde 7 Ekim yaklaşırken ülke genelinde genel havanın karamsar ve melankolik olduğu söylenebilir. Son zamanlarda artık Gazze'den değil Lübnan'dan gelen "çatışmada ölen askerler"e dair haberler, ülkenin kuzeyindeki evlerine dönmek için bekleyen on binlerce kişi ve Gazze'deki rehinelerin akıbetine dair belirsizlik bu havayı besleyen pek çok dinamikten birkaçı. Bu halin bir dışa vurumu da İsraillerin 7 Ekim'in yıldönümüne denk gelen Roş Haşana'da saldırıda ölenleri anmak için hazırladıkları etkinlikler. Bunlardan biri ölenler için "Masada Bir Yer" adlı bir proje. Kayıpları olan aileler yeni yıl masasında eksik olan kişinin en sevdiği yemeği yaparak sosyal medyada videosunu paylaşıyorlar. İsrailli bir gazetecinin dediği gibi İsrailliler için dünyada bu Roş Haşana'nın tatlı geçmesini sağlayacak kadar yeterli bal yok.

Tüm bu karamsarlığa ek olarak, ülkenin çoğunluğunun güvenmediği bir hükümetin ve liderin ülke tarihinin gördüğü en ultra milliyetçi-dindar iktidarı altında yaşamak da bu halet-i ruhiyenin sürmesine etki ediyor. Nitekim Başbakan Netanyahu'nun yeni yıl için kabine toplantısında verdiği demeçte 101 rehineden çok kısa bir şekilde bahsetmesi kamuoyunun bir kesimini kızdırdı. Bu kesimlerde Netanyahu'nun rehinleri Gazze'deki tünellerde ölüme terk ettiği yönünde güçlü bir hissiyat hâkim. Başbakanın konuşmasını bitirirken zikrettiği "İsrail'in ebedi varlığını sağlayacağız" cümlesi ise somut vaatler sunmaktan çok uzak bir retorik olarak algılanıyor.

7 Ekim'in yıldönümünde ve "yeni yıl"ın arifesinde, İsrailli liderlerin sunduğu tek ufuk savaş olacakmış gibi görünüyor. Oysa ki İsrail'in artık bir sonraki sayfaya geçerek yeni ve taze adımlar atması önemli. Bu adımların siyasi ve diplomatik çabalar içermesi ise elzem. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Sefadi'nin sorduğu üzere İsrailli siyasetçilerin "savaş gireceğim, şunu öldüreceğim, bunu da öldüreceğim" dışında bir söylemi kaldı mı? İsrailli karar alıcıların her zaman ilk adımı, yani yakıp yıkmayı düşündüklerini, gelgelelim sonrası için bir planları olmadığını ifade ettiği sözlerinin 7 Ekim'in yıldönümünde İsrail'de işitilmesi temennisiyle.

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/tugce-ersoy-ceylan/2024/10/05/israilde-yeni-yil-ve-7-ekimin-akildan-cikmayan-hayaletleri

 

  • İsrail’in Lübnan Operasyonu: Hizbullah’a yönelik savaşın bölgesel tezahürleri – TUĞÇE ERSOY

İran’ın gerçekleştirdiği hava saldırılarının “göreli” başarısızlığı ve Yafa’da bir Filistinli dışında sivil kayıp verilmemiş olması İsrail’de ultra-milliyetçi-dindar kesim içindeki bazılarından İran’ın nükleer tesislerinin vurularak karşılık verilmesi doğrultusunda sesler yükseldi. Bu konuda kabinede mutabakata varılmadığı gibi Biden böyle bir seçeneği onaylamadığı şeklinde açıklama yaptı. İsrail’in İran ile gerginliğin yükselmesi halinde ABD’ye ihtiyacı olacağı vakıadır. Zira İsrail sadece hava savunması açısından değil, ofansif operasyonlar için silah tedariği noktasında da ABD’ye bağımlıdır.  Lübnan’daki “askeri başarıdan” ötürü öfori halindeki kesimlerin İran’da nükleer tesisleri vurmaya yönelik taleplerinin ABD’de karşılığı yoktur. Şimdiye kadarki operasyonlarına, açıklandığı üzere, ABD’ye haber vermeden girişen İsrail’in böylesi bir durumda Amerika ile koordine olmadan hareket etmeyeceğini beklemek makuldür. Nitekim New York Times gazetesindeki yazısında Thomas Friedman da Biden yönetiminin endişelerinden birinin Netanyahu’nun ABD’yi İran’ın nükleer tesislerini hedef alan bir çatışmanın içine çekmek olduğunu yazmıştı. Böylesi bir durumun Kasım’daki seçimlerin neticesini etkileme ihtimali taşıdığından İsrail’in İran’ın saldırısına vereceği karşılığın bölgesel savaşı tetiklemekten ziyade bir misilleme dengesini kuracak şekilde olmasını beklemek makul olabilir. Zira İsrail açısından hem olası bir Lübnan işgali hem de İran ile bölgesel bir kriz kazançtan çok kayba neden olacaktır. 

https://www.uikpanorama.com/blog/2024/10/04/te-3/

 

  • 7 Ekim’in Yıl Dönümünde İsrail: Her (Hiçbir) Şey Eskisi Gibi Ol(may)acak - TUĞÇE ERSOY CEYLAN

HAMAS’ın saldırılarından, Netanyahu’nun tartışmalı kararlarından dolayı kalkan toz duman çöktüğünde ve ortalık sakinleştiğinde İsrail’de her şey eskisi gibi mi olacak yoksa hiçbir şey aynı kalmayacak mı? Bu cevap, genç nesillere dönülerek verilebilir.

İsrailli genç nesillerde son yıllarda bir dönüşüm olduğu vakıadır. Gençler, sağ kanat siyasete ve militarist şovenizme yatkınlık gösteriyorlar. Çoğunluğunun iki devletli çözüm siyasetini terk ettiğini söylemek yanlış olmaz. Bugün 20’li ve 30’lu yaşlarını süren İsrailliler, hiçbir şekilde barış sürecine şahitlik etmedikleri gibi, çocukluk ve ilk gençlik yılları, İkinci İntifadadaki şiddetle şekillendi. 2005’teki Gazze’den çekilme sürecinin bir toplumsal kriz haline geldiğini de hatırlatmak gerekir. Bundan sonra İsrail’deki milliyetçi dindar topluluk, halihazırda İsrail kontrolü altında olan bir karış toprağın dahi elden çıkarılmasını dile getirecek lidere öfkelenir hale geldi. Bugünkü söylem ise “biz toprağı bıraktık, oradan bize roket yağıyor” şeklinde. Bu gençler arasından askerlik yapanlar nezdindeyse durum daha da katı bir hal aldı. Sonuç olarak ebeveynlerinden daha sağ eğilimli oldular. Aynı dönüşümü genç Filistinlilerin yaşadığını da not etmekte fayda vardır; yıllar süren işgale boyun eğdiler; lider krizi yaşadılar ve İsrail ile olan etkileşimlerinde önce bir silahın namlusunu gördüler. Filistin’de son seçimler olduğunda bu gençler henüz oy kullanmıyorlardı. Dolayısıyla seçmedikleri bir düzen içinde büyüdüler; bu düzenin içerisinde şekillendiler. İsrail’de en son sol bir parti seçim kazandığında (1999) bu gençler henüz doğmamıştı.

 

Aralık 2022’de yapılan bir ankette, hem İsrailli hem Filistinli gençlerin yüzde 84’ü kendisini kurban olarak gördüğünü belirtti; İsrailli Yahudilerin üçte ikisi ve Filistinlilerin yüzde 90’ı bu mihnetin hayatta kalmak içim gerekli olanı yapma konusunda kendilerinde ahlaki hak gördüğünü söyledi.

İsrail’de bugün protesto için sokakta olanlar ve 7 Ekim sonrası için umut besleyenler, belki de 1995’te Rabin suikasta uğradığında orada olan 17-18 yaşındaki gençlerdi. Bugün 40’lı yaşlarını sürerken hâlâ kendi inandıkları barış ve demokrasi için mücadele ettiklerini düşünüyorlar. Gelgelelim, bugünkü gençlerin hikâyesinin ise çok farklı olduğunu anlamak gerekiyor. Aynı tarihin farklı bir penceresi adeta.

Öte yandan, İsrail Merkezi İstatistik Kurumuna göre 2024’ün ilk yedi ayında kırk bin İsrailli ülkeyi terk etti. Tersine beyin göçü ya da negatif göç olarak adlandırılan bu olgu, yeni değil ancak 7 Ekim’in kimilerinin karar verme sürecini hızlandırdığı ortada. Kalanlarsa çocukluğu çatışmanın yanında dindarlıkla da şekillenmiş olanlar. Bugün İsrailli gençlerin büyük bir oranı, geçmiş nesillere göre kendisini daha fazla Haredi Ortodoks veya dindar siyonist olarak tanımlıyor ve dindar İsraillilerin sağ kanada meyletme eğilimi çok daha fazla. İsrail siyasetinde yakın gelecekte hiçbir şey eskisi gibi olmayacakmış gibi görünüyor.

https://kriterdergi.com/dis-politika/7-ekimin-yil-donumunde-israil-her-hicbir-sey-eskisi-gibi-olmayacak

 

  • İki kader ortağı: Trump ve Netanyahu – EVREN BALTA

Bugün İsrail’in devam eden savaşını (bir nevi) mümkün kılan İbrahim Antlaşmaları da (2020) Trump ve Netanyahu’nun yakın iş birliği ile mümkün oldu. “Dışarıdan içeriye" stratejisine yaslanan antlaşmalar Arap devletleri ile İran tehdidi üzerinden ilişkilerin normalleşmesi mantığını güdüyordu. Bu süreç, Filistin davasını geri planda bırakarak, İsrail’in Arap dünyasıyla daha geniş bir entegrasyona girmesini sağladı. Filistinlilerin İsrail'e karşı Arap devletlerinden bekledikleri desteğin azalmasına neden oldu ve Filistinlilerin İsrail üzerindeki baskı kurma kapasitelerini ciddi oranda zayıflattı.

İsrail’in Orta Doğu’daki pozisyonunu önemli ölçüde güçlendiren İbrahim Antlaşmalarının kolaylaştırıcısı ise Trump’ın damadı Kushner olacaktı. Kushner’in ailesi ile Benjamin Netanyahu arasındaki kişisel bağ İsrail ve ABD diplomasisi arasında kurumsal olmayan ama derin bir güven tesis ediyordu. Hatta bu bağ o kadar yakındı ki Netanyahu'nun ABD ziyaretlerinden birinde Jared Kushner’in Netanyahu’ya New Jersey'deki evinde kendi yatağını verdiği haberlere yansıyacaktı.

(…) Netanyahu, Hamas'a karşı başlayan ve giderek genişleyen savaşın etkisiyle İsraillileri güvenlik endişeleri etrafında bir araya getirerek kendi siyasi tabanını güçlendirirdi. Savaş başlamadan önce toplumsal desteğini hızla yitiren Netanyahu hükümetine savaş sonrasında destek giderek arttı. Ancak bu destek hala çok güçlü değildi ve İsrail içinde özellikle Filistin meselesinin “Bibi Tarzı” ile çözümüne dair bir toplumsal uzlaşma oluşmamıştı.

Mesele Hizbullah ve İran’a gelince Netanyahu’nun kamuoyu desteği artmaktaydı. Üstelik savaşın direksiyonunu Filistin sorunundan İran sorununa kırmak İsrail’in hem bölgesel hem de küresel destek arayışı ile uyumluydu. İbrahim Antlaşmalarının “dışarıdan içeriye” stratejisine uygun olarak bölgede İran ile hesaplaşan bir İsrail hem Körfez’in hem de ABD’nin Netanyahu hükümetine daha fazla alan açmasına olanak tanıyordu.

https://t24.com.tr/yazarlar/evren-balta/iki-kader-ortagi-trump-ve-netanyahu,46658

 

  • Gazze Savaşı’nın birinci yılında Netanyahu ve Hamas: Stratejik bir karşıtlık mı, karşılıklı bağımlılık mı? - MEHMET TATLI

7 Ekim saldırıları ve sonrasındaki savaş, İsrail’i derinden etkiledi. Ülkenin güvenlik algısı, siyasi dengeleri ve toplumsal yapısı önemli değişimler geçirdi. Netanyahu, kısa vadede krizi fırsata çevirmeyi başardı. Ancak uzun vadede İsrail’in karşı karşıya olduğu sorunlar derinleşti.

İsrail’in önünde çetin bir süreç var. Gazze’deki savaşın nasıl sonuçlanacağı, rehinelerin akıbeti, İran’la gerginlik, uluslararası yalnızlaşma gibi birçok sorun çözüm bekliyor. İçeride ise toplumsal bölünmeler, ekonomik sorunlar ve siyasi belirsizlik hakim.

Netanyahu’nun siyasi geleceği de belirsiz. Savaş bittiğinde, 7 Ekim’deki başarısızlığın hesabı sorulabilir. Yolsuzluk davaları yeniden gündeme gelebilir. Netanyahu erken seçim çağrıları ile karşı karşıya kalabilir.

İsrail’in Filistinlilerle ilişkisi de kritik bir dönemeçte. Gazze’nin geleceği, Batı Şeria’daki durum, olası bir Filistin devleti gibi konular çözüm bekliyor. İki devletli çözüm fikri zayıflamış durumda. Ancak mevcut durum da sürdürülebilir görünmüyor.

Bölgesel dinamikler de değişiyor. İran’la gerilim hiç olmadığı kadar yüksek. Hizbullah tehdidi artıyor. Öte yandan bazı Arap ülkeleriyle normalleşme süreci sekteye uğradı. İsrail’in bölgedeki konumu yeniden şekilleniyor.

Gazze’deki savaş, İsrail ekonomisini de derinden etkiledi. Savaşın maliyeti milyarlarca doları buldu. İsrail Merkez Bankası’na göre, savaşın ilk 6 ayında ekonomiye maliyeti 58 milyar dolar oldu. Bu, ülkenin yıllık GSYH’sinin yaklaşık yüzde 10’una denk geliyor.

Cephenin Lübnan’a genişlemesiyle savaş harcamaları en az iki katına çıktı.

Savunma harcamaları rekor düzeyde arttı. Yüz binlerce yedek askerin silah altına alınması, üretim ve hizmet sektörlerini olumsuz etkiledi. Turizm gelirleri neredeyse sıfıra indi. Yabancı yatırımlar azaldı.

Enflasyon yükseldi, İsrail para birimi Şekel değer kaybetti. İşsizlik oranı arttı. Özellikle Gazze ve Lübnan sınırındaki bölgelerde ekonomik kayıplar büyük oldu. Yaklaşık 200 bin İsrailli, evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Hükümet, savaş ekonomisini finanse etmek için vergileri artırdı ve bütçe kesintilerine gitti. Ancak artan savunma harcamaları ve azalan vergi gelirleri nedeniyle bütçe açığı büyüdü. Kredi derecelendirme kuruluşları, İsrail’in notunu düşürdü.

Savaşın uzun vadeli ekonomik etkileri de endişe yaratıyor. Özellikle İsrail’in “start-up ülkesi” imajı zarar gördü. Teknoloji sektöründe beyin göçü yaşanması riski var.

(…) 7 Ekim saldırıları ve sonrasındaki Gazze ve Hizbullah savaşları, İsrail’i kritik bir kavşağa getirdi. Ülke, tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşıyor. Güvenlik, ekonomi, toplumsal uyum ve uluslararası ilişkiler alanlarında ciddi sorunlarla karşı karşıya.

Netanyahu’nun krizi fırsata çevirme çabası, kısa vadede başarılı olmuş görünüyor. Ancak uzun vadede İsrail’in karşı karşıya olduğu yapısal sorunlar derinleşiyor. Filistinlilerle ilişkiler, bölgesel güvenlik, ekonomik istikrar ve toplumsal bütünlük gibi konularda kalıcı çözümler üretilmesi gerekiyor.

İsrail’in geleceği, bu sorunlarla nasıl başa çıkacağına bağlı. Ülkenin “demokratik karakterini” koruyarak güvenliğini sağlaması, ekonomisini düzeltmesi ve uluslararası imajını onarması gerekiyor. Bu süreçte alınacak kararlar, sadece İsrail’i değil, tüm Ortadoğu’yu etkileyecek.

7 Ekim saldırıları, İsrail için bir dönüm noktası oldu. Kriz, “fırsata” mı dönüşecek yoksa daha büyük sorunlara mı yol açacak? Bu sorunun cevabı, önümüzdeki yıllarda iyice netleşecek. Ancak şu an için kesin olan bir şey var: İsrail, tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor ve alacağı kararlar sadece kendi geleceğini değil, tüm bölgenin kaderini etkileyecek.

https://medyascope.tv/2024/10/06/gazze-savasinin-birinci-yilinda-netanyahu-ve-hamas-stratejik-bir-karsitlik-mi-karsilikli-bagimlilik-mi/

 

  • 7 Ekim saldırısının ilk yılı dolarken görünüm - AYDIN SELCEN

İsrail’in 7 Ekim saldırısına yanıtı çekingen deyişle “orantısız” oldu. Düz anlatımla toptan kırıma ve yıkıma vardı. Gazze yaşanılır olmaktan çıktı. Zaten yetersiz olan altyapı yok oldu. Büyük bölümü çocuklar olmak üzere kurbanların sayısı 50.000’e yaklaştı. Ancak İsrail intikam için gözü dönerek davranmadı. Dehşet dengesini, caydırıcılığını yeniden kurmak için şimdi Lübnan’da ikinci perdesi açılan Dahiye Doktrini’ni uygulamaya başladı. Hamas’ı ortadan kaldırmanın olası olmadığını İsrail’i yönetenler de biliyordu. Onlar da Gazze’yi ortadan kaldırmayı ve Gazze’nin tüm sınırlarını kendi denetimlerine almayı tasarlayıp, seçti. 

Dahiye Doktrini’nin telifi, eski genelkurmay başkanı olan ve savaş kabinesinden Haziran ayında ayrılan Gadi Eisenkot’a ait. Dahiye, Hizbullah’ın 1982’den bu yana İran desteğiyle yuvalandığı Beyrut’un Şii yoğun nüfuslu güney mahallesi. Doktrin, buranın altyapısını toptan tahribe ve yaşanılamaz kılmaya dayanıyor. Nitekim, İsrail bunun “deneme sürüşünü” Gazze’de yaptı, şimdi Lübnan’a sıra geldi. Yanlış anlaşılmasın: Bana sorulacak olursa, İsrail’in Lübnan’ı 1982’deki gibi Beyrut’a kadar girerek işgal niyeti yok. Hatta daha ileri giderek İsrail’in kendi kuzey sınırından Litani ırmağına dek dahi kalıcı bir kara harekâtı düzenleyeceğini,  buna gerek duyacağını da sanmıyorum. Ancak insansızlaştırma (dilerseniz etnik temizlik) yoluyla Litani’ye kadar bir “tampon bölge” kurmayı hedeflediğini düşünüyorum. 

7 Ekim saldırısının doğrudan sonucu, İsrail ile Arap ülkeleri arasında ABD aracılığıyla “normalleşme” olarak özetlenebilecek İbrahim Uzlaşıları sürecinin devamı veya belki zirvesi niteliğindeki Suudi Arabistan’ın İsrail’den nükleer teknoloji edinmesi karşılığında İsrail’i tanıması adımını kesmesi olmuştu. Şimdi İsrail; İran’ın yeni, beklenmedik ve görece ılımlı cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın 5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerinin sonuçlarını da gözleyerek ABD ile nükleer anlaşmayı canlandırmasını engellemeyi hedefliyor olmalı. Netanyahu, önce Nasrallah’ı alışılageldik karşılıklı elleşmeler sonrasında ateşkese varılabileceğine inandırarak Hizbullah’ı kıvama getirdi. Ardından Nasrallah’ı, o arada önde gelen isimlerden Karaki, Kubeysi, (Mugniye ile birlikte 1983 Beyrut saldırısının mimarlarından) Akil ve Kudüs Tugayı Lübnan komutanı Tuğg. Nilfuruşan’ı da ortadan kaldırarak İran’ı misilleme yapmak durumunda bıraktı. 

https://medyascope.tv/2024/10/06/aydin-selcen-yazdi-7-ekim-saldirisinin-ilk-yili-dolarken-gorunum/

 

  • Ella, Kamila, Hind ve 7 Ekim Sonrası Ortadoğu - CAN ERTUNA

Bu yazı, on binlerce insanın öldürüldüğü bir seneye bakarken daha çok sayıda insanın öldürüleceği bilinerek bölgesel büyük bir savaş tehdidinin gölgesinde kaleme alınıyor. Tarih yazmaya salt Ella’nın öyküsüyle başlamak, Kamila’nın öyküsünü görmemek ve çözümü bu bağlamdan kopuk tartışmak kalıcı barıştan uzaklaşmak demek. Hind’in öyküsüne sessiz kalmak ise yeni cinayetlere onay vermek anlamına geliyor. Ortadoğu’da barış ihtimali uzun zamandır ilk kez bu kadar uzak görünüyor. Başta bölgedeki milyonlar, insanlığı çok zorlu bir süreç bekliyor.

https://kisadalga.net/yazar/can-ertuna-yazdi-15-yasindaki-ella-ve-kamila-112525

 

  • Kibbutz Nedir? - GÜRCAN FIRAT

https://perspektif.eu/2024/10/04/kibbutz-nedir/

 

  • The Bibi Files: Netanyahu Hangi Yolsuzluklarla Suçlanıyor? - AMİNA SHERAZEE

https://perspektif.eu/2024/10/03/the-bibi-files-netanyahu-hangi-yolsuzluklarla-suclaniyor/

 

  • Iris@streetwize

Thank you Budapest 🎗️🎗️🎗️

https://x.com/streetwize/status/1843032498810556598

 

  • Iris@streetwize

Thank you Rome 🎗️🎗️🎗️

 

https://x.com/streetwize/status/1843030379248468257

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün