Sanat dünyasında, renklerin diliyle derin anlamlar yaratan Murat Mizrahi ´Kırmızı Oda´ serisiyle izleyiciyi hem geçmişe hem de sonsuzluğa doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Fovizmin özgür renk anlayışından etkilenen Mizrahi ile Niş Art Gallery´de sanatının incelikleri üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Resme ilgim, çocukluk yaşlarımda başladı, diyebilirim. Yanlış hatırlamıyorsam 9-10 yaşlarımdaydım; annemden tuval, şövale, resim önlüğü ve resim malzemeleri istemiştim. Annem bu malzemeleri tedarik ettiğinde, ilk yağlı boya tablomu yaptım. Bu, resim hobisiyle tanışmamın başlangıcı oldu.
‘Kırmızı Oda’ serisi sadece bir resim koleksiyonu olmanın ötesine geçiyor, izleyiciyi derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor. Bu serinin ardındaki fikir nasıl gelişti?
Yıllar içerisinde, izlediğim ressamların kullandığı bazı renkler daha çok dikkatimi çekmeye başladı. Bu renklerin bulunduğu eserleri inceledim ve böylece aklımın bir köşesinde farkında olmadan bir renk rotası oluştu. Sonunda ilk ‘kırmızı temalı’ eserimi yaptım ve bu rengin izleyicilerde görsel bir etki yarattığını gözlemledim. Genelde iç mekândan dışarıya bakış olarak oluşturduğum kompozisyonlar, özellikle kırmızı ile anlatılınca oldukça dikkat çekti. Bu rengin izleyicilerde yarattığı etki neticesinde çalışmalarımı bu renk ve kompozisyonlarda yapmaya başladım; doğal olarak da oluşan serinin adı ‘Kırmızı Oda’ oldu.
Eserlerinizde kırmızının yoğun kullanımı izleyiciyi derinden etkiliyor. Sizin için bu rengin özel bir anlamı var mı?
Kırmızı benim için içsel bir patlama, güçlü bir ifade ve etkileşim anlamına geliyor. Karşındakinin dikkatini çekebileceğin en etkili birkaç renkten biri. Kırmızı, kullanılması çok zor bir renktir. Kişiyi ya kuvvetli bir şekilde iter ya da içine çeker. Ben izleyeni içine çekmeye çalıştım. Tamamı kırmızı renkle kaplı bir tuval üzerine doğru renk ve orantılarla yerleştirilen her türlü kompozisyon, plan, obje ve figür kırmızı rengin daha etkin bir hale gelmesini sağlıyor, izleyicinin gözünde tek başına yalın bir renk olarak göründüğünden çok daha fazla bir etki bırakıyor.
“Geçmişte yaşadığımız mutlulukları resme dökmek hoş bir duygu”
Serginizde nostaljik bir hava var. Bu duyguyu yaratmanıza ilham olan kişisel deneyimleriniz var mı?
Geçmişte ve özellikle çocukluğumuzda yaşadığımız mutlulukları resme dökmek hoş bir duygu. Tabii ki herkes gibi benim de çocukluğumda etkilendiğim görseller oldu. Bu, yakın çevrenizde gördüğünüz her türlü nesne, obje, kişi, kıyafet, hediye, biblo, mekân, doğrudan yaşadıklarınız veya bilinçaltınıza yerleşen her şey olabilir. Büyüdüğüm ev, izlediğim filmler, yakın akraba ve çevremin yaşadıkları evler, izlediğim insanlar yani etkisinde kalabileceğim her şey. Bunları bir sentez yaptığınızda ortaya bir eser çıkabiliyor.
Eserlerinizde fovizm akımının ve Henri Matisse'in etkilerini açıkça görebiliyoruz. Bu ikonik etkileri kendi sanatınıza nasıl yansıtıyorsunuz?
Kişi, sanatında özgür olmalı. Eğer özgür değilseniz, sanat bir esarete dönüşebilir. Bir başka deyişle sanatta özgürlüğün bir sınırı olmamalı. Eserlerimizi yaratıcılığımızın sonuçları olarak meydana getirebilmeliyiz. Örneğin bir deniz veya gök neden mavi ya da bulut beyaz olmalı? Burada bir sınır olmamalı. Aykırılık olabilmeli. Karşımdakinin gözü, gökyüzünü mavi, denizi turkuaz görmek istiyor diye kendimi onun arzusuna esir etmemeliyim. Bana gökyüzü neden pembe ya da deniz neden sarı diye sorulduğunda verilmesi gereken yanıt “alıştığımız bildiğimiz renkleri kullanmak zorunda isek ne diye sanat yapıyoruz” olmalı. Fovizm son yıllarda araştırdığım ve en çok etkilendiğim akımlardan biri. Fovizmde kullanılan renkler, sanatta özgürlüğün çok güçlü bir yansıması. Tabii ki renk armonisi burada çok önemli bir yer tutuyor. Fovizmde renkler genellikle tüpten çıktığı gibi kullanılır. Aşırı çarpıcı renkler, fovizmin ana temasını oluşturur. Renk egemendir ve herhangi bir sınır ya da kural yoktur. Bu sınırsızlık tuvale yansıdığında buna kısaca fovizm diyebiliyoruz. İşte bu özellikler tam da sanatıma uyan unsurlar. Özgürlük. Fovizmi araştırırken Henri Matisse de bu akımın öncülerinden olduğu için eserlerini detaylı inceledim. Matisse’i, dönemini son derece ustaca renkler kullanarak yansıtabilen bir deha olarak görüyorum. Hayatını incelediğimde geçirmiş olduğu zorluklar ve yarattığı eserler, sayısız sanatsever gibi benim de ruhumda izler bıraktı. Zaten bir ressam olarak diğer ressamlardan etkilenmemiş olmamız neredeyse imkânsız. Fovizmin diğer öncüleri Maurice de Vlaminck, Kees Van Dongen, Albert Marquet ve Andre Derain gibi sanatçılar da etkilendiğim isimlerden.
“Özgürlüğü nerede buluyorsam oraya yöneliyorum”
Serginiz, aristokrat bir davette dolaşıyormuş gibi bir atmosfer yaratıyor. Bu şık ve detaylı estetik anlayışınızı nasıl oluşturdunuz? Sanat yaparken belirli bir ritüeliniz var mı?
Evet, aristokrat bir ortam hissi verdiği doğrudur. Aslında bu doğaçlama gelişen bir durum. Çocuklukta yaşanılan görselliğin bilinçaltına yerleştirdiklerinin dışavurumu diyebiliriz. Ritüel konusunda belirli bir etkileşimim yok. Özgürlüğü nerede buluyorsam oraya yöneliyorum.
Denizin ufka doğru uzanan sonsuzluğu, serginizde dikkat çeken bir tema. Bu temayı eserlerinizde nasıl işlediniz ve izleyiciye ne hissettirmek istediniz?
Ufuk benim için özgürlüğün simgesi. Sınırları olmayan bir sonsuzluk. Gözün alabildiğine gidebildiği, ardında ne olduğunun bilinmediği ve görülmediği, sonsuz bir özgürlük. Özgürlüğü ufukla birleştirmeye çalıştım. Sözünü ettiğimiz ufuk, en net bir şekilde denizle özdeşleşiyor. Herhangi bir engel olmadan alabildiğine gidilebilen bir uzaklık. İşte içerisinde bulunduğumuz kırmızı odadan ufuktaki sonsuzluğa kadar olan görsel uzaklıkta hissedilen açıklık ve özgürlüğü yansıtmaya çalıştım resimlerimde. İzleyicilerin kendilerini kırmızı bir odada, fakat aynı zamanda bu mekânda kalmayıp ufka kadar taşıyan bir duyguya ulaşmalarına çalıştım. Zira kendim böyle hissettiğim için bu duyguyu izleyicilere de yaşatmaya çalıştım.
Bu serginizin ardından nasıl bir sanatsal yolculuğa çıkmayı planlıyorsunuz? Gelecek projeleriniz hakkında ipuçları verebilir misiniz?
Bu sergi ile ‘Kırmızı Oda’ serisine son verdim. Bundan sonra farklı bir konuda çalışmalarıma devam edeceğim. Kırmızı Oda serisi izleyicide olumlu etkiler bıraktı ve çalışmalarımı bu konuda bir süre devam ettirmemi sağladı. Fakat yüzü fazla eskitmeden yeni bir tema ile izleyicilerin karşısına çıkmak önemli. İçinde yaşadığımız şehre ait herkesin bildiği mekânlarda yine bildiğimiz görselleri yeni bir üslupla işleyip sanatseverlere sunmak istiyorum. Kendimi daha iyi ifade edebilmek için ortalama eser boyutlarımı öncekilerden daha büyük olarak çalışmayı düşünüyorum.
Eserlerinizin izleyicilerde nasıl bir etki bırakmasını bekliyorsunuz?
Çalışmalarımın izleyicilerde bıraktığı etki benim için çok önemli. Ben sanatımı yapıyorum ve izleyici bunu olumlu şekilde yorumluyorsa bu gurur okşayıcı bir durum. Fark yaratmaya çalışıyorum ve eserlerimin uzaktan bakıldığında bile imzamı taşıdığının algılanması beni mutlu ediyor. Eğer sanatçı bunu gerçekleştirebiliyorsa iyi bir iş başarmış demektir. Örneğin Kırmızı Oda serimde sanatseverleri 1950’li yıllarda bir davet ya da nostaljik bir ortamda, belki de çocukluk veya gençlik dönemlerinde hissettirmeye çalıştım. Gerçekten bu şekilde hissettiklerini belirttiklerinde de çok mutlu oldum.
Murat Mizrahi kimdir…
1962 İstanbul doğumlu Murat Mizrahi, 1987 yılında Boston University - College of Liberal Arts'ta öğrenimini tamamladı. Mezuniyetinden sonra 1998’e kadar serbest desen ve yağlı boya resim çalışmalarında bulundu. 1999 yılından beri çalışmalarını Akademililer Sanat Merkezi’nde sürdürüyor.