Mezarsızların deniz maceraları

“Küçüklüğünden beri denize ait hayallerle geçinmiş bir gencin en büyük zevklerinden biri de böyle tarihi muhitlerde, yarı yıkık gemici ve balıkçı kahvelerinde, elleri halat çekmekten boynuz gibi sertleşmiş, saçları denizlerin tuzu ile kırlaşmış ´mezarsızların´ anlattıkları deniz maceralarını, ölüm-kalım hikâyelerini dinlemek değil midir?” Sadun Boro/Bir Hayalin Peşinde Uçsuz bucaksız denizlerin derin sevgilileri mezarsızlar, tuz kokan tenleriyle denizciler, deniz âşıkları… Yüzyıllar boyunca denize sevdalarını yazarak dillendirmiş nice deniz tutkunları ´Deniz Edebiyatı´nın seyir defterine isimlerini kazıdı. Denize tutkuları asla unutulmayacak denizcilerden biri de Sadun Boro.

Neşe BİNARK Perspektif
16 Ekim 2024 Çarşamba
Deniz Kokan Kitaplar’ isimli bu kitap inceleme serisinde Bibliobibuli Sadun Boro dosyasını açıyor. Burunlarınıza tuzlu deniz kokacak, hayalleriniz dalgalar altında ıslanacak, aşk denizdir deniz aşktır dedirtecek sizlere! Mercek altına aldığım ilk Sadun Boro kitabı: ‘Bir Hayalin Peşinde’.

İflah olmaz bir deniz aşığının nadide kaleminden dökülenler

“Her gece yatarken bir an evvel denize kavuşturması için Allah’a dua ediyor, bir dünya seyahatine çıkma hayaliyle gözlerimi kapıyordum. Heyhat, maddi imkânsızlıklar insanın elini kolunu bağlıyor.”

Çocukluk ve gençlik yılları Caddebostan ve Marmara kıyılarında geçen Sadun Boro, denizcilik hayatını yaşamaya önce sandalla başladı; ilk yelkenli teknesine liseye geçtiği yıl sahip oldu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. 1948 yılında İngiltere’ye gitti, Manchester Üniversitesi’nin Tekstil Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. 1952’de Ling adlı 11 metrelik bir yelkenli ile Atlantik aşırı yolculuğunu bir İngiliz ile beraber gerçekleştirdi. O dönemde Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika olarak yayınlanan bu gezinin anılarını 2004 yılında ‘Bir Hayalin Peşinde’ adlı kitabında yayımladı.

“Bu sulara bir gün gönderinde ay yıldızlı kendi bayrağım dalgalanan kendi kotramla geleceğim.”

Bir Hayalin Peşinde

1952’de bir Atlantik Serüveni

Yazar: Sadun Boro

Epona Yayıncılık

Epona Yayınları 1. Baskı Ekim 2022, İstanbul

125 sayfa

Epona Yayıncılık’a Sadun Boro Dosyası yazmak istediğimi söylediğimde tüm kitaplarını bir arada gönderme nezaketini gösterdiler. ‘Bir Hayalin Peşinde’yi okuyarak dosyaya girmeye çalıştıysam da Sadun Boro’nun deniz hayali peşi sıra sürüklenmekten okyanus ötelerine, rüzgârlı, fırtınalı, yakamozlu hatta gecesinde gökkuşağı çıkan denizlere savrulduğumda dedim ki: “Her kitabını ayrı incelemeye bütünüyle değer”. Sadun Boro’nun deniz aşkı ile uzun yıllar önce Deniz Bilimleri Yüksek Lisansı yaparken tanıştım. Araştırma gemisiyle ilk seyrime çıkmaya hazırlanıyordum. Denizle bütün olmayı zaten iliklerime kadar hissediyorken Sadun Boro’nun kaleminden anlattığı deniz tutkusu edebi ortamda zihinlerimizi bir araya getirdi. ‘Pupa Yelken’den aldığım hazzı hiçbir zaman unutmadım. Bu yaz, karada oradan oraya savrulurken denizde olabilmenin hayaliyle Deniz Kokan Kitaplar serisine başladım. Deniz Kokan Kitaplar beni şifalandırdı, sizleri de şifalandırmasını diliyorum. Denizin iyotlu kokusu beyin kıvrımlarınıza işleyecek. Sadun Boro kitaplarının tamamını bir arada almanızı tavsiye ediyorum. Birini okurken diğerinin elinizin altında olmasını isteyeceksiniz, emin olun! Okurken denizin kurduğu hamağa kendinizi yavaşça bırakın ve iflah olmaz bir deniz aşığının nadide kaleminden dökülenlerin keyfini sürün. Bırakınız deniz sizi kucaklasın. Gizemli zamanlara yelken açın.

“Garip bir hadise! Mavi bir dumanla kaplı tuhaf bir koku var kamarada. Muamma!”

Kibrit söndürecek rüzgâr bile yok

“Deniz yakamoz dolu. Her çatlayan dalga binlerce, milyonlarca mücevher parçasına dağılıyor. Arkamızda fosforlu bir iz kıvrılarak dalgaların arasında kayboluyor. Sanki birisi kıç tarafta oturmuş avuç avuç denize elmas pırlanta atıyor.”

Sadun Boro, muhteşem bir deniz aşığı olmasının yanı sıra bu aşkını yazıya dökebildiği sihirli bir kaleme sahip. Onun anılarını okumak demek onunla birlikte yelkenlide gece yıldızları seyretmek demek. Bitmeyen, tadına doyulmayan nice denizci sohbetleri biriktirmek demek!

“Bayılırım şu denizin sohbetine! Kendine mahsus bir şivesi, tatlılığı vardır ki insanı kendinden geçirir. Saatlerce oturup onu dinledim. Seyrettim. Gıpta ettim. İnsan denizi tanıdıkça daha fazla bağlanıyor. Hiç zannetmem ki onsuz karada uzun müddet yaşayabileyim. Denizden uzaklaşamam. Er geç bir gün onun olacağım. Dünyanın bu en güzel, en füsunlu, bazen kuzu gibi uysal, bazen ateş püsküren bir ejder, en romantik ve hiçbir zaman ihtiyarlamayan kızıyla Neptün nikâhımızı kıydı. Ayrılmamıza da artık imkân yok. Bilmiyorum nereden bu aşka tutuldum? Ahtapot gibi bütün varlığımı kolları arasına almış bir kere, kurtulmam mümkün değil.”

Aşağıda paylaştığım paragrafına beraber girelim. Yavaş yavaş ufalmakta olan ayın martılar tarafından bir ucunun gagalanarak bu hale getirildiği benzetmesini bu denli keyifli ifade edebilmek için teknenin güvertesinde sere serpe uzanmış gökyüzünü seyre dalan bir denizci olmak gerekir. Hele bir de kalemi ‘edebi tılsımlıysa’, bu cümleler lezzetinden yutulmaz, dilde evrilir, çevrilir söylene durulur.

“Gece iskambil oynadık. Ay yavaş yavaş ufalmaya başladı. Dünden beri martılar bir ucunu biraz gagalamış. Etrafta birkaç küme bulut var. Tekne iki kanat gibi açılmış. İkiz yelkenlerle yol alırken derviş gibi iki yana durmadan sallanıyor. Neptün dümende, görünmez dümencimiz tekneyi idare ediyor.”

Hayatın koşuşturmasında zamana ne fazla önem atfediyoruz farkında mıyız? Zaman her halükârda geçecek oysa onu durdurabileceğimiz bir yer var: ‘Deniz’. Denizde zaman yok.

“Dünyanın bu parçası bize ait… Zaman, o da ne demekmiş? Ne kıymeti var zamanın. Denizde öyle bir kelime yok.”

 

Sadun Boro, büyük aşkı denizle kucaklaşmış mutluluk içinde seyir halinde

Her şey alesta

“Tanca bir tezatlar şehri. Şalvar, fes ve peçe… Yerli halk Arap ve Yahudi. Fakat yetmiş milletten insan bulmak mümkün. Bilhassa Fransız ve İspanyol çok.”

Rengârenk insanlar, gizemli çeşit çeşit kültürler, yaşanmışlıklar, tarih, sırlı yolculuklar; hepsini ve daha fazlasını Sadun Boro kitaplarında bulacaksınız. Takılın kervana! Bu kervanın yolu denize dökülüyor.

“Eski Yunanlılarla Romalıların Herkül Sütunları, Arapların El Zokak adını verdikleri meşhur Cebelitarık Boğazı’nı aykırılıyoruz yani onu Akdeniz’e doğru uzunluğuna geçmiyoruz. Afrika yakasına doğru çapraz atlıyoruz. Boğazın sularına bakıyorum bu meşhur boğazın sahne olduğu ve sebep teşkil ettiği o büyük, heyecanlı ve hesapsız tarihin acıklı olayları hakkında o sularda sanki bir şeyler, alametler, izler göreceğimi sanıyorum.”

Aç, yorgun, büyük aşkı denizin zorluklarıyla mücadele etmekte olan bir denizci korkunç bir geceyi nasıl geçirir, neler düşünür, neler hisseder? Siz de ‘bir hayalin peşinde’ sürüklenmeden anlayamazsınız.

“Azgın dalgalar güverteyi yalıyor. Rüzgâr kıble-keşişleme 8-9 kuvvetini bulmuş. Armada kurt gibi uluyor. Korkunç bir gece. Saat 22.00, sabah olmaya 8-9 saat var. Gece nasıl geçecek?”

 

Ardında dev dalgalar, dümende Sadun Boro, korku içermeyen aşk mı olur?

“Bu tekne kullanılmaktan haz etmiyor, illa ki kendi başına gidecek”

Denizin üzerindesiniz. Uçsuz, bucaksız, insansız… Sadece o, deniziniz, aşkınız… Gökyüzü, güneş, ay, mehtap, yıldızlar ve denizde yakamozlar! Bitti işte! Unutturdu size yaşadığınız tüm o kavgaları, mücadeleleri, korkuları. Şimdi keyif çatma vakti. Bütün her şey bu anlar için değil mi zaten?

“Hava karardığında Avrupa’nın en batı ucundaki Cabo de Roca Feneri iskele pruvamızda çakmaya başladı.”

“Bu sırada güzel frişka bir poyraz aldı. Motoru durdurduk. Nispeten dalgasız suyun üzerinde tekne zıbın gibi kayıyor. 4-4,5 mil yapıyoruz ve kendi kendini idare ediyor. Her nedense bu tekne kullanılmaktan haz etmiyor. İlla ki kendi başına gidecek”

“Radyoda nefis bir İspanyol müziği, elimizde kadeh ve en güzeli parlak, emektar mehtap, suyun üzerinde ufak kıvrımlar, cilveler yaparak ta bordamıza kadar geliyor. Şu mehtap beni nerelerde, ne vaziyetlerde, ne sefahat ve sefaletlerde gördü, içimi dışımı benden iyi biliyor artık. Sabaha kadar seyretsem doyamam ona!”

Seyir defterinden denizde olmanın tarifi

Eski hatıraları ve denizcilik hikâyelerini anlatarak birbirini eyleyen iki denizci, iki insan! Karayla iletişimleri sadece arada bir çeken bir pilli radyonun cızırtılı sesi. Küflü ekmekler, güverteye atlayan uçan balıklar, yakaladıklarını pişirip yemenin keyfi, yanında özel zamanlara yoldaşlık eden içecekleriyle sihirli bir deniz üzeri dünyasında Sadun Boro’nun cümleleriyle “zıbın gibi kayıp gideceksiniz”. Sadece okuyun. Dönem kokan cümleleri, dokunulmamış lezzetli eski kelimeleriyle o sizi denize taşıyacak. Bırakın kendinizi…

“Nefis bir gurup seyrettik bugün. Denizde olmadıkça insan tabiatın güzelliğini takdir edemez. Tatlı turuncu bir güneş, etrafta küme küme garip şekilli bulutlar, açık sarıdan koyu mora kadar her türlü renkte. Morun yanında açık gri, tülümsü renkte bulutlar tatlı bir tezat teşkil ediyor.”

“Hayatımda ilk defa gece vakti gökkuşağı gördüm. Acaba neye delalet eder?”

“Akşamüzeri ton balığı avlayan bir İspanyol balıkçı gemisi yanımızdan geçti. Onlarla konuştuk. Sanki başka bir dünyadan sesleniyorlarmış gibi geldi.”

“Akşamları kamarada parafin lambasını yakıp geç vakitlere kadar birbirimize eski hatıraları denizcilik hikâyelerini anlatarak vakit geçiriyoruz.”

“Fırtına günlerinin acısını çıkartmak için öğle uykusuna bile yatıyoruz.”

 

Balık yoldaşlar

Deniz üzeri seyyahları için insan yoldaş bir, balık yoldaş iki… Olmazsa olmaz ikisinin de varlığı.

“İki gündür bir mil bile yol almadık. Ekmeğimiz artık iyice küflendi. Üç tanesi hiç yenecek halde olmadığı için denize, balık yoldaşlara attık.”

 

Bizim yunuslar

Memleket sevgisi hangi sevgiye denk gelir, bilinmez! Yaşadığınız karadan fersah fersah ötede size yunuslar görünür, burnunuzun direği sızlar. Sadun Boro’nun memleket aşkı dillere destan. Okyanus ortasında bile kendi denizini özleyen denizci Sadun Boro.

“İlk defa kotranın çevresinde bir yunus sürüsünün oynaşmakta olduğunu gördük. Ne tuhaf! Bu hayvanları görünce bir hemşeri görmüş gibi sevindim. Sanki bunlar bu yabancı denizlerin yunus sürüsü değilmişler de Marmara Denizinde, Kızkulesi akıntısında nefeslenip yuvarlanan, Kadıköy ve Ada vapurlarımızla yarış eden bizim yunuslar idi.”

Kara gemicinin düşmanıdır

Deniz bitmez, karayla sınırlanmış olsa dahi karadan denize bakarken sonsuz görürsünüz. Denizden karaya bakarken de karayı düşman görürsünüz. Karaya ayak basan denizci kara kotasını doldurur doldurmaz bir dakika daha karaya tahammül edemez, kendini denizin kollarına bırakır. Bu böyledir. Deniz aşkı denize aidiyet gerektirir. Denize ait olanların okuyacakları, denizi hissedecekleri satırlarla dolu Sadun Boro kitapları, her denizcinin, deniz âşıklarının kütüphanesinde olması gereken kült kitaplar bunlar. ‘Deniz Kokan Kitaplar’a devam edeceğim. Sıradaki Sadun Boro kitaplarını da ileride Bibliobibuli’den okuyacaksınız. Sadun Boro’nun cümleleriyle yazımı sonlandırıyorum. Deniz kokulu dostlukla!

“Oh deniz! O güzellikler, korkunç manzaralar, tahammüller ve yiğitlikler meydanı, hayaller beşiği, sonsuz sırlar hazinesi”

 GÖRSELLER

  1. Kitap içinde yer alan illüstrasyonlardan biri, iç kapak illüstrasyonu
  2. Sadun Boro, büyük aşkı denizle kucaklaşmış mutluluk içinde seyir halinde
  3. Ardında dev dalgalar, dümende Sadun Boro, korku içermeyen aşk mı olur?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün