•İran´ın Ekim´deki saldırısının daha çok İsrail üzerinde bir caydırıcılık tesis etme amacıyla olduğu yorumuna ulaşmak mümkündür. Zira hedef alınan üç askeri üssün özellikleri bunu teyit etmektedir. Görülen o ki İran´ın temel amacı, İsrail´in olası bir saldırıda kullanacağı askeri teçhizata zarar vermek ve kendi askeri kapasitesini göstererek topyekûn bir savaşın önünü kesmek olmuştur. Buradan hareketle de yazının temel sorusunun cevabına dönecek olursak İran, İsrail´le bir savaşa henüz hazır değildir. BİLGEHAN ALAGÖZ – www.uikpanorama.com
Tarihte bir Müslüman-Yahudi düşmanlığı olmadı, asıl çatışma Hıristiyan Avrupa ile oldu bu da jeopolitiğin eseriydi.
Osmanlı’nın en sadık Gayrimüslim tebaası Yahudi cemaatiydi, hiç ayaklanmadılar, silaha sarılmadılar. İşgalci Yunan ordusunu İstanbul Borsası’nda Rum bankerleri finanse ederken, Yahudi bankerler bunu engelliyordu. (Vakit gazetesi, 29 Nisan 1921)
Müslümanlarla Yahudileri karşı karşıyı getiren, İsrail’dir, İsrail vahşetidir.
Bütün tarihimizde İsrail’le ilişkileri en yüksek ve en yoğun seviyeye çıkaran, Erdoğan hükümetleri oldu…
“One minute” ve “Mavi Marmara”, kısa süreli parantezlerdi. Obama, Netanyahu’nun Erdoğan’a telefon açıp özer dilemesini sağladı. (22 Mart 2013)
Netanyahu, Erdoğan’ın seçim kazanmasını kutladı. (29 Mayıs 2023)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York’taki Türk Evi’nde Netanyahu’yu kabul etti, ilişkilerin gelişmesinden memnuniyetlerini açıkladılar. (20 Eylül 2023)
Erdoğan Netanyahu’nun Türkiye’yi ziyaret edeceğini, sonra da kendisin iade-i ziyarette bulunacağını açıkladı. (26 Eylül 2023)
Tevrat’da o zaman da Nil’den Frat’a yazıyor, hatırlamıyordu.
…
İsrail’e bütün köprüler atıldığına göre Erdoğan şimdi, “beka siyaseti” ile oy kazanmanın yeni versiyonu olarak “İsrail tehlikesi”yle oy toparlama politikası izliyor. Zaten hükümette de bu söylemin tek sahibi, Erdoğan…
Hayır, Türkiye tehlike altında değildir. Niyetlenen yatırımcı kesinlikle tereddüt etmemelidir.
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/israil-turkiyeye-saldirir-mi-1601548
İsrail için 7 Ekim saldırısı çok ağır bir şok oldu, Netanyahu ve aşırı sağcı kabinesi şiddetli eleştirilerle ve suçlamalarla karşı karşıya kaldı.
İsrail “HAMAS ile mücadele ediyoruz” gerekçesiyle Gazze’ye saldırılarının şiddetini sürekli el yükselterek arttırdı. Sonuçta ilk birkaç gün birkaç Filistinli çocuk öldüğünde dünya medyası, Amerika’dan Avrupa’ya sokaklar, sosyal medya ayağa kalkıyordu ancak saldırılar şiddetlendikçe ve savaş uzadıkça katledilen siviller önce sayılara dönüştü, sonra günlük öldürülen sivil sayıları bile konuşulmaz oldu.
İsrail tam anlamıyla krizden fırsat çıkarmaya girişti. Madem bölgede yeni şartlar vardı, İsrail neden bu şartları lehine çevirmesindi.
Yeni yol haritasına göre;
- Gazze’yi “İsrail devletinin içindeki kanserli bir bölge” olarak gören İsrailli yetkililer Gazze’yi tamamen ele geçirecekti,
- Gazze’nin ele geçirilmesi 2 devletli çözümün en önemli unsurlarından olan demografiyi Filistinliler aleyhine bozabilirdi,
- Gazze’den sonra hafif silah taşıyan polis gücünden başka bir şeyi olmayan Filistin Yönetiminin bölgelerine daha büyük güçle ve daha kapsamlı bir şekilde yüklenmek kolaylaşacaktı,
- Filistinlilerin topraklarından metre metre gasbedilerek inşa edilen İsrail yerleşim birimlerinin güvenliğinin sağlanması, su kaynakları, bağlantı yolları vs. daha bir çok avantaj kazanmak mümkündü.
On yıllardır konuşulan bölgenin yeniden dizaynına dair senaryolar da “Neden olmasın?”, “Şimdi tam zamanı” yaklaşımları ile daha yüksek sesle dile getirilir oldu.
Sonuçta Arap Ayaklanması döneminin en büyük kazananlarından biri İran olmuştu ve nüfuzunu Irak’tan Suriye’ye, Lübnan’a, Gazze’ye ve Yemen’e kadar yaymıştı.
İsrail bir taşla iki kuş vurma hesapları yapmaya başladı ve stratejisini güncelledi. Gazze’de uzadıkça uzayan bir savaşı sürdürmektense İran’dan Gazze’ye uzanan silah ve lojistik hattını hedef almanın daha avantajlı olduğuna karar verdi. Eş zamanlı olarak da İran’ın İsrail’i çevreleme politikasının somut sonucu olarak yanı başında duran Hizbullah’ı hedef almaya başladı.
Böylece İsrail;
- Gazze’deki HAMAS’ı zayıflatmış olacaktı,
- Hizbullah’ı zayıflatarak hem askeri açıdan rahatlayacak hem de bölge ülkelerine gücünü bir kez daha kanıtlayacaktı,
- İran’ın bölge içlerine kadar uzanan kollarını budamış olacaktı.
- Bölgedeki nüfuzu zayıflayan bir İran’ın hem caydırıcılığı hem de diplomatik süreçlerde eli zayıflamış olurdu.
Bölge ülkeleri özellikle Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır bu süreçte sessiz kalmayı ve girişimlerini Gazze’de bir ateşkesin sağlanması hedefiyle sınırlı tuttu. Sonuçta bölge ülkeleri de İran’ın bölgedeki nüfuzundan ve bu nüfuzun teminatları olan Hizbullah-HAMAS gibi yapılardan rahatsızdı.
Ayrıca Lübnan gibi Amerika’dan Suudi Arabistan’a, Fransa’dan İran’a çok sayıda ülkenin bölgesel nüfuz savaşlarının amiral gemisi bir ülkenin savaşa sürüklenmesi ihtimali kabul edilemezdi. Lübnan Hizbullah’ı zayıflarsa hem Hizbullah’ın hem de İran’ın Lübnan siyasetindeki etkisi de zayıflardı. Böylece İran Suriye’ye itilmiş olurdu. Bir sonraki aşamada elbette İran ile ilişkileri nedeniyle Suriye hedef olacaktı…
Bu bölgesel nüfuz savaşlarını harlayan bir başka mesele de Amerika’daki başkanlık seçimlerinden sonra Amerika’nın Irak ve belki de Suriye’den çekilebileceğine dair beklenti. Elbette Amerika “Biz gidiyoruz, ne yaparsanız yapın” demeyecek ve çekilmesinin ardından oluşacak boşluğu birilerine emanet edecek.
https://www.evrensel.net/yazi/95742/7-ekim-ve-bolgenin-yeniden-dizayni
İsrail’in Gazze’de yaptıkları doğal olarak halkımızda tepkiye sebep oluyor ve ister istemez İsrail’le kriz yaşayan İran’ın söylemlerinin ülkemizde geniş kitlelere ulaşmasına alan açılıyor. İran’ın yaptığı hiçbir eylemin Filistinlilere bir faydası olmadı; bunu bir idrak edelim.
Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Filistin’e destek olmak için İran’in söylemlerine ihtiyacı yok. Dolayısıyla İran-İsrail geriliminde de sebebi olmadığımız bir krizin tarafı da değiliz.Türkiye’nin odak noktası kendi milli güvenliği ve sınırlarındaki terör yapılanmasıdır.
Daha da ötesi, İran, maşalarını ateşe atıp harcamayı adet edindi. Vasat kilim tüccarı gibi çalışıyor İran’ın dış operasyonları. Kimin eli kimin cebinde o da belli değil. Herkes Pasdaran’ı görüyor ama gayrinizami işlerde ittilaat son dönemde çok daha aktif.
Bugünkü PBD podcast röportajında Trump, İran'ın nükleer silaha sahip olmamasının önceliği olduğunu ve İran rejiminin değişmesini istemediğini yineledi. Videoda yok; ama röportajın satır aralarında Netenyahu’yla ilgili de dikkat çekici ifafeleri oldu. #Trump2024
https://x.com/Balagoz/status/1845768428373618930
https://www.fokusplus.com/odak/savasin-bedeli-israil-ekonomisine-ne-oluyor
Federal Meclis Başkanvekili Aydan Özoğuz, istifa baskıları karşısında yeni bir açıklama yayınladı.
Özoğuz, ‘yurttaşların duygularını incittiğini fark ettiğini’ söylüyor.
SPD’li siyasetçi, IG hesabından Gazze’de olanlardan ‘siyonizm’i sorumlu tutan bir story paylaşmıştı. Story’e kaynaklık eden ilgili post, antisemit atıflar içeriyor.
Merkez sağ CDU/CSU’dan @thorsten_frei , Aydan Özoğuz’un ‘siyonizm’ paylaşımı üzerine:
“Böyle bir meclis başkanvekili tarafından temsil edilmek istemiyoruz.
Bizim adımıza konuşmuyor”
Federal Meclis Başkanvekili, sosyal demokrat SPD’li Aydan Özoğuz için istifa çağrıları yapılıyor.
Özoğuz, dün IG hesabından hikayesinde ‘bu siyonizm’ yazan görseli paylaşmıştı.
Görseldeki yangın, İsrail’in hava saldırısında teröristlerce kullanıldığı açıklanan bir hastaneden. Devamında viral olan bir videoda, yangın sonucunda bir kişinin canlı olduğu görülüyordu.
Paylaşımın altında ise Netanyahu’ya eleştirilerin ötesinde, İsrail’in var olma hakkına ilişkin kimi antisemit ifadeler de var.
Özoğuz bugün bir açıklama yayınlayarak İsrail’in var olma hakkını desteklediğini söyledi.
Sosyal demokrat siyasetçi, amacının sivillerin yaşadığı acılara dikkat çekmek olduğunu belirtiyor, ‘her iki taraftaki’ radikallere destek vermiyor.
Merkez sağ CDU’dan @MatthiasHauer, Özoğuz’un geçmişteki açıklamalarını hatırlatıyor.
Özoğuz, İsrail’in Suriye’de İran’ın diplomatik statüde olmayan elçilik kompleksindeki binasına saldırısını gerilimi tırmandırmak olarak not etmiş ve İsrail’i suçlamıştı.
Merkez sağ CSU Genel Sekreteri Huber, Özoğuz’un paylaşımını iğrenç ve cahilce buluyor.
Bavyeralı siyasetçi, Özoğuz’u antisemitizmi yaymakla suçluyor:
“Antisemitlerin, Alman parlamentosunda yeri olmamalı”
İsrail’in Almanya Büyükelçisi, Özoğuz’un açıklamalarının ‘halının altına süpürülemeyeceği’ni söylüyor.
Büyükelçi, Federal Meclis Başkanvekili’nin İsrail’i ‘şeytanlaştırdığını ve dolaylı olarak İsrail'in var olma hakkını sorguladığını’ kaydediyor.
https://x.com/IpekMayaSaygin/status/1847247781716521057
Tam da Biden’ın İsrail’in İran’a nasıl ve ne zaman saldıracağına dair bilgisi olup olmadığı sorusuna, ‘Evet, evet’ yanıtını verdiği bir sırada, İsrail’in saldırı planlamalarının detaylarının sızdırılması önemli. Ulusal Jeo-Uzamsal-İstihbarat Ajansı ile NSA kaynaklı iki gizli belgenin otantikliği doğrulandı. İsrail’in en az 20 savaş uçağı kullanarak İran’a saldırısını içeren bu belgelerin İran bağlantılı bir Telegram hesabında yayınlanması ABD’yi şoke etmiş görünüyor! ‘İsrail’i engellemek için kim sızdırdı’, sorusu doğuruyor.
ABD içindeki fırtına bakımından; Pentagon’un işi rasyonelliğe çeken tutumuna, seçilirse her şey üstüne kalacak olan Trump’ın tedirginliğini ekleyin. Kamala Haris cephesinde de dört yıl önce ‘sonsuz savaşlar ve rejim değişikliği iyi fikir değil’ temalı kitap yazmış dış politika danışmanı Phil Gordon’ın temsil ettiği kesimi anmak faydalı olabilir.
Ne ki Neo-Con’ların ‘Proje Ukrayna’sı çökerken ve Batı hegemonyasını da sarsarken: Rusya ve Çin öncülüğünde yeni bir çok taraflı düzen için seferber olan BRICS’i baltalama fırsatı baş döndürücü. İran’ı ‘zayıf halka’ gördükleri açık. İranlıların henüz nükleer silah caydırıcılığı yokken bunun gerekliliğine kanaat getirmekte oluşları, Neo-Con’larda ‘elin çabuk tutulması’ gereğini gündeme taşıyor.
İsrail’in varoluşunu ‘sonsuz savaşa’ bağlayan Netanyahu 7 Ekim fırsatının cazibesine kapılmışken; bir savaşı bitirip diğerine göz dikme adetleri olan Neo-Con’lar açısından ‘dayanılmaz cazibe’ bu manzarada gizli.
https://harici.com.tr/netanyahu-ve-neo-conlar-icin-irani-vurmanin-dayanilmaz-cazibesi/
https://harici.com.tr/abd-basinindaki-israilli-casuslar/
İsrail'in İran'a saldırıları planlamalarının detaylarını içeren ABD istihbaratının iki gizli belgesinin sızdırılması (acaba kim tarafından) ve İRan ile bağlantılı Telegram hesabından yayınlanması tartışılıyor. Amerikalılar belgelerin otantikliğini onaylamış, soruşturma açmış.
https://x.com/ceydak/status/1847762465339429014
İsrail’in en etkili muhalif gazetesi Haaretz, Gazze ve Lübnan’da savaşan İsrail askerlerine çağrı yaptı: “Ülke için değil, sizi umursamayan Netanyahu’nun iktidarını korumak için savaşıyorsunuz. Ailenizi, hayatınızı, evinizi, işinizi, eğitiminizi feda etmeye değer mi? Başbakanın eşinin Instagram’ında bir story olacaksınız, sonra unutulacaksınız.”
https://gazeteoksijen.com/dunya/haaretzten-israil-askerine-acik-mektup-225717
İsrail'in açık ve kapalı yollarla Katar'a (dolayısıyla da ABD'ye) ilettiği daimi ateşkes koşulu ve senaryosu Katar'ın Hamas'ın siyasi lideri Halid Meşal'i televizyona çıkartıp Hamas'ın teslim olduğunu ilan ettirmesi, ardından da tüm rehinelerin Gazze'de bulunan İsrail ordu birliklerine teslim edilmeleri.
Yahya Sinwar'ın etkisiz hale getirilmesi bu talebi biraz daha güçlendiriyor zira artık savaş sahasında Meşal'in yapacağı girişim veya açıklamaları boşa çıkaracak bir askeri lider yok. Yine de bu senaryonun gerçekleşmesi henüz olası görünmüyor.
Fakat Hamas'ın tüm lider kadrosunun yok edilmiş olması ve sağ olan tek liderinin de Katar'ın kontrolünde olması barış için müzakerelerin artık devletler arasında olacağına işaret sayılabilir. Bu noktada İsrail-İran ilişkileri/savaşı kadar ABD-Katar ilişkileri de belirleyici.
https://x.com/cngsgnc/status/1846981417760141314
Vefatından dört ay önce, Güneri Civaoğlu’nun Yahya Sinwar için yazdığı makale hala güncelliğini koruyor…
“Aranıyor, Yahya Sinwar”
https://milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/araniyor-yahya-sinwar-7126957
@milliyet aracılığıyla
https://x.com/remzzicetin/status/1846924900251922600
İran’da müesses nizamın reformist bir kabine ve cumhurbaşkanına vize vermesinin iki önemli anlamı vardır. Halkın sisteme olan güvensizliğinin önünü kesmek ve bu yolla İsrail’in ülke içinde yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında bir iç karışıklık çıkmasını engellemek, ikincisi de ülkenin dış dünya ile diplomasiyi kesmek istememesidir. Nitekim kabine kurulduğundan beri başta Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan olmak üzere Arakçi ve Zarif’in söylemleri uluslararası toplumla ilişkileri yeniden tesis etmek arzusunda olduklarını işaret etmektedir.
Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında, İran’ın askeri kapasite anlamında İsrail ile doğrudan bir savaş olasılığı karşısında kendini maksimum düzeyde hazırladığını, ancak kırılgan ekonomisi ve sosyolojik fay hatları sebebiyle buna hazır olmadığını söyleyebiliriz. İşte bu sebeple, İran’ın Ekim’deki saldırısının daha çok İsrail üzerinde bir caydırıcılık tesis etme amacıyla olduğu yorumuna ulaşmak mümkündür. Zira hedef alınan üç askeri üssün özellikleri bunu teyit etmektedir. Görülen o ki İran’ın temel amacı, İsrail’in olası bir saldırıda kullanacağı askeri teçhizata zarar vermek ve kendi askeri kapasitesini göstererek topyekûn bir savaşın önünü kesmek olmuştur. Buradan hareketle de yazının temel sorusunun cevabına dönecek olursak İran, İsrail’le bir savaşa henüz hazır değildir.
https://www.uikpanorama.com/blog/2024/10/14/ba/
İsrail’in beklenen saldırısı gerçekleşirse, bu saldırının hedefindeki şahıs ve kurumlar İran’ın bir sonraki adımını belirleyecek. İran savaş istemediğini ancak her türlü senaryoya hazır olduğunu ifade ederken, 1 Ekim sonrasında İranlı yetkililerin bölge aktörleri ile gerçekleştirdiği temaslar da dikkat çekiyor. Lübnan, Suriye, Suudi Arabistan, Katar, Irak ve Mısır’a düzenlenen/düzenlenecek ziyaretler ABD ile İran arasındaki dolaylı mesaj alışverişi açısından önem taşıyor. Ayrıca bu temaslarda İran bölgedeki aktörlerden kendi topraklarındaki üslerden ya da hava sahaları kullanılarak İran’a yönelik bir saldırıya izin vermeyeceklerinin garantisini almaya çalışıyor. İran Devrim Muhafızları’na yakın kaynakların haber ve sosyal medya kanalları, bu temaslarda İran’ın enerji tesislerine yönelik bir İsrail saldırısı durumunda Körfez ülkelerinin enerji tesisleri ve rafinerilerinin İran’ın hedefi olabileceğinin de iletildiğini iddia ediyor.
İran’ın bölgedeki ileri savunma hattı ve stratejisi İsrail’in Hizbullah’a yönelik saldırıları ile büyük darbe alsa da Dini Lider Ayetullah Hamaney’in 4 Ekim’deki Cuma hutbesindeki açıklamaları, liderleri öldürülse bile hem direnişin hem de İran’ın direnişe olan desteğinin devam edeceğini söylemesi açısından mühim. Fakat İran’ın bundan sonraki süreçte caydırıcılığın tesisi için devlet-dışı aktörlerle kurduğu ittifakın ötesinde seçenekleri de tartışmaya başladığı açıkça görülüyor.
7 Ekim’den bu yana bölgedeki şiddetin yükselişi ve öngörülemez mecrası, Gazze’de derhal bir ateşkesin ve Filistin meselesinin çözümünün önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Ancak şimdilik en acil odak İran-İsrail karşılaşmasının yeni perdesi olacak gibi duruyor.
https://www.uikpanorama.com/blog/2024/10/17/bir-ekim-saldirisi-gs/
Haaretz’den Amos Harel’in haberine göre, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın nükleer programıyla başa çıkmak için tarihi bir fırsat görüyor ve Yahya Sinvar’ın öldürülmesiyle ilgili toz duman dağıldıktan sonra uluslararası dikkatler İran cephesine kayacak.
https://harici.com.tr/iranin-nukleer-tesisleri-hala-netanyahunun-hedefinde/
https://www.turkisrael.org.il/single-post/sinvar-%C4%B1n-%C3%B6l%C3%BCm%C3%BC-%C3%BCzerine
Paris 2024. Paris 1939u hatırlatıyor.
https://x.com/AvivaKlompas/status/1847837323972792417
Çatışmayı takip eden analistler ve ABD'li yetkililer, İran'ın en azından 7 Ekim 2023'ten sonra İsrail ile topyekûn bir savaş arayışında olmadığını söylüyor. Analistlere ve yetkililere göre İran, Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarını kendi saldırılarıyla takip etmeyi başlangıçta reddetti ve İsrail'in kendi topraklarına yönelik saldırılarına karşılık verse de İsrail'in yıkıcı bir karşılık vermesine neden olacak bir misillemeden kaçındı. Ancak ateşkes konusunda anlaşmak bu aktörlerden çok İsrail ve Hamas'a bağlı. İsrail'de pek çok kişi Gazze'de tutulan İsrailli rehinelerin geri getirilmesi ve İsrail ordusu ile ekonomisi üzerindeki baskının azaltılması için çatışmaların sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, ülke liderleri savaşı defalarca tırmandırdı.
İsrail geçtiğimiz aylarda Lübnan'a asker gönderdi, hava saldırılarında binlerce kişiyi öldürdü, Yemen ve Suriye'yi vurdu, Hamas ve Hizbullah'ın üst düzey liderlerine suikastlar düzenledi ve Gazze'nin kuzeyine büyük bir saldırı daha düzenledi. Ve halen İran'ın bir önceki füze saldırısına yapacağı misilleme bekleniyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail'in Sinvar'ın ölümünü duyurmasının ardından perşembe günü yaptığı video açıklamasında “Bugün kötülük ağır bir darbe aldı ancak önümüzdeki görev henüz tamamlanmadı” dedi.
“Halid Meşal’e favori gözüyle bakılıyor. Elbette sürprizler de olabilir, başka adaylar da çıkabilir. Ama Meşal’in adı daha önceden de geçtiği için en kuvvetli aday olarak görülüyor. Fakat Meşal’in, Yahya Sinvar gibi radikal bir tutum içerisinde olacağına dair bir işaret yahut yorum görmedim şimdiye kadar. Halid Meşal’in meseleye nasıl yaklaşacağını takip etmek gerekiyor. Bir de Batı dünyasından ‘Sinvar’ı öldürdünüz, hiç olmazsa şimdi savaşı bitirin’ mesajları geliyor. Bu, İsrail’de nasıl bir etki yaratacak bilmiyorum. Netanyahu bu mesajları kabul edecek mi? Bilmiyorum. Öncesine bakarsak, Yahya Sinvar çok sert birisiydi. Ateşkese hiç yanaşmıyordu. Daha sonra da ateşkese yanaşmaya sıcak baktığına dair haberler Arap basınında çıktı. Bu ateşkesi reddeden de Netanyahu’nun kendisiydi. Rehineler konusunda Netanyahu’nun taviz vermediğini de gördük.
Bundan sonra Halid Meşal, Batı’nın da sözleri doğrultusunda bir teklifte bulunur mu? Veya böyle bir teklif geldiğinde İsrail tarafı, takasa girer mi? Bunu bilemiyorum. Eğer böyle bir şey olursa, esirlerle ilgili bir yumuşama söz konusu olabilir. Fakat Netanyahu teklifleri reddetmeye devam ederse, Hamas içerisinde de esirlere ilişkin sürecin sertleşeceğini düşünüyorum. Liderlerini ve sembol isimlerini kaybettikçe, Hamas içinde örgüt içi gerilim artmaya başlayabilir. Mesela Hizbullah da Nasrallah dahil birçok liderini kaybetti ama daha soğukkanlı görünüyorlar. Daha profesyonel görünüyorlar. Hamas’ta aynı durumun olup olmayacağını şimdiden kestirmek pek mümkün değil.”
https://anlatilaninotesi.com.tr/20241018/1089407933.html
#Toronto deki #FrancescaAlbanese dersinin anlamı ne? #Israel Nazizm'e, Nakba'yı Holokost'a benzetiyor ve ABD'nin Yahudi lobileri tarafından kontrol edildiğini düşünüyor. #October7 teki tepkisi, #UN adına, şuydu: Bugünün şiddeti bağlamına oturtulmalı. Sadece bir utanç.
https://x.com/BHL/status/1848041641942094333
https://www.gercekgundem.com/dunya/fransadan-albaneseye-antisemitizm-suclamasi-494595
https://www.youtube.com/watch?v=fIU8p2L--IA
18 Ekim’de bu kez “Times of Israel” gazetesi, Channel 12’ye atfen verdiği haberinde, İsrail’in ABD’den ikinci bir THAAD bataryası daha istediğini yazdı. Bu arada, Texas, Alabama ve Dover’den kalkan ve aralarında Boeing C-17A Globemaster III nakliye uçağının da bulunduğu ABD Hava Kuvvetleri’ne ait 18 uçağın son dört gün içinde İsrail’e iniş yaptığı anlaşıldı.
ABD ordusuna kayıtlı THAAD envanterinin üçte birini kendisi için istediğine göre, İsrail belli ki İran’a yönelik çok ciddi bir saldırıya hazırlanıyor ve karşılığında İran’dan çok ciddi bir misilleme geleceğini varsayıyor. TPAAD’larla gelecek ABD uzman personelinin varlığı da İran’a yönelik bir tür şantaj. “Hadi vur İsrail’deki Amerikalıları da al bütün bir ABD’yi karşına!” deniyor. Az bir Amerikan personel varlığından söz etmiyoruz. Uzmanlar, bir THAAD bataryasının operasyonu için 95 uzman personel gerektiğini söylüyor.
Sistem gelişkin: Patriot hava savunma sistemleriyle entegre çalışabilen THAAD onlardan daha geniş bir alanı savunuyor, 3000 km ötedeki hedefleri takip ediyor ve onları 150-200 km mesafede –atmosfer dışında olsalar bile- vurabiliyor. Her biri tekerlekli araca monte edilmiş altı fırlatıcı ünite ile 48 önleme füzesi, bir hedef tespit radarı ve haberleşme teçhizatı içeriyor.
Bu arada, ABD’de yeni bir sızıntı skandalı yaşanıyor. İsrail’in İran’a yönelik misilleme saldırısı hazırlık planlarıyla ilgili son derece gizli bazı dokümanların sızdığı ve ABD Savunma Bakanlığı’nın Görsel Haberalma Teşkilatına ait 15 ve 16 Ekim tarihli bu belgelerin, “Middle East Spectator” isimli bir bağımsız haber sitesinin Telegram hesabından geçen cuma günü yayına verildiği de ortay çıktı. Amerikan makamlarının bu konuda soruşturma başlattığı bildiriliyor. Middle East Spectator yetkilileri, belgelerin kendilerine kimliğini açıklamayan bir kaynak tarafından ulaştırıldığını belirtmekle yetindiler.
https://t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/dunyayi-sarsacak-15-gun,46861
Bir yıl önce Suudi Arabistan, Orta Doğu'yu temelden yeniden şekillendirecek ve İran ile müttefiklerini daha da izole edecek bir normalleşme anlaşmasıyla İsrail'i tanımaya hazırlanırken, Filistin için ise parmağını bile kıpırdatmıyordu.
Şimdi ise Hamas lideri Yahya Sinvar'ın öldürülmesinden sonra bile, ki bu olay bir barış anlaşması için potansiyel bir fırsat olarak görülüyordu, bu anlaşma her zamankinden daha uzakta. Bunun yerine Suudi Arabistan, geleneksel baş düşmanı İran'la ilişkilerini yeniden kurarken, herhangi bir diplomatik anlaşmanın İsrail'in bir Filistin devletini kabul etmesine bağlı olduğunda ısrar ediyor. Bu, krallık için dikkate değer bir geri dönüş.
https://gazeteoksijen.com/new-york-times/orta-doguda-israilin-olmadigi-bir-degisim-yasaniyor-225933
Türkiye'de AK Parti hükümeti ise, iç politik saiklerle Filistin meselesinde sürdürdüğü "hamaset" söylemine rağmen, asıl duruşunu "Batı kampından yana" almış bir çizgi ortaya koyuyor;
Yaz aylarında öldürülen Hamas siyasi büro şefi İsmail Haniye'ye yapılan anma ve yüceltme eylemlerinin aksine, Hizbullah'ın efsane lideri Nasrallah için doğru dürüst bir başsağlığı bile dilenmemiş olması, Hamas'ın son lideri Yahya Sinwar'ın öldürülmesinin de AK Parti nezdinde "rutin bir ölüm" muamelesi görmesi bunun somut kanıtları. Ankara da Ortadoğu'da "moral üstünlüğün" olmasa bile, el üstünlüğünün Batı'da olduğunun farkında. Pozisyonunu da buna göre belirliyor.
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/iki-kritik-tarih/774641
İsrail-ABD stratejik ortaklığı, askeri bir işbirliğinden öte, neocon düşünürlerin küresel hegemonya projelerinin bir parçasıdır. Hudson Enstitüsü’nün önde gelen düşünürlerinden Herman Kahn ve diğer neocon stratejistler, 1970’lerden itibaren İsrail’in ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyan bir “vekil devlet” olarak konumlandırılmasını savundular. Bu strateji, İsrail’i yalnızca bir müttefik olarak değil, ABD’nin çıkarlarını askeri ve politik olarak yönlendiren bir aktör haline getirdi.
…
Herman Kahn’ın, “Önce nihai hedefi belirle, sonra, bu hedefe ulaşacak yolları oluştur” diyen “sistem analizleri” İsrail’in bugünkü politikasının temelini oluşturuyor. Prof. Michael Hudson’ın belirttiği gibi, İsrail’in temel amacı Filistinlileri izole etmek, onları “stratejik köyler” adı verilen bölgelere hapsetmekti. Son 15 yıldır, özellikle Gazze’de uygulan bu strateji, Vietnam’da olduğu gibi Filistin bölgelerini (düşmanı) küçük parçalara ayırıyor, bu parçaların geçiş noktalarına koruma birimleri yerleştiriyor, bölme, izole etme, bastırma imha etme amacı güdüyordu. Hudson’a göre, bu politikanın iki hedefi vardı: İlk olarak, Filistinlileri, yaşam koşullarını iyice zorlaştırarak göç etmeye zorlamak. İkincisi, eğer göç etmezlerse havadan bombalamak gibi yöntemlerle minimum iç kayıp vererek Filistinlileri yok etmek.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/bir-abd-vekili-olarak-israil-2259901
Gazze ve Lübnan savaşlarında da kısa zamanda bir son beklenmemelidir. İsrail sanki düşmanlarına nazaran emellerine ulaşmakta onlardan daha yakın. Hamas ile Hizbullah liderlerini yok etti. Hamas lideri Yahya Sinvar’ın beklenmedik bir anda öldürülmesinin geçici ateşkes ihtimalini yükselttiği yorumları yapılmaktadır. Nihayet Sinvar’ın her hal ve karda İsrail tarafından öldürüleceğini bildiği için ateşkese yanaşması beklenmemekteydi. Ancak Hamas’ı büyük ölçüde zayıflatmış olan İsrail’in olası müzakerelerde el yükseltmesi ve Gazze ile Mısır arasında bir koridor talebinde ısrar etmesi beklenebilir. Lübnan nüfusunun da 1/4’ini kaçmaya mecbur eden İsrail silahlı kuvvetleri Hizbullah’ı da yine büyük ölçüde zayıflattı.
Buna karşılık geçen yıl siyasi kariyerinin sonuna geldiği iddia edilen Başbakan Netanyahu’nun ülke içindeki prestiji yükselmişe benziyor. Kamu oyu yoklamaları bunu gösterdiği gibi artık muhalefetin ve kendi koalisyon mensuplarının onu devirme teşebbüslerinden bahis kalmadı.
Hamas ve Hizbullah bugün için yenilse de Orta Doğu’ya barışın gelmesi o kadar kolay olmayacaktır. Daha önce de terör hareketleri yenilmiş, hatta Arafat döneminde FKÖ terörden vazgeçtiğini ilan etmişti. Ancak Oslo Anlaşmaları sonrasında gördüğümüz gibi Filistin içinde barış yanlıları çıkınca hemen yeni radikal terör örgütleri ortaya çıkıyor. Hamas ve Hizbullah teslim olsa bile onlardan daha radikal bir örgütlenmenin ortaya çıkmasının muhtemel olduğunu tarih göstermektedir.
Bugün için kesin bir şey varsa Netanyahu’nun bir yere gitmeyeceğidir. Dünya ve özellikle bölgede Netanyahu düşmanlığını en azından söyleminde had safhaya çıkarmış olan ülkelerin başında gelen iktidarımız onunla tekrar köprü kurmanın yollarını araştırmalıdır. Tel Aviv Büyükelçiliğimiz ile İsrail’in Ankara Büyükelçiliğinin faaliyet halinde olması bazı iletişim kanallarının açık tutulmaya çalıştığını düşündürmektedir.
https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/savaslar-nasil-biter-185245/
https://www.ifsakblog.org/gaston-mizrahi-adana-fotograf-tarihinde-oncu-bir-isim/