“Türk Müziğinde bir Rönesans başlattım”

Sanatın her alanında yetenekli bir isim Nino Varon… Türk müziğinin en sevilen isimlerinden Nilüfer´i keşfeden, Tanju Okan, Ajda Pekkan, Kayahan gibi efsanelerin kariyerinde çok önemli bir imzası bulunan Varon, yıllardır hepimizin dinlediği ´Hasret´, ´Falcı´, İspanyol Meyhanesi´, ´Arkadaş´ gibi şarkıları da kimi zaman yazdığı sözlerle, kimi zaman prodüktörü olarak bizlerle buluşturdu. Türkiye´nin ilk caz albümünü de çıkaran Varon ile Atatürk´e bilgi taşıyan büyükbabasından, gün yüzüne çıkmayan anılarına; Kudüs´ten başlayıp Büyükada´ya uzanan hikayesine ve fazlasıyla yetenekli olduğu resim sanatının yanında, günümüz müziklerine bakış açısına dek her şeyi konuştuk.

Zehra ÇENGİL Söyleşi
23 Ekim 2024 Çarşamba

Kudüs’ten Büyükada’ya uzanan bir geçmişe sahip; efsane olmasının yanı sıra, Türk toplumunun efsane isimleri Nilüfer, Ajda Pekkan, Kayahan, Tanju Okan, Duman gibi sanatçılarımızın da kariyerlerinde imzası bulunan Nino Varon’la beraberiz. Nino Bey, biraz ailenizden bahseder misiniz? Çok aristokrat bir ailede büyüdüğünüzü, büyükbabanızın Atatürk’le tanıştığını biliyoruz. Sizden dinleyebilir miyiz?

Kudüs’te doğdum. Mesela şu an bulunduğumuz odada bir şişe var, orada Sahra Çölü’nün kumu var. O yıllarda gayrimüslimlerin devlet katında çalışmalarına izin vardı, büyükbabam Posta-Telefon müdürlerindendi. Trablusgarp’a görevli olarak gittiğinde Atatürk daha albaydı. Kendisi Zonguldak’ta Rus donanmasının geldiğini haber veren kişidir, Çanakkale Savaşları’nda da posta müdürlüğünde bulunmuştur. Bir gün Atatürk’ün bir yazısını gördüm evde, amcamla ilgiliydi. 5-6 yaşlarındaydım, demek ki 1950’ler. Ben büyük Atatürk hayranıyım, dünyanın en mühim adamlarından birinin Tanrı tarafından bize sunulduğunu biliyorum ve bunun da kıymetinin anlaşılmadığı günlerde çok sinirlendiğimi beyan etmek durumundayım.

Amcam Rober, Galatasaray Lisesinden mezun. Galatasaray’da oynamış, 100 metrede şampiyon olmuş bir sporcu. Babam Bay Rışar çok iyi dans eden, Fransız okulu mezunu bir beyefendiydi, annemi de böyle kandırmıştı. Annem Madam Dora İngiliz High School bitiren, çok karizmatik bir kadındı. Babamın ciciliğini, anamın hinliğini aldığım söylenir.

Müziğe başlamanız 13 yaşında geçirdiğiniz bir kaza sonucu gerçekleşiyor. O yaşta yaşadığınız bu talihsiz olayı avantaja çevirebilecek bir bilince sahip olmanız müthiş. Kendi tabirinizle Kel Nino’dan gitarist Nino’ya geçişiniz nasıl oldu?

Feciydi! Herkesin saçı var, bende neden yok diye düşünüyordum. Bir kasket takmaya başladım, sonra içine kopyalar koydum ve öğrenciliğimde beni bayağı kurtardı. Gitarın çok yaygın olmadığı o dönemlerde, kızların dikkatini çekerim diye müziğe başladım. Ve sonra artistlerin çok sevdiği bir adam oldum, çünkü onlarla hep arkadaş gibiyim. Rahmetli Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur Önal ile uğraşmaktan bıkmıştım, bir Rönesans yapmam lazımdı. Çiğdem Talu’ya, Mehmet Teoman’a, Ülkü Aker’e ilk şarkıyı yazdıran benim. Türkiye’de bir vizyon değişikliği yarattım. Felsefesi, yaşamı, giyimi, kültürüyle sanatçıya her zaman kendisine yakışan şarkıyı söylettim. O şarkıyı taşıyabilir mi, bunu düşündüm. Nilüfer’i genç kız, Ajda Pekkan’ı kadınların kadını olarak düşündüm, Kayahan’ın agresifliğini yok etmekle cebelleştim ama en sevdiğim Tanju Okan’a gelince, onun eline kadehi verdim bir stüdyoda bir ufak rakı… Hasret’in o efsane sonunu birlikte gerçekleştirdik.

Nilüfer ve Nino Varon

80’lerin başında Türkiye’nin ilk modern müzik dükkanlarından biri olan Nova Music Center’ı açıyorsunuz. Müzik konusunda da her zaman alaylı olduğunuzu belirtiyorsunuz. Hiç eğitim almamanın pişmanlığını yaşadınız mı, yoksa müzik içten gelen bir yetenek midir?

Çok şey bilmek iyi değil, müziği fazla derin bilirsen hata yapabilirsin. Mesela İstanbul dışında bir şehirdeydik, Fazıl Say’ın ‘İstanbul Senfonisi’ni dinliyoruz ve entelektüel bir ortam. Şarkının başını ve nakaratını yer değiştirdim bambaşka oldu. Ben müzik designer’ıyım. İyi müzisyen müzik yapar ama onun tadını şeklini verecek bizim gibi tiplerdi. Hangi şarkının tutacağını Sivas Orduevinde görmeye başladım.

Gelelim Büyükada’ya… Senelerdir burada yaşıyorsunuz; gitarı, kadınları, sohbeti ve şamatayı da Rumlar’dan öğrendiğinizi söylüyorsunuz. Rum nüfusunun yoğunlukta olduğu eski günlere özlem duyuyor musunuz?

Tabii ki duyuyorum. Ruhları biraz daha yaratıcı, fırlama arkadaşlarımdan dolayı ben değişik bir karakter oldum. Irkım, daha sakin bir ırktır. Adalar’da kalecilik yaptım, diskotek işlettim, yelken yaptım. Dolu dolu yaşadım. Müziğin milliyeti yoktur. Ben o taraftan kadınları öğrendim, gitarı ve dalga geçmeyi öğrendim. Siyasi olmadıktan sonra her biri kendine göre bir fenomendir.

“ŞARKININ ŞARKICININ TENİYLE UYUŞMASI LAZIM”

70’ten fazla Türk sanatçı ile çalıştınız. Bunların arasında Cem Karaca, Barış Manço, Sezen Aksu, Bulutsuzluk Özlemi gibi çok değerli sanatçı ve gruplar var. Sanat dünyası ile çalışmak zor muydu? Unutamadığınız kaprisler ya da aklınızda yer eden jestler yaşadınız mı?

Cem Karaca’yla Karavan Pavyon’da çalardık, 60’lı yıllarda. Cem daha ‘Namus Belası’ söylemiyordu, İngilizce repertuvarımız vardı. Adam başı 25 lira alırdık. Unutamadığım anılarımdan biri beni Yılmaz Güney’in aramasıydı. Arkadaş filmini yaptığını, sahnelere bakmamı ve müziklerini benim yapmamı istediğini söyledi. “Ben liberalim, aynı çizgide değiliz” dedim. Ve Şanar Yurdatapan ile Atilla Özdemiroğlu’na gittim, ‘İnanamıyoruz’ deyip sarıldılar bana. Bu şarkıyı Melike Demirağ’dan başka seslendirmek isteyenler oldu ama “Ne yaparsan yap, hiçbir yerde çalmazlar” diyerek söylememelerini tavsiye ettim. Bir şarkının şarkıcının teniyle uyuşması lazım, yoksa şarkı yalan oluyor. Kaprisler birkaç kez Kayahan’la oldu, onu da sonunda bıraktım. Hem de çok ciddi para kazanmama rağmen. Ayıptır söylemesi çok parasızken ben ona yardım ederdim, sonra meşhur olunca “Beraber yürüyeceğiz” dedi ve ben nefes aldım ama ona da o günlerde nefes aldıran bendim.

Nilüfer’i lisede keşfederek müzik dünyasına kazandıran isim de sizsiniz. Bu yetenek avcılığı durumunuz nasıl gelişti?

70 yılında ses yarışmasında keşfettim; 15 yaşında bir kız bu şarkıyı nasıl söyler dedim… Stüdyomuza geldiği gün üzerinde İtalyan Kız Lisesi üniforması vardı.  Nilüfer şarkıyı öyle bir okudu ki, önümüzdeki hafta listelerde ortalığı yıkmıştı.

“EN UTANDIĞIM HİKAYE: İLHAN İREM’İ ELİMDEN KAÇIRMAK”

Bir de İlhan İrem’i elinizden kaçırmanız var, geçmişe geri dönseniz o hikayeyi tersine çevirmek ister miydiniz?

Hayatımda en utandığım hikayedir, patronum genç bir çocuk geldi diyerek ilgilenmemi söyledi. ‘Boşver Arkadaş’ı dinleyince biraz çalışmasını söyledim. Ben sonra televizyonda da açıkladım, kendisine de söyledim: Ajda Pekkan ve Tanju Okan gibi isimler arasında ne kadar onu itebilirdim? Ama itiraf etmeliyim ki İlhan İrem bambaşka bir şey. Kayahan, Ajda Pekkan da dahil; ben bütün şarkıların seyirci korosuyla hiç böyle söylendiğini görmedim ve izleyince gözlerime inanamadım.

Tanju Okan ve Nino Varon

Peki hiç kendinizle övündüğünüz durumlar olmadı mı?

Olmaz olur mu? İlk aklıma gelen mesela: Bir gün patronum “Nino, yarın kravat giy” dedi. Mühim bir şey olup olmadığını sordum, “Münir Nurettin Selçuk geliyor, onu sen karşılayacaksın” cevabını aldım. Beyaz Mercedes’iyle geldi, “Ustam, şeref bahşettiniz” diye karşıladım. Beni sormuş, çok nazik ve efendi bulduğunu söylemiş, Timur Selçuk İspanyol Meyhanesini inanıyorum ki ondan getirdi bana. Türkiye’nin en mühim şarkılarından biri.

‘Petrol’ şarkısıyla Eurovision’a katılan Süperstar’ımız Ajda Pekkan da, sonuncu olmaktan sizin müzakereleriniz sonucunda mı kurtuldu?

Petrol Eurovision’da hezimete uğrayacakken, Fas temsilcilerinin yanına gittim. “Sizi bir artistle tanıştıracağım” dedim. Gazeteci Ertuğrul Akbay’a rastladım, “İki İslam ülkesi birbirine şans diliyor” diye haber yaptırdık. Ajda, ‘Bonne Chance’ dedi Fas temsilcisi Samira’ya ve 12 puan verdiler bize. Bülent Özveren’e “Araplar’ı ikna ettim, Ankara’ya haber ver” dedim. Ülkeme yaptığım en büyük iyilik askerlik ve bayrağımı düşünüp Türkiye’yi sonuncu yapmamaktı. Bu hareket patavatsızlık, yüzsüzlük ve cesaret hepsini istiyor.

KAYAHAN’IN İMZASI KEMAL ATATÜRK’ÜN K’SİDİR

Birlikte çalıştığınız sanatçıların her şeyiyle ilgileniyor muydunuz? Kayahan'la sahnedeki gitarı nasıl tutacağından, albümdeki imzasına kadar her şeyi planladığınız doğru mu?

Kayahan tam bir perfeksiyonistti. Giyiminden, gitarlarını seçmekten, müzisyenleriyle balansını tutmaktan imzasına her şeyi birlikte planladık. Neler yaşadık. İmzası ve kaligrafisi kötüydü, yenisini yaptık. Ayrılırken “Sen bu parayı nerede kazanacaksın?” diye sordu, “Sana tahammül noktamı aştım, biraz paralanınca şaşırdın” dedim. “Ne yaptın ki benim için” dedi, “Bütün şarkılarını yaptık, ayrıca dedim imzan imzan! Bu K’ye bir daha bak, bir düşün. Kemal Atatürk’ün K’si” dedim. Ona saygıyı plak kapağında bile vurguladık. Sustu. Vefatında tek gözlük giydiğim adamdır gözlerim yaşardığı için.

Kayahan

“TANJU OKAN HASRET’TEN KAZANDIĞI TÜM PARAYI EVLİLİK HEDİYESİ OLARAK BANA VERDİ”

Tanju Okan’ın seslendirdiği, yazılmış en güzel aşk şarkılarından biri ‘Hasret’ de sizin eseriniz. Bir insan böylesine güzel bir şarkıyı hangi psikolojiyle yazar ve neden söylemesi için ‘Serseri’ bir ses arar?

Hasret adlı şarkıyı bana Türkçe yapmamın tavsiyesini veren annemdir. Sözlerine başlamıştım ama nişanlım havaya girmesin diye yazmayı bıraktım. Sonra bir hanımefendinin şiirinden de eklemeler yaptık ve Tanju Okan’a söylettik. 1000 TL paramız vardı, Onno Tunç’un da ilk aranjmanıdır. O da hatırına çaldı. Baştaki gitar solosunu Kartallı bir gitar hocası yaptı. Tanju’dan bir randevu almak için telefonla aradım, “Yarın Divan Oteli’nde olacağım, gel ve kendini tanıt” dedi. Bir gittim Can Bartu’yla Martinilerini yudumluyorlar. Dinleyip arayacağını söyledi. Sonra kabul etti, bende bir bayram sevinci. Stüdyoda ise sesine uygun olmadığını söyledi. Bu bir ticari zeka mı bilmiyorum, Dario Moreno şarkılarını konuşarak bitirir. Gittim, son kalan paramla bir şişe kanyak aldım. “Bir kadına aşıksın ve onu bana yaşat” dedim. Çiçek gibi oldu, sondaki ağlama sızlama bölümü de vardı. Şarkı tutunca birileri peşime düştü, Tanju’ya ona vereceğim paralar çok görünsün diye ‘Bavulla gel’ dedim ama o çanta getirmedi. “Sen öyle bir şarkı yaptın ki, benim hayatım kurtuldu. Sen evleniyorsun, senin de hayatın kurtulmalı. Bu sana düğün hediyem” dedi. Hiçbir sanatçı bunu yapmaz.

Tanju Okan

“KADINLAR YOKSA ŞARKILAR DA YOKTUR”

Biraz da aşktan bahsedelim. Jenny Hanım’a da biraz değinmek isteriz. 35 sene hiç eşinizi aldatmadığınızı belirtmişsiniz bir röportajınızda. Güzel bir aşkın insan hayatına katkıları nelerdir?

Hayatımın kadınını 2005’te kaybettim, en iyi arkadaşımın kız kardeşiydi. 35 yıl başka bir kadına bakmamış olmam, artistlerin sorularına mazhar olmamı sağladı. Başarı yalnız para kazanmak değil, ruhun da onun keyfini yaşamasıdır. Doğru kadını seçmeyen erkeğin daima sıkıntısı olacaktır. Kadınlar yoksa şarkılar yoktur, buna çok inanan biriyim. Şu anda da mutlu bir ilişkim var.

Jenny

Türk müzik tarihine damgasını vurmuş biri olarak bugünkü müzikler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Korktuğum sualdir, iyi bir şey söyleyemeyeceğim. Şimdi yalnız YouTube var, artık plağın çok meraklısı yok. Müziğin sonuna geldik çünkü, yeni kristal çocuklar evde müzik yapıyor. Her detay programla düzeltilebiliyor. Bu hızlanmış dünyada şimdi bazılarına çok kızdığım rapçiler de b.ku yedi, çünkü her şeyi yapan bir sistem geliyor. 20 sene sonra olmayacağımı varsayıyorum. Medyum kadın 93 yaşında, çok zengin öleceğimi söyledi. Ölümü değil de parayı erkene almak isterim. Beyaz’ı sevmeyen rap müziğinin Türkiye’de bir numara olması beni acıtıyor, duygusal insanları da. Bu teknolojiden korkuyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün