“Düellolar cazın canlı ve dinamik ruhunu ortaya çıkarıyor…”

Caz, her bir notasıyla yeni bir hikâye yazıyor; sanki sahnede yankılanan özgür bir ruh gibi. Türkiye´de ilk kez gerçekleşecek Ali Perret ve Ricky Ford´un ´Big Band Battle´ düellosu, 1 Kasım gecesi, Cemal Reşit Rey Konser Salonu´nda cazın tüm enerjisini ve rekabetin büyüsünü İstanbullu dinleyicilerle buluşturacak. Bu özel gece, iki caz orkestrasının müzikal atışmalarıyla unutulmaz bir deneyim yaşatacak; izleyicilere cazın sadece rekabetten değil, aynı zamanda derin bir dayanışmadan doğduğunu hissettirecek. Bu özel konser öncesi, caz müziğinin ruhuna, kimliğine dair projenin fikir babası Ali Perret ile söyleştik…

Söyleşi
30 Ekim 2024 Çarşamba

Sümeyra Gümrah

Caz deyince akla ilk gelen doğaçlama oluyor. Siz nasıl tanımlıyorsunuz kendi doğaçlama yaklaşımınızı?

Doğaçlama cazın özü, ruhu. Caz, spontane bir ifade biçimi; bu yüzden doğaçlama, türün dinamik ve özgür karakterini ortaya koyuyor. Cazı diğer türlerden ayıran nokta da bu, çünkü müzisyenler sahnede anlık duygularını ve yaratıcılıklarını paylaşıyor. Doğaçlama anlayışım teknikten öte bir iletişim. Doğaçlama benim için duyguların dili; her performans yeni bir hikâye, başka bir yolculuk. Bu da hem benim hem de dinleyici için yeniden keşif demek. Caz müziği, doğaçlamayla kendini sürekli yenileyen bir sanat formuna dönüşüyor, sınırlarını zorlayarak her an başka bir şekle bürünüyor. Çalarken notaların ötesinde renkler canlanıyor gözümde, sanki bir ressamın paletinden yayılıyorlar. Doğaçlama ve kompozisyonumun temelinde de bu yatıyor.

Ricky Ford

Cazda kimlik çok önemli, Türk müziğinin motiflerini cazla harmanlamak sizce nasıl bir anlam taşıyor? Kendi müzikal kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Cazda kimlik gerçekten çok önemli. Türk müziğiyle cazı harmanlama işi ise zorlayıcı. Bu iki müzik, zeytinyağı ve su gibi, birbirine kolayca karışmıyor. Temel farklılıklar var; mesela yanlış armoni yaklaşımları ve yeterince araştırma yapılmaması. Bu durum, bazen popülist yaklaşımlar ve tembellikten kaynaklanabiliyor, bu da gerçek potansiyeli sınırlıyor.

Sanatta kimlik, sadece etnik öğelerle oluşmuyor. Evet, müzik yerel kökenlere dayanabilir ama küresel ve çağdaş bir yaklaşım şart. Bu da bilgi, bilim ve sürekli çalışmayı gerektiriyor; müzikal kimliği geliştirmenin yolu buradan geçiyor. Türkiye'de büyümüş biri olarak, bu kültürün verdiği deneyimler, müzikal kişiliğimi zenginleştiriyor. Kendi müzikal kimliğimi, hem yerel hem de evrensel değerleri bir araya getirerek tanımlıyorum. Bu da ifade biçimimi zenginleştiriyor, farklı perspektifler sunuyor.

Big Band formatı, cazda kendine özgü bir yere sahip. Bu format sizde nasıl bir heyecan uyandırıyor?

Big Band formatı, caz müziğinde önemli bir yere sahip. Kökenleri, 20. yüzyıl başındaki askeri bandolara ve düğün-cenazelerde çalan ‘marching band’ orkestralarına dayanıyor. Bu orkestralar, cazın popüler müzik ve dans müziği olarak yayılmasında büyük rol oynadı. O dönem amplifikatörler yoktu, dolayısıyla Big Band’in güçlü ses yapısı, dans müziği için vazgeçilmez bir özellik haline geldi.

Harlem Rönesansı ve 1940'larda caz, popüler yapıdan ayrışarak sanat formu olarak yükseldiğinde bile, Big Band formatı geleneği ve moderni birleştiren yapısıyla varlığını sürdürdü. Geniş orkestrasyonu ve farklı enstrümanların bir araya gelmesiyle sunduğu zenginlik, ona özgü bir derinlik kattı. Müzikal pratiğimde de Big Band’in dinamik yapısı, doğaçlama süreçlerimi ve müzikal ifadelerimi hep zenginleştirdi. Caz müziğinin evriminde Big Band, sadece bir müzik formu değil; aynı zamanda bir topluluk ruhu, bir iş birliği simgesi haline geldi. Bu formata duyduğum ilgi de bu mirası ve etkileşimi sürdürme arzumdan doğuyor.

Bu düellonun iki orkestra arasındaki etkileşimden doğduğunu biliyoruz. Peki, bu tür müzikal düellolar cazın ruhunu ve enerjisini nasıl yansıtıyor?

Cazda düellolar, önemli bir gelenek. İki orkestra arasındaki bu etkileşim, cazın yaratıcı rekabetini ve iş birliğini en iyi yansıtan formatlardan biri. Özellikle küçük combo'larda, solistler arasında yapılan atışmalar, cazın canlı ve dinamik ruhunu ortaya çıkarıyor.

Bu performanslar, bir sahne şovu olmanın ötesinde; müzisyenler, birbirlerini şaşırtarak, egolarını bir kenara koyarak birlikte bir müzikal deneyim yaratıyor. Caz, barışın ve uyumun sesi olarak kabul edildiği için, düellolar yalnızca rekabeti değil, müzikal dayanışmayı da simgeliyor. ‘Battle’ veya ‘düello’ denmesine rağmen, bu tür performanslar müziği ve müzisyeni zenginleştiren bir yapıya sahip.

Bu düellolar, cazın ruhunu ve enerjisini sergileyen birer vitrin aslında. Dinleyiciler sadece bir yarışma izlemiyor; aynı zamanda derin bir müzikal diyalog ve etkileşime tanık oluyor. Bu yönüyle düellolar, cazın doğasındaki yaratıcı özgürlüğü ve toplumsal bağları yaşatan bir gelenek.

Cazdaki müzikal atışmaların Anadolu’nun âşık geleneğiyle karşılaştırılması sizce ne kadar doğru? Bu iki gelenek arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Caz orkestrasının müzikal atışmalarını Anadolu'nun âşık geleneğine benzetmek, anlamlı bir çerçeve sunuyor aslında. Bu, doğrudan müzikal bir çağrışım olmaktan ziyade, köklü bir geleneği ve kültürel dinamikleri kavramamızı sağlıyor. Hem caz hem de Anadolu müziği doğaçlama ve sözlü ifade öğelerine sahip. Blues, scat singing ya da rap gibi formlar da sokak sanatçılarının yaratıcılığından besleniyor ve bu bağlamda doğaçlama önemli bir yer tutuyor.

Anadolu'daki âşık atışmalarında söz üzerinden bir doğaçlama var; bu da müziğin sosyal ve kültürel bir etkileşim biçimi olarak işleyişini yansıtıyor. Ancak caz, tek bir gelenekten değil; birçok farklı kültürün ve müzik geleneğinin etkileşimiyle doğmuş daha geniş bir yapıya sahip.

Sunacağımız formatta, müzikler yazılı olarak geliyor; böylece her iki orkestraya da belirli atışmaları kontrol etme imkânı tanınıyor. Yine de doğaçlama solo bölümler serbest bırakılarak müzisyenlerin bireysel yaratıcılıklarını ortaya koymaları için alan açılıyor.

Konser için özel olarak bestelediğiniz eserlerde sizi etkileyen unsurlar neler? Bu eserlerde size dair bir hikâye bulabilir miyiz?

Elbette birçok faktörün etkisi var. Caz, hayatımın anlamı, önemli bir parçam. Ürettiğimiz her parça kendi içinde bir hikâye taşıyor. Bu hikayeler, yaşadıklarım, deneyimlerim ve bana kattıklarıyla şekilleniyor.

Eserlerimde sadece müzikal değil, duygusal ve kültürel bağlamları da yansıtmaya özen gösteriyorum. Müziğim, adeta bir anı defteri gibi; geçmişteki deneyimlerimi, hislerimi ve gözlemlerimi müzikal bir dille anlatıyor. Hayatımda karşılaştığım zorluklar, sevinçler ya da toplumsal olaylar, bestelerime yön veren başlıca unsurlar. Sonuçta yazdıklarımız, sadece müzikal ifadeler değil; bizi biz yapan yaşam öykülerimizin bir yansıması.

Caz, sürekli yenilenen bir tür. Günümüzde cazın hangi yeni yönlere evrildiğini düşünüyorsunuz ve bu evrimde kendinizi nerede görüyorsunuz?

Caz, sürekli kendini yenileyen, evrilen bir müzik. Günümüzde de birçok yeni yöne doğru ilerliyor. Şimdi caz, farklı kültürel etkilerin birleşimiyle daha geniş bir yelpazeye yayılıyor; elektronik müzikten hip hop’a, dünya müziğine kadar pek çok stil ve unsuru içine alıyor. Benim müziğim de, bu geçiş döneminde cesur ve analitik düşünceyle şekilleniyor. Bu sayede cazın geleceğine dair umut dolu bir perspektif sunmak istiyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün