İki kadın…

Mete YAYLALI Spor
6 Kasım 2024 Çarşamba

Kasım ayı spor federasyonları için seçim ayıdır. Kurallar gereği, her dört yılda bir, özellikle yaz olimpiyatları sonrasındaki üç ay içinde seçim yapılır.

Türkiye’de 63 spor federasyonu var. 2024 yılı seçim takvimi 21 Eylül-17 Kasım arasında seçimlerin tamamlanmasını öngörüyor. Sadece kış sporlarında faaliyet gösteren Kayak, Buz Hokeyi, Buz Pateni ve Curling Federasyonları seçimleri Kış Olimpiyatlarından sonra yapılacak.

Türkiye Tenis Federasyonu seçimleri 11 Kasım Pazar gerçekleşecek; tabii çoğunluk sağlanmazsa ertesi gün.

Geçen yazıda Türkiye’de tenise özellikle Atatürk’ün büyük önem verdiğini yazmıştım. Atatürk, tenis gibi Batı’ya ait bir branşta Türk sporcularının boy göstermesini, Batı ile entegre bir ülke temellerini atarken çok önemsiyordu. Cumhuriyet kadına büyük değer veren bir ideoloji temelinde kuruldu ve yükseltilmeye çalışıldı. Her ne kadar aradan geçen 100 yılda kadın milletvekilleri parlamentoda eşit temsil edilmese de, siyasi partilerin yönetimlerinde söz sahibi olamasalar da bunun suçlusu halktır.

Atatürk Cumhuriyet ile bu coğrafyada yaşayan bireylere vatandaş olmayı teklif etmiş fakat ne yazık ki bugünden geriye bakınca halkın bunu pek de kabul etmediğini ya da vatandaş yerine ümmet olmayı tercih ettiğini görüyoruz.

Yüzümüzü Atatürk’e dönmemiz gerekli derken kastedilen bu. Atatürk spora ve kadına toplumdaki yerini işaret ederken aslında ikisinin bir arada olmasını hedeflediğini düşünürüm her zaman.

Ülkede kadın sporunun ne kadar ilgi çektiği, futbol varken, pek tartışılmaz elbette çünkü erkek egemen bir toplumda erkeklerin yaptığı sporun taraftarı ve seyircisi daha fazla olacaktır.

Kadın futboluna rastlarsanız ne kadar temiz ve teknik oynadıklarını göreceksiniz fakat erkek futbolu tamamen temaslı, sert, hatta kavgalı geçtiği için popülerdir. Futbol sahası bir gladyatör savaşına döndüğü için ‘arena’ deniyor herhalde değil mi?

Futbolcusu sahada kavga eder, antrenörü ve yöneticisi kenarda. Kamerayı ve mikrofonu gören futbolcu, antrenör ve yönetici rakip takıma sallar ki taraftarın beklentisi karşılansın. Bazı antrenör tipleri kazansa da sallar, kaybetse de sallar. Kazanınca hakeme sallar, kaybedince ya hakeme sallar ya da ortadan kaybolur. Çünkü racon böyledir, taraftar bunu ister ve bekler, taraftar ekmek kapısıdır.

İşte kadın sporlarında bunu göremezsiniz. İyi mi kötü mü diye tartışmıyoruz, bu sadece bir tespit.

İşte bu ilgi azlığı yüzünden kadın sporcular bir türlü beklenen sıçramayı yapamıyor. İstisnaları ayrı tutuyorum tabii.

Bütün bu şartlar ortadayken Kadın Voleybol Milli Takımımız, 21 sene önce Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası’nda üst üste galibiyetlerle finale kadar çıkıp, Polonya’ya mağlup olarak ikincilik kürsüsünde kendini gösteriyordu. Artık onlar ‘Filenin Sultanları’ olarak anılacaktır.

2023 yılına kadar döşenen zirve yolunun taşları o yıl Avrupa Şampiyonluğu ve Milletler Ligi Şampiyonluğu ile son halini alıyordu. 2024 Paris Olimpiyatları dördüncülükle kapansa da Türk Kadın Voleybolu artık dünyanın ilk beş ülkesi arasındaydı.

Elbette milli takım seviyesindeki başarıların ardında kulüp bazlı performans da unutulmamalıdır.

Voleybolda kadın sporcular başarıdan başarıya koşarken diğer branşlarda bu kadar organize bir performans görmek mümkün olmadı.

Tenis sporunda zaman zaman kıpırdanmalar yaşansa da hiçbir zaman “Dünya tenisinde biz de varız” diyemedik. Zaman zaman tenis federasyonu başkanları politik maksatlarla popülizmin dozunu kaçırıp “dünya tenisindeki yerimizden” bahsetse de bunların hepsi “Almanya bizi kıskanıyor” sloganı kadar anlam ifade ediyordu. Halbuki nesiller arasında Türk kadın tenisçilerinin kendini gösterdiği anlar vardı.

 

Şafak Müderrisgil

Tenisin kadınları

İpek Şenoğlu ABD üniversite eğitimi sonrası profesyonel tenise devam etmiş, 2004 US OPEN çiftler turnuvasında üçüncü tur oynamıştı. Dört ay sonra da 2005 Avustralya Açık çiftler turnuvasında ikinci tur oynayacaktı. Şenoğlu, Türk tenisinde Grand Slam Ana Tablo oynayan ilk sporcudur ve kadın tenisinin öncüsü olarak görülmelidir.

İpek Şenoğlu sonrasında ciddi bir boşluk görülür. En yakın sporcumuz Çağla Büyükakçay ancak beş yıl sonra bir Grand Slam elemesi görebilmiş, ana tabloya yükselmesi de ancak 2016 Roland Garros ile olmuştu. İki sporcu arasındaki yıllarda başka bir kadın sporcunun uluslararası turda yer almaması dikkat çekicidir. ilk Grand Slam ana tablo maçına çıktığında Çağla Büyükakçay 27, İpek Şenoğlu 25 yaşındadır. Çağla için 2016 altın yıldır. İlk WTA 250 turnuvasını kazandığı, dünya klasmanında 60 numara olduğu ve daha önemlisi Rio Olimpiyatlarında ülkemizi temsil eden ilk ve tek tenisçi olma gururuna sahip olduğu bir yıldır.

2016’dan sonra kadın ya da erkek, hiçbir Türk tenisçi dünya klasmanında TOP 100 sınıfına kabul edilmedi. Bugüne kadar…

Zeynep Sönmez.

22 yaşındaki bu genç sporcumuz 4 Kasım’da Meksika’da düzenlenen WTA 250 serisi turnuvada şampiyon olarak dünya klasmanında 91.sıraya oturdu.

Tenisi takip edenler bu yolun ne kadar zorlu olduğunu, ne çok fedakarlık yapmak gerektiğini, ne çok ter ve gözyaşı olduğunu bilir.

Profesyonel tenis eline raketi alıp giderek oynanmıyor. Sponsor lazım, teknik destek lazım, yanında birisi lazım, ailenin desteği lazım, kafanı sağlam ve konsantre tutabilmen lazım. Kortta hem kendinle hem rakibinle mücadele ediyorsun. Maçın bitiyor, eleniyorsun, otelden eşyalarını toplayıp başka bir ülkeye doğru yola çıkıyorsun. Fiziksel ve ruhsal yıpranmanın yanında denizin bitmesi de söz konusu. Elbette kazandığın ödül paralarıyla bir eve girip taksit ödeyebilirsin, bir araba alıp gezebilirsin ya da işine yatırım yapıp daha iyi çalışma şartları ve teknik destek arayışına girebilirsin.

Zeynep Sönmez hangi yolu tercih edip devam edecek henüz bilmiyoruz ama buraya kadar bakıldığında akıllı tercihler olduğunu görüyoruz. Elbette 91 numara olmanın hiçbir anlamı yok çünkü bu bir klasman savaşı değil. Zeynep 120 olduğunda da ilk 50’deki oyuncuları yendi ve kendinden çok daha gerideki oyunculara yenildi. Önemli olan ivmeyi yukarı doğru tutabilmek.

Zeynep’ten artık Grand Slam üst turları bekleyebiliriz.

Bir underdog olarak yıldızları tehdit eden bir kadın sporcumuz olabilir.

Kasım ayının başında genç bir sporcumuzun başarısıyla gururlanırken başka bir haber daha aldı tenis kamuoyu.

Türkiye Tenis Federasyonu başkanlığı seçimlerinde başarılı bir kadın yönetici Şafak Müderrisgil tek aday olarak delege oylarına talip olacak.

Şafak Hanım elbette ilk kadın başkan olmayacak. 2019’daki seçimlerde yine tarihimizde bir ilk yaşanmış ve Ayda Uluç başkan olarak ipi göğüslemişti. Ayda Hanım o tarihe kadar TTF yönetim kurullarında görev yapmış ve nedense başkanlık görevini bıraktıktan sonra da yine yönetim kurulu üyesi olarak her dönem seçilmişti.

Ayda Uluç yönetiminde tek kadın üye kendisiydi, sonra da hep öyle oldu.

Bu defa Şafak Hanım görev alacak ve umalım ki teniste en başarılı sporcularımızın kadın olduğu bir dönemde yönetiminde de çok sayıda kadın üyeye görev versin.

Şafak Müderrisgil bu döneme değişim sözüyle başlayacak. Değişim bir anlamda dönüşüm ister. Eskinin kalıntılarını, eskiye dair ne varsa evin dışına süpürebilirseniz değişime yol verirsiniz. Camlardaki tozu temizlerseniz güneş içeri girer ve aydınlık bir güne başlarsınız.

Şafak Hanım ile başlayacak yeni döneme bu şerhleri düşerek başarılar diliyorum.

Kasım ayıyla gelen bu iki kadının başarısını dikkatle izleyelim…

Bu iki kadın diğer kadın sporcularımıza örnek olacak, yol gösterecek ve yolu açacaktır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün