İnsanın temel eylem dinamiği olarak istek
Biraz iktisatçı biraz da felsefeci kimliğimle örtüşen ve ikisinin kavşağında bulunan, insan olmanın yani var olmanın özüyle ilgili olduğunu düşündüğüm bir konu var. Bu konunun hem modern zamanlardaki temel eylem dinamiklerimizi aydınlatabileceğini hem de teolojik kavramların çözümlenmesinde bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Konumuz istek, désir.
İstek varoluş itibariyle, insanın temel eylem dinamiğidir. Hatta diyebiliriz ki, insan temel olarak istekten oluşur. İstekle çok benzeştiğini zannettiğimiz ama istekten daha farklı bir kavram daha var; arzu. İsteğe Fransızca désir dersek, arzuya da envie diyebiliriz. Ben bu insan denilen muammanın temel eylem dinamiğini biraz filozofça, biraz iktisadi düşünceci olarak görmek isteğindeyim. İnsanın içinde ilk insanlardan beri var olan isteği modern zamanlardaki istekten ayırmakla başlayacağım işe. Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürmesinin sebebi istek değil arzu. Çünkü orada rekabet var. Kabil rekabetten dolayı yani Tanrı kardeşini tercih ettiği, onu kıskanmış olduğu için Habil’i öldürüyor.
İsteği iki boyutlu olarak incelemek istiyorum. Önce Habil ve Kabil arasındaki husumetten beri arzuya dönüşmüş isteği, insanın bir eylem nedeni olarak ele almak istiyorum. Sonra, modern zamanların meşru kıldığı özne ve isteği üzerinde durmak istiyorum.
Özne olarak isteği görmek istiyorum, yani modern zamanlara ait bir kategori olarak isteği görmek istiyorum ama isteğin orada başladığını söylemek tabii son derece yanıltıcı bir durum olur. Habil ve Kabil’den beri var olan isteğin dönüşüp modern zamanların temel kavramı olduğunu ve o açıdan ayrı bir incelemenin söz konusu olduğunu ileri sürdüm. Heidegger'in dediği gibi, özne modern zamanlarda isteği meşrulaştırdı. Çünkü istek tam da o zamana kadar bütün tek tanrılı teolojilerde ama aynı zamanda Çin felsefesinde, Budizm’de de problemli bir kavramdır. İstek hissetmek, istekle eyleme geçmek, tek tanrılı dinlerde de Budizm gibi diğer inançlarda da göz önünde tutulmak istenmez. İstek modern zamanlardan önce de var olan bir kavramdı ama hor görülüyordu. İsteği nihayet meşrulaştıran modern zamanlar oldu. Bu Descartes ile başladı, Spinoza ile devam etti. Spinoza isteği, güç isteğini meşrulaştırandır. İstek, Spinoza ile meşruiyet kazanmaya başlayacaktır ama istek zaten öteden beri var. Conatus yani varlığın ısrarla kendini var etmesi insan varlığının özünü oluşturur. Öyleyse conatus insan varlığını oluşturuyor ama istek de neredeyse tümüyle conatus’a özgü. Eğer conatus insan varlığın özü ise, istek de conatusun özüyse, istek öyleyse insan varlığının özüdür.
***
Büyük yazar Andre Gide isteğe olumsuz bakmaz ama eleştirel yaklaşır. Şöyle diyecektir Dünya Nimetleri’nde: Yatağa uzandım. Gözlerimi kapamıştım, açtım, baktım isteğim yanımda oturuyor. Gözlerini dikmiş bana bakıyor. Ter içine kaldım. Öbür tarafa döndüm, isteğin gözlerinden kurtulmak için. Başımı çevirdiğimde istek gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Artık yatakta duramadım. Ayağa kalktım, isteği elinden tuttum, bahçeye çıkardım onu. Koştum onunla. İstedim ki yorulsun, tükensin, bahçede beni bıraksın, dönüp yatağıma rahatça uyuyayım. Yatağıma döndüm, istek yanımdaydı. Hiç yorulmamıştı. Tekrar yanıma oturdu. Tekrar gözlerini bana dikti. Artık tükenmiştim. Kendimi uykuya ve isteğime teslim ettim.
İstek, insanın özüdür. Hatta varlığın kendini var etme çabasının özüdür. İstek, önce var olma isteğidir. Öyleyse artık bir şeyin altını çizebiliriz. Temel eylem nedeni Andre Gide’in de söylediği gibi istektir. Veya Spinoza’nın daha sonra söyleyeceği gibi iştahımızdır bizi harekete geçiren.
“Herhangi bir şeyin varlığını sürdürmek için harcanan çaba, o şeyin fiili özünün kendisidir,” diyor Spinoza. Herhangi bir şeyin varlığını sürdüren biz olduğumuza göre burada harcayacağımız çaba o şeyin fiili özünden başka bir şey değildir. Conatus filli özdür. İlk eylem nedenimiz, kendi varlığımızın varlığını sürdürmesidir. Conatus fiili öz olduğuna göre, istek de conatus’a ait olduğuna göre, isteğin ilk isteği varlığı var etmek olacak. İsteğin ilk isteği, içinde hayat bulduğu varlığın varlığını sürdürmesi için onu her şeyi yapmaya tahrik etmek olacak.
Açken, elimizden ekmeği alanın üzerine saldırabiliriz. Saldırmazsak açlıktan ölürüz. Spinoza diyor ki, “güç burada meşrudur”. Spinoza sonra felsefesini de bunun üzerine inşa ediyor. İstek burada eylem nedeni olarak meşrudur. Biliyoruz tabii istek sonra neler getirecek. İsteği başından defedemeyecek Andre Gide. İstek ona hâkim olacak. İsteğin egemenliğinde insan, onun kölesi olacak.
Ethika III. Bölüm, VI. önermede Spinoza şöyle diyor: “Bir şeyin özünden zorunlu olarak şu sonuç çıkar; herkes öncelikle kendi varlığını korumaya çalışır”. O zaman temel istek meşrudur. Temel isteğin, isteğini gerçekleştirebilmesi için güç kullanması da meşrudur. Sebebi, var olma isteğinin meşru olmasıdır. Bu var olma isteği, o şeyin mevcut özünün ismidir. Sakın aklımızda isteği kutsayıp, tümüyle meşrulaştırdığım veya Spinoza’nın meşrulaştırdığı kalmasın. Varlığımızı var etmek için harcadığımız bu çaba, o şeyin mevcut özünden başka bir şey değildir. Mevcut özümüz öyleyse isteğimizdir. Mevcut özümüz conatus ile uyum halinde olan isteğimizdir. Temel isteğimiz varlığımızı var etmektir. Meşrudur. Varlığın kendini var etme isteği varlığın özgürlüğünü arama isteği ile koşut gidecektir. Zaten getirmek istediğim yer, istekle özgürlüğün koşutluğunu anlamak olacaktır.
İsteği anlamanın ve tanımanın kendimizi ve dünyayı anlamakta bize büyük bir yardımı olacak diye düşünüyorum.
10 Şubat 2022