2. Dünya Savaşı´nın son yılında İtalyan Alplerindeki bir köye sığınan Sicilyalı bir kaçak asker, 10 çocuklu bir ailenin kaderini değiştirir. Babasının hatıralarından yola çıkan Maura Delpero, yaşanmışlık kokan öyküsünde hoşgörüsüzlüğü, dar görüşlülüğü, kadın düşmanlığını gözler önüne seriyor. Senaryosunda çizdiği inandırıcı karakterlerle, sade mizanseni ve etkileyici mesajlarıyla, aldığı ödülü hak ettiğini kanıtlıyor.
Dağ köyünde trajedi
Venedik film Festivali’nin ikincilik ödülü sayılan Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan ‘Vermiglio’, 1944 yılında başlayan öyküsüyle bizleri İtalyan Alplerinin tepelerindeki dağ köyü Vermiglio’ya götürüyor. Genç İtalyan yönetmen Maura Delpero, yaşanmışlık kokan öyküsünde, savaşın son yıllarında bu köye sığınan yabancı bir askerin, köy öğretmeninin büyük kızıyla sevişerek evlenmesinden sonra yaşananları anlatıyor. Maura Delpero’nun her biri farklı mevsimde geçen, dört bölümden oluşan şaşırtıcı derecede güçlü filmi, Sicilya’daki bir köyü ve Vermiglio’yu sarsan öyküsüyle, hoşgörüsüzlüğü, kadın düşmanlığını, dar görüşlülüğü gözler önüne sererken, trajik sonuçlara yol açan bir ‘imkânsız aşk’ hikâyesi anlatıyor.
Bir imkânsız aşk hikâyesi
Film 1.5 ay önce İtalya’da vizyona girdi. Filmin dağıtım yetkisini Paris merkezli Charades şirketi elinde bulunduruyor. Ülkemizden henüz bu film için müracaat eden bir şirket olmadı. Spoiler konusunda hassas olan okuyucularım için, bu filmin konusunu spoiler vermeden yazamadığımı itiraf etmek isterim. Zira senaryo yazarının vermek istediği mesajı, ancak önemli bir karakterin filmin ortasında belli olan kaderini açığa çıkarmakla mümkün. Maura Delpero yazdığı senaryoda çizdiği inandırıcı karakter tahlilleri, sade, duru mizanseni ve oyuncu yönetmedeki başarısıyla Venedik Festivali’ndeki ödülünü hak ettiğini kanıtlıyor. Savaşın bitmesiyle, hamile bıraktığı eşine geri döneceğini söyleyip Sicilya’ya giden asker kaçağı gencin orada evli olduğunun ortaya çıkması bir drama sebebiyet verir. Tüm dünyayı sarsan 2. Dünya Savaşı gibi dev bir trajedi, Vermiglio’lu köylü ailenin de kendi felaketiyle yüzleşmesine yol açar. Kamerasını 2. Dünya Savaşı sonlarında, dağların arasında kaybolmuş bir İtalyan köyüne çevirerek, ailesinin kökenlerine eğildiği ‘Vermiglio’da, Maura Delpero babasının anılarını duygusal bir dille aktarıyor.
Bu duygu yüklü filmin 49 yaşındaki senarist-yönetmeni Delpero, babasının çocukluğunu geçirdiği Vermiglio’dan esinlendi: “Babam rüyamda bu filmi kolunun altında tuttu; onun geniş ailesinin dört mevsimi burada. Çocuklarla yetişkinlerin, ölümlerle doğumların arasında geçiyor bu hikâye. Vermiglio bir ruh manzarasıdır” dedi. Dağların arasında kaybolmuş, karlar altındaki bir köyde yaşayan 10 çocuklu bir ailenin yaşadıklarını, Maura Delpero pastoral tatlar içeren görüntüler eşliğinde anlatıyor. Genç yönetmen ihanet, trajedi, hoşgörüsüzlük, savaşın yarattığı travma gibi temaların hakkını veriyor. Film, savaşın uzakta da olsa her yerde yaşandığı uzak dağ köyü Vermiglio’ya, savaştan kaçan bir asker olan Pietro’nun (Giuseppe De Domenico) gelişi, yerel okul müdürü Cesare’nin (Tomasso Regno) geniş ailesinin dinamiklerini bozarak onları sonsuza dek değiştirmesini anlatıyor.
Film, kalabalık bir ailede annenin elleriyle sağdığı sütü çocuklarına dağıtmasıyla başlıyor. Pietro ile ailenin büyük kızı Lucia (Martina Scrinzi) arasında filizlenen aşk, evlenmelerinden sonra beklenmedik bir kadere yol açar. Lucia’nın kuzeni Attilio savaşta hayatını kurtaran Pietro’yu Vermiglio’ya getirmiş ve orada barınmasını sağlamıştır. Savaş sona erince köyün genç erkekleri evlerine döner. Öğretmen Cesare’nin eşi Adele onuncu çocuğunu doğurur. Aynı günlerde, düş kırıklığı yaşayan perişan haldeki Lucia bebeğini çiftliğin ahırında doğurur. Lucia dünyaya getirdiği çocuğa süt vermeyi reddedince, annesi Adele her iki bebeği birlikte emzirir.
Sicilya’ya giden Pietro’dan mektup alamayan Lucia kocasının gizemini çözmek amacıyla tek başına Sicilya’ya gider. Burada Pietro’nun ikinci bir evlilik yaptığını öğrenen karısının onu öldürdüğünü öğrenir. Lucia kocasının mezarını ziyaret eder. Hayatına yeni bir başlangıç yapmaya karar veren genç kadın, iş bulmak ve çalışmak için köyünü terk edip şehre gider. Antonia adını verdiği bebeğine çabuk döneceğine dair söz verir. Film, erkeklerin hatalarının yükünü kendi inisiyatifleri dışında taşımak zorunda kalan günahsız kadınların hikâyesidir. Ancak filmin yüreklere hitap eden finalinde, kızı Antonia’yı bıraktığı kiliseden geri alan Lucia, yaşama sevincini kızı sayesinde sürdüreceğinin bilincindedir.
Yaşanmışlık kokan bir öykü
Film bu yönüyle Guy De Maupassant’ın ünlü bir romanını akla getiriyor. Fransız yazar ‘Bir Hayat / Une Vie’ romanında, saf ve romantik bir aristokrat kızı olan Jeanne, âşık olduğu ancak evlendikten sonra kişiliği hızla değişen Julien’in zulmünden sonra, yaşama isteğini tamamen kaybedip intiharın eşiğine gelir. Ancak kendisine teslim edilen bir bebek ile hayata döner. Maupassant bu romanıyla: “Hayat asla düşünüldüğü kadar iyi veya kötü değildir. Hayat her şeye rağmen yaşanmaya değer” mesajını verir.
Filmin Venedik’te gösterilmesinden sonra İtalyan eleştirmenler ‘Vermigio’nun sinema diliyle, üslubuyla tutarlı ve homojen, rafine bir çerçeve üzerine oturtulmuş bir anne-çocuk ilişkisini ustalıkla işlediğini yazdılar. Maura Delpero’nun ‘Önceki belgesel deneyimini beceriyle sentezleyip, filmin ustalıklı bir savaş ve barış şiirine dönüştürdüğünü’ yazanlar da oldu.
57 yaşındaki Rus görüntü yönetmeni Mikail Krichman, Andrey Zvyagintsev’in çoğu başyapıtı, ‘Sevgisiz’, ‘Leviathan’, ‘Elena’ ve ‘Sürgün / İzgnanie’ gibi filmlerinin fetiş kameramanı olarak tanınıyor. ‘Vermiglio’nun ilk bölümlerindeki çam ormanlarının nefis görüntüleriyle ustalığını kanıtlıyor. Ustalıkla görselleştirilmiş görüntüler, yönetmen Maura Delpero’nun duygu yüklü anlatımına katkı veriyor. Oyuncu kadrosunun en önemli ismi, 80’in üzerinde TV ve sinema filminde oynayan Tomasso Regna. Köyün öğretmeni Cesare’yi canlandıran 57 yaşındaki aktör, Mario Martone’nin ‘Nostalgia’sında gizemli mafya patronu rolüyle İtalyan eleştirmenlerden ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazanmıştı. Regna, TV dizisi ‘Mucize / Miracolo’ ile tanınıyor. Filmin başrolünde, Lucia’yı canlandıran genç aktris Martina Scrinzi, sinemadaki bu ilk deneyiminden yüzünün akıyla çıkıyor.
Yazımı yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı Maura Delpero ile bitireceğim. Kuzey İtalya’daki Güney Tirol eyaletinin başkenti Bolzano’da, 1975’te doğan sanatçı iki uzun metrajlı filmi, ‘Maternal’ ve ‘Vermiglio’ ile tanınıyor. Kariyerindeki ilk film belgesel ‘Signori Professori’ (2012), genç üniversite mezunu Lisa’nın Bologna’daki bir okula yedek öğretmen olarak yaşadıklarını anlatır. Yine belgesel olan ikinci filmi ‘Nadea ve Sveta’ (2012), göçmen kadınlar arasındaki dostluk ve suç ortaklığı hakkında bir film. İlk uzun metrajlı filmi ‘Maternal’in (2019) konusu Buenos Aires’te bir grup rahibe tarafından yönetilen bir kadın sığınma evinde geçer. Film manastıra sığınan genç annelere empatiyle yaklaşır.