Hamas´ın 7 Ekim´de İsrail´e yönelik gerçekleştirdiği yıkıcı saldırı ve ardından başlayan savaş, medyada yer alan çelişkili ve kafa karıştırıcı anlatımlarla birlikte, İsrail-Filistin çatışmasını daha derin bir bakış açısıyla anlamanın ne denli gerekli olduğunu gösterdi. Georgetown Üniversitesi Yahudi Medeniyeti Merkezinde film eleştirmeni Meital Orr tarafından verilen bir ders, İsrail-Filistin çatışmasını İsrailli ve Filistinli sinemacıların gözünden ele alıyor. Orr, “Filmler, durumu bizzat yaşayanların perspektifinden göstererek karmaşık gerçekleri kısa sürede, izleyiciyi çatışmanın bir parçası gibi hissettirerek yakalayabiliyor,” diyor ve ekliyor: “Bu sayede, hayatımızdan çok uzak görünen ya da anlaması zor konulara daha net ve doğrudan bir bakış açısı kazanıyoruz. Filmlerin bu şekilde fikirleri değiştirebilme gücü var.” Orr derslerinde belli filmleri seyrettirerek öğrencilerinin İsrail-Filistin meselesinin iç yüzünü hızlı ve güçlü bir şekilde öğrenmelerini mümkün kıldığını belirtiyor. Orr, öğrencileri en çok şaşırtanın medyanın siyah-beyaz olarak resmettiği bu çatışmanın aslında çok daha karmaşık olduğunu ve İsrailli yönetmenlerin liberal hümanizmini görmeleri olduğunu ifade ediyor. Orr´un önerdiği, iki tarafın da hikayesini aktaran yedi filmin her biri, çatışmanın çeşitli yönlerini derinlemesine inceleyerek barış ve anlayışın mümkün olabileceğini gösteriyor.
Beyond the Walls (İsrail, 1984, Yönetmen: Uri Barbash)
Amazon, Apple TV
Bu sert hapishane dramı, İsrail-Filistin çatışmasını doğrudan ele alıyor. Birbirlerinden nefret eden İsrail ve Filistinli mahkumlar, onurdan başka hiçbir şeyin önemli olmadığı bir gerçekliğin hüküm sürdüğü bir hapishanede birlikte yaşamak zorundadır. Karakterlerin birbirlerine karmaşık sadakatleri ve ara sıra gösterdikleri şefkat, bir nefret ortamında aynı anda hem umutsuzluğu hem de umudun kıvılcımlarını temsil eder. Mahkumlara verilen ortak bir konser, barış içinde bir arada yaşama ihtimalini neredeyse mümkün kılarken, bir haber her şeyi altüst eder ve şiddet patlak verir. Ancak mahkumlar, hapishane müdürünün onları manipüle ettiğini fark eder. İsrailli ve Filistinli hücre liderleri Uri ve Issan, bu durumu bizzat deneyimlediklerinde, güçlerini birleştirme kararı alırlar. Bugün neredeyse unutulmuş, bu öncü 1984 yapımı İsrail filmi, ulusal kimliğin yüzeyselliğini ve paylaşılan kaderin getirdiği birliktelik anlayışını hala geçerli bir şekilde gözler önüne seriyor. Film şu soruyu soruyor: ‘Duvarların ötesinde’ iş birliğini mümkün kılmak için ne gerekir?
Cup Final (İsrail, 1991, Yönetmen: Eran Riklis)
Israel Film Center
Ünlü İsrailli yönetmen Eran Riklis’in ilk filmlerinden biri olan bu yapım, 7 Ekim saldırısını ve Hamas tarafından İsrailli rehinelerin kaçırılmasını ürkütücü bir şekilde öngörüyor. Filmde, İsrail askerleri Cohen ve Galili, 1982 Lübnan Savaşı sırasında Filistinli bir grup tarafından rehin alınır. Bir hafta boyunca, FIFA Dünya Kupası Avrupa’da devam ederken, her iki taraf da birbirleri hakkında çok şey öğrenir, hatta ironik bir şekilde aynı takımı (İtalya) desteklediklerini fark ederler. Filistinli grup, rehine takası yapmak amacıyla motive olurken, Beyrut’a doğru giderken çeşitli aksaklıklarla karşılaşırlar. Bu da tutsakların her an yaşayıp yaşamayacaklarını bilmeden zaman geçirmelerine neden olur. Yolculuğun sonunda her Filistinli ve İsrailli, onları derinden değiştirecek olaylarla karşılaşır. Riklis, insanlığın kaybolmasına yol açan savaşın acı gerçeklerini, savaşsız dönemin gerçeklerini ve çatışmanın acı ironisini çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor.
For My Father (Almanya-İsrail Ortak Yapımı, 2008, Yönetmen: Dror Zahavi)
Amazon
İsrail’in ‘Oscar’ları olarak bilinen Ophir ödülüne aday gösterilen Dror Zahavi’nin bu filmi Keren adlı genç Yahudi-İsrailli bir kadın ve Tarek adlı Filistinli intihar bombacısı arasındaki arkadaşlığı ve gelişen romantizmi konu alıyor. Tarek, babasının İsraillilerle iş birliği yaparak ailesinin onurunu kirletmesinin intikamını almak için bir görevle Tel Aviv pazarında kendini patlatmayı planlasa da tesadüfen bir elektrik kesintisi nedeniyle bu eylemi ertelenir. Bu durum Tarek’in İsraillilerle tanışmasına imkan tanır. Elektrikle çalışan saldırıda kullanılacak olan anahtar yaşlı bir Yahudi elektrikçi olan Katz tarafından tamir edilirken, Keren ve Tarek arkadaş olur. Tarek, Katz ve karısıyla da vakit geçirir. Bu süreçte, Tarek’in, Keren’e büyüyen ilgisi ve Katz çifti tarafından insani bir şekilde karşılanması, görevini sorgulamasına yol açar. Zahavi, bu ince ve biraz da gerçeküstü senaryoda, ‘diğer’ ile kurulan kişisel bağlantının insanlıktan çıkarma, nefret ve şiddete karşı tek gerçek panzehir olduğunu gösteriyor.
Lemon Tree (İsrail, 2008, Yönetmen: Eran Riklis)
YouTube
Eran Riklis’in başka bir başyapıtı olan bu film, İsrail-Filistin çatışmasına feminist bir perspektiften bakıyor. Batı Şeria’da, İsrail sınırında geçen hikaye, Filistinli dul Salma’nın bakış açısından anlatılıyor. Salma, yeni komşusu olan İsrail savunma bakanının güvenliğini sağlamak için İsrail makamları tarafından limon bahçesinin yok edilmesiyle karşı karşıya kalır. Bu sırada, savunma bakanın eşi Mira, kocasının asistanıyla ilişkisi nedeniyle acı çekmekte ve komşusunun sıkıntılarına karşı duyarlı olmaktadır. İki kadın da fiziksel olarak evlerine hapsedilmiş ve siyasi sistemler tarafından susturulmuştur. Ancak her ikisi de beklenmedik şekillerde kendilerine bir özgürlük alanı bulur. Film, kadınların toplumdaki ikinci sınıf yerini sorgularken, çatışmada iletişim, empati ve adaletin eksikliğini gözler önüne seriyor ve acı çeken öbür taraf ile özdeşleşme yoluyla yeni bir perspektif sunuyor.
A Bottle in the Gaza Sea (Uluslararası Ortak Yapım, 2011, Yönetmen: Thierry Binisti)
Amazon
Binisti’nin filmi, İsrail-Filistin çatışmasının iki tarafındaki gençlerin etkileşimini irdeliyor. Fransız-İsrailli lise öğrencisi Tal, bir intihar saldırısına tanık olduktan sonra, neden Gazze’den gelenlerin İsrail kafelerini bombaladıklarını soran notu bir şişenin içinde Akdeniz’e bırakır ve Naim adlı bir Filistinli gençten e-posta yoluyla yanıt alır. Böylece, Fransızca diline olan sevgileri ve bir gün Paris’i ziyaret etme hayalleri onları bir araya getirir. İlk başta merak, yalnızlık ve acı onları birleştirirken, gençler savaş kabusundan çıkma hayalini de paylaşır. Bu dengeli ve ölçülü film, şiddetin yalnızca nefreti ve daha fazla şiddeti beslediğini vurgular. En önemlisi, değişimin bireysel düzeyde başladığını gösterir. Binisti’nin filmi ilk başta saf ve naif görünse de, iki toplumun en derin korku ve özlemleriyle yankılanır.
6. The Other Son (Fransız, 2012, Yönetmen: Lorraine Lévy)
Amazon Prime, YouTube, Apple TV, Google Play, Tubi
İki ailenin bebeklerinin doğumda karışmasıyla başlayan bu film, İsrailli Joseph ve Filistinli Yacine’nin hikayesini anlatıyor. DNA testi, Joseph’in gerçek aile yapısını ortaya çıkarır ve iki aile karşı karşıya gelir. Duygusal çatışmalarla dolu bu süreçte, kimlik ve aidiyet sorgulanır. Film, bireylerin kaderlerinin birbirine bağlı olduğunu gösterirken, barışın mümkün olabilmesi için önyargıların aşılması gerektiğini vurguluyor ve şu soruları soruyor: Bir bireyin kimliğini doğa mı yoksa yetiştirilme mi belirler? Kimliğin kendisi değişken midir?
Filistinli yazar Ghassan Kanafani’nin 1969 tarihli ‘Return to Haifa’ adlı eserinden esinlenen Lévy’nin filmi, yeni doğan bebeklerinin hastanede yanlışlıkla karıştırılması sonucu biri İsrailli, diğeri Filistinli iki ailenin yaşadığı hayat değiştiren sonuçları inceliyor. Çocuklar, Joseph ve Yacine, kendi aileleri tarafından büyütülürken, lise yıllarında yapılan bir kan testi Joseph’in ebeveynlerini sorgulamasına yol açar. Devamındaki DNA testi onun gerçek genetik kimliğini ortaya çıkarır ve hastane bunu onaylayarak Yacine’nin ailesine bildirir. İki aile bir araya geldiğinde, her birey önyargılarının ötesine geçmeye ve gerçeği kabul etmeye çalışırken duygusal çatışmalar yaşanır. Film bugün hala geçerli olan soruları gündeme getiriyor: Bir bireyin kimliğini doğa mı yoksa yetiştirme mi belirler? Kimlik değişken midir? Milliyet insanın kimliğinin ayrılmaz bir parçası mıdır yoksa insanlığı aşan daha temel bir şey mi vardır? Film iki ulusun ortak kaderini ve sorumluluğunu kabul etmenin imkansızlığını ele alıyor.
7. A Borrowed Identity (İsrail, 2014, Yönetmen: Eran Riklis)
Amazon, Vudu, Apple TV, Google Play
Sayed Kashua'nın 2002 tarihli ‘Dancing Arabs’ romanından uyarlanan bu film, İsrailli Arap bir genç olan Eyad’ın İsrail toplumunda kendini bulma çabasını anlatıyor. Eyad, akademik yeteneği sayesinde prestijli bir Yahudi okuluna kabul edilir. Eyad ile Yahudi sınıf arkadaşı Yonatan ile ikisinin de kendilerini toplumun dışında hissetmeleri üzerinden güçlü bir bağ kurulur. Eyad, Yonatan’ın sağlık sorunlarıyla yüzleşmesine destek olurken, bir yandan Yahudi bir kız olan Naomi ile ilişki yaşamaya başlar. Ancak mezuniyet yaklaştıkça, hem Yonatan’la dostluğu hem de Naomi ile ilişkisi, Eyad’ın hem Arap hem de İsrailli kimliğinin getirdiği zorluklarla sınanır. Eyad, kimliğini sorgulayıp, toplumdaki yerine karar vermeye çalışırken, kişisel bağlılık ve kimlik arayışını dengede tutmaya çalışır. Film, kültürel ve kişisel kimliklerin bir araya geldiği noktada yaşanan karmaşıklığı çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.