İstanbul Tiyatro Festivali'nin ilk büyük olayı

Erdoğan MİTRANİ Sanat
20 Kasım 2024 Çarşamba

Comédie Française’in İstanbul çıkarması

Fransız oyun yazarı, tiyatro yöneticisi, oyuncu Molière (1622-1673), döneminin salt güldürmeyi amaçlayan komedi anlayışına karşı geliştirdiği, aykırı tipleri derinlemesine inceleyerek karakterlere dönüştüren, güldürürken düşündüren tiyatro anlayışıyla Fransız komedisinin babası sayılır. 1680’de, çoğunlukla ‘Molière topluluğunun’ oyuncuları tarafından kurulan Comédie-Française veya Théâtre Français, o günden bugüne çalışmalarını ara vermeden sürdüren, Fransız tiyatrosunun, edebiyatının ve sanatının gelişmesini derinden etkilemiş, pek çok büyük oyuncunun yetişmesini sağlamış bir efsane topluluktur.

Ölümünden yedi yıl sonra kurulmuş olsa da, sanatsal mirasını korudukları Molière’i ‘patron’ olarak kabul eden kurum, ilkelerini Napolyon’un saptadığı Fransız Devlet Tiyatrosu olarak da dünyanın en eski ulusal tiyatrosudur.

Comédie-Française’in faaliyetini neredeyse 3,5 yüzyıldır dünyanın en önde gelen tiyatro topluluklarından biri olarak sürdürebilmesinin sırrı, yıllar boyunca devamlı evrilmesinde, güncelliğini hep koruyabilmesindedir. Başta Molière’inkiler olmak üzere Fransız ve dünya klasiklerine çağcıl yorumlar getirirken, repertuarına çok sayıda çağdaş yapıtı katmaya önem veren topluluk, bünyesindeki büyük tiyatrocularla birlikte, günümüzün Thomas Ostermeier ya da İvo Van Hove gibi efsanevi yaratıcılarıyla da çalışmaktadır. 

Doğumunun 400. yılının kutlanması kapsamında, başta İvo Van Hove’un sahnelediği özgün ‘Tartuffe’ olmak üzere geniş bir Molière seçkisinin filmleri 2022’de İstanbul Tiyatro Festivali’nde gösterilmiş Comédie Française bu yıl, geçtiğimiz yaz Avignon Festivali’nde prömiyer yapan en yeni yapımı ‘Hécube, non Hécube / Hakabe, değil Hekabe’ ile festivale ilk kez canlı olarak katıldı.

Böylelikle, İstanbul seyircisi, Avignon’dan sonra Avrupa ve Fransa’yı kapsayan büyük bir turneye çıkan, Palais-Royal’deki Richelieu salonunda ilk kez 28 Mayıs 2025’te oynanacak, metni, sahnelenmesi ve oyunculuklarıyla müthiş heyecan verici bir tiyatro şöleni olan oyunu, Paris seyircisinden aylar öce izleme fırsatı buldu.

‘Hécube, pas Hécube / Hekabe, değil Hekabe’

   

“Bu yaşamında bir trajedi oluşurken, bir trajedide oynayan aktrisin öyküsüdür.”                                                                                                                                                  Tiago Rodriges

 

1977 doğumlu Portekizli oyuncu, yazar, yönetmen, 2022’den beri Avignon Festivali Direktörü Tiago Rodrigues, tiyatro ile farklı gerçeklikler arasındaki sınırları zorlayan, izleyicinin toplumsal ve tarihsel olayları algılayışını sorgulayan bir sanatçı. Comédie Française ile yazıp yönettiği ilk ortak çalışması Hécube, non Hécube / Hekabe, değil Hekabe’, antik çağdaki bir Truvalı kadının trajedisiyle, günümüzün anne ve oyuncusu bir kadının çektiği benzer acıları harmanlayan bir yapıt.

‘Hekabe, değil Hekabe’, Euripides’in tragedyası ‘Hekabe’yi sahneleyecek bir topluluğun oyunun okuma provasında başlar.

Truva Savaşı’ndan sonra, Yunanlar Truva’dan ayrılmadan önce yaşananlara odaklanan tragedyanın başkişisi Troya Kralı Priamos’un karısı, Hektor, Paris ve Kassandra'nın annesi Kraliçe Hekabe’dir. Kocasını, oğulları Paris ile Hector’u savaş sırasında yitiren, kızı Polyksena Troya düştükten sonra Akhilleus’un mezarına kurban edilen Hekabe, Kral Agamemnon’un kölesi olmuştur. Sağ kalan çocukları diğer galiplerin esiri olan eski kraliçenin tek tesellisi, babasının bir miktar altınla Trakya Kralı Polymestor’un yanına gönderdiği en küçük oğlu Polydoros’un güvende oluşudur. Polymestor’un altınlara tamah edip Polydoros’u öldürerek cesedini denize attığını öğrendiğinde, eşini, tahtını, özgürlüğünü, çocuklarının çoğunu yitirmiş acılı kadın isyan ederek Agamemnon’un karşısına çıkarak adalet ister.  

Koroyu, ikincil karakterleri ve başkişileri canlandıracak yedi oyuncu ellerinde metinleriyle bir masanın etrafında oturmuş, oynayacakları kişileri tanımaya çalışırken, sahnelemeyi de tartışmaktadırlar. Dekor olarak sadece üç patili bir köpek heykeli mi olacaktır? Özgün metindeki cinsiyetçi ve ırkçı söylemler aynen kalacak mıdır? Şu ya da bu repliğin tonlaması nasıl olmalıdır? Hekabe adaletin peşinde midir yoksa intikam mı istemektedir?

Bu ilk prova biraz erken biter; Hekabe’yi canlandıracak oyuncu Nadia, çıkar çıkmaz, yanında avukatıyla, koşturarak adliyede bir savcıyla görüşmeye gider. Kurmaca trajediyle, oyuncunun mahrem trajedisi iç içe geçmeye başlamıştır. Nadia doktorların tavsiyesi üzerine, 8-9 yaşlarındaki otistik oğlu Otis’i, bir uzman bakım merkezine teslim etmiştir. Güvenli ve korunaklı olduğunu düşündüğü çocuğunun hafta sonları eve döndüğünde sorunlu davranmasından şüphelenen Nadia, merkezde çocuğa kötü davranıldığını, kimi zaman şiddet gördüğünü fark ettiğinde olayı ciddiye almayan, neredeyse doğal bulan merkezle, medyaya yansıması korkusuyla örtbas etmeye çalışan ‘özürlü kişilerin sorunlarıyla ilgili’ bakanlıkla ve tabii ki bakanına arka çıkan hükümetle adalet savaşına girişir.

Gerçekle kurmacayı harmanladığında da, klasikleri yeniden yazdığında veya roman uyarladığında da metinlerini, “tiyatro için değil, tiyatroyu yapan oyuncular için” yazdığını belirten Tiago Rodrigues, bir tragedyanın satır aralarından doğan bu ikinci tragedyada olağanüstü oyuncu Elsa Lepoivre’dan, biri çocuğu katledildiğinden, diğeriyse çocuğu 50 sözcükle sınırlı dağarcığı yüzünden derdini anlatamadığından, çocuklarının adına adalet isteyen bu iki kızgın ve acılı anneyi hem ayrı ayrı hem de birbirinin içinde var etmesini ister. Çünkü insanı insanlığından çıkaran acımasız bürokratik mekanizmaların karşısında Nadia artık Hekabe’dir, Hekabe de Nadia.

Bir yandan prömiyer, diğer yandan Nadia’nın savcılığa şikâyetinin karar günü yaklaşırken mitolojik ve gerçek tragedyalar, tiyatro oyunu ile adalet oyunu sıkıntılı ve huzur bozucu bir şekilde birbirine karışır, aslında hepimizi ilgilendiren bu sorulara cevap arar: İki trajedi, birbirinden binyıllarca uzak bile olsalar, güncel yaşamımızı alt üst etmeye kalktıklarında yaşamımızla mesleğimizi uzlaştırabilir miyiz? Faşizmin dünyanın her yerinde kapılarımızı tekrar çalmaya başladığı günümüzde, bir üçüncü tragedya ile yaşamaya, adalet arayışının adaletsizlikle sonuçlanmasına ne kadar hazırlıklıyız?

Rodrigues bu sorunsalı bir manifesto olarak değil, her ayrıntıyı insanlar üzerinden, onların yaşadıklarını ve mücadelelerini aksettirerek yansıtır. Çok katmanlı metninde, siyasi toplumsal sorgulamanın alt metni olarak gelişen, bir annenin çocuğuna kayıtsız şartsız sevgisi, finale doğru giderek oyunun ana temasına dönüşür. Rodrigues bununla da yetinmez, tiyatronun mutfağına girer, sevecen, çoğu zaman mizahi bir bakışla bir oyunun metinden sahnelemeye giden heyecan verici serüvenini de başarı yansıtır.

Rodrigues, Comédie Française topluluğunu usta bir orkestra şefi gibi yönetirken tüm ekipten hem birey hem topluluk olarak kusursuz bir yorum elde eder. Karmaşık oyun içinde oyunda Nadia ile Hekabe arasında müthiş bir uyum ve ayrıştırma ile gidip gelen Elsa Lepoivre gibi, diğer oyuncular da hem antik tragedyadaki hem yaşamdaki kişiliklere ustalıkla girip çıkarlar. Denis Podalydès Agamemnon’la savcıyı, Loïc Corbery Polymester’le bakanı, Éric Génovèse koro elemanını ve Merkezler Koordinatörünü, Gaël Kamilindi koro elemanını ve eski Merkez çalışanını, Élissa Alloula koro elemanını ve eski Merkez elemanı Nérine’i, Séphora Pondi koro elemanını, avukatı ve Merkez’in eğitmenini başarıyla var ederler. Öyküler iç içe geçtiği, bazen bir karakterin başladığı cümleye oyuncunun canlandırdığı diğer karakter devam ettirdiği için, kişilikten kişiliğe geçişler müthiş heyecan verici bir tiyatro şölenine dönüşür.

Rodrigues’in bu olağanüstü oyununun prömiyeri geçtiğimiz yaz, ilk kez 1985’te Peter Brook’un ‘Mahabharata’sı için tiyatro mekânı olarak kullanılmış, Avignon’un prestijli doğal sahnesi eski taş ocağı Carrière de Boulbon’un görkemli dekorunda gerçekleştirilmişti.

Oyunu orada izleyen sevgili dostlarım Leman Yılmaz ve Handan Salta, Muhsin Ertuğrul Sahnesinde oyunun daralabileceği konusunda biraz endişeliydiler. Bir bakıma haksız da değillerdi; bizim izlediğimiz şekliyle mekânın ihtişamı tabii ki oyunda eksik kalıyordu. Ancak, ikili tragedyaya daha kişisel, daha mahrem bir tonlama katan bu sahneleme, öykünün izleyicinin ta içine akmasını sağladı.

Festivalin yıllarca söz edilecek müthiş bir olayıydı. Umarım ki yine gelirler. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün