Konusunu gerçek hayat hikâyesinden alan film karısı ve iki çocuğuna uzun yıllar şiddet uygulayan psikopat bir adamı merkezine alıyor. Aile içi şiddet konusunda bu etkileyici, incelikli, ibret verici ve ürkütücü gerilim filmi, her coğrafyada karısına malı gibi bakan erkeklerin varlığını doğruluyor.
Aile içi şiddet draması
81. Venedik Film Festivali’nde öne çıkan filmlerinden, Francesco Costabile’nin ‘Aile / Familia’sı aile içi şiddet konusunda iddialı bir film. Film 2000’lerin başında karısı ve iki çocuğuna sürekli şiddet uygulayan, dokunduğu her şeyi zehirleyen Franco ile faşist çetelerin kurbanı olan oğlu Luigi’nin gerçek hayattan alınan öyküsünü anlatıyor. Bu son rolünde Francesco Gheghi Venedik Film Festivali’nin Ufuklar Bölümünde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün sahibi oldu. Sağlam bir aile gerilimi filmi olan ‘Familia’, aile içi şiddet konusunda, incelikli, ürkütücü ama ibret verici bir yapım.
Can çıkar, huy çıkmaz
Yüreğinde insan sevgisi barındırmayan, kötülüğün temsilcisi Franco’nun ailesine uyguladığı şiddet karşısına, izleyici midesine bir yumruk yemiş gibi oluyor. Gerçek olaylara dayanan bu sert kara melodram, Luigi Celeste’nin 2017 tarihli ‘Her Zaman Böyle Değil / Non Sera Semper Cosi’ romanına dayanarak, yönetmen Francesco Costabile, Adriano Chiarelli ve Vittorio Moroni tarafından senaryolaştırılmış. Genç yönetmen Francesco Costabile (44), gerilim dozunu hiç düşürmediği filminde etkileyici mizanseniyle yaklaşan felakete bizleri adım adım götürüyor. ‘Aile’ dünyanın her köşesinde, karısına malı gözüyle bakan, döven, söven, çocuklarına terör estiren aile reislerinin mevcudiyetini hatırlatıyor.
Franco (Francesco Di Leva) hapse girip çıktıkça, çocuklar büyüdükçe, çaresiz ev kadını Lucia’yı (Barbara Ronchi), radikal bir çeteye katılan büyük oğlu Luigi’yi (Francesco Gheghi) ve aklı başındaki kardeşi Alessandro’yu (Marco Cicaleste) tanırız. Sürekli suç işleyen Franco on yıl hapis yattıktan sonra, tıpkı eski yıllarda olduğu gibi çocuklarını ve ailesini geri ister; ama değişmediği ortadadır. Sürekli dayak yemelerine rağmen, karısı ve iki çocuğu taviz verip Franco’nun eve dönmesini kabul ederler. Düzeleceğine dair verdiği sözleri tutmayan aile reisini polise şikâyet etmezler. Şikâyet olmayınca polis, ailesine kötü davranan, iyi niyetleri istismar etmeyi sürdüren Franco hakkında bir işlem yapamaz. Aidiyet arayışıyla aşırılıkçı bir gruba katılan, suç dünyasına dâhil olan Luigi, babasının eve dönüp ailesini tehdit etmesiyle isyan eder. Babasıyla karşı karşıya gelen Luigi geçmişiyle yüzleşmek, kendi haline ve hayatına bakmak, radikal bir çözüm yolu bulmak zorunda kalır.
1980 Celabria doğumlu yönetmen, senaryo yazarı Francesco Costabile, ‘Roma’nın İçinde / Dentro Roma’ ve ‘Bir Kadın / Una Femmina’ filmleriyle tanınıyor. Kısa metraj draması olan ‘Dentro Roma’dan (2006) sonra yaptığı ikinci uzun metrajlı filmi ‘Una Femmina’nın (2022) konusu, doğum yeri olan Celabria’da geçer. Film annesinin zamansız ölümünden sonra amcası ve büyükannesiyle yaşayan asi bir genç kızın öyküsünü anlatır. ‘Familia’ yönetmenin üçüncü uzun metrajlı filmi.
Suç dünyasına karanlık bir bakış
Oyuncu kadrosuna gelince… Baba Franco’yu canlandıran 46 yaşındaki Francesco Di Leva, ‘Huzurlu Bir Hayat / Una Vita Tranquilla’ filmiyle tanınıyor. Film 32 kişiyi öldürdükten sonra ortadan kaybolan bir adamın hikâyesi. Di Leva, Mario Martone’nin ‘Nostalgia’ filmiyle iki En İyi Erkek Oyuncu ödülü kazandı. Oğlu Luigi’yi oynayan 21 yaşındaki Francesco Gheghi ‘Aile’ filmiyle Venedik’te, aralarında En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün de bulunduğu üç ödül kazandı. Anne Lucia’yı canlandıran Barbara Ronchi’yi Mario Bellocchio’nun ‘Kaçırılan / Rapito’ filminden tanıyoruz.
Yazımı aile içi şiddet konulu birkaç filmi hatırlatarak bitireceğim. Steven Spielberg’in ‘Mor Yıllar / The Color Purple’i (1985), 1900’lerin başında babası tarafından hamile bırakılan sonra satılan güneyli siyahi bir kızın (Woopie Goldberg) yürekleri burkan hikâyesiydi. İciar Bollain’in ‘Gözlerimi De Al / Te Doy Mis Ojos’ (2003) kocasının şiddet içerikli davranışlarına dayanamayıp, yanına oğlunu alarak evden kaçan Pilar’ın öyküsü. Joseph Ruben’in ‘Yatağımdaki Düşman / Sleeping With The Enemy’sinde (1991), dışarıdan bakıldığında kusursuz bir evliliğe sahip olduğu düşünülen bir ailede, kocasının baskısına dayanamayan Laura (Julia Roberts) evden kaçar.
Brian Gibson’ın ‘Aşkın Bununla Ne İlgisi Var / What’s Love Got With It’ (1993) kocasının tacizine maruz kalan Tina Turner’in biyografik özellikler taşıyan filmi. Craig Gillespie’nin ‘Ben, Tonia / I, Tonia’sıyla (2017) Allison Jenney En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödülü’nü kazanmıştı. Filmde artistik buz patencisi kızına (Margot Robbie) psikolojik şiddet uygulayan dominant bir anneyi canlandırmıştı. ‘Acı Bir Hayat / Precious’ (2009) kendisini taciz eden babasından, fiziksel ve duygusal olarak istismar eden annesinden şiddet gören 16 yaşındaki obez ve hamile genç kızın dramı anlatılmıştı. Lee Daniels’in yönettiği film iki Oscar Ödülü’ne sahip olmuştu.