Zulmün son perdesi

Canan NACAR Perspektif
20 Kasım 2024 Çarşamba

20 Kasım 1945’te Nürnberg’de başlayan “Büyük Savaş Suçları “mahkemeleri, dünyayı sessiz bir öfke ve ağır bir yasla bir araya getirdi. Adaletin tecelli edeceği bu salon, insanlığın vicdanında açılan en derin yarayı sarmak için kurulmuştu. Salonun mimarisi, sanki adaleti, insanlığın kaybettiği onuru ve mazlumların sesini bir arada tutmak için yapılmıştı.. Yüksek tavanlar, kalın taş duvarlar ve ortadaki ahşap kürsü, sanıkların tüm o kibirli geçmişini ezip geçecek şekilde inşa edilmişti. Bu görkemli ama ürpertici salon, bir zamanlar savaşın ve zulmün mimarları olan bu adamları küçültmek, hesap vermeleri gereken bir arenaya dönüştürmek için her detayıyla adaletin sembolüydü.

Duvarda asılı olan büyük saat, adeta ölüm gibi soğuk ve kaçınılmaz bir biçimde, onların aleyhine işlemeye devam etti. Her tik sesi, milyonların acısını, gözyaşlarını ve kaybolan hayatları anımsatır gibiydi. Akrep ve yelkovanın soğuk dansı, geçmişte verdikleri emirlerin, masumların kanına karışan dakikaların şimdi kendi kaderlerine döndüğünü gösteriyordu. O saatin her yol alışı, adaletin ağır ama kararlı ilerleyişinin sessiz yankısıydı; bir zamanlar dünyayı titreten generaller, bakanlar ve komutanlar için artık zaman doluyordu….

Kürsünün arkasında duran ağır, koyu yeşil perde, son sahnenin kapanışını bekleyen bir örtü gibiydi. Yeşilin o kasvetli tonu, salona sanki mahkumların üzerine kapanacak bir ölüm gölgesi gibi sinmişti. Perdenin her kıvrımı, her dalgalanışı, insanlığın içindeki nefret ve acının sembolüydü. Bu perde, onların hayatları boyunca saklanmaya çalıştığı, işledikleri her suçun üstüne kapanmaya hazırdı. Dünyanın dört bir yanından gelen yargıçlar, avukatlar ve tanıklar, bu koyu yeşilin altında, onların sahte güç maskelerinin ardındaki korkuyu ve küçük düşmüş hallerini gördü.

Yargılama süreci boyunca, sanıklar birer birer savunmalarını yaparken, dünya onların sahte mazeretlerini, aciz ifadelerini izledi. Zamanında emirler vererek milyonların kaderini değiştiren bu adamlar, şimdi adaletin önünde hesap veriyorlardı. İfadeler okundukça, deliller birer birer ortaya kondukça, o güçlü generallerin kibri yerini sessiz bir korkuya, çöküşe bıraktı. Dünyanın gözleri onların üzerindeydi; artık ne saygınlıkları, ne de otoriteleri vardı. Yalnızca insanlığın vicdanında yer etmiş birer utanç sembolüydüler.

Mahkemede karar anı geldiğinde, salondaki herkes, adaletin nihayet tecelli edeceğini hissetti. 24 sanıktan 12’si idam cezasına çarptırıldı. Hitlerin sağ kolu, Vahşetin en acımasız mimarı, toplama kamplarının fikir babası,” Hermann Göring”, cezası infaz edilmeden önce hücresinde korkakça intihar etti; fakat diğer 11 sanık, dünyanın gözleri önünde asılarak cezalarını çekti. Diğer sanıklardan bazıları ömür boyu hapis, bazıları ise uzun yıllara yayılan cezalar aldılar. Verilen cezalar, yitirilen hayatların geri getirilmesi için yeterli olmasa da, insanlığın kendine verdiği bir sözdü; bir daha böyle bir zulmün tekrarlanmayacağına dair bir yemindi.

Nürnberg mahkemeleri pek çok eleştirinin de hedefi oldu. Mahkemede sadece 24 Alman Nazi'sinin uluslararası hakim heyeti önüne çıkarılması yetersiz bulundu. Nürnberg Mahkemeleri başlamadan önce bazı önemli Nazi liderleri ; ya ölmüştü ya da kaçmıştı. Örneğin, Adolf Hitler ve Heinrich Himmler savaşın sonunda intihar etmişti. Bazı liderler ise Güney Amerika gibi bölgelere kaçmayı başardılar. Bu nedenle, Nazi rejiminin en tepesindeki tüm isimler mahkemede yargılanamadı. Yargılanabilenler, hayatta olan ve yakalanabilen üst düzey liderlerle sınırlı kaldı.Her ne kadar,suçların işlendiği diğer ülkelerde de mahkemeler kurulup yargılamalar yapılmış olsa da; özellikle” Batı Almanya” mahkemelerinde birçok eski Nazi;  “üstlerden alınan emirleri yerine getirmenin hafifletici koşul oluşturması” iddiasıyla ciddi cezalar almadı.

Ertesi gün gazeteler, bu mahkemenin sonuçlarını büyük başlıklarla duyurdu. “Adalet Yerini Buldu,” “Tiranlar Hesap Verdi,” “Vahşetin mimarlarının sonu geldi.” Dün insanlara korku salan, emirleriyle dünyanın dört bir yanında masum kanı döken bu insanlar, artık yalnızca adaletin karşısında küçülmüş, tarih sayfalarına birer ibret olarak kazınmış suçlulardı.

Gazeteler, bu adamların nasıl düştüğünü, gücün ve kudretin nasıl bir hiçlik içinde eridiğini tüm dünyaya ilan ediyordu.

Elbette, yitirilen hayatlar, sönen ocaklar, bir daha geri gelmeyecekti. Savaşın acımasız ellerinde kaybolan masumların anıları, bu mahkemede yankılanan her sözcükte, her karar anında hissettirilse de, onların giden canları bir daha geri dönmeyecekti. Ama yine de, o koyu yeşil perde, adaletin soğuk nefesiyle son kez bu zalimlerin üzerine kapanırken, dünya bir nebze olsun huzur buldu. Masumların muradı, zulmün sonunun geldiği bu sahnede, gölgeler arasında bir zafer gibi yükseldi.

Bu mahkemede, insanoğlu gücün ve kudretin aslında ne kadar geçici olduğunu, adaletin ise her zaman bekleyen ve geldiğinde keskin bir hançer gibi inen bir gerçek olduğunu bir kez daha öğrendi.

Ve o an, o kapanan perdeyle birlikte, dünya tarihe şu cümleyi kazıdı: “Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere ergeç ulaşır”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün