Kibbutz Bee´eri´de yaşayan ressam, kaptan ve barış aktivisti Tari Kipnis, 7 Ekim saldırısında eşi Lilach ile birlikte hayatını kaybetti. Geride ise, Gazze sınır bölgesinin hikâyesini de anlatan, birçok anlamlı resim bıraktı. Kipnis, sanatla yaşadı, sanatla nefes aldı. Trajik ölümünden sonra ailesi resimlerini topladı ve ´Ruh İçin Çabalamak´ başlıklı bir kitap ve sergi hazırladı. Sergi, Tel Aviv´de sanatseverlerle buluştu.
Kipnis, sahile yakın Kibbutz Ma'agan Michael'da doğdu ve o yüzden deniz her zaman hayatının bir parçası oldu. İsrail donanmasında görev yaptı ve süresinin dolmasından sonra dünyayı dolaşmaya karar verdi; bu da onun renkli deneyimler ve maceralar yaşamasına vesile oldu. Papua Yeni Gine ve Maldivler gibi çok az İsraillinin ziyaret ettiği yerler dâhil, dünyanın her köşesine yelken açtı. Hobisini işiyle birleştirerek balinaları izlemek ve incelemek amacındaki bir Singapur yatının kaptanı olarak bile görev yaptı. Hatta onlarla birlikte yüzmeyi öğrendi.
Gezilerinden birinde Lilach ile karşılaştı. Kendisi gibi o da bir kibbutzda doğup büyümüştü, ebeveynleri Be'eri'nin kurucularındandı. Tari onunla birlikte Be'eri'ye gitmeye karar verdi. Bir yıllık bir deneme süresinden sonra hayatının geri kalanını burada geçirerek yerleşik bir hayat kurma hayalini gerçekleştirdi.
Tari ve Lilach Kipnis, Be'eri'de yaşadılar, sevdiler ve sanat ürettiler. Lilach bir sosyal hizmet görevlisiydi; kriz durumlarıyla başa çıkan insanlara bakım ve danışmanlık hizmeti veren ve aynı zamanda kişisel, kolektif ve toplumsal düzeylerde travmayla başa çıkanlara yardım eden Cohen-Harris Dayanıklılık Merkezi'nde çalıştı.
Merkezdeki çalışmaları ve Gazze sınır bölgesindeki yerel çocuklarla yaşadığı deneyimler, onu Gazze sınırına yakın yaşamanın kaygılarıyla başa çıkan çocuklar için ‘Shirat Hatrigger: Al Tzlilim SheMavhilim’ (Tetikleyici Şarkı: Bizi Korkutan Sesler Üzerine) adlı kitabı yazmaya yöneltti. 7 Ekim olayları ve sonrasında yaşananlar, bu kitabı tüm İsrailli çocuklar için önemli hale getirdi.
Tari Kipnis, Kibbutz Be'eri'nin matbaasında ve farklı işlerde çalıştı. Denizin yanı sıra, sanat Kipnis'in hayatının ayrılmaz bir parçasıydı. Elleriyle çalışma becerisi nedeniyle el sanatları bölümüne yönlendirildiği Betzalel Sanat Okuluna gitti. Son projesinin bir parçası olarak, ünlü Şef Yisrael Aharoni için özel bir mutfak bıçağı serisi hazırladı. Ayrıca uzman bir saatçi oldu ve neredeyse her şeyi kendi başına nasıl tamir edeceğini öğrendi.
Kipnis, sekiz yıl önce geçirdiği bir bisiklet kazasında ağır yaralandı ve bir süre sonra sinir sistemine saldıran CIDP adlı nadir bir nörolojik hastalığa yakalandı, vücudu giderek zayıfladı ama bu durum, sanata devam etmesini engellemedi. Hastalandıktan sonra, rehabilitasyon için Sheba Hastanesinde uzun bir süre yattı. Bu süreçte normal yaşama dönmek için sanat yapmaya devam etmenin yeni bir yolunu bulması gerektiğini anladı. Buldu da, resim yapacaktı.
“Çarşamba öğleden sonra rehabilitasyon bölümünde resim dersleri vardı. Oradaki eğitmen, herkesin engellilik seviyesi ve fiziksel durumunun izin verdiği ölçüde resim yapmasına yardımcı oluyordu. Ve bu şekilde Tari resim dünyasıyla tanıştı ve sanatsal becerilerini geliştirebildi,” diye hatırlıyor kız kardeşi Tsafra.
Kipnis, Sheba'da kaldığı süre boyunca resim yapmayı hiç bırakmamış, atölyesindeki saatler ve bilenmiş bıçakların yerini artık fırça ve boyalar almıştı. O, eylem ve beceriklilik adamıydı. Kronik hastalığı nedeniyle hem kolları hem bacakları giderek zayıflasa da, aktif bir yaşam tarzı yaratmanın, katkıda bulunmanın ve sürdürmenin yaratıcı yollarını buldu. Zayıflamış vücuduna uyarlanmış ve bölgede dolaşmaya devam etmesini sağlayan özel bir bisiklet yaptı. Elleri zayıfladığında ve fırçaları tutması zorlaştığında, onları daha kolay kavrayabilmek için paçavralara sararak kalınlık eklemeyi kendi kendine öğrendi. Tekerlekli sandalyeye mahkûm kalıp bakıcısı Paul'ün yardımına ihtiyaç duyduğunda bile sanat yapmayı hiç bırakmadı.
Sanatçı hastalandıktan bir süre sonra eski bir hayalini gerçekleştirmeye karar verdi ve Antarktika'ya yelken açtı. Tari, böylesine uzak bir yere son bir yolculuk yapma kararını açıklarken, “Kendime hâlâ bunu yapabileceğimi kanıtlamalıyım, dedi. Abisinin bu kararı Tsafra’yı korkutuyordu. “Hastaydı ama yine de tek başına seyahat etmeye karar verdi. Sefer sırasında, çok zorlandığı ve artık yürüyemediği için inmediği yerler oldu. Ama yolculuktan çılgın bir coşkuyla döndü: hem hayalini gerçekleştirdiği hem de kendinden vazgeçmediği için.”
Tari’nin Resimleri
Kibutzdaki tabiat ve yaşam, sanatında tekrarlanan bir motifti. Doğa, bitkiler, sürülmüş tarlalar, traktörler… Hepsi Kipnis'in sanatında sıklıkla yer alan ortak manzaralardı. Be'eri'de Hamas roketleri ve yangın balonları nedeniyle sık sık çıkan yangınlar, Kipnis'in görmeyi ve resmini yapmayı çok sevdiği manzarayı değiştirdi. Tsafra, “Abim çıkıp mantar toplamayı çok severdi; yangın balonları patlayıp bölgedeki her şey yandığında, Bedeviler artık keçilerini ve koyunlarını ot yemeleri için oraya getiremez oldu. Yiyecek ot olmadığında, artık büyüyecek mantar da yoktu, çünkü mantarların gübre olarak keçi ve koyun dışkısına ihtiyacı vardı ve bu olmadan büyümezlerdi.”
Tari'nin sanat eserlerinde doğa sevgisini ve güvenlik durumu nedeniyle doğadaki değişiklikleri görebilirsiniz. Resimlerinin çoğu cesur renklere sahip olsa da, Be'eri'deki yaşamın gerçekliği - roket uyarı sirenleri, yangın balonları ve bölgede sık sık çıkan yangınlar - tablolara yansımıştır. Bunlardan birinde Tari, yeşil ağaçlarla çevrili kibbutza giriş yollarından birini çizdi. Bir başka tablo da, aynı yolu, çıkan yangından sonraki halini tasvir etmektedir. Tari'nin, yanmış tarlaların gölgesinde ekme ve biçme deneyimini, yanmış topraktan yeni bir hayat çıkarmak için toprağı beslemeye devam etme çabalarını anlatan bir tablosu da duygularına tercüman olmuştu.
Ancak onu ilgilendiren tek şey sanat değildi. Kipnis bir şeye merak saldığında, uzmanlaşana kadar onu incelerdi. Bu kahve için de geçerliydi; bir ara kahve çekirdeklerine ve bunların nasıl kavrulduğuna ilgi duymaya başladı ve sonunda bir dizi kahve bitkisi ekti. Sadece onları yetiştirmekle kalmadı, kendi kahvesini bile üretti. “Yeşil kahve alır, her çeşidini karıştırır ve sonra yetiştirdiği kahveyi kavururdu. Yetiştirdiği ağaçlarla çok gurur duyardı,” diye anlattı Tsafra.
7 Ekim'de Kipnis'in kahve bitkileri, kibbutzdaki diğer ağaç ve evler gibi yakıldı. O cumartesi günü, Tari Kipnis, karısı Lilach ve Filipinli bakıcısı Paul ile evdeydi. Sabah sekizde oğulları Yotam ile konuştular. Bu onların son konuşması olacaktı. O gün, karı koca ve yardımcıları evleriyle birlikte yakılarak öldürüldü. Birkaç ay sonra ise, Tari'nin ailesi ve arkadaşları kahve bitkilerini Kibbutz Ma'agan Michael'a taşıdı.
Gazze sınırındaki yaşamın zorluklarına rağmen ve belki de bu zorluklar yüzünden, Tari Kipnis hem bir barış adamı hem de bir ateistti. Yakınları, 7 Ekim'den sağ çıksaydı her iki ilkeye de bağlı kalmaya devam edeceğinden eminler.