SİYAD Ödülü 'Hayaletler'in

14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali geride kaldı.

Viktor APALAÇİ Sanat
4 Aralık 2024 Çarşamba

Film Beşar Esad rejiminin eski işkencecilerinin izini süren sürgündeki bir grup cesur Suriyelinin gerçek hayat hikâyesini anlatıyor. Güçlü insancıl mesajıyla öne çıkan bu özgün, dokunaklı, etkileyici ve cesur film SİYAD Ödülü’nün sahibi oldu.

22-28 Kasım arasında gerçekleşen 14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde, Pınar Tınaz, Ekrem Buğra Büte ve benden oluşan SİYAD jürisi, Jonathan Millet’nin ‘Hayaletler / Les Fantomes’ filmini Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması’nın en iyisi olarak seçti. CRR’deki sahnenin kürsüsünden SİYAD Ödülü’nü açıkladım ve bu kararın gerekçesi olarak yazdığım aşağıdaki metni okudum: “Güçlü insancıl mesajıyla işkencecilerin adalet karşısında hesap vermeleri gerektiğini savunan, özgün, dokunaklı, inandırıcı bu politik gerilim filmini, güçlü anlatımlı mizanseni, etkileyici ses tasarımı ve başarılı oyuncu kadrosuyla ödüle layık gördük.” ‘Hayaletler’in kazandığı ikinci ödül Öğrenci Jürisi Ödülü oldu.

Bir belgeselcinin ilk uzun metrajı

Filmini takdim etmek üzere İstanbul’a gelen Jonathan Millet ile filminin gösteriminden sonra ayaküstü sohbet etmiştim. Uzun yıllara dayanan bir hazırlık dönemi geçiren bu özgün ve cesur filmin festivalin ‘Herkes İçin Adalet’ konseptine çok uygun düştüğünü söyledim. Ne yazık ki ödül gecesinden bir gün önce ülkesine dönmek zorunda kaldığı için ödülü kendisine değil, filmin Türkiye haklarının sahibi Mars Production’un temsilcisi Deniz Eskenazi’ye takdim ettim. Jonathan Millet festivale gönderdiği videoda şöyle konuştu: “Aldığım ikinci ödülle birlikte aranızda olamamanın üzüntüsü ikiye katlandı. Gerçekten çok onur duydum. Ödülü veren eleştirmenlerden oluşan jüriye teşekkür ederim. İstanbul’da ne büyük başarı elde etti filmim.”

Millet’nin ‘Hayaletler / Les Fantomes’u, Beşar Esad rejiminin Fransa’da ve dünyanın başka yerlerinde sahte kimliklerle saklanan eski işkencecilerinin izini süren, sürgündeki cesur bir grup Suriyelinin gerçek hayat hikâyesini anlatıyor. Bu ilk uzun metrajlı filminde Jonathan Millet sakin tempolu sinema diliyle, işkenceci avına çıkan bir grubun, adaletin tecellisi için, savaş suçlularını usulüne uygun olarak mahkûm ettirme amacını aktarmada çok başarılı.

Bu tüyler ürpertici filmde, Jonathan Millet ile senaryo yazılımına katkı veren Florence Rochat’ın, kariyerinin ilk senaryosu olmasına rağmen, ikili çok zekice yazılmış, matematiği iyi hesaplanmış bir metin yazmış. Filmin orijinal adı ‘Les Fantomes’ Fransızcada sadece ‘hayaletler’ anlamına gelmiyor, her şeyini kaybedenlere de deniliyor. Paris’te 1985 yılında doğan Jonathan Millet, felsefe tahsilinin ardından kısa film çalışmalarıyla sinemaya yönelmiş. Belgesel ustası olarak, Antarktika’da çekilen ‘Dernieres Nouvelles Des Etoiles’ (2017) ve ‘Old Love Desert’ (2012) ile dikkati çekmiş bir senarist- yönetmen.

‘Hayaletler’ Nazi Almanya’sından ve Güney Amerika diktatörlüklerinden savaş suçluları ve işkencecilerin izinin sürüldüğü filmlerden esinleniyor. Bu tür filmler arasında Steven Spielberg’in ‘Münih’ini, Paolo Sorrentino’nun ‘This Must Be The Place’ini, Robert Young’ın ‘Eichmann’ını saymak mümkün. Filmin başında Suriye’de karısını ve kızını iç savaşta kaybetmiş, rejime muhalif olduğu için işkence görmüş Hamid (Adam Bassa) ile arayış içinde bulunduğu Avrupa şehirlerinde tanışıyoruz. Bu ketum edebiyat hocası, Saidnaya hapishanesinde kendisine cehennemi yaşatan savaş suçlusunu aramaktadır. İstismar sırasında gözleri bağlı olmasına rağmen, onu sesinden ve kokusundan tanıyabileceğinden emin gözükmektedir.

Hamid’in annesi Beyrut’ta bir sığınmacı kampında oğlunun Berlin’de öğrenci olmasıyla avunurken, kahramanımız irtibatta olduğu gizli örgüt elemanlarının sağladığı bilgilerle, sesini tanıdığı, ancak yüzünü hiç görmediği işkencecinin peşine düşmüştür. Artık eski halinin bir gölgesi olmasına rağmen, arayışı onu Strazburg’a kadar götürür ve burada kendisine işkence ettiğini tahmin ettiği Harfaz’ı (Tawfeek Barham) örnek bir üniversite öğrencisi kılığında tanıdığından emin olur. Hamid eski işkencecisiyle ölümcül bir yüzleşmenin peşine düşer.

Suçlulara insan avı

Hamid’in Hatfaz’dan şüphelenmesinin en önemli nedeni, Harfaz’ın tıpkı işkenceci gibi sağ kolunu kullanamamasını görmesi. Kuyrukta beklerken kendisinin arkasından gizlice yaklaşıp koklaması da teşhisini kolaylaştırır. Annesine ülkesinde bulunmayan ilaçları yollayamayan Hamid, sahte bir Türk pasaportuyla Lübnan’a gider, sınırı geçip annesinin bulunduğu kampın görevlisine ilaçları teslim eder. Çok zeki ve şüpheci Harfaz bir gün oturduğu lokantada boş masa bulamayan Hamid’i kendi masasını paylaşmaya davet eder. İpucu arayan zekice sorular sorarak, Hamid’in kimliğini açığa çıkarmaya çalışır. Bir Suriyeli ile evli iken kocası öldürülen Fransız Nina (Julia Franz Richter), gizli tugayın bir bireyi olarak Harfaz’ın peşindedir.                               

Hamid’den edindiği bilgilerle, Nina kocasının intikamını almak için Harfaz’ı bıçaklamak üzere iken, durumu anlayan Hamid genç kadının yolunu keserek, yaralamak pahasına onu engeller. Filmin 12 kişilik kalabalık ses departmanı kadrosu titiz ses tasarımıyla, deneyimli Belçikalı-Fransız görüntü yönetmeni ve kurgucu Olivier Boonjing özenli görüntüleriyle, yönetmen Millet’nin mizansenine katkıda bulunuyorlar. Filmin insancıl mesaj taşıyan finali işkenceci Harfaz’ın mutlaka adalet karşısında işlediği suçların hesabını vermesine odaklanıyor.                                                                           Finalindeki olağanüstü yöntemin senaryo yazarlarının buluşu değil, gerçek hayattan alınmış olması filmin bir özelliği. Filmde Almanya’da ülkelerinden kaçan 800 bin Suriyelinin yaşadığını, Fransa’daki rakamın çok daha düşük olduğunu öğreniyoruz. Film gösteriminin ardından Jonathan Millet casting çalışmaları aşamasını anlattı. Başrol için Suriyeli bir aktör bulunmuş. Ancak ailesi Suriye’de yaşadığı ve Esat’a karşı olan bir filmde oynamasını sakıncalı bulduğu için rolü kabul etmemiş. Başroldaki Tunuslu Adam Bossa ile Harfez’i oynayan Tawfeek Barham bir yıllık bir casting araştırmasıyla bulunmuş. Her ikisi de rollerinin hakkını veriyor.

Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası bölümünün açılışını yapan, Suriye’deki savaşa yol açan baskı rejiminin mağdurlarından birinin adaleti sağlama çabasına odaklanan filmini takdim etmek için İstanbul’a gelen Jonathan Millet “Bir belgeselci olarak bu filmde gördüğünüz bütün travmaları yaşayan birçok insanla görüşmüştüm. Yalnız bu görüşmelerden üç yıl sonra fark ettim ki belgesel çekmem pek mümkün olmayacak. Yaşanan travmaları, yaraları dinleyince bu filmin hikâyesi ortaya çıktı ve kurmaca yapmaya karar verdim. Aynı zamanda Halep’te uzun süre bulundum ve orayı çok sevdim. Şehrin yıkılışına da tanık olduğum için belki de oraya olan borcumu bu filmle ödemek istedim” dedi.

Diğer ödüllü filmler

İkisi Türk, beş kişilik jüriden oluşan Altın Terazi Uzun Metrajlı Film Yarışması’nın 7500 Euro ödüllü En İyi Film Ödülü’nü, İranlı Ferahnaz Şerifi’nin yönettiği ‘Çalınan Gezegenim / My Stolen Planet’ kazandı. Almanya’da sürgünde yaşayan Farahnaz Şerifi’nin seyahat hakkı bulunmadığı için İstanbul’a gelemedi. Gönderdiği mesajda, “Bu harika haber için teşekkür ederim. Böyle bir ödül almak ne büyük zevk. Bu ödülün sadece benim çalışmalarımı değil, aynı zamanda özgürlük ve adalet için mücadele eden herkesi, özellikle de tüm kadınları ve tabii ki İran kadınlarını onurlandırdığını belirtmeliyim. Layık gördüğünüz için teşekkürlerimi iletiyorum” dedi. Jüri Özel Ödülü Boris Lojkine’in ‘Süleyman’ın Hikâyesi / L’histoire de Souleymane’, Özel Mansiyon Ödülü’nü Mehmet Ali Konar’ın ‘Ceviz Yaprakları Sarardığında’ filmi kazandı. Bu filmlerden önümüzdeki hafta bahsedeceğim.                                        

‘Hayaletler’i Türk sinemaseverlerle buluşturacak Mars Production (Marsel Kalvo) geçen yıl ‘Bir Düşüşün Anatomisi / L’Anatomie D’une Chute’ filmiyle SİYAD’ın En İyi Yabancı Film Ödülü’nü kazanmıştı. ‘Hayaletler’in vizyon tarihi henüz belli değil.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün