Yahudi kimliğinin ne olduğu kadar ne olmadığına da dair bir çalışma…
“Yahudi kimdir?” sorusu, Yahudilik tarihi kadar eski olmakla birlikte birden fazla cevaba sahiptir. En kısa şekliyle, halahaya (Yahudi dini yasası) göre Yahudi, bir Yahudi anneden doğan veya Yahudiliğe sonradan geçen kişidir1. Ancak Yahudi kimliğine dair bu cevap yeterli değildir. Çünkü Yahudilik, bir din olduğu kadar bir etnisiteyi de ifade eder. Bu yüzden bir Yahudi, ateist olsa veya başka bir dine geçse bile Yahudi olarak kalmaya devam eder. Halaha açısından basit görünen bu soru, aslında çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir.
Özellikle Haskala hareketinin2 ve Nazi Almanyası ile Sovyet Rusya’nın etkileriyle birçok Yahudi erkek, Yahudi olmayan kadınlarla evlenmiştir. Bu evliliklerden doğan çocuklar, Yahudi yasalarına göre Yahudi sayılmamalarına karşın etnik olarak Yahudi kalmaya devam etmektedir. Yahudiliğin anneden geçtiğini söyleyen görüş, rabinik gelenekle başlamıştır. Tora’da ise bu görüşün aksine, soyun daha ziyade baba tarafından izlendiğine dair ifadeler bulunur. Bamidbar 1:2 ayetinde şöyle denir: “İsrailoğulları’nın bütün cemaatinin nüfusunu sayın; baba soylarına göre, ailelerine göre, adlarıyla birer birer yazın.” Birçok İsrailli kahraman ve kral, yabancı kadınlarla evlenmiştir. Örneğin, Yahuda bir Kenanlıyla, Yosef bir Mısırlıyla, Moşe bir Midyanlıyla evlenmiştir. Ancak sürgün öncesi dönemde bu tür evliliklerin geçersiz olduğu düşünülmemiştir. Evlenilen kadının Yahudi olmamasının kutsal evlilik bağını tümden iptal etmesi düşünülmemiş, doğan çocuklar Tora’da Yahudi sayılmıştır. Devletin bu konuda pek bir hukuki müdahalesi olmamıştır. İsrailli bir erkekle evlenen yabancı bir kadının, babasının evindeki tanrılarını terk etmesi beklenirdi. Ancak bunu yapmasa bile çocuklarının İsrailli olmadığı fikri akla gelmezdi. Yahudiliğe geçiş kavramı henüz olmadığı için, yabancı kadından dini bir ritüel talep edilmezdi. Kadın, İsrailli kocasıyla evlenerek İsrail evine katılmış sayılırdı; bu evlilik, sonraki dönemdeki giyur3 kavramıyla benzer bir işlev taşırdı.
Kutsal kitabımız Tanah’ta İsraeloğullarının yabancı kadınlarla evlenmesinin eleştirilmesi soyun anneden geçtiğine bir dayanak olarak gösterilir. Ezra Kitabı’nda geçen bu pasuklarda yabancı kadınlarla evliliklere yönelik getirilen eleştiriler evliliklerin kendisine değil bu kadınların yabancı tanrılara inandığı ve bunların ritüellerini evin içinde ve dışında gerçekleştirmesine yöneliktir. Nitekim Kral David’in büyükannelerinden olan Rut, İsrael’in çatışmalı olduğu bir halk olan Moab’ın soyundan gelmesine rağmen “Senin T-nrı’n benim T-nrı’mdır” diyerek İsrael’in kralı David’e ve dolayısıyla gelecek Maşiah’a da anne olma şerefine nail olmuştur. Talmudik dönemin en önemli bilginlerinden ve Roş laHahamim ("Bilgelerin Şefi") olarak anılan Rabi Akiva da gene Yahudiliğe sonradan dönen insanların soyundan gelmektedir. Şunu da unutmadan eklemeliyiz ki Eretz Yisrael’de bir kişinin hangi toprakta hakkının olduğuna bakılırken baba soyuna bakılırdı. Öyle ki bu durum Levililerin ve Kohenlerin soy hattını takip etmede hala daha kullanılmaktadır.
Kimin Yahudi olduğu sorusuna cevap bulabilmek için öncelikle Yahudiliğin ne olduğunu sormak gerektiği kanısındayım. Yahudilik, Tora’ya göre köklerini T-nrı’nın Avraham Avinu ile yapmış olduğu anlaşmadan alır ve yine Tora’ya göre bu anlaşma sonsuza dek sürecektir. Dindar olsun ya da olmasın, Yahudiliği annesinden ya da babasından miras almış olsun, kendisini Yahudi olarak tanımlayan herkes bu kimlik iddiasını Tora’ya dayandırmak zorunda kalacaktır. Öyle ki dört bin yıllık Yahudi kimliği, Torat Hayim (Yaşam Yasası) ile hayata kavuşmuştur. Bu gerçeğin en çarpıcı örneklerinden biri, Yahudi fikir adamı Theodor Herzl’in oğlu Hans Herzl’in yaşamında görülür. Hans Herzl, erken yaşlarında kendisini liberal bir Yahudi olarak tanımlamış, sonrasında vaftiz edilerek Baptist kilisesine geçmişti. Ancak kız kardeşinin cenazesi sırasında yazdığı mektup, Yahudilik ve Yahudi kimliği üzerine acı verici olduğu kadar ilham verici ifadeler taşır: “Eğer bir ritüel ruhumu gerçekten sakinleştirebilecek ve beni kaybettiğim sevdiklerimle bir aradaymışım gibi hissettirecekse, bundan daha iyi bir şey düşünemiyorum. Belki bir sinagogu ziyaret etmek tam da ihtiyacım olan şeydir: Orada anne ve babama dua edebilir, onlardan af dileyebilir ve T-nrı'ya uzaklaştığım için tövbe edebilirim. Ama şu an yoksul, hasta, mutsuz ve acılar içinde bir haldeyim. Sığınacak bir evim bile yok. Kimse, bir dönmenin söylediklerine değer vermiyor. Bana dostluğunu sunmuş olan bir topluma sırtımı dönmek o kadar kolay değil. Bütün içgüdülerim ve hislerim beni buna zorlasa da... Geri dönüş yollarımı çoktan kapattım. Kilise’nin bana ruhsal şifa için verdiği bu kefaretin ne anlamı var ki? Bedenime eziyet ediyorum ama asıl acıyı vicdanım bana çektiriyor. Hayatım altüst olmuş durumda. Eğer kafama bir kurşun sıksam, kimse bunu umursamazdı. Ama böyle bir şeyle hatalarımı telafi edebilir miyim? Babamın bir keresinde söylediği o sözlerin ne kadar doğru olduğunu şimdi çok iyi anlıyorum: ‘Ağaçtan yalnızca kurumuş dallar düşer – sağlıklı dallar gelişmeye devam eder.’ Bir Yahudi, ne kadar başka bir dine sarılırsa sarılsın, ne kadar fedakârlık yaparsa yapsın, Yahudi olarak kalır. Artık yaşamaya devam edemem. T-nrı'ya olan güvenimi tamamen kaybettim. Bütün hayatım boyunca gerçeğin peşinden koştum ve şimdi, yolun sonunda, gerçeğin sadece hayal kırıklığı olduğunu itiraf etmeliyim. Bu gece, anne ve babam için Kadiş okudum – ve kendim için de ailemin son üyesi olan benim için. Benim için Kadiş söyleyecek kimse yok. Huzur bulmak için yola çıktım – belki de yakında gerçekten bulacağım huzuru... Son zamanlarda her şey ters gitti ve geri dönülemez bir hata yaptım. Tüm hayatımı başarısızlıkla mühürleyen bir hata. Belki de en doğrusu her şeye bir son vermek.” Hans’ın aslında özlemini duyduğu bu geri dönüş hissi her Yahudi’nin kalbinin derinliklerinde var olan bir histir. Yahudi ruhu, özüne geri dönmezse karanlıklar içinde kaybolur.
Yahudiliğin anneden mi yoksa babadan mı geçtiği sorusu, bilginler arasında yıllar boyunca tartışılagelmiştir. Ancak asıl odaklanılması gereken nokta, Yahudiliğin bir soy tartışması değil, bir ruh olduğu gerçeğidir. Yahudi, bu ruhu yukarıda da değindiğimiz üzere atalarının Tora’sından alır. L’dor v’dor4 dediğimiz kavram işte bu ruhun aktarımından başka bir şey değildir. Yoksa ırkçı bir anlayışla kan ve soy davası gütmek bir Yahudi’ye yakışmaz. Nitekim sonradan Yahudiliğe dönenler için Rav Eliezer şöyle söylemiştir: “Gerçekten de bir dönme sizin için Sina Dağı’nda duran Yahudilerden daha sevgili olmalıdır. Neden? Çünkü onlar, yıldırımları, alevleri, şimşekleri, sallanan dağı görmemiş olsalardı, Tora’yı kabul etmezlerdi. Ama dönme, bunların hiçbirini görmediği hâlde Kutsal Olan’ın yüce yükünü kabul etti. Bu yüzden en çok kim O’nun sevgisini hak etmelidir?”
Yahudi; Avraham’ın, Yitshak’ın ve Yakov’un T-nrı’sının ona sunduğu ebedî sevgiyle etrafına ve kendisine ışık saçar. Tora’sız bir Yahudi, Hans Herzl örneğinde de olduğu gibi, ruhu ve hafızası olmayan bir garip gibidir. Sürüsünden uzak düşmüş, soğukta titreyerek ölümü bekleyen bir kurt misali, ruhen aç ve yoksul bir şekilde dolaşır. İçsel huzura ancak Tora’ya dönerek ulaşabilir. Ancak bu, onun yalnız bırakılması gerektiği anlamına gelmez. Tersine, böyle bir Yahudi kardeşimize yardım eli uzatmak, sevgi göstermek ve ona destek olmak hepimizin görevidir. Yosef, öz kardeşleri tarafından bir kuyuda terk edilmesine rağmen, yıllar sonra kardeşleri ondan yardım istemeye geldiğinde onları geri çevirmemiş, taleplerinden çok daha fazlasını vermiştir. Bu, Yahudi kimliğinin temellerinden biri olan sevgi ve bağışlayıcılığın ne derece güçlü olduğunun göstergesidir.
Habad-Lubaviç Hasidik hanedanın altıncı rebbesi Frierdiker Rebbe Yosef Yitzchak Schneersohn (N’’E) 1930’ların ortasında Avusturya’nın Viyana kentine yerleştiğinde, kendisine, seküler Yahudilerle etkileşimde bulunurken neden hiç de Tochecha (וכיחה את עמיתך)5 mitsvasına uymuyor gibi göründüğünü soran bir grup dindar Yahudi tarafından eleştirildi. Dahası, davranışları son derece nefret ve kin dolu olan bu Yahudilerle etkileşimlerinde, Şulhan Aruh’un6 fırsat ortaya çıktığında öldürülmelerine dair hükmüne rağmen, Frierdiker Rebbe onlara büyük bir sevgi ve şefkatle yaklaşmaya devam ediyordu. Frierdiker Rebbe, bu eleştirilere ve kınamalara şu şekilde yanıt verdi: “Şulhan Aruh, dört bölümden oluşur Orah Hayim, Yoreh De’ah, Even HaEzer ve Hoşen Mişpat ve bunlardan sonuncusu Hoşen Mişpattır. Hoşen Mişpat’ın içinde bile, yoldan çıkmışlara zarar verme hükümlerine ulaşmadan önce dört yüz yirmi civarında bölüm vardır ve bu yasalar kitabın en sonunda yer alır. Eğer birisi Şulhan Aruh’u bir Yahudi olmayan kişiye sunarsa (ve bu kişi soldan sağa okumaya alışkınsa), o kişi önce Yahudilikten çıkmış sapkınlara zarar verme yasalarını okuyarak başlar. Neden bu yasalara en büyük önemi veriyorsunuz ve Şulhan Aruh’a Yahudi olmayan biri gibi yaklaşıyorsunuz? Şulhan Aruh, sağdan sola bir Yahudi gibi okunmalıdır7. Ancak, bir kişi önceki tüm yasaları öğrenip, bu yasaları pratikte uyguladıktan sonra, kitabın sonunda bulunan yasaları doğru bir şekilde anlamayı, yargılamayı ve uygulamayı bilebilir.”
Yahudi büyük bir ailenin bir ferdidir. Örneğin Aşkenazlar dillerindeki Yiddişkayt ifadesini kuru bir teolojik ya da antropolojik anlamda bir Yahudilik tanımı için kullanmazlar. Yiddişkayt, onlar için Yahudi yaşamının ruhunu, kültürünü ve insani sıcaklığını ifade eden bir kavramdır. Yahudi kimliğini sadece bir din veya etnik köken olarak değil, nesiller boyunca taşınan, acılarla ve sevinçlerle harmanlanmış bir hayat anlayışı olarak kucaklar. Dualarda, şarkılarda, geleneklerde ve günlük yaşamın mizahında yaşar. Yiddişkayt, geçmişi hatırlamakla birlikte hayata bağlılık ve dayanıklılığın simgesidir. Bu simge yüzyıllar boyunca tüm Yahudilerin tek bir aile halinde yaşamasını sağlamıştır. Bu yüzden, Yahudi kimliğini taşıyan bir kişinin, Ahavat Yisrael8 ruhuna sahip olmaması düşünülemez. Eğer bir Yahudi, “Bana ne Mizrahi’den, Sefarad’dan, Aşkenaz’dan, ya da Karay’dan” diyorsa, soy açısından Yahudi olsa bile, Yahudi ruhunu kavrayamamış ve özde Yahudi kimliğini benimseyememiş demektir. Böyle bir kişi, bu çok renkli ve güzel ailenin bir parçası olma şansını elinin tersiyle itmiş olur.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Yahudi atalarına bağlı ve onlardan gelen ışığı taşıyan, emunayı9 derinden hisseden, alçakgönüllü, Tora’yı kendine rehber edinmiş kimseye denir. İster doğum ile isterse giyur ile Yahudiliği elde etmiş olsun T-nrı’nın ona buyurduğu emirleri aşk ile yerine getiren Yahudi ne mutludur! Ne mutlu böyle Yahudi olana!
*
1 bkz. Mişna Kidduşin 3:12, Kidduşin 68b.
2 Haskala genellikle Yahudi Aydınlanması olarak adlandırılan, Orta ve Doğu Avrupa’daki Yahudiler arasında ortaya çıkan bir entelektüel harekettir. Batı Avrupa ve Müslüman dünyasındaki Yahudiler üzerinde de belirli bir etkisi olmuştur.
3 Giyur (İbranice: גיור), Yahudilikte bir kişinin Yahudi dinine geçişini ifade eden süreçtir. Yahudi olmayan bir kişinin, belirli dini ve toplumsal koşulları yerine getirerek Yahudi topluluğuna katılmasını sağlar.
4 Nesilden nesle anlamına gelen İbranice söz.
5 Bu mitsva, bir Yahudi’nin kasıtlı olarak Tora yolundan sapıp günah işlediği durumlarda onu defalarca uyarmayı emreder.
6 Şulhan Aruh, (İbranice: שולחן ערוך, "Düzenlenmiş Masa") Yahudi hukuku ile ilgili en önemli rehber kitaplardan biridir. 16. yüzyılda Rabi Yosef Karotarafından yazılmış, günlük yaşam, ibadet, bayramlar ve toplumsal ilişkiler gibi konularda Yahudilere rehberlik eden kuralları sistematik bir şekilde sunar. Sefarad ve Aşkenaz geleneklerini birleştiren eklemelerle, geniş bir Yahudi kitlesi için temel bir dini otorite haline gelmiştir. Adı, kuralların "düzenli ve erişilebilir" olmasını simgeler.
7 İbrani alfabesi Latin alfabesinin aksine sağdan sola okunmaktadır.
8 Ahavat Yisrael (İbranice: אהבת ישראל), "İsrail sevgisi" anlamına gelir ve Yahudi toplumu içinde birbirine duyulan sevgi ve bağlılığı ifade eder. Bu kavram, Tora'nın "Komşunu kendin gibi sev" (Levililer 19:18) öğüdüne dayanır. Ahavat Yisrael, Yahudilerin birbirine destek olmasını, dayanışmayı ve birlik içinde yaşamayı teşvik eden temel bir değer olarak görülür. Bu sevgi, sadece bireyler arasındaki ilişkilerde değil, tüm Yahudi halkına karşı duyulan sorumlulukta kendini gösterir.
9 Emuna (אֱמוּנָה), İbranice bir terim olup, "inanç", "güven" veya "sadakat" anlamlarına gelir. Yahudi geleneğinde Emuna, T-nrı'ya olan sarsılmaz bir güveni ve bağlılığı ifade eder. Bu kavram, yalnızca entelektüel bir inançtan ziyade, eylem ve yaşam tarzıyla ortaya konulan derin bir teslimiyet ve sadakati içerir.