Hep bir göç, hep yeni bir ufuk, yeni bir aidiyet arayışı

“O nesilleri yetiştiren kararlı, büyükbabalar ve büyükanneler de unutulmamalı. Kısacası gelecek nesiller için gerçekleri, yaşanmışlıkları kayda geçmek, ölümsüz kılmak arzusundayım.”- Suzan Nana Tarablus Suzan Nana Tarablus klasiklerini bir okuyan bir daha iflah olmaz. Neden mi? Döner döner tekrar okur, hayal kurar, o dönemlere seyahat eder, notlar çıkartır, araştırır, durmaksızın öğrenir ve öğrendiklerini ya yazarak ya da konuşarak anlatmak ister de ondan... Bir kitabını değil tüm kitaplarını bir arada okumanız gereken, tarihe iz bırakacak tanıklıkları ışıltılı kalemiyle konuşturan gazeteci ve yazar Suzan Nana Tarablus´a kitaplarındaki insani ve kültürel tılsımın kaynağını sordum.

Neşe BİNARK Söyleşi
11 Aralık 2024 Çarşamba

Hayatlar, tanıklıklar ve anılarla dopdolu olan Bir Sabah Galata’da Uyandım, Çek Kayıkçı Balat’a, Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum, Baba Bize Neden Dönme Diyorlar, Anlatmak için Yaşadım, tamamı Varlık Yayınları tarafından basılmış bu beş kitabı neden yazdınız?

Çocukluğumdan beri yazıyorum… Önceleri gazete idi. Sonraları DERGİ… Aklımda hep ‘kitap’ vardı. Pandemi dönemini fırsata çevirdim ve yola çıktım. Her daim, zaman ve mekân içerisinde ‘insan’ öznem oldu. Bu inançla ‘İstanbul Üçlemesi’ diye adlandırdığım eski Yahudi mahalleleri Galata, Hasköy-Balat ve Kuzguncuk’u konu aldığım üç sözlü tarih kitabım doğdu. Tabii ki görüşme yaptıklarım, daha doğrusu tanıklıklarına başvurduklarım oralarda yaşamını sürdürmüş orta yaş üstü, hatta yaşlı insanlardı.

Sonrasında, Selanikli Dönmeleri çok merak ettiğimden, aynı doğrultuda devam ettim: Baba Bize Neden Dönme Diyorlar? Hem kendi hem okurlarım hem de konuşmayan, içe dönük ‘Dönme’ topluluğu açısından son derece ufuk açıcı oldu. Geniş sayıda ‘Dönme’ ile gerçekleştirdiğim çalışmada yer alan tanıklıklar bir ilk oldu ve büyük ilgiyle karşılandı.

Anlatmak İçin Yaşadım toplumumuzda çok sevilen Miryam Friedman’ın son arzusuydu. Aslında bir röportaj yapmamı ve ölmeden önce anlattıklarının yayınlanmasını rica etmişti. Fakat yaşam öyküsünü dinlediğimde bunun kısa bir söyleşiyle sınırlanamayacağına dair onu ikna etmem gerekti. Öyle ki… Çok hastaydı ve acele etmem gerekiyordu. Ve çok şükür, ölmeden önce, yayıncımın da çabalarıyla kitabına kavuşmasını sağlamış olduk. 

Gazeteci ruhuyla sözlü tarih yazımı

‘Suzan Nana Tarablus Klasikleri’ olarak nitelendirdiğim kitaplarınızın ortak noktaları neler?

Bütün çalışmalarımın sözlü tarih niteliğinde, gazeteci ruhuyla yazıldığını söyleyebilirim. Gazeteci ruhu derken, hiçbir süsleme/ekleme yapmaksızın gerçekleri yansıtmaktan söz ediyorum. Daima sıradan insanı, kendi mekânında, kendi zamansallığı, kendi gerçekliği içinde konuşturarak okurlarıma ulaştırmayı amaçlıyorum.

Size altıncı kitabınızı yazdıran ilk beş kitabınızdaki birikimlerinizi, tanıklıklarınızı, size özgü filtreden geçiren ve işleyen kaleminizi nasıl tanımlarsınız?

Adeta elimde kalemle doğdum, sanırım. Harfleri yan yana getirmeye başladığımdan beri… Hatıra defterim, mektup arkadaşlarıyla yazışmalar, şiirlerim, aşk mektuplarım…  Yayınlanmamış bir sürü gerçek / yarı gerçek uzunlu kısalı hikâyem var. Ta kendimi bildiğimden beri elimde kalemle bugünlerime geldim.

Tarihe not düşebilmenin mükâfatı

‘Umudun Kanatlarında’ kitabınızdaki tanıklıkla neleri anlatıyorsunuz? Kişisel tarihlerin paralelinde, toplumsal tarihlerde de göz ardı edilen, halının altına süpürülmüş gün yüzüne çıkardığınız ya da spotları üzerine çevirdiğiniz konular var mı?

Yaşanmışlıklar kadar öğrendiklerimi paylaşmak, bilgiyi çoğaltmak ve tarihe not düşmek en içten arzularım. Okuruma, tanıklarımın anılarını, o zamanın atmosferiyle sunmayı görev addediyorum. Tarih kitapları savaşlar, anlaşmalar, kurulan ve dağılan devletlerden bahseder; övgüleri sahnenin önündekiler alır. İnsanlığın kaderini etkileyen büyük olaylar yaşanır, zarar-ziyan ve ölüler kayıp hanesine sayı olarak düşülürken; başlarına açılan felaketlerle boğuşan, sadece nefes almaya çalışan o ‘sayısal’ çoğunluk, arkada başının çaresine bakmak zorunda kalır. Anlatmaya çalıştığım, büyük çoğunluk gibi savaştan, Holokost’tan paylarını alanların, koşulların kendilerine biçtiği alan içinde verdikleri mücadele… Okurumun, dimdik ayakta kalabilen kahramanlarıma tanık olmasını ve o mücadelede tüm insanlığın izlerini sürebilmesini sağlamak en büyük mükâfat.

Güven duyulan, dürüst kalem: ‘Suzan Nana Tarablus’

Umudun Kanatlarında kitabınıza sizi taşıyan tanıklıkları nasıl edindiniz? Nasıl ayıkladınız? Bu tanıklıklar sizi sonuçlara nasıl taşıdı?

Her şeyden önce kalemimin dürüstlüğüyle… Yazmaya karar verdiğim konuyu elimden geldiğince en yalın ifadeyle ele aldığım için insanların güvenini kazandım, diyebilirim. İtiraf etmeliyim ki, genellikle tanıklarım beni buluyor. Anlatmadan duramayacağım, yaşanmışlıkları herkese bir şeyler ifade edecek insanları yazmak istiyorum. Örneğin Umudun Kanatlarında’nda, Fortüne ile tanığım olan kızı Simone da büyük çoğunluk gibi Holokost’tan, savaştan, kayıplardan, göçten, yeniden hayata sarılmaktan paylarını çokça aldılar. Kadın olarak koşulların belirlediği bir alan içinde mücadelelerini verdiler ve ayakta kalmayı bildiler. Onların, kendi yaşam yolculuğumda da içselleştirdiğim, umuda sarılma inatlarını okurumla paylaşmak istedim.

‘Anlatmak İçin Yaşadım’ kitabınızda olduğu gibi ‘Umudun Kanatlarında’ da biyografi tadında kotardığınız yaşanmışlıkları, ait oldukları dönemin toplumsal ve siyasi gerçekleriyle harmanladığınızı görüyorum. Yazar ve gazeteci olarak tanıklıkları dönem gerçekleriyle beslemenizin nedenini nasıl açıklıyorsunuz?

Bu kitaplarımda tek bir tanıkla yolculuğumuzun biyografi tadında olmasını kararlaştırmıştım. Kendi mekân ve zamanlarını, ait oldukları dönemin toplumsal, siyasi gerçeklikleriyle harmanlamasam, değil gelecek nesiller için, şimdiki zaman için bile algılanması çok zor, hatta fantastik olurdu. Amacım her zaman ‘doğru’ olanın peşine düşmek iken tabii ki bu doğrultuda çok araştırma yapmam, farklı kaynaklara başvurmam gerekti. Çok keyifle araştırdım, çalıştım, öğrendim, yazdım.

Kahraman erkeklerin yanında / arkasında güçlü kadınların varlığı

Özellikle bir göç durumunda kalan, valizlerinden ayrılamamış bir halkın aidiyet duygularının peşinde, sabrederek, güçlü kalarak bir ömrü anlamlandırmaya gayret edişlerini izliyoruz. İzliyoruz diyorum; yazdıklarınız, yazma biçiminiz okuyucuda hayal gücünü parlatıp, ışıklandırıyor da ondan… Güçlü kadınlarınız, kahraman erkekleriniz var ama özellikle büyükanneler, büyükbabalar var. Neden büyükannelerin, büyükbabaların yaşanmışlıklarının peşindesiniz? Gelecek nesillere ne bırakmaya çalışıyorsunuz?

Osmanlı’nın son günleri ile Cumhuriyet’in ilk dönemleri vatanın bütün evlatları için zorluydu. O günlerde mensubu olduğum ‘ekalliyet’ olarak nitelendirilen azınlık grupları için sorunlar, zorluklar daha da büyüktü. Ulusal bir kimlik oluşturma arzusundaki hükümetler çeşitli şekillerde kendi evladına ihanet etti.

Azınlıkların yaşadıklarını hatırlatmak, sanırım toplumsal hafızayı güçlendirmek ve toplumsal barış için önemli. Bu tür hatırlatmalar, geçmişte yaşanan acı olayların unutulmasının önüne geçerek, yeni nesillere daha bilinçli bir tarih anlayışı kazandırıyor. Azınlık gruplarının deneyimlerini anlamak, onların yaşadıkları sıkıntılardan dersler çıkarılmasını sağlar ve günümüzde benzer ayrımcılıkların tekrarlanmasının önüne geçilmesine yardımcı olur. Bu durumlarda halk arasında valizlerinden ayrı düşmeyen topluluklar vardı, elbette. Hep bir göç, hep bir yeni ufuk, yeni bir aidiyet arayışı… İzleme şansım olan çoğu ailede kahraman erkeklerin yanında (veya arkasında) güçlü kadınların varlığı söz konusu. O nesilleri yetiştiren kararlı, büyükbabalar ve büyükanneler de unutulmamalı. Kısacası gelecek nesiller için gerçekleri, yaşanmışlıkları kayda geçmek, ölümsüz kılmak arzusundayım.

Kaleme aldığım sözlü tarih çalışmaları, aynı zamanda azınlık topluluklarının toplumsal bir kimlik olarak var olmalarını destekleme amacını taşıyor. Onların hikâyelerini paylaşmak, kültürel çeşitliliğin bir zenginlik olduğunu hatırlatır ve ayrımcılığa karşı duyarlılığı artırır. Özetle, geçmişte yaşananların hatırlatılması toplumsal dayanışmayı güçlendirir, farklı kültürlerin ve kimliklerin tanınmasına katkı sağlar. Bu hatırlatmalar, sağlıklı bir toplumsal hafıza oluşturmanın ve kalıcı bir barış inşa etmenin önemli bir parçasıdır.

‘Umudun Kanatlarında’ okuturken izlettiriyor

Umudun Kanatlarındakitabınızın kendini bir solukta okutan, okuturken izlettiren, izlettirirken de senaryo yazdıran, neredeyse sinematografik bir çalışma olduğunu söyleyebilirim. Ruhların fakirleştiği, yaşamın eskisi gibi olmadığı zamanımızda, anlattığınız o kişileri, ete kana bürünmüş olarak bir filmde ya da dizide izlemek ister misiniz? 

Ahh… Ne güzel olur…

Teşekkür ederim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün