Geçtiğimiz yıl bir yazımda, Osmanlı´nın batılılaşma çabaları ile kurulan İttihat ve Terakki Cemiyetinde aktif rol almış aydın Emanuel Carasso´dan bahsetmiştim. Bu yazımda da aynı dönemlerde yaşamış, gene İttihat ve Terakki ile teması olmuş bir başka entelektüel ve etki bırakan bir şahsiyetten bahsetmek istedim. Kariyerindeki birkaç önemli kilometre taşını okuyunca mutlaka tanıyacaksınız.
1873’te Manisa’da doğduktan sonra yüksek öğrenimi için1893’te Paris’e gidip Fransa Uygulamalı Yüksek Araştırmalar Okulu Dinî Bilimler Bölümü'nde okuyup 1897’de bitiren, Yaşayan Doğu Dilleri Özel Okulu’nda Farsça ve Arapça dillerini öğrendikten sonra ülkesine geri dönen, daha küçük yaştayken Filistin’e gidip oradayken İbranice öğrenen, eğitimi boyunca Alliance İsraelite Universelle kurumundan burs alarak devamlı destek gören, yüksek eğitiminden sonra İstanbul’daki haham okulunda çalışmaya başlayıp yükselerek Osmanlı hahambaşılığı vazifesine kadar gelen Hayim Nahum Efendi.
Manisa Belediyesinde memur Bohor Jozef Nahum ile Sefarad Kaden Grasya’nın çocuğu olan Hayim, küçük yaştayken İbranice ve din eğitimi almak için büyükbabasının yanında Tiberya’daki bir yeşiva gitti. Çok kültürlü bir eğitim almaya küçük yaştan başlayan Hayim, yeşivadan sonra memleketine döndüğünde Fransız lisesinde okudu, aynı zamanda İstanbul'dayken İslam hukuku alanında derece aldı. Yüksek öğrenimi için Fransa’ya gitti Paris'teki Hahamlık Akademisinden Semicha derecesi aldı. Sorbonne Doğu Dilleri Okulu'nda da filoloji, tarih ve felsefe okudu.
19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarındaki Osmanlı’nın sosyo-politik durumuna geçmeden önce Hayim Nahum’un hayatındaki atlama taşlarından kısaca bahsetmekte fayda var. 1898’de İstanbul’a gelen Hayim Nahum, Askeri Akademi de dahil olmak üzere çeşitli eğitim kurumlarında dersler verdi. Askeri Akademi’de İstihkam ve Topçu okulundayken öğrencileri arasında İsmet İnönü de vardı. Fransa’da iken, Sultan Abdülhamid’e 24 Temmuz 1908'de verilen hal fetvasından sonra, 2. Meşrutiyet’in ilanı ile iktidara gelen Jön Türk hareketinin birçok lideriyle tanıştı. Bu iktidar değişikliği ile ilk anayasa sayılan Kanun-i Esasi yürürlüğe girdi. Hayim Nahum İstanbul Haham Okulunda göreve başladıktan sonra okul müdürü Abraham Danon’un kızı Sultana ile evlendi ve üç çocuğu oldu. Kurum içerisinde farklı görevler aldı. 1909’da Osmanlı baş hahamı Moşe Levi ölünce onun yerini aldı.
I. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra ülkenin kurtuluş mücadelesi ardından gelen Lozan Anlaşması görüşmelerinde Türk Heyetinde görev aldı ve hizmetlerinden dolayı Efendi unvanına layık görüldü. 1923'te Kahire Yahudi cemaati başkanı Mois Cattaoui Paşa’nın davetiyle Mısır'ın baş hahamı olması ve Mısır Yasama Meclisi'ne senatör olarak atandı. Burada Kraliyet Arap Dili Akademisi'nin kurucu üyesi oldu.
Ocak-1934’de Kahire Arap Dili Akademisinin kapısı önünde Hayim Nahum ön sırada soldan üçüncü
Bu görevi esnasında, Türklerin 1517'de Mısır'ı fethinden itibaren Mısır valilerine gönderilen Osmanlı fermanlarını Fransızca’ya çevirdi. Mısır toplumu tarihi üzerine önemli çalışmalar yaptı. 1944'te Société D'études Historiques Juives D'Égypte (Mısır Yahudilerinin Tarihsel Çalışmaları Derneği)’nin kurulmasına yardımcı oldu ve fahri başkanlığını yaptı.
Mısır Devlet Başkanı Muhammed Necip Naguib 1953’te Hayim Nahum’un yanında, Kahire’deki Şaar Aşamayim Sinagogunu ziyaret ediyor
Bazı Etiyopya Yahudilerinin Mısır'da eğitim görmesini sağladı. Rodos'un Nazi işgaline kadar oradaki Sefarad Yeşivası’nı destekledi ve birçok genci oraya eğitime gönderdi.
Hayim Nahum Efendi Mısır’da yaşayan Yahudiler üzerinde oluşturulan Siyonizm karşıtlığının haksız baskılarını hafifletmek için girişimlerde bulundaysa da, kendisi de bir Siyonizm destekçisi değildi ve Osmanlı vatandaşı Yahudilerin Filistin’de toprak almalarına ve mülk edinmelerine karşı çıkıyordu.
Hayim Nahum Efendi resmi devlet erkanı ile 1934’de ölen Mısır Kralı Fuat’ın cenazesine katılıyor
Küçüklüğünden itibaren görme bozukluğu olan Hayim Nahum Efendi, 78 yaşındayken tamamen kör oldu ama elverdiği nispette görevlerini sürdürmeye devam etti. Ömrünü vakfettiği Mısır Yahudiliğinin gittikçe çöküşünü izlemek kendisini çok etkiledi. 1960 yılında gittikçe ağırlaşan sağlık problemleri ile Kahire’de vefat etti. Birçok Müslüman ve Hristiyan ileri gelenlerinin de bulunduğu ve binlerce kişinin katıldığı bir cenaze töreniyle Bassatin Mezarlığına defnedildi.
Hayim Nahum Efendi’nin Bassatin Mezarlığı başucundaki taş levha
Osmanlı’da milliyetçilik akımı
Hayim Nahum Efendi’nin kariyerinin yükselmekte olduğu 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki milliyet mefhumu, ‘Osmanlılık’tan ziyade, özellikle gayrimüslim tebaaların aidiyet bilinciyle değişmeye başlamıştı. Bu bağlamda imparatorluğun toprakları üzerinde yaşayan Rumlar, Ermeniler, Süryaniler, Sırplar, Bulgarlar, Slavlar gibi ekalliyetler saray nezdinde çeşitli imtiyazlar talep etmiş; toplumun huzur ve ahengini muhafaza etmek adına bu talepler olumlu karşılanmıştı. Bu nedenledir ki bu cemaatler genelde Ortodoks Hristiyan olmalarına rağmen hepsinin ayrı bir patriklik adı altında dini otoritesi ve kiliseleri mevcuttu. Buna karşılık Osmanlı’daki Yahudiler, ülke genelinde bağlı olacakları bir genel Hahamhane talep etmemiş; Yahudilerin yaşadıkları her bölgede ayrı bir cemaat ve her cemaatin başında ayrı bir hahamı olacak şekilde merkeziyetçi olmayan bir yapılanma şeklinde var olmuştu. Bundan dolayı da Osmanlı Musevi Toplumu, Avrupa ülkelerinden herhangi bir destek veya himaye görmemiş ve kendi içlerinde ananelerini sürdüren yerel topluluklar olarak varlığını sürdürmüştü. Bugünkü manada bir Hahambaşılık kurumu ancak Cumhuriyetin ilanından sonra, Lozan Anlaşması ile anayasada yer verilen azınlık hakları çerçevesinde ikame edilmişti. Bundan hareketle Osmanlı İmparatorluğu zamanında herhangi bir azınlık toplumu statüsünde olmayan Yahudiler, her zaman için özel statüde olmak yerine ülke vatandaşları ile eşit haklara sahip olmayı yeğlemişlerdi.
Ama bununla birlikte Osmanlı Yahudileri de Hristiyanlar gibi, muasır medeniyete sahip ülkelerdekine benzer, toplumcu bir anayasanın hayata geçirilmesini desteklemiştir. Osmanlı İmparatorluğunun gerileme dönemlerinde modernleşme ve Avrupalılaşma amacıyla kurulan, bu amaca hizmet edecek hedeflerden biri olan çağdaş bir anayasayı yürürlüğe koymak isteyen İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Osmanlı Yahudilerinin arasında kurulan güçlü ilişkinin sebeplerinden biri de buydu. Buradan hareketle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, Makedonya’da, özellikle de Selanik’te güçlü olması da tesadüf değildir. Çünkü Osmanlı Yahudileri, Selanik’teki nüfusun önemli bir kısmını oluşturmaktaydı.
Kanuni Esasi olarak bilinen ilk anayasa Osmanlı’da 1876’da ilan edilmiş ama Sultan II. Abdülhamid’in askıya almasından ötürü ancak Meşrutiyet’in ilanından sonra Temmuz 1878’de yürürlüğe girebilmişti. Bu kanunla kapitülasyonların mağduriyetini, Osmanlı’daki elit Türkler yanı sıra, ekalliyet gayrimüslim halklar da yaşamış ve çağdaş bir hukuk sisteminin yürürlüğe girmesi ile yeniden bir burjuva sınıfı oluşmaya başlamıştı. Bu halklar ile birlikte, Osmanlı Musevileri de çağdaş ve batılı bir akım olan Jön Türkler gibi modern olmayı arzulamıştır. Hatta bu yüzden Osmanlı Musevi Cemaatinin kendi içinde çağdaşlar ve korumacılar arasında büyük fikir ayrılıkları çıkmıştı. Sonuçta çağdaşlaşma akımını izleyen Museviler ile İttihatçıların fikir ve yaşantıları birçok paralellik gösteriyordu. II. Abdülhamid’in baskıcı rejimi ve istibdad politikalarına karşı direniş gösteren Jön Türkler ile İttihat Terakkiciler gerek eğitim gerek batılı bir hayat tarzı beklentileri ile Fransa’ya gitmiş ve oranın kültürüyle yoğrulmuşlardı. Nitekim Hayim Nahum Efendi’nin Jön Türkler ile ilk kez ilişki kurduğu yıllar da, Alliance Israelite Universelle bursuyla Paris’te okuduğu döneme rastlar. Bu fikir birlikteliği Hayim Nahum’u, adım adım Osmanlı Musevi Cemaati’ndeki modernist kanadın lideri haline getirmiş ve 1908’deki Jön Türk Devriminden sonra da Osmanlı Musevi Cemaati’nin hahambaşısı olarak atanmasına yardımcı olmuştu. Hayim Nahum Efendi her ne kadar dini bir otorite olarak görülse de Osmanlı İmparatorluğu himayesinde bir Yahudi devleti kurulması fikrini desteklememiş; ülkülerinden biri de, bağımsız bir Yahudi devletinin kurulması olan Siyonizm akımına uzak durmuştu. Batılılaşma yanlısı ancak Türk milliyetçisi bir cemiyet olan İttihat ve Terakki için, Hayim Nahum’un aydın fikirleri ve bu duruşu Musevi Toplumunu temsil etmesi için uygun bulunmuştu.
Yeri gelmişken, Türkiye’nin üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar da Bursa'da Alliance Israelite Universelle’e ait bir Fransız okulunda ekonomi ve finans okumuş ve Deutsche Orient Bank'ın Bursa şubesinde çalışmıştı. O da Jön Türk Devriminden sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile birlikte Sultan Abdülhamid'in otokrat yönetimine karşı çıkmış ve I. Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ardından, İttihat ve Terakki hareketine katılmıştı. Kurtuluş Savaşı esnasında Mustafa Kemal komutasında, İtilaf devletleri ordularının Anadolu'yu işgaline direnmek için batıdaki İzmir ve Bursa bölgeleri ulusal güçlerini örgütlemişti.
Aslında öncülüğünü Avusturya-Macaristan asıllı Theodor Herzl’in yaptığı bir Yahudi devleti kurulması fikri, Avrupa’da Almanya tarafından destekleniyordu. Buna karşılık Fransa, Yahudilerin bulundukları devlet içerisinde nüfuz sahibi olmaları taraftarı idi. Bu amaçla da kurulan Alliance Israelite Universelle Fransa’da yeşermiş ve güçlenmiş bir kurumdu. Osmanlı’dan itibaren ve devamı olan Türkiye’deki Yahudilerin de Fransız kültürü etkisi altında kalmalarının bir sebebi de buydu. Almanya’nın desteklediği bir Yahudi devleti fikri, günümüzde Aşkenaz olarak adlandırdığımız orta ve kuzey Avrupa Yahudilerinin kurduğu Hilfsverein der Deutschen Juden (Alman Musevileri Hayırsever Cemiyeti) tarafından desteklenmekteydi ve bu hususta başlarda Fransa’ya ait Alliance ile ciddi bir rekabet halindeydi.
Fransız kültürüyle yoğurulmuş Hayim Nahum Efendi, Siyonizm’i geri plana koyarak, kültürel gelişme ve toplumsal iradeyi üstün tutmuştu. Buradaki Yahudi Toplumunun genel iradesiyle, bir Osmanlı eyaleti olan Filistin’de, tarihi binlerce yıl öncesinden gelen bir Yahudi devletinin kurulması, en azından Osmanlı hükümranlığının sürdüğü zamanda değil, I. Dünya Savaşı sonunda İngiliz Mandasındayken ve aradan 30 yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra gerçekleşmişti. İTC’nin de desteği ile, milli görüşe uygun fikirleri sayesinde Hayim Nahum Efendi hahambaşı olarak atanıncaya kadar, Osmanlı Musevi Cemaati’nde merkeziyetçilik yoktu. Resmi manada bir hahambaşı seçimi yapılmasına kadar Osmanlı Musevileri üzerindeki etkisini arttıran Hayim Nahum Efendi, Yahudi dini mahkemesi Bet Din’de yapılan seçimle ezici bir çoğunlukla hahambaşı seçilse de yerel hahamlara göre bir üstünlük bahşeden bu seçim sonucuna, yerel topluluklardan itirazlar gelmiş, hatta Aşkenaz Cemaati resmi bir şikayet dilekçesiyle, şimdinin Temyiz Mahkemesi olan Adliye ve Mezahib Nezareti’ne başvuruda bulunmuştu.
Hayim Nahum Efendi Lozan’da
Osmanlı’daki milli mücadele unsurlarından biri olan İTC ile Hayim Nahum Efendi’nin yakın iş birliğinin meyve verme zamanı, Kurtuluş Mücadelesinin kazanılmasının ardından gelmişti. Nahum Efendi Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Milli Hareket'e de kayıtsız olmadığını ve bu desteğini Fransızlara açıklamakta idi. Mustafa Kemal Paşa’nın bir asi veya maceraperest olmadığını, idealini gerçekleştirmeye çok yakın vatansever bir devlet adamı olduğunu söylemekteydi. Paris’te kaldığı sürede ve iki kez ABD'ye de giderek Türkiye lehinde konferanslar vermiş, kamuoyu oluşturmuş ve batılı devletler nezdinde girişimlerde bulunmuştu. 10 Kasım 1922’de başlayan Lozan görüşmelerinde, Türk heyeti şerefine 10 Aralık günü bir ziyafet verilmişti. Davete İsviçre'nin ileri gelenleri ile birlikte, içinde Türk Musevilerinin de bulunduğu bir Yahudi topluluğu davetliydi.
Lozan görüşmelerine katılan Türk heyeti arasında, önde oturan sağdan ikinci
Hayim Nahum Efendi orada bir konuşma yaparak "Türkiye'nin onları evlatlığa kabul ettiğini, 1492 yılından bu yana her türlü hak ve özgürlüklere sahip olarak yaşadıklarını" dile getirdi. İsmet Paşa da cevabi bir konuşma ile, Türklerle Museviler arasında öteden beri bir dostluk ve yakınlık bulunduğunu, Türkiye'de yaşamak isteyen tüm etnik ve dinsel unsurların Musevi Cemaatini örnek almaları gerektiğini söylemişti. Devamında gerçekleşen çetin Lozan pazarlıklarında da Nahum Efendi İnönü’nün sürekli yanında yer alarak, kurulacak genç cumhuriyet için kazanılan edinimlere büyük katkılarda bulunmuştu.
Ancak gelin görün ki, maalesef bu parlak şahsiyet, günümüz aymazlarının kin ve nefret kusan 7 maddelik tamamen uydurma Hayim Nahum Doktrininden tutun da, Bernar Nahum ile olan kan bağı ve Vehbi Koç ile kardeş olduğuna kadar nice asılsız karalama ve antisemit iddialarına maruz kalmaktadır.