Yahudilerin içinde birçok kişide şöyle bazı düşünce kalıpları vardır; ´Benim kalbim temiz, kalbimde iyi bir Yahudi´yim. Bu benim için yeterli´ veya ´Ben iyi kalpliyim, insanlara iyi ve nazik davranırım. Önemli olan budur´. Hepimizin çevresinde bu görüşte olan kişiler vardır. Ancak maalesef bu çok yetersiz ve yanlış bir düşünce şeklidir.
Yahudilerin içinde birçok kişide şöyle bazı düşünce kalıpları vardır; ‘Benim kalbim temiz, kalbimde iyi bir Yahudi’yim. Bu benim için yeterli’ veya ‘Ben iyi kalpliyim, insanlara iyi ve nazik davranırım. Önemli olan budur.’ Bu düşünce, aslında Yetser Ara’nın bizi daha fazlasını yapmaktan ve gerçekten bir Yahudi’nin yapması gereken mitsvalardan alıkoyan oyunudur. Çünkü nasıl ki kalp, vücudun 248 organından sadece bir tanesidir ve onun tek başına iyi durumda olması tüm vücudunun iyi olduğunu göstermez; sadece kalpten Yahudi olmak da onun gerçekten iyi bir Yahudi olduğunu göstermez. Aynı şekilde iyilikseverlik de, Tora’nın 613 emrinden sadece biridir. Sadece bir emri gerektiği şekilde yerine getirerek bunu yeterli görmek, Tora’yı adeta tek bir mitsvaya indirgemek, bir bakıma küçümsemek olur. Sanki, ‘has veşalom’ Tanrı diğer mitsvaları gereksiz yere vermiştir! Kendimizi mutlaka dürterek, ‘Yetser Ara’nın bu oyunundan kurtarmamız gerekir. Yahudilik, ancak her uzvumuzla ve Tanrı’nın vermiş olduğu tüm mitsvalarla birlikte yerine getirilebilir.
Tora yorumlarındaki ihtilaflara bir bakış
Tora metinlerinin açıklamalarına baktığımızda veya belli mitsvaların uygulama şekillerini öğrenmeye çalışırken, bazen Rabiler arasında ’mahloket / ihtilaf’ olduğunu görürüz. Bu bağlamda karşımıza, belli bir konuyu farklı açıklama şekilleri veya birtakım kuralların uygulanmasında farklılıklar çıkabilir. Bu durum, Tora’ya gerektiği kadar yakın olmayan bazı Yahudiler tarafından itici bulunur ve hatta dinden uzaklaşmak için bir bahane oluşturur. Oysa bu ihtilafların Tora’nın ana metniyle veya mitsvaların temeliyle ilgili olmadığını anlamak gerekir. Tora metni tektir, hiçbir zaman değişmemiştir ve değişmeyecektir. Ancak Sinay’da, Yazılı Tora’nın yanı sıra Sözlü Tora da Moşe’ye verilmiş, gerekli tüm açıklamalar ve emirlerin uygulama şekilleri anlatılmış, bunları halka sözlü olarak yüz yüze açıklaması istenmiştir. Sözlü Tora’daki bu açıklamalar olmasa, değil Tora’yı uygulamak, okumak bile mümkün olmayacaktı. Çünkü yazılı metin, sadece harflerden oluşan bir blok şeklindeydi. Kelime ayrımları, boşluklar, seslendirme şekilleri vs; hepsi sözlü olarak öğretilmekteydi. Nitekim Moşe zamanı ve sonrasında, İsrael’e girişte ve hatta daha da sonraki dönemde 1. Bet Amikdaş’ın yıkılışına kadar, Tora öğrenim akışında bir sıkıntı veya ihtilaf yoktu. Ancak 1. Bet Amikdaş yıkıldıktan, sürgünler başladıktan sonra, peygamberlik mekanizmasının da sona ermesi ve halkın seviyesinin hızla düşmeye başlamasıyla bazı ihtilaflar da başladı. 2. Bet Amikdaş zamanı bu mahloketler, özellikle 2. Bet Amikdaş’ın yıkılışıyla Tora tomarları imha edilmeye, Tora bilginleri katledilmeye başlandıktan sonra daha da artmaya başlamıştı. Hatta Yeuda Anasi önderliğinde Sözlü Tora’nın pek çok açıklamaları ‘mişnalar’ şeklinde yazıya geçirilmek durumunda kalınmıştı. Daha sonraları ise, Yeruşalayim’de yaşayan cemaatin rabileri ile Babil’de yerleşik cemaatin ravlarının oluşturduğu Gemara ve Talmudlarda bu mahloketler tek tek ele alınmış ve pek çoğu alaha olarak bağlanmıştı. Yine de alaha olarak bağlanmamış küçük bir yüzde her zaman devam etmişti. Üzerine yüzyıllar içinde, gerek farklı ülke ve bölgelerdeki cemaatlerin kendilerine has bazı özel uygulama şekilleri ve gerekse de bazı kuralların zamanın ihtiyaçlarına uyarlanması sırasında yeni ihtilaflar da ortaya çıkmıştır. Ancak tekrar belirtmek gerekirse, bu mahloketler, sayısı toplamda on binlerle ifade edilen dini kurallar içinde çok küçük bir bölümünde görülmektedir. Ayrıca bu mahloketler geçmiş büyük rabiler tarafından her zaman açıkça vurgulanmış ve ilgili görüşler bildirilmiştir. Tora’yı iyi niyet ve samimiyetle öğrenen birisi, tüm bu görüşleri de açık şekilde görebilme, sebeplerini öğrenebilme şansı ve hakkına sahip olmuştur. Şimdi bu genel çerçeveyi çizdikten sonra, olaya farklı bir açıdan da bakalım:
‘Midraş Teilim’e göre, Tora’nın sözleri her konuda kesin bir dille verilmiş değildir; her söz 49 saf, 49 da murdar yolla yorumlanabilir. Tora farklı, hatta birbirine zıt görüşlere açık kapı bırakan bir yapıdadır. Ama ulaşılan tüm sonuçlar ‘Divre Elokim Hayim/ Yaşayan Tanrı’nın sözleri’dir. ‘Tora’nın 72 yüzü vardır’ terimi de bu fikri desteklemektedir. İnsanların bu dünyada var olma sebeplerinden biri de, Tora’ya yeni bir ‘hiduş/ açıklama’ getirerek bu 72 yüzü, farklı bakış açılarını ortaya çıkarabilmektir. Bene Yisrael’in de yapısına bakarsak, Yaakov’un 12 oğlunun olumlu, olumsuz tüm yönleri, sonraki nesildeki 12 kabileye yayılmıştır. Hepsinin farklı karakter özellikleri ve görüşleri vardı. Ama Tora’yı almak için Sina eteklerinde toplandıklarında, tek yürek ve tek hedefe sahip tek bir millet olmayı başarmışlardır. Tora’da bu durum ‘Yisrael orada kamp kurdu’ ifadesiyle, adeta 3 milyon insan, tek bir kişi kamp kurmuş gibi tekil vurgulanmıştır. Mişkan açılışında da 12 kabile liderinin, korbanlarını getirirken yine birliği sağlayıp tıpatıp aynı korban listesini getirdiğini görüyoruz. Demek ki Bene Yisrael tüm ayrı yönlerine, görüşlerine rağmen gerektiğinde birlik ve barış içinde tek vücut olabilmektedir. Tora, farklılıkların ve zıtlıkların bir harmonisidir. Peki, bir şekilde uygulamadaki mevcut bu farklar ve alahaya bağlanamayan yönler ne olacaktır? Bu da, en kısa zamanda gelmesi dileğiyle, Maşiah’ın gelmesiyle tamamen sonuca bağlanacaktır. Maşiah gelince hiç bir kuralda bir şüphe, bir mahloket kalmayacaktır. Nihai birlik ve barış sağlanacak, 3. Bet Amikdaş’ın kurulmasıyla da, ilk Bet Amikdaş zamanı olduğundan bile daha üst düzeyde kutsallık, birlik ve barış ortamında yaşanabilecektir.
Bunları biliyor musunuz?
*Megilat Ester’de 127 kez ‘Ameleh/kral’ kelimesi geçtiğini ve bunların çoğunun Tanrı’yı ifade ettiğini. Bunlardan Ahaşveroş’tan bahsedilenlerde ‘Ameleh Ahaşveroş’ vurgusu olduğunu. 127 sayısının, Megilat Ester’de Ahaşveroş ve Ester’in kral ve kraliçesi oldukları ülke sayısını da ifade ettiğini. Aynı sayının Tora’da Sara’nın öldüğü yaş olarak da vurgulandığını. Sara ve Ester’in bazı ortak yönleri olduğunu. Bunlardan bazılarının; ikisinin de kadın peygamber ve olağanüstü güzel olmaları olduğunu. 127 sayısının aynı zamanda basamaklar toplamı yöntemiyle 1+2+7=10 sayısını, yani 10 sefirotun tamlığını ifade ettiğini.
*Her gün sabah tefilasında okuduğumuz 100 numaralı teilim olan ‘Mizmor Letoda’nın, Bet Amikdaş zamanı yapılan ‘Toda korbanı/ şükür sunusu’ yerine geçtiğini. Bet Amikdaş’ta Şabat ve bayram günleri şükür sunusu getirilmediği için, bu mizmorun da Şabat ve yomtovlarda okunmadığını. Kişinin normalde büyük bir tehlike atlattıktan sonra şükür sunusu getirdiğini, ancak o gün, bu mizmorun, Aşem’in bizi sürekli farkında olduğumuz veya olmadığımız tehlikelere karşı korumasına teşekkür amacıyla okunduğunu. Bu mizmorun, Moşe’nin kabilelere atfen hazırladığı 11 mizmordan sonuncusu olduğunu ve Aşer kabilesine adandığını. Şimon kabilesinin karıştığı birtakım günahlardan dolayı, Moşe’nin bu kabileye atfen bir mizmor hazırlamadığını. Mizmor Letoda’nın, Tanrı’nın yaratılışta kullandığı 42 harfli ismine karşı 42 kelime içerdiğini.
*Et yenen bir seudadan sonra sütlü yemek için altı saat beklemek gerektiğine paralel olarak, korban etini simgeleyen Pesah haftası boyunca özellikle ilk ve son gün yomtovlarda et yedikten sonra, sütlü yiyeceklerle simgelenen Şavuot’a kadar altı hafta geçmesi gerektiğini.
*Günlük tefilalarımızda arvit duasının içinde Moşe’nin adının hiç geçmediğini. Üç atamızın ve David’in adının geçtiğini. Bunun sebebinin, Anşe Kneset Gedola’nın tefilaları oluştururken, tefila zamanları konusunda üç atamızın dua ettikleri zamanları dikkate aldıklarını. Tanrı’yı nasıl övmemiz, teşekkür etmemiz ve neler istememiz gerektiği konusunda David’in teilimlerini dikkate aldıklarını. Bu dört atamızın Aşem’in tahtının dört ayağını oluşturduklarını. Moşe’nin adına ise, sembolü olduğu Şabat tefilalarında yer verildiğini.
*Kaşerut kurallarının, her ne kadar maneviyatımızla ilgili olsalar da, fiziksel olarak da pek çok olumlu yönleri olduğunu. Bunlardan birinin de siyatik siniri yeme yasağı olduğunu. Yaakov’un güreştiği melek, onun bu sinirine vurup zarar verdiği için, Tora’nın manevi yönden yenmesini yasakladığı siyatik sinirinin, fiziksel olarak da insan sağlığına zararı olabileceğini. Nitekim hayvan bir şekilde mikrop kapınca cerahatin bu bölgede biriktiğini ve böylece vücuduna yayılmasının önlendiğini. Ancak bu bölgeyi yediğimiz zaman, bu hastalıklı kısmın insan sağlığına zarar verebileceğini.
*Tanrı’nın, ışığını maddi dünyamıza girene kadar aşamalar halinde gizleyen dört manevi âlem yarattığını. Bunların, yukarıdan aşağı doğru ‘Atsilut/ yakınlık’, ‘Beria/ yaratılış’, ‘Yetsira/ oluşum’ ve ‘Asiya/ eylem’ âlemleri olduğunu. Peygamberlik gücünün, aslında en yüksek âlem olan Atsilut’tan kaynaklandığını. Ancak Moşe’nin peygamberlik düzeyinin dahi Beria'dan açığa çıktığını. Sonraki peygamberlerin ise, Yetsira düzeyinde olduğunu. Meleklerin, kategorilerine göre Beria, Yetsira ve Asiya’nın yüksek kısımlarından kaynaklandıklarını. Burçların ise Asiya’nın alçak kısmından kaynaklandıklarını.
*Tanrı’nın BeneYisrael'e, İsrael topraklarına girdikten sonra sığınma şehirleri yapmaları gerektiğini bildirdiğini. Kazayla birini öldüren bir katilin, bu şehirlerden birine kaçacağını ve mahkemeye çıkıp yargılarına kadar intikamcısından orada sığınarak korunacağını. Yargı sonucunda katilin cinayeti kasıtlı olarak işlediği tespit edilirse, intikamcının onu gördüğü herhangi bir yerde öldürebileceğini. Mahkeme, öldürme durumunun kasıtsız olarak işlendiğine karar verirse, ancak olayda katilin ihmali olduğu sonucuna varırsa, katilin sürgün cezasına çarptırılacağını ve o sığınma şehrinden çıkmaması gerektiğini. Bu durumda sığınma şehrinden, ancak dönemin Kohen Gadol’unun ölümü sonrası çıkabileceği. Kasıtsız olarak adam öldürme günahının onarımını, her ne kadar sürgünde yaşamak sağlasa da, ancak Kohen Gadol öldüğünde cezayı tamamlayacağını. Bu durumun, ‘gezerat akatuv/ kitabın hükmü’ şeklinde Tora’nın mantıkla açıklanamayacak bir kuralı olduğunu. Ama temelde, Kohen Gadol’ün de bu ölümün sorumluluğunda pay sahibi görüldüğünü. Bunun sebebinin, Kohen Gadol’ün başlıca görevinin, Şehina'nın halkın içinde barınmasını sağlayarak insanların yaşamını uzatması olduğunu. Kasıtsız bile olsa insan ölümleri olmasının ise, bunun antitezi kabul edildiğini. Kohen Gadol varken insanların doğal ölüm dışında ölmelerinin ondaki bir eksikliği işaret ettiğini. Özellikle de Kohen Gadol’ün, kendi zamanında ölümcül kazalar dâhil kimsenin sıra dışı şekilde ölmemesi için özel dua etmesi gerektiğini. Dolayısıyla bu tip ölümler olmasının bile, onun görevini layıkıyla yapmadığının bir işareti olduğunu.
*Bu Tora yazıları sevgili babam Mordehay Marko ben Roşa’nın ruhunun yükselmesi içindir.
Sorularınız ve görüşleriniz için adresim [email protected]