Cihangir Atölye Sahnesi'nde iki yeni oyun

Cihangir Atölye Sahnesi (CAS), yeni sezona iki profesyonel çalışma sahneleyerek girdi.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
8 Ocak 2025 Çarşamba

‘Kâtip Bartleby’

Herman Melville’in 1853’te yayımlanan ‘Bartleby, the Scrivener: A Story of Wall-Street’ adlı öyküsü, günümüze dek psikoanalitik, tarihsel, felsefi ve ekonomi politik yorumlarla ele alınmış, bugün bile çağının ötesinde bir metindir.

Wall Street'te, zengin patronlarının mali işlerinde ve mülkiyet rejiminde yasal düzeni sağlama işi yapan bir avukat, yazıhanesinde bir kâtip daha çalıştırmaya karar verir. Verdiği ilan üzerine avukatın ofisinde beliren Bartleby, soluk bir şekilde temiz, acınacak derecede saygın ve tedavi edilemez derecede perişandır. Yazıhaneye herkesten önce gelip herkesten sonra çıkan bu çalışkan kâtibin tek bir sorunu vardır: kendisine verilen bazı işleri ‘Yapmamayı tercih eder’.

Bartleby’nin kendisine yüklenen iş tanımı dışındaki görevi yapmayışı, Avukat için hem bir muamma, hem de ne tür tepki vereceğini bilemediği bir durumdur. Kâtip ‘yapmam’ dese, bir disiplin cezası ya da işten çıkarmayla çözülebilecek sorun, ‘yapmamayı tercih ediyorum’ dendiğinde Avukat’ı çaresiz bırakır. Bu ilginç sivil itaatsizlik örneği, doğrudan bir direniş olmadığı için Avukat nedenlerini anlamaya çalışır. Anlamaya çalıştıkça kendi değer yargılarıyla da yüzleşen, ama içinde yetiştiği burjuva ahlâkı sebebiyle kendisiyle tam olarak yüzleşmekten kaçınan Avukat, sonunda Bartleby’nin sisteme başkaldırısını daha önce çalışmış olduğu Sahipsiz Mektuplar Dairesindeki işinin tetiklediği melankoliye bağlar.
Melville’in öyküsünü ‘Kâtip Bartleby’ adıyla, ışık tasarımını da üstlenen Muhammet Uzuner, sahneye uyarlamış ve yönetmiş. Dekor tasarımını Veli Kahraman, kostüm tasarımını Nihat Şen, müziği Berkay Özideş üstlenmiş. Dramaturg Oya Yağcı.

Öyküye teatral bir karşılık oluştururken, Uzuner, özel olan Bartleby dışında, her birini sistemin bir öğesi olarak gördüğü hiçbir karaktere isim vermemiş. İsimleri değil lakapları olan çalışanlar, Hindi (Dorukhan Kenger), Cımbız (Can Seçki), Zencefil (Osman Onur Can) küçük dünyalarında küçük şeyleri büyüterek yaşayan farkındalıksız kişilerdir. Kusursuz beden dili, mimiksiz yüz ifadesi ve defalarca tekrarladığı tek repliğiyle Kerem Aktı’nın ustalıkla yorumladığı Bartleby bile bir karakter değil, bir düşüncenin simgesidir. Karşısına çıkan muammayı çözmeye çalışan vicdanlı Avukat (Yusuf Kısa) da tam olarak bir karakter değil, tüm iyi niyetine karşın kapitalist zihniyetin ürünü bir tiptir.

Sonuçta Muhammet Uzuner, son derece ilginç bir edebî metni heyecanla izlenen dört dörtlük bir tiyatro oyununa başarıyla dönüştürmüş. Sahneleme ve oyunculuklar da çok iyi, sezonun olmazsa olmazlarından. 24, 25 Ocak, 21, 22 Şubat ve sezon boyunca Cihangir Atölye Sahnesinde.

Not: Bu yazının hazırlanmasında, Serkan Aydın’ın Muammer Uzuner ile yaptığı, oyunla ilgili son derece aydınlatıcı söyleşiden faydalanmış olduğumu belirtmek isterim.

‘Ayak Bacak Fabrikası’

Araştırmacı yazar, kuramcı ve uygulamacı tiyatro insanı Sermet Çağan’ın (1929-1970) gerçek bir olaydan, Anadolu'da bir köyün kendilerine tohumluk olarak verilen ilaçlı / zehirli buğdayı açlık nedeniyle yemeleri sonucunda köyce sakat kalmalarından yola çıkarak 1962’de yazdığı ‘Ayak Bacak Fabrikası’, köy seyirlik oyunlarının soyutlama ögeleriyle groteski ve kara mizahı başarıyla iç içe geçiren, orta oyununun yabancılaştırmasını çağcıllaştıran, şarkılı türkülü, izleyiciyle birebir iletişim kuran gelenekseli güncelleştiren biçemiyle, çağcıl tiyatromuzun temel taşlarından biri.

Seyirciye düşünme, yargılama ve karar verme olanağı sağlayan, derebeyleri, politikacılar ve yargıçlar gibi yönetici güçlerin, çıkarlarını her koşulda korumak için halkı nasıl sömürdüğünü anlatan, sistem var oldukça döngünün tekrar edeceğini hatırlatan toplumcu gerçekçi konusuyla Türkiye’de epik tiyatronun da öncülüdür.

Oyunu farklı ve güncel bir yorumla yöneten Muhammet Uzuner metni özüne indirgeyen 65 dakikalık bir gösteriye indirgemiş. Boran Özsaygı, Ela Güldüren, Kerem Aktı, Mithat Seçinti, Nihal Parlak, Özge Doğan, Seren Köken, Serhat Güney ve Yusuf Koca’nın dur durak bilmeyen, izleyeni de nefessiz bırakan yalın ve anlaşılır yorum, 60 yıldır sık sık sahnelenmiş oyunun tüm mesajını seyirciye başarıyla aktaran, belki de en etkileyici sahnelemesi olmuş. 19 Ocak, 16 Şubat ve sezon boyunca Cihangir Atölye Sahnesinde.

Kaçırmayın.

Hem usta işi drag show hem ötekileştirme karşıtı manifesto

‘Gece Kraliçesi’

2003’te İzmir’de kurulan, 2014’ten beri İstanbul merkezli hale gelen Tiyatro Oyun Kutusu (TOK), artık gösterimlerini Şişli, 19 Mayıs, Öğretmen Haşim Çeken Cd. No 9 adresindeki mekânında sürdürüyor.

Serdar Saatman’ın yazıp yönettiği sezonun yeni yapımı ‘Gece Kraliçe’si, Oğuz Şahin’in kostüm & dekor, Serkan Şanlıtürk’le Lara Mukiyen’in ışık tasarımları, Sibel Sürel’in koreografisi ve Zümrüt Şahin’in müzik ve oyun şarkıları sayesinde fiilen bir Drag Kulübüne dönüşen bu minik yeni mekânda sahneleniyor. Ortalama 50 seyirci alınabildiği için kaçırmamanızı önerdiğim oyun içine erkenden bilet alın derim.

‘Gece Kraliçesi’, hem Ana Kraliçe’nin işlettiği drag queen kulübünün, hem de Kraliçe’nin sahne adının ismi. Hâlâ bilmeyen kalmışsa, erkek dansçı ve şarkıcıların kadınları canlandırdığı, ışıltılı parıltılı şovların sahnelendiği bir mekân. Müthiş eğlenceli, her şeyin parladığı şovların görünen yüzü kahkahalar, köpürerek bardağa dolan şampanyalar, topuklu ayakkabılar, renk renk peruklar, kahkahalar, kahkahalar, kahkahalar…  

Ya sahnenin dışındaki gerçek dünya… Transların, travestilerin, olmak isteyip de olamadıklarını bir dans ya da şarkı boyunca yaşamayı hayal edenlerin, dışlanmışların ve uyumsuzların dünyası… Zorbalığın, nefretin, tehditlerin, yalnızlığın onları aşağılayanların hüküm sürdüğü dış dünya…

Oyun 1980’den 2025’e uzanan bir hikâyeyi anlatıyor. Kronolojiyi kırarak, zamansal dönüşümün, eski tip telefon ahizesinin durduğu sehpanın dönüşleriyle verildiği, geçmişi ve günümüzü iç içe geçirerek anlatıyor.
Öykü bildik. Ana Kraliçe’nin (Rüçhan Çalışkur) işlettiği Drag Kulübe 1980’te çocuk yaşta gencecik bir delikanlı gelir (Eşref Varol). Ana Kraliçe’nin himayesine aldığı diğer dışlanmış çocuklar gibi kulüpte yaşamaya başlar.

Burada bir parantez açıp bu himaye olgusunun kurmaca değil, gerçek olduğunu belirteyim. Birkaç yıl önce, trans ve travestilerle ilgili bir belgesel yapmak amacıyla araştırma yapan genç bir sinemacı arkadaşım, ister drag şov dansçısı, ister seks işçisi, bu ötekileştirilmiş ve dışlanmışların hemen hepsinin, anne ya da abla dedikleri daha deneyimli birinin etrafına toplanarak birbirlerine destek oldukları bir tür aile oluşturduklarını anlatmıştı.

Oyundaki Ana Kraliçe de, çocukları gibi gördüğü ekibini hem anne şefkati, hem gerektiğinde katı bir disiplinle yönetiyor. Yıllar içinde Ana Kraliçe annesinin yerini doldururken çocuğu eğiterek Gece Kraliçesi isimli Drag Queen’e dönüşmesine de önayak oluyor…

Oyunu izlerken önce perde arkasında anlatılan öykünün, şovların keyifli dünyasıyla aşırı karşıt duracak derecede melodramatik olduğunu düşündüm. Sonrasındaysa, bu insanlar gerçekten arabesk bir hayat yaşamaya fiilen zorlandıklarından, bu tonlamanın doğru olduğunu fark ettim. 

Geldik oyunun Drag Show bölümüne. Ne yapmışsa en iyisini yapmış olan sevgili dostum Rüçhan Çalışkur, hem trans kadın hem de Drag Queen olarak olağanüstü. İlk kez sahnede gördüğüm Eşref Varol, hem oyunculuğu, hem beden dili, hem Drag Queen Show’ları dört dörtlük icrasıyla, her türlü övgüyü hak ediyor. Sevcan Yaman, Eren Kaan Atay, Eşref Varol, Eylem Kaçalin, Mahsun Ateş, Lara Mukiyan, Özge Toma, Ada Taştan da hem oyuncu olarak çok başarılılar hem de oyun sonrası normal genç oyunculara dönüşen ekibin tüm Drag Show’ları müthiş.

Başta da söylemiştim; kaçırmayın! 12 & 26 Ocak 18.00, 25 Ocak 20.30 ve sezon boyunca Tiyatro Oyun Kutusu ile Türkiye sahnelerinde.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün